Bölüm 643: Tanrıların Kanı

avatar
5950 20

True Martial World - Bölüm 643: Tanrıların Kanı


 

Bölüm 643: Tanrıların Kanı

 

Bunu görünce Fengming kaşlarını çattı. Hazineleri kapmaya geldiğinde bu orospu çocukları birbirini öldürmeye çalışıyordu, ama şimdi ilk sorunda kaçıyorlardı.

 

Ancak Fengming tüm umutları Semavi Kan Birliği üyelerine koymanın anlamsız olduğunu biliyordu. Aralarındaki güç farkı çok büyük olduğundan beyaz elbiseli kadının rakibi değillerdi.

 

“Bu kadın da kim? Tian Yuan Dünyası'nda nasıl böyle biri olabilir?” Sheji'nin gözleri soğuk bir ışıkla parladı.

 

Önündeki kadın beyaz elbise giyiyordu ve elindeki kılıçla Cennet'ten inmiş berrak bir periye benziyordu. Basit ve zarif duruşu, ayrıca Reenkarnasyoncu olmadığı halde onlardan güçlü olması Sheji'nin içini kıskançlıkla doldurmuştu. Lin Xintong'u hemen öldürmek için can atıyordu.

 

“Bu kadının burada oluşuyla Jiang Xiaorou'yu alaşağı etmemiz imkânsız.”

 

Altı Reenkarnasyoncu ve yüz Semavi Kan Birliği üyesi, beyaz elbiseli kadın ve elli kişi kadar olan Metruk Irkı elitlerine rakip değildi.

 

Lin Xintong'un arkasında Jiang Xiaorou kan kırmızısı elbisesiyle duruyordu. Yüzü soluktu ve ağzının kenarında kurumuş kan vardı. Tıpkı ürkütücü Ruh Mezarı'nda açmış güzel bir çiçek gibi gözüküyordu. Üzücü ama güzel bir sahneydi.

 

Jiang Xiaorou kemik asasıyla kendini desteklerken Lin Xintong'un arkasına bakıyordu.

 

Çoktan ölümüne savaşmaya hazırlanmıştı. Ölümden korkmuyordu, fakat o ölümün kapısındayken bir çiftin onu kurtarmasını beklememişti. İkisi de insanların arasındaki bir Ejderle Anka kuşu gibiydi.

 

Jiang Xiaorou önündeki Lin Xintong'u tanımamıştı. Fakat yay tutan gence baktığında içinde tanıdık bir his oluştu.

 

Kim olduğunu hatırlamak için uzunca düşündü lakin... Yay tutan gencin aurası ona tamamen yabancıydı ve aklındaki o kişiyle uyuşmuyordu...

 

“Kimsin sen? İkinizi tanıyor muyum?” Jiang Xiaorou ses iletimiyle sordu.

 

Kutsal Ruh'un gücünü iki kez kullandıktan sonra çoktan tükenmiş ve yaralanmıştı, ama yine de sakin kaldı.

 

Lin Xintong iç çekti. Yi Yun'la Bulut Çölü'nde karşılaştığında Jiang Xiaorou sadece sıradan bir kızdı.

 

Fakat şimdi Jiang Xiaorou daha da güzelleşmiş ve çoktan bir Metruk Kraliçe'nin havasına sahip olmuştu.

 

Böylesi eşsiz bir kadın mükemmel bir kadın olarak sayılabilirdi.

 

Ne yazık ki, Kanlı Ay ona bir av gibi davranıyordu. Sanki böylesi mükemmel ve paha biçilemez bir leydiyi öldürmek onlar için en büyük eğlence ve başarıydı.

 

“Bence ondan duyman daha iyi olur.” Lin Xintong'un nazik sesi Jiang Xiaorou'nun kulaklarına girdi.

 

Ondan duymak?

 

Bu kelimeler Jiang Xiaorou'nun yaylı genci tanıdığına dair olan şüphelerini doğrulamıştı.

 

Yoksa...

 

Jiang Xiaorou'nun aklında bir düşünce belirdi ve o düşünce bir anlığına kalbini durdurdu.

 

Jiang Xiaorou kendini tutamayıp Yi Yun'a dikkatlice baktı. Tamamen yabancı bir görünüş ve aurası vardı, fakat gözleri ruhunu titretiyordu...

 

...

 

Lin Xintong Reenkarnasyoncularla dövüşürken Zhulong mühürlü bölgenin içinde öylece durup soğukça Yi Yun'a bakıyordu. Sanki yanında olan şiddetli dövüşün onunla bir alakası yoktu.

 

Dışarıdaki birçok kişi Zhulong ve Yi Yun'u izliyordu. İkisinin dövüşünün sonucu çok önemliydi. Eğer Zhulong, Yi Yun ve beyaz elbiseli kadının güçlerine karşı koyamazsa o zaman Semavi Kan Birliği üyelerinin ödül alması da mümkün olmayacaktı. Hatta hayatları bile tehlikeye girebilirdi.

 

Bu insanlar yıllardır Semavi Kan Birliği'ndeydi ve Zhulong'un çok güçlü olduğu gerçeği akıllarına kazınmıştı, fakat hiç kimse Zhulong'un daha önce dövüştüğünü görmediğinden ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorlardı.

 

“Çok iyisin!” Zhulong aniden bu sözleri söyledi, ama hiç kimse düşüncelerini anlayamıyordu. “Bilerek Semavi Dao Birliği'ne sızdın, sadece kaynaklar için değil, ayrıca Semavi Dao Birliği'ni yok etmek için değil mi?”

 

Zhulong'un sözleri vadide yankılandı. Bunu duyunca birçok Semavi Kan Birliği üyesi korku içinde ürperdi. Bazıları bunu çoktan düşünmüştü. Akranları olan Jiang Yidao aslında Savaş İttifakı'na karşı komplo düzenliyordu... Bunu başarmak için ne kadar güç ve kararlılık gerekiyordu?

 

Bazıları Jiang Yidao'nun genç bir adam bile olmadığını düşünüyordu, yoksa bu yaşta bu güç korkunç bir şeydi.

 

“Bilerek komplo düzenlediğimi söyleyemem. Semavi Dao Birliği'ne beni davet eden sizin şu Reenkarnasyonculardan biriydi. Yani ben sadece ortama ayak uyduruyordum.” Yi Yun alaycı bir şekilde konuştu. “Daha fazla saçmalamaya gerek yok, hareketini yap. Gongsun Hong çoktan öldü ve sıradaki de sen olacaksın!”

 

Yi Yun bunu söylediği anda vücudundan öldürme niyeti fışkırdı.

 

Zaten normalde Kanlı Ay'la arasında bir kan davası vardı ve şimdi bunca yıl sonra Jiang Xiaorou'yu ilk defa görmesiyle kalbi delinmiş gibi hissetmişti.

 

Jiang Xiaorou Kanlı Ay'la olan savaşında ağır yaralanmış ve kan özünü yakmaya zorlanmıştı.

 

“Kendine cidden güveniyor olmalısın. Kesin kazanabileceğini mi düşünüyorsun?” Zhulong başını iki yana salladı ve yavaşça parmaklarını şıklattı. Boşluktaki uzay büküldü ve hiç yoktan tam Zhulong'un elinin üstünde saydam bir kristal belirdi.

 

Kristal ışık saçıyordu ve tam ortasında koyu kırmızı bir sıvı mühürlüydü. O şey bir damla kandı.

 

Kan damlası çok ağırdı. Sanki nabzı varmış gibiydi ve kristalin hafiften atmasına neden oluyordu. Kan damlası yüzünden etraftaki ışık hüzmeleri bile hafiften dağılıyordu.

 

“O kan...”

 

Yi Yun kaşlarını çattı. Kanın içinden son derece güçlü bir enerji geldiğin ve hatta hafiften hareketli olduğunu hissedebiliyordu.

 

Zhulong kristali başının üstüne kaldırdı ve kan damlasına hayranlıkla baktı. Sanki kan damlası tarafından cezbedilmiş gibi duruyordu. Zhulong mırıldanarak konuştu: “Bunca yıl yaşadım. Kanlı Ay'ın ilk nesliydim. Şeytan Öğrencilerin kanı damarlarımda akıyor. Sizler için, Kanlı Ay'ın ilk nesli tanrılardan farksız!”

 

Tanrılar?

 

Kendini böyle çağırdığını duyunca Yi Yun alay eder gibi gülümsedi. “Böyle düşünme nedenin ne acaba?”

 

Zhulong Yi Yun'un alay edişini görmezden gelip parmaklarıyla yavaşça kristali okşadı ve ikiye ayırdı.

 

“Tanrıların Kanı… Bu dünyadaki en kutsal obje... Sadece dört damla var ve biri de bende.”

 

Tanrıların Kanı?

 

Yi Yun'un kalbi bir anlığına durdu. Büyük İmparatoriçe mistik bölgesinden ilk çıktığında Tanrıların Mezarı'nda ortaya çıkan “Tanrıların Kanı"nı doğal olarak duymuştu. Bazıları onun, Tanrıların Mezarı'ndaki devasa Yıkım Gözü'nden akan ”Yıkım Kanı” olduğunu düşünmüştü.

 

“Yıkım Kanı” Tian Yuan Dünyası'nın birçok büyük oluşumu tarafından istenmişti, bu da küçük tarikatların yok olmasına ve kanın nehir olup akmasına neden olmuştu.

 

Hatta Yi Yun Ruh Mezarı'na girmeden önce Yıkım Kanı hakkındaki bazı haberler duymuştu.

 

Söylentilere veya kanın nereden geldiğine bakmaksızın Yi Yun bu kan damlasının içinde büyük miktarda enerji olduğunu doğrulayabiliyordu.

 

O sırada Zhulong'un kontrolü altında kan damlası kaşlarının arasına doğru uçtu.

 

Sanki kan damlasını emecekmiş gibi duruyordu.

 

Yi Yun'un gözleri parladı.

 

Cha!

 

Bir sabre ışını karanlık gökyüzünde yüzlerce metre ilerleyip doğrudan Zhulong'un başına gitti.

 

Doğal olarak Zhulong'un başarılı bir şekilde garip kan damlasını emmesini görmek istemiyordu.

 

Zhulong, sabre saldırısını savuşturmak için sadece bir elini kaldırdı.

 

Giydiği siyah eldivenler siyah bir ışıkla parladı. Ardından Zhulong bir elle Yi Yun'un sabre saldırısını tuttu!

 

İkisinin de aurası korkunçtu, öldürme niyetleri Cennet'e kadar ulaşıyordu.

 

Boom!

 

Yi Yun'un sabresi Zhulong'un eliyle çarpıştı.

 

Gümüş ışık çatlarken siyah ışık parladı. Mühürlü bölge bile Yuan Qi çarpışmasını tamamen mühürleyemiyordu.

 

Yakındakiler tüylerinin diken diken olduğunu hissetti ve geri çekilmelerine engel olamadılar.

 

Zhulong sabre saldırısını savuşturmayı başarmıştı, ama tam sabre ışını dağılacakken Zhulong'un gözbebekleri küçüldü.

 

Jiang Yidao bir anda yüzlerce metreyi aşıp önünde belirmişti. İlk sabre saldırısı daha hızını kaybetmeden ikinci saldırı çoktan gelmişti!

 

“Canına susamışsın!” Zhulong gürledi.

 

Ona doğru gelen sabre ışını ilkinden on kat daha kör ediciydi.

 

Yi Yun sabre ışınının içindeydi. Savunmak için hiçbir şey yapmamıştı. Yaptığı tek şey ofansif bir şekilde ileri atılmaktı.

 

Sabre gerçeği ileriye doğru önlenemez bir iradeyle gidiyordu!

 

Hiçbir şeye aldırış etmeyen ofansif bir saldırının açıkları olabilirdi, fakat sabre çok hızlı ve yeterince güçlüyse o zaman o açıklar açık olmadan çıkardı.

 

Bunun nedeni düşmanın önce sabre saldırısını savuşturup sonra karşılık vermek zorunda kalacak olmasıydı.

 

Sabre ışını vadiyi aydınlatmıştı. Gökyüzünü kaplayan karanlık bulutlar Sabre Qi'si tarafından ikiye bölünmüş, mavi ve parlak bir gökyüzünü ortaya çıkarmıştı.

 

O sırada birçok kişi Jiang Yidao'nun isminin kökenini düşünmeden edemedi.

 

Diğerlerini öldürürken ikinci bir sabre saldırısına ihtiyacı yoktu.

 

Önceden hiç kimse Jiang Yidao'nun ikinci saldırıyı yapışını görmemişti.

 

Fakat şimdi Zhulong'a karşı Jiang Yidao ikinci ve üçüncü sabre saldırısını yapmıştı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44255 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr