Bölüm 162: Cennet, Dünya, İnsan Onur Listeleri

avatar
9753 28

True Martial World - Bölüm 162: Cennet, Dünya, İnsan Onur Listeleri


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: bezald35

   


Yi Yun ve arkadaşları, bir kapı açılana ve içeri bir düzine insan girene dek, on beş dakika kadar bekledi.


Onlara zayıf bir genç öncülük ediyordu. Genç, basit ve bol bir eğitim elbisesi giyiyordu ve arkasında da bir kılıç asılıydı.


Zayıf gencin her bir adımı, cetvelle ölçülmüş gibi dört feetti.


Bu zayıf genç, insanlara kınından çıkmış keskin bir kılıçmış gibi bir izlenim veriyordu.


Ortaya çıktığından beri neredeyse tüm gözler ona odaklanmıştı.


Yi Yun gözlerinin kasıldığını, kaşlarının seğirdiğini hissetti. Bu gençten gelen baskı çok büyüktü.


Çok uzakta olmayan Zhou Kui de alarma geçmişti.


Bu zayıf gencin aurası, Yang Qian’ınkinden daha güçlüydü!


Yang Qian ayağa kalktı ve gözlerini ona dikti, karşılıklı bakışlarından kıvılcımlar çıkacaktı neredeyse.


“Atılım mı yaptın?” Yang Qian, bakışlarıyla öldürmeye çalışıyormuş gibi gence bakıyordu.


“Şanslıydım, biraz onur puanı da kazandım. Şimdi bir şeyler yapabilirim…” dedi kayıtsız bir biçimde zayıf genç.


“Biraz onur puanı...Hıh! Büyük başarı, tebrik ederim!” Yang Qian’ın kaşları kalkarken gözleri de tuhaf bir şekilde parladı. Onu tebrik etse de herkes ikisi arasında bir rekabet olduğunu söyleyebilirdi.


Yang Qian ve zayıf genç, birbirlerinin rakibiydiler!


Pek şaşırtıcı bir durum değildi gerçi. Zira Kutsal Şehir’deki herkes, diğerlerini geçme peşindeydi. Pek çok insanla rekabet edecek Yi Yun gibi! 


Hâl böyleyken nasıl dostane ilişkiler içinde olabilirlerdi ki?


Yang Qian ile zayıf genç birbirlerinin omuzlarını sıktıktan sonra zayıf genç ayrıldı. Tam dışarı çıkmak üzereyken arkasını döndü ve Yang Qian’a, “Bana meydan okumanı bekliyorum!” dedi.


Bu sözleri duyan tüm çaylaklar birbirlerine baktılar. Bu zayıf genç kimdi? Nasıl oluyor da Yang Qian’ın meydan okumasını bekleyecek kadar kibirli olabiliyordu?


Yang Qian’ın tepkisi ise, bu zayıf gencin ondan daha güçlü olduğunu kabul ettiğini açığa vuruyordu!


Gökler! Yang Qian çok güçlüydü. On beş yaşında bir vikont olmuştu, ama yine de ondan güçlü birileri vardı.


Birçok insan tereddütte kaldı, yutkunarak dediler ki: “Burası gerçekten de uzmanlarla dolu…”


Kılıçlı genç ayrıldıktan sonra çoğu insan sormadan edemedi. “O kılıç ustası kim? Seviyesi ne?”


Lider Keltoş Qin cevapladı: “Adı Yao Dao(İblis Kılıç). Bu, onun hem adı hem de lakabı. Üç yıldır Tai Ah Kutsal Şehri’nde. Bu yıl on beş yaşında.”


“Yang Qian ile ikisi üç yıl önce gruplarının en iyileri oldular. Onlar, birbirlerinin en büyük rakipleri. Ama Yang Qian, Yao Dao’yu hiç geçemedi!”


“İkisinin de yetişim seviyesi aynı. İkisi de Mor Kan Âlemi’ni aştı, Yuan Tesisi Âlemi’nin erken aşamalarındalar!”


Yuan Tesisi Âlemi!


Herkes derin bir nefes aldı.


‘Yuan’ başlangıç demekti. ‘Yuan yılı’ ilk yıldı, ‘Yuan generali’ ordudaki en yüksek kademeydi, sınavlarda ilk sırayı alan kişiye ‘Yuan öğrenci’ denirdi.


Yuan Tesisi de, bir savaşçının başlangıcıydı, asıl temeliydi.


Bir savaşçı Mor Kan’ın zirvesine ulaştıktan sonra vücudunun özü büyür, gelişirdi. Bu öz yoğunlaşıp bir araya geldiğinde niteliksel bir değişim meydana gelirdi. Kan, bir enerji kaynağı şeklinde yoğunlaşır ve bu yoğunlaşma pekiştiğinde sağlam bir temel tesis edilmiş olurdu!


İşte bu, Yuan Tesisi idi!


Dövüş sanatlarının başlangıç noktası Mor Kan olarak addedilirse, Yuan Tesisi Âlemi de savaşçının tanrı olma yolunda attığı ilk adım olarak kabul edilmeliydi.


Yuan Tesisi Âlemi’ne ulaşan savaşçılar, Tai Ah Kutsal Krallığı’nda fazlasıyla büyük bir saygınlık kazanırdı.


Üstelik Yao Dao ile Yang Qian sadece on beş yaşındaydılar!


Ve Yuan Tesisi Âlemi’ne gireli çok olmuştu!


Çaylakların çoğunun dili tutuldu. Hepsi Mor Kan’daydı ama o ikisi Yuan Tesisi Âlemi’ndeydi. Yang Qian etkileyiciydi zaten ama Yao Dao onu bile aşıyordu.


Ne kadar güçlü olursanız olun, her zaman daha güçlü biri vardır!


“Önünüzdeki yol, hâlâ çok uzun. Onlar üç yıldır bu şehirdeler ama siz daha yeni geldiniz, kabuğunuza çekilmenize gerek yok!” Kel adam, acemilerin umutlarını kaybettiğini görünce bunları söyledi.


“Pekala, şimdi sizin girme sıranız.” Bunları söylerken salonun kapısından girdi ve acemilere de peşinden gelmelerini söyledi.


Salonun içi fazla aydınlık değildi. En dikkat çekici şey, salonun ortasındaki üç heykeldi.


Her heykel kocamandı, taşlara üç uzun adam oyulmuştu.


Onlar, Tai Ah Kutsal Krallığı tarihindeki en ünlü üç imparatordu.


Ortadaki kurucu imparatordu. Her iki yanındakiler ise, toprakları genişletmiş olan fatihlerdi. Onlar hem siyasette hem de dövüş sanatlarında olağanüstü olan bilge yöneticilerdi.


Bu bilge yöneticiler, halkın takdirini kazanmış ve arkalarında büyük bir isim bırakmışlardı.


Ama Yi Yun bu üç heykele dikkat etmiyordu.


Heykellerin önündeki üç metal tableti görmüştü. Her tablete isimler kazınmıştı.


Bunlar, onur listeleriydi!


“Bunlar, Cennet, Dünya ve İnsan onur listeleri!” dedi kel adam.


Listelerin üçünde de ilk on, daha büyük bir yazı tipiyle yazılmıştı. Bu yüzden de bu isimler göze çarpıyordu!


Yi Yun, Cennet ve Dünya listelerinin ikisinin de birincisinin aynı isim olduğunu fark etti, Tai Haotian!


İnsan listesinin zirvesinde ise başka bir isim vardı, Luo Huoer!


“Oh? Luo Huoer? Bir kadın mı?”


Yi Yun çabucak Yao Dao ile Yang Qian’ın isimlerini buldu. Yao Dao’nun adı hem Cennet hem de Dünya listesinde elli ikinci sıradaydı.


Yang Qian’ınki ise, aynı şekilde ikisinde de altmış sekizinci sıradaydı.


Ama her ikisi de İnsan listesine girememişti.


“Gördünüz mü? Bu, onur listesidir. Altı yıl sonra Tai Ah Kutsal Şehri’ni takip ettiğinizde herhangi bir listede ilk bine girmiş olursanız, iyi bir performans göstermişsiniz demektir.”


“Hepinizin kendinizle gurur duyduğunun farkındayım. Buraya gelebilmeniz üstünlüğünüzü kanıtlıyor. Ama bu üstünlüğün geldiğiniz yerlerdeki insanlarla kıyaslanarak ortaya çıktığını unutmayın. Buradaki hiç kimse sizden güçsüz değil! Tai Ah Kutsal Şehri’nde üç dört yıldır eğitim almakta olanların da sizden güçlü olmaları normal!”


“Bir yıl içerisinde bu listelerden birinde ilk bine girerseniz, Tai Ah Kutsal Şehri’nden ayrıldığınızda Kutsal Krallık’taki tüm büyük organizasyonların ilgisini cezbedeceksiniz. Onlar da sizi bünyelerine katmak için mücadele edecekler!”


Kel adamın sözleri çok kışkırtıcıydı.


Bir yıl içinde ilk bine girmek! Tai Ah Kutsal Krallığı’ndaki tüm büyük organizasyonların ilgisini cezbetmek!


Bu çok heyecan vericiydi!


Zhou Kui’nin gözlerinde mücadele azminin parıltısı belirirken bileklerini kavradı. Bir erkek olarak bunu becermek zorundaydı. Bu, birçok genç savaşçının hayali olduğu gibi Zhou Kui’nin de hayaliydi.


Yi Yun sessizce listelerdeki isimleri ezberledi. Cennet, Dünya ve İnsan listelerinde, Yuan Tesisi Âlemi’nin erken aşamalarında olan elitler bile onlu sıralarda yer alıyordu.


Peki ya ilk ondakilerin ya da ilk üçtekilerin yetişim seviyesi neydi?


Yuan Tesisi Âlemi’nin ortaları mı? Belki de geç evreleri!


Hayal etmek zordu!


Tai Ah Kutsal Şehri, krallıktaki tüm elitlerin toplandığı yerdi sonuçta.


Jin Long Wei dahi, çoğu büyük aşiretle, kraliyet ailesiyle, dört askeri birlikle, Qing Luan Wei ile, Kraliyet Muhafızları ile, çeşitli birliklerden meydana gelen diğer elit oluşumlarla kıyaslandığında beş para etmezdi. Dahası, Jing Eyaleti’nin Kutsal Şehri’nin Jin Long Wei’si, tüm Tai Ah Kutsal Krallığı’ndaki yüzlerce Jin Long Wei şubesinden biriydi sadece.


Bu onur listesine girmek büyük bir başarı olacaktı doğrusu!


Yi Yun kanının kaynadığını hissetti.


“Şu anki sıralamam nedir ki acaba? İlk binde olmam imkansız. Tai Ah Kutsal Şehri’nde yetişim yapan on iki bin kişi olduğunu duydum. Her yıl iki bin kadar acemi geliyor ve çaylaklar son sıralarda yer alıyor. Benimle gelen Song Zijun kesin on binin üstündedir!”


“Acemilerin çoğundan daha güçlüyümdür. Şu Zhou Kui, sürpriz bir saldırı yapmasaydım bile yenebilirdim onu! Ama...bu grupta iki bin kadar acemi var. Zhou Kui onlarla kıyaslandığında en fazla ortalamanın üzerinde kabul edilebilir. Peki benim sıram ne olurdu? İki bin acemi arasında benden daha güçlü olan çok kişi var mıdır ki?”


Yi Yun kendine az değer biçmedi ama Mor Kan’ın sadece başlangıç olduğunun farkındaydı da.


Tüm Jing Eyaleti savaşçıları arasında Yi Yun en iyilerinden biri olarak görülebilirdi.


Ama yüz yedi eyalet vardı ve bunların en büyüğü Zhong Eyaleti idi! İmparatorluk Şehri!


Acemiler arasında ondan daha güçlülerinin çıkması şaşırtıcı olmazdı.


Yi Yun, şehirdeki yaşlıları saymazsa sıralamasının ik on binin içinde olacağını tahmin ediyordu. Sekiz bin olabilir miydi? Ya da dokuz bin? Peki on binin üzerinde olabilir miydi, hiçbir fikri yoktu…


Bir yıl içinde ilk bine girenler olağanüstü olarak kabul edilecek ve ülkedeki büyük oluşumların dikkatini çekecek, peki ya ben? Bir yılda nereye kadar yükselebilirim?


Yi Yun bunun için can atıyordu. Düşünürsek, engin yabandan gelmişti. Yetiştirme teknikleri veya kaynaklar bakımından kraliyet ailesi ya da muazzam aşiretler ile kıyaslanamazdı. İki hayat yaşamış olsa da, yüksek idrak kabiliyeti olsa da, göklere meydan okuyan Mor Kristal’in yardımı olsa da dövüş sanatları ile olan tanışıklığı çok kısaydı. Tai Ah Kutsal Krallığı’nın genç savaşçıları arasında ilk on bine girebilmesi bile fazlasıyla iyi sayılırdı zaten.


“Pekala, bu zırvalarla kafa ütülemenin anlamı yok. Şimdi, yetişiminize başlamak zorundasınız! Şu taş kapıları görüyor musunuz?” Kel adam yakındaki bir yeri işaret etti. Önlerinde altı devasa taş kapı dikiliydi. Taş kapılara ilk metruk hayvanlar oyulmuştu, gizemli ve kadim görünüyorlardı.


Kel adam sözlerine devam etti: “Önünüzdeki altı taş kapı, Kutsal Yaban Göksel Salonu’nun kalbidir! Göksel Salon bir yetişim merkezidir. Acemiler olarak hepinize iki saatlik ücretsiz yetişim yapma imkanı verilecek. Şimdi, hepiniz girebilirsiniz! İstediğiniz kapıyı seçebilirsiniz! Her kapıdan aynı anda sadece on sekiz kişi geçebiliyor!”


“Oh? Beleşe yetişim yapma imkanı mı?” Yi Yun duraksadı, gelecekte buraya girebilmek için ejder runlarıyla ödeme yapması gerekecekmiş gibi görünüyordu.


O sırada, kel adam kollarını göğsünde bağlayarak yan tarafa çekildi. Yanında büyük bir kum saati vardı. Kel adam kum saatini ters çevirmiş, kum sessizce akmaya başlamıştı. Kum bittiğinde iki saat de bitmiş olacaktı.

 

Buradaki genç savaşçıların Tai Ah Kutsal Şehri’ne ilk gelişleriydi bu. Çoğu kuraldan bihaberdiler ama Kutsal Yaban Göksel Salonu’nun ne kadar kıymetli olduğunu anlayabiliyorlardı. Doğal olarak bu iki saat israf edemeyecekleri bir şeydi.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44299 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr