Bölüm 860: Prenses Mor Ruh'la Buluşmak

avatar
4458 20

True Martial World - Bölüm 860: Prenses Mor Ruh'la Buluşmak


 

Bölüm 860: Prenses Mor Ruh'la Buluşmak

 

Yi Yun'un da herkesin duyduğu cümleyi duyduğu kesindi.

 

Ran Xueyi'ye baktı ve sessizce çay bardağını masaya koydu.

 

Yi Yun,sessizce katlanan tiplerden değildi. Luo Berrak Sarayı'nda birisi tarafından kötülendikten sonra sessiz kalmayacaktı.

 

"Genç Efendi Ran, sana gönülden danışmak isterim... Genç Efendi Ran, bana nasıl bir ders vermeyi planlıyor?" Yi Yun aniden konuştu.

 

Tüm genç elitler durakladı ve hemen dönüp Ran Xueyi'ye bakarak cevap beklediler.

 

Ran Xueyi yavaşça dedi ki: "Xushui Ran klanım intikam ararken sınırları aşmaz. Sadece borçların ödendiği gibi cinayetin de kişinin canıyla ödenmesi gerektiğini hissediyor. Ran Xueyi'ye verdiğin ders, aşağı yukarı sana vereceğim dersle aynı olacak."

 

Ran Xueyi'nin sözleri etraftaki genç elitlerin ilgisini çekmişti. Bu önemsiz bir olay değildi. Yi Yun, Ran Yu'nun kan bağını sakatlamıştı. Bu yüzden Ran Yu'nun geleceği resmen yok olmuştu. Ran Xueyi'nin Yi Yun'a vermeyi planladığı ders, Yi Yun'u kurallar çerçevesinde sakatlamak mıydı?

 

Böylesi bir ders trajikti fakat Ran Xueyi'nin ağzından sanki ciddi bir şey değilmiş gibi çıkmıştı.

 

Ran Xueyi'nin havasında bile ezici bir his yoktu fakat söylediği sözler iliklerine kadar işleyen eziciliğe sahipti.

 

"Oh! Bu durumda sen, Ran Xueyi beni sakatlamayı planlıyorsun. Çok güzel. Ben, Yi Yun da intikamımda sınırı aşmayacağım. Ben de borçların ödendiği gibi cinayetin de kişinin canıyla ödenmesi gerektiğine inanıyorum. Beni sakatlamak isteyen kimse karşılık verip, onu sakatlayan ben olabilirim."

 

Yi Yun'un söyledikleri güçlü bir şekilde tüm mekanda yankılandı.

 

Herkes dediklerini duyunca afallamıştı. Ran Xueyi'nin ezici olduğu hakkında yorum yapmışlardı fakat Yi Yun daha da eziciydi. Ran Xueyi'nin kullandığı aynı kelimelerle ona geri vurmuştu.

 

Ran Xueyi, Yi Yun'u kötüleyerek herkesin önünde zor duruma düşürmüştü lakin bunun nedeni, arkasında Xushui Ran klanının olmasıydı. Bu, Luo klanındaki en iyi on arasında yer alan büyük bir aşiretti. Ran Xueyi'nin arka planı yeterince güçlüydü. Bu yüzden hiç kimse böyle bir açıklama yaptığında bir şey söylemeye cesaret edemiyordu.

 

Ancak Yi Yun hiçbir şey demeye cesaret edemiyordu.

 

O sadece, Luo klanında hiç temeli olmayan bir insandı. Yine de Ran Xueyi'ye karşı koymak mı istemişti? Bunu neye dayanarak yapıyordu?

 

Eğer Yi Yun'un büyük bir yeteneği olduğu söylenseydi, Ran Xueyi'nin de cennete defeden yeteneği olurdu. Ran Xueyi, Ran Yu'dan tamamen farklı bir seviyedeydi. Hiç kimse Yi Yun'un, iş yeteneğe geldiğinde Ran Xueyi'yle rekabet edip edemeyeceğini bilmiyordu.

 

Diğer açılardansa daha fazla konuşmaya gerek yoktu. Neredeyse her açıdan Yi Yun, Ran Xueyi tarafından arkada bırakılmıştı.

 

Ran Xueyi'nin kılıç gibi kaşlarının çatılmasıyla, gözlerinden Yi Yun'un vücuduna bir ok gibi soğuk bir ışın fırladı. "Ne dedin sen? Düzgün duyamadım galiba. Bana ne yapmak istiyordun?"

 

"Az önce beni kim sakatlamak istiyorsa karşılık verip, onu sakatlayabileceğimi söyledim." Yi Yun, tekrar etmeyi kafasına takmamıştı.

 

Söylediği, dövüş dünyasının standartlarıydı. Eğer başka bir zaman olsaydı hiç kimse bir yanlış bulmazdı.

 

Lakin şu anki durumda, Yi Yun'un yerinde başka bir genç elit olsaydı, kesinlikle bunu söyleyecek cesareti olmazdı.

 

Ran Xueyi aniden güldü: "Bir akranım, bu tür şeyleri bana söylemeyeli uzun zaman oldu. Yi Yun, muhtemelen kolektif eğitimdeki sonuçların, İmparatoriçe Xuan'ın kabulü ve Luo Berrak Suları balosuna olan bu davetle Luo klanının üst kademelerine bir adım daha yaklaştığını düşünüyor olmalısın. Muhtemelen Xushui Ran klanımın pek etkileyici bir şey olmadığını düşünüyorsundur. Cidden safsın." Ran Xueyi acımasızca alay etti.

 

Yi Yun'un İmparatoriçe Xuan'ın kişisi olduğunu bildiği belliydi.

 

İmparatoriçe Xuan, Prenses Mor Ruh'un başarılı bir şekilde tahta çıkması için bir grup dahiyi çekmişti. Ancak bu dahilerin yüksek konuma sahip olduğunu söylemek resmen şaka olurdu. Açık konuşmak gerekirse onlar sadece piyonlardı.

 

"Büyük resimde, birkaç küçük eyaletin bulunduğu kolektif eğitimde sadece birinci oldun ve şimdiden bu kadar zorbasın. Daha önce duymamış olan da Luo İlahi Salonu sınavlarında birinci oldun sanacak. Ayrıca Luo İlahi Salonu sınavlarında iyi yere gelsen bile n'olcak ki? Luo İlahi Salonu her altmış yılda bir oluyor. 60.000 yılda bin tanesi oldu ve sen bunun etkileyici olduğunu mu düşünüyorsun? Ne köylü ama!"

 

Ran Xueyi, şarabını içip aşağılarcasına başını iki yana salladı. Sözleri bitmemişti fakat herkes Ran Xueyi'nin sözlerinin arkasındaki anlamı anlamıştı.

 

Xushui Ran klanı gibi bir antik aşiret, yüz milyonlarca yıldır var olmuştu.

 

Yüz milyonlarca yıl boyunca, Luo klanındaki güçlü aşiretler hiç değişmemişti.

 

Bu genç elitlerse onlar gibi bir sürü doğmuştu ve bir sürüsü de ölüyordu.

 

Tarihti, artık sayılamaz olmuşlardı. Ayrıca şu anki Yi Yun, hala o seviyedeki bir dahi sayılmazdı.

 

Xushui Ran klanı gibi yüz milyon yıl boyunca var olmuş bir deve kıyasla o, sadece bir şakaydı.

 

O anda Ran Xueyi'nin artık Yi Yun'la tartışma niyeti yoktu.

 

Endamıyla Yi Yun'la tartışmak sadece kimliğini küçümsemesi anlamına gelirdi.

 

"Kardeş Donglin, hadi içmeye devam edelim. Bir cahili umursamamıza gerek yok."

 

Ran Xueyi'nin kişiliği dobraydı. Yi Yun'la tartışmış olsa da bu içme ruhunu etkilememişti. Hatta kafaya bile takmamıştı.

 

Ve cidden Donglin Yu'yla içmeye başlamıştı.

 

Hemen herkes Yi Yun'a baktı ve bir tartışma patlak verdi.

 

Önceden, Yi Yun'un Azure Dalga Dağı'ndaki kolektif eğitimdeki performansı etkileyiciydi fakat Luo klanı kraliyet başkentinde, Yi Yun'u bilen birkaç kişi vardı.

 

Luo klanı çok büyüktü. Her klanın olağanüstü çocukları olurdu, bu yüzden Yi Yun dikkat etmeye değer değildi. Ancak bugün, hepsi bu genç adamı tanımıştı.

 

Yetişim seviyesi sadece Cennete Yükseliş Alemi'nin erken evrelerinde olan bir insan, Xushui Ran klanının en iyi evladıyla bir tartışmaya girmeye cüret etmişti. Bu cidden düşüncesiz bir hareketti.

 

"Bu Yi Yun, düşük alemden geliyor. Muhtemelen On Bin Fey Semavi Cennet'teki büyük aşiretlerin korkusunu bilmiyor. Düşük bir yetişim seviyesi ve sıfır arka planla böyle saçma açıklamalar yapmak, eninde sonunda acıyı tadacaksın."

 

"Arka plan çok önemli. Yi Yun ancak İmparatoriçe Xuan'a birazcık tutunmuş sayılır. Belki şansı vardır ve biraz kabul görür."

 

Kalabalık, Yuan Qi Ses İletimiyle gizlice konuşmaya başladı. Yi Yun'un yeteneğini değil, hareketlerini konuşuyorlardı. Saldırgan olmak veya yetişim seviyen azken itaatkar olamayıp düşük profil tutmak kaçınılmazdı.

 

O anda...

 

Luo Berrak Dağı'nın tepesinden keskin bir ses geldi. Kalabalık başını kaldırıp baktı ve on binlerce metre uzunluğunda devasa bir kutsal kuş gördü.

 

Kutsal kuş, efsanevi Anka Kuşuyla aynı görünüyordu. Tüylerinin hepsi alevlenmiş, yedi uğurlu renkle yanıyordu.

 

Bir Antikefey hayvanına ait aura etrafı sarmıştı. Oradaki kalabalık, Luo klanı elitlerinden oluşsa da, yine de aniden Antikefey aurası üstlerini kaplayınca nefesleri kesilmişti.

 

"Bu bir Anka Kuşu! Luo klanımızın en üst seviye bineği. Bu Obruk'taki uzamsal fırtınalarda uçabilen kutsal bir hayvan."

 

Anka Kuşu, antik Anka Kuşu'nun kan bağına sahipti. Ayrıca kan bağı son derece zengindi ve yaşayan bir Antikefey olduğu söylenebilirdi.

 

Tüm Luo klanında, sadece iki Anka Kuşu vardı ve onlar kraliyet ailesinin bineklerinin bir parçasıydı.

 

Bu Anka Kuşu, Prenses Mor Ruh'a İmparator Luo tarafından bahşedilmişti. Bu ayrıca Prenses Mor Ruh'un İmparator Luo'nun gözünde ne kadar  değerli olduğunu gösteriyordu.

 

"Bu, Prenses Mor Ruh'un kutsal bineğinin gelişi!"

 

Genç elitler hemen ayağa kalktı; bunlara Ran Xueyi ve Donglin Yu da dahildi. Kraliyet başkentinin dört genç efendileri olsalar da Prenses Mor Ruh'la ister arka plan, ister konum isterse de yetenek bakımından kıyaslanamazlardı. Luo Berrak Sarayı'na ışınlanma düzeniyle gelmişlerdi. Bu da diğer dahilere kıyasla ne kadar yüksek bir konuma sahip olduklarını gösteriyordu. Ancak Prenses Mor Ruh, kendi sarayından uçuş yasağı olan Luo Berrak Dağı'na Anka Kuşu'yla gelmişti.

 

Anka Kuşu, gökyüzünde daireler çizerken sırtından bir gökkuşağı köprüsü düştü. On iki hizmetçi taç giymiş, Prenses Mor Ruh'a inişinde eşlik ediyordu.

 

Aynı zamanda kraliyete ait bir asillik havası etrafa yayıldı.

 

"Prenses Mor Ruh'a saygılarımızı sunarız."

 

Elitler, çok saygılı bir şekilde aynı anda eğildi.

 

Prenses Mor Ruh seçkindi. Tahtın varislerinden biri olarak konumu bir kenara, tahta çıkmakta başarısız olsa dahi önünde hala parlak bir gelecek vardı.

 

İmparatoriçe Xuan'ın gücünü kaybedeceği kaçınılmaz olsa da Prenses Mor Ruh'un olağanüstü bir yeteneği vardı. Yaşlı İmparator Luo'nun onu korumasıyla bir Hükümdar olması zor olmazdı.

 

Luo kraliyetinden veya değil; bir Hükümdar'ın Luo klanında benzersiz bir konumu olurdu.

 

Herkes eğildiğinde Yi Yun biraz boşluğa düşmüş gibi hissetmişti.

 

Yi Yun Prenses Mor Ruh'un gökyüzünden inişini izledi. Zihnen hazırlanmış olsa da zamanında kendini ona gösteren ve gevşek biri olan kızı, gerçekten gördüğünde hala tuhaf bulmuştu. Milyarlarca kişinin saygı duyduğu, Luo klanının göz alıcı  prensesine dönüşmüştü.

 

Bu manzara öncekinin aşırı zıttıydı.

 

Luo Huo'er'in lakayıtça resmi davranışı kesmeleri için elitlere elini sallayışını görünce, zarif ve ağırbaşlı yüz ifadesi ona cidden bir prenses havası vermişti. Bu... bu hala aynı kişi miydi?

 

"Ayağa kalk." Luo Huo'er yavaşça konuştu. O anda Ran Xueyi yüzünde bir gülümsemeyle öne çıktı.

 

"Majesteleri, giderek daha da güzelleşiyorsunuz."

 

Luo Huo'er tüm kraliyet başkentindeki en iyi kadın elit sayılıyordu. Bu yüzden Ran Xueyi doğal olarak ona yaklaşmayı dört gözle bekliyordu. Onunla konuşurken birazcık yakın olabilse bile bu, büyük bir şey olurdu.

 

Tabii, hala bir astın standartlarını koruyordu, bu yüzden saldırgan davranmamıştı.

 

Lakin o anda öne çıkan Ran Xueyi, adımlarını yavaşça durdurdu. Kalbinde bunca zamandır yüksek bir konumda olan tanrıçanın ona dikkat etmediğini fark etti. O anda güzel gözleri, büyük salonun köşesine inanamıyormuş gibi bir ifadeyle bakıyordu.

 

Ran Xueyi afalladı. Prenses neye bakıyordu?

 

Dayanamayıp başını çevirdi ve Prenses Mor Ruh'un bakışını izledi. Sonuç olarak salonun köşesinde Yi Yun'u gördü. Yi Yun çay bardağını bırakmıştı. Dİğerleri, Prenses Mor Ruh'un gelişine saygılarını göstermek için öne çıkmıştı fakat onun bir adım geciktiği belliydi.

 

Ayrıca yüzünde saygılı bir ifade yoktu. Sıradan elitler, Prenses Mor Ruh'u gördüğünde saygılı bir şekilde başını eğerdi. Bu kraliyet astı olarak yapılması gerekendi.

 

Ran Xueyi bile Luo Huo'er'in gözüne bakmaya cesaret edemiyordu. Yi Yun ise sadece orada duruyor mal gibi Luo Huo'er'in yüzüne bakıyordu. Ve sinir bozucu olan Yi Yun'un yüzündeki ifadeydi. Sanki Luo klanının bir numaralı prensesi biraz garip görünüyordu.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44265 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr