Bölüm 234: Çaylak Sıralama Yarışması'nın Son İki Günü

avatar
9139 26

True Martial World - Bölüm 234: Çaylak Sıralama Yarışması'nın Son İki Günü


 

Çeviri: Eynuma Düzenleme: bebebiskuvisi

 


Çaylak sıralama yarışması birkaç gündür devam ediyordu!

Bu seferki çaylak sıralama yarışması, Tai Ah Kutsal Şehri’nde son yirmi yıl içerisinde yapılan en görkemli yarışmaydı. Uzmanlar tarafından doldurulduğu söylenebilirdi!

Qiuniu ve Chu Xiaoran sıralama maçlarının ikinci günü ilk üç bine girdiler. Bu gerçekten gurur duyulacak bir sonuçtu.

Ek olarak arka planı olmayan Gu Mu ilk karşılaşmasında herkesi şaşırtarak ilk dört bin beş yüze girdi.

Sonucu Qiuniu ve Chu Xiaoran’dan kötü olsa bile birçok çaylağa toz yutturmuştu.

Bu yeni sıralamayla Gu Mu çaylaklar arasında üçüncü oldu.

Gu Mu’dan daha da ünlü olan Yi Yun’a gelince bugüne kadar ortaya çıkmadı.

Çaylak sıralama yarışması on gün sürecekti.

İlk dört gün çaylaklar birbirine meydan okumuş, çoğunlukla on binin üzerinde olan ortalama çaylaklar birbiriyle yarışmıştı.

Beşinci günden itibaren Qiuniu ve Chu Xiaoran gibi elitler Dünya Onur Listesi’ne tırmanmaya başladı.

Yarışma kurallarına göre bir kişi günde en fazla on iki maça katılabilirdi. Fakat bu on iki maç meydan okunarak belirlenirdi.

Eğer birisi diğerlerine meydan okumak isterse sadece iki meydan okuma hakkı vardı!

Çaylaklar, Dünya Sıralaması’na tırmanmak için sıralamaları biraz yükselterek kademeli olarak yukarı çıkardı. Sonuçta bu çaylakların Dünya Sıralaması’na ilk tırmanışıydı. Kıdemli yetişimcilerle savaşıp, güçlerini onların güçleriyle karşılaştırıp kademe kademe yukarı çıkarlardı.

Tipik olarak ilk altı bini hedefleyen çaylaklar sekiz binden başlarlardı. Bunu yaparken kıdemli yetişimcilerin savaş tarzına alışmalarının yanında, aynı zamanda tecrübe de kazanıyorlardı...

Altı gün içinde başkalarına on iki kere meydan okuyabilirlerdi. Bu onların genel sıralamasını belirlemek için yeterliydi.

Çaylak sıralamasındaki nihai sonuç bu metot ile hesaplanıyordu.

Her çaylağın Dünya Sıralaması’ndaki yeri, kendi savaş geçmişine göre sıralanacaktı. Ne kadar iyi sonuç alırlarsa o kadar yüksek sıralamada olacaklardı. Eğer çaylaklar kendi aralarında savaşırlarsa o zaman galip önde olacaktı.

Kurallar karışık gözüküyordu ama aslında çok basitti.

Eğer Qiuniu Dünya Sıralaması’nda 2,900. olup Chu Xiaoran da 2,800. olursa Chu Xiaoran son günkü maçını kaybetse bile hâlâ sıralamada birinci olacaktı.

Ama eğer Qiuniu, Chu Xiaoran’dan daha güçlü olduğuna inanırsa son gün Chu Xiaoran’a meydan okuyabilirdi. Ve kazanırsa birincilik Qiuniu’nun olurdu.

Kurallar son derece adildi ve çaylakların sıralamasını tarafsız bir şekilde yansıtıyordu.

Sıralamanın belirlenmesi için çaylakların kendi aralarında savaşmaları gerekseydi iki bin kişinin sıralanması epey zaman alırdı. Ama Tai Ah Kutsal Şehri’nin kurallarına göre herkesin ondan biraz fazla maç yapması yeterli oluyordu.

Çaylak sıralamasının dokuzuncu günü geldi!

Sadece iki gün kaldı.

Çaylak sıralaması temelde bu noktada belli olmuştu. Dünya Sıralaması’nda ilk beş bine giren üç çaylak vardı. İlk sekiz bine giren ise yüzden fazla kişi vardı.

Yi Yun’a gelince o hâlâ ortalıkta yoktu! Sırası hâlâ 10,003 idi.

Birçok kişi neden gelmediğini anlamıyordu. Yi Yun ne yapıyordu?

“Yi Yun’un problemi ne? Günlerdir görmüyoruz. Qiuniu ve Chu Xiaoran yüzünden şaşkına mı döndü?”

Qiuniu ve Chu Xiaoran canavardı. Yi Yun onların savaşını gördükten sonraki ikinci günden beri yoktu. Bu nedenle birçok kişi böyle olduğunu varsaydı.

“Nasıl bu kadar zayıf olabilir? Yi Yun’un Qiuniu ve Chu Xiaoran’a karşı rekabet etmesine gerek bile yoktu. Kolayca Dünya Sıralaması’nda ilk beş bine girip Gu Mu ile üçüncülüğü paylaşabilirdi. Üçüncü olsaydı bile alacağı ödüller yine de muazzam olacaktı.”

İnsanların ağzı torba değildi. Son iki gün kalmıştı ama Yi Yun hâlâ hiç kimseye meydan okumaya çıkmamıştı. Sadece dört tane meydan okuma hakkı kalmıştı. Kimse onun ne düşündüğünü bilmiyordu.

Fakat bu noktada pek çok kişi Yi Yun’la ilgilenmiyordu.

Herkesin odağında Qiuniu ve Chu Xiaoran vardı. Herkes Chu Xiaoran ve Qiuniu’nun son gün savaşmasının sürpriz olmayacağını düşünüyordu!

Ve bu savaş, bu çaylak grubunun birincisinin kim olduğuna karar verecekti!

Sadece bu savaşı düşünmek bile birçok kişiyi heyecanlandırıyordu.

Aynı zamanda Merkezi İlahi Kule’de, Kıdemli Jian Ge ve Yi Yun’u ilkel kaynak sabre gerçeğinde içgörü kazanması için sabre mezarına götüren zayıf yaşlı adam satranç oynuyordu.

İkisi de eski arkadaşlardı. Bu yaşta hâlâ dost kalmak kolay değildi. Uzun ömürleri nedeniyle arkadaşlarının ve akrabalarının birçoğu yavaş yavaş ölmüştü. Onlarla birlikte olanlar oldukça nadirdi.

“Cang Yan, o velet, Yi Yun nasıl?” Kıdemli Jian Ge satranç taşını yerleştirirken üstünkörü bir şekilde sordu. Son birkaç gündür gizlice çaylak yarışmasına dikkat ediyordu.

Zayıf yaşlı adam pek düşünmeden, “Oh, henüz çıkmadı...” diye yanıtladı.

Kıdemli Jian Ge kaşlarını çattı. “Hâlâ dışarı çıkmadı mı? Kaç gündür orada? Mor Kan Âlemi’ndeki bir gencin sabre mezarında bu kadar çok kalması...bir şey mi keşfetmek istiyor?”

Zayıf yaşlı adam satranç taşıyla oynarken, “Dört-beş gündür orada...” dedi. “Son birkaç gündür ona dikkat ettim. Sabre yasalarını anlatan sözlerin önünde sessizce oturuyor. Onu o durumda gördüğümde seslenmedim. Bununla ilgili olarak velede sabre mezarında kaldığı her gün için bir onur puanı vereceğini söyledim. Uzun süredir orada kalıyor ama hâlâ kalan onur puanlarını almadım. Turnayı gözünden vurdu.”

“Sen...” Kıdemli Jian Ge sessiz kaldı. “Hâlâ şaka yapabiliyorsun. Bu Yi Yun sabre mezarında bu kadar uzun süre oturuyor. Büyük ihtimalle içgörü kazanmaya çalışırken yanlış yöne giden başka biri daha. O zamanlar Qin Haotian bile içerde o kadar uzun süre kalmadı.”

Sabre yasasının kelimeleri çok derin. Mor Kan Âlemi’ndeki bir savaşçının onları yanlış anlaması şaşırtıcı olmazdı.

Birisi bu yanlış yönde çok uzun süre kalırsa gelecekteki gelişimi olumsuz etkilenecekti.

“Cang Yan çabuk bu veledi dışarı çıkar. Eğer yanlış yolda yürüyorsa düzelt onu. Daha fazla yanlış yolda gitmesine izin verme.”

Kıdemli Jian Ge her zaman genç kuşakla hakkında endişeli olurdu.

Tai Ah Kutsal Şehri’ndeki çoğu kıdemli genç kuşağın eğitiminden habersizdi. Sonuçta Qin Haotian gibi bir dahi sadece %1’lik bir şansla bir bilgeye dönüşebilirdi.

Bu kıdemliler uzun yaşamları boyunca pek çok dahi görmüşlerdi. Yavaşça onlara çok fazla dikkat etmemeye başlamaları da bu yüzdendi. Sadece bir bilgeye dönüşenler dikkatlerini çekiyordu.

“Hai sen gerçekten inatçı birisin... Çaylak sıralama yarışması yakında sona erecek. Bu velet gerçekten çıkmalı, eğer çıkmazsa sıralamayı kaçıracak.”

Zayıf yaşlı adam bunları düşünürken satranç taşını bıraktı ve sabre mezarına doğru yürüdü.

...

Bu noktada Yi Yun sabre mezarında tamamen trans gibi bir hâle dalmıştı.

Yi Yun’un enerji görüşünde hüzme üstüne hüzme akıyordu. Bu akan ışık hüzmeleri hareketli sabre hüzmelerine benziyordu.

Yi Yun’un görüşünde bu kelimeler, kelime gibi gözükmüyordu. Onlar bir sabre kesişine benziyordu!

Her bir sabre hareketi Yi Yun’un gözleriyle analiz ediliyordu.

Yi Yun ruhunun derinliklerinde durmaksızın onu taklit edip anlamaya çalışıyordu.

Kelime darbelerinin içinde enerji akışı vardı ve bu enerji Yi Yun’un meridyenlerindeki enerji ile iletişime geçiyordu.

“Her kelimedeki vuruşun enerji yönü benim meridyenlerimdeki enerji ile aynı yönde, bu gerçekten büyüleyici!” Yi Yun kendi kendine konuştu. Bu sözleri buraya oyan kişi bu sözleri kullanarak meridyenlerin içindeki enerjiyi bile kontrol edebilirdi ve bu yöntem hiç duyulmamıştı.

Bu kişinin enerji üzerindeki kontrolü ve yasalar hakkındaki bilgisi mükemmel ötesiydi. Tai Ah Kutsal Şehri’nin kurucu lordunun bu mezarın düzenini Tai Ah Kutsal Şehri’ni kurmak için kullanması hiç de şaşırtıcı değildi.

Yi Yun bunları düşünürken aniden mekanizmadan bir “Zha Zha Zha” sesi duydu.

Kafasını çevirdi ve geniş büyük bronz kapının açıldığını gördü. Cang Yan kapının yanında duruyordu.

Yaşlı adam çenesini sıvazladı. Yi Yun’a kafesteki bir hayvana bakıyormuş gibi baktı.

“Velet kaç gündür burada kaldığını biliyor musun?” diye sordu Cang Yan.

Yi Yun başını iki yana salladı ve, “Çok kısa olmamalı...” dedi.

Son birkaç gündür Yi Yun yetişimine odaklanmıştı. Acıktığı zaman bir kemik kalıntısı yiyordu. Bu antik mezarda zamanın nasıl geçtiğini anlamanın yolu yoktu, bu yüzden Yi Yun kaç gündür burada kaldığını bilmiyordu.

Cang Yan, “Oh, yaklaşık dört gün oldu, bu yüzden... Bana üç onur puanı borcun var. Buna gelince bana ödemen gerekecek.” dedi ve gülümsedi.

Bu kadar uzun kaldığını öğrenince Yi Yun şaşkına döndü!

Bu kadar uzun kaldığını düşünmüyordu!

Ama son birkaç günde çok fazla şey kazanmıştı. Üç onur puanı ödemek zorunda kalsa bile buna değmişti!

Çaylak sıralamasına gelince uzun süredir ortalıkta yoktu. Sadece iki gün kalmıştı, bu yüzden acele etmesi gerekiyordu.

Yi Yun çaylak sıralamasında verilen ödülleri çok istiyordu.

“Kıdemlinin hatırlatması için teşekkür ederim!” Yi Yun ellerini birleştirdi. Yaşlı adam şaşkına döndü. Bu çocuk gerçekten de ona teşekkür etmişti. O onur puanlarının değerini bilmiyor muydu?

“Velet, sana söyleyeyim. Bu antik sabre mezarının sözleri doğrudan ilkel kaynaktan gelir. Eğer herhangi bir içgörü kazandıysan bu seni uçuracaktır. Dövüş sanatlarındaki ilk adımın diğerlerinin önünde olacaktır. Çok fazla sapmazsın ve geleceğin harika olacaktır."

“Ama... eğer seviyen çok düşükse, içgörü kazanman kolay olmayacaktır. Yıllar boyunca bu yaşlı adam birçok genç dahiyi sabre ve kılıç gerçeğini öğrensinler diye sabre ve kılıç mezarlarına getirdi. Fakat sadece Qin Haotian zayıf bir kılıç niyeti kavradı. Qin Haotian doğuştan bir kılıç ustası. Kılıç yolunda son derece yüksek bir algıya sahip!”

“Velet yeteneğinle nerede duracağına karar ver. Anlayabileceğin şeyleri elinden geldiğince anlamaya çalış. Anlayamayacağın şeylerde daha fazla üsteleme. Yolun hâlâ çok uzun. Gelecekte daha yüksek bir seviyeye geldiğinde anlaman daha kolay olacaktır.”

Yaşlı adamın böyle iyi niyetli sözler söylemesi oldukça nadirdi.

Yi Yun tüm bunları duyduktan sonra, “Rehberliğiniz için teşekkür ederim kıdemlim!” dedi.

Bu velet!

Cang Yan çenesini sıvazladı. Yi Yun’un gözlerinden kendine güvendiği anlaşılıyordu!

Sabre yasasının sözlerinden sonra şaşkına dönmemiş, üstelik kendine güven kazanmış!

Düşük seviyedeki birinin üst düzey bir yasayı anlaması ve hatta ondan güven kazanması iyiye işaret değildi.

Çoğu zaman anlamaları epey zor olurdu, hâl böyleyken nasıl onlardan güven kazanabilirlerdi ki?

Kendine güvenenlerin birçoğu, basit olduğunu düşündüğünden yanlış yöne sapmıştı!

“Bu velet yanlış yola mı saptı? Eğer gerçekten yanlış yola saptıysa kendine güveni ters tepecektir...”

Algıya bağlı şeyler sadece anlaşılabilir, anlatılamazdı. Cang Yan yardım etmek için güçsüzdü. Yi Yun kendine güvenmek zorundaydı.

“Bu veledi sabre mezarına getirerek onun için sıkıntıya sebep oldum, değil mi?”

Yi Yun’un bu kadar emin görünmesine bakarak yaşlı adam gerçekten endişelendi. Bu insanlar genellikle bilmeden yanlış yola sapardı.

Ama Yi Yun çoktan vedalaşmış ve mezardan dışarı çıkmıştı.

O çaylak sıralama yarışmasına katılmak için acele ediyordu.

Şimdiden dokuzuncu günün öğlen saatleri olmuştu bile. Yi Yun düellolara katılmak istiyorsa sadece dört hakkı kalmıştı!

“Dört hak... Bu yeterli!” Bu düşüncelerle Yi Yun arenaya doğru yürüdü...

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr