Bölüm 235: İlk Karşılaşmanın Rakibi

avatar
9571 27

True Martial World - Bölüm 235: İlk Karşılaşmanın Rakibi


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: bezald35

 


Gökyüzünde yükselen güneş, nihayet karla kaplı Tai Ah Kutsal Şehri’ni ısıtmaya başladı.


Zaman, çaylak sıralama yarışmasının dokuzuncu gününün öğle vaktiydi!


Yarışma boyunca öğle vaktinde kısa bir yemek molası veriliyordu ama bugün pek çok izleyici yerlerinden ayrılmamıştı. Sonuçta bir savaşçı, bedeninde yeterli miktarda Yuan Qi depoladığı sürece birkaç gün yemek yemese de olurdu.


Ama izleyicilerin bugün yerlerinde kalmalarının en önemli nedeni, öğleden sonra iki önemli karşılaşmanın olmasıydı.


İlk karşılaşma, Qiuniu’nun Dünya Onur Listesi’nin 2,800. sırasında olan kıdemli bir yetişimciye meydan okuma maçıydı.


Sonraki karşılaşma daha da absürttü. Chu Xiaoran Dünya Onur Listesi’nin 2,600. sırasına meydan okuyordu!


İkisi de ilk üç bine girmişti ve bu sıralarda olan kıdemlilerin çoğu Tai Ah Kutsal Şehri’ndeki dördüncü yılında olanlardı!


Bu insanlar aslen zirve Mor Kan’dılar ve aynı seviyedeki diğer savaşçılara kıyasla oldukça göze çarpıcıydılar!


İlk üç bine girdikten sonra ilerlemek kolay değildi. her karşılaşmada rekabet biraz daha yoğunlaşıyordu.


Elbette insanlar böyle savaşları izlemek istiyorlardı!


Diğer çaylaklar ise sadece Qiuniu ve Chu Xiaoran’ın ünlerini vurguluyordu.


Doğrusu son iki gündür pek çaylak savaşı yaşanmıyordu. İlk yedi bine meydan okumayacaklarsa sahneye çıkmayı utanılacak bir şey olarak görüyorlardı!


İnsanlar ilk üç bine karşı savaşırken siz nasıl olur da utanmadan on binlerdeki biriyle savaşırdınız?


“Qiuniu, 2,800.’ye karşı kazanabilir bence. Chu Xiaoran’ın 2,600.’ye meydan okuması ise çok cesurca. Kaybetme şansı yüksek…” Birisi görüşünü dile getirdi. İnsanların çoğu, Qiuniu ve Chu Xiaoran’ın yaptığı karşılaşmaların sonuçlarını uzun zamandır tartışıyordu. Herkesin kendine ait bir fikri vardı, ki bu da ateşli bir atmosfer yaratıyordu.


O sırada aniden birisi bağırdı. “Eh...Oradaki Yi Yun değil mi?”


Herkes şaşırdı ve gencin gösterdiği yöne baktı. Tüm gördükleri keten kıyafetler içinde bir gencin katılımcı sıralarının önünden yürüyüp kendi koltuğuna oturmasıydı.


Bu genç, gerçekten de Yi Yun idi!


“Gerçekten Yi Yun! Sonunda geldi!”


Çaylak sıralama yarışması neredeyse bitmişti. Son iki gün kalmıştı ve bugün de günün yarısı geçmişti bile, Yi Yun’un sırası ise hâlâ 10,003 idi!


İnsanlar, Yi Yun’u gördüklerinde sessizleştiler. Yi Yun ise rahattı, dertsiz tasasız bir şekilde koltuğunda oturuyordu.


Yeteneğe sahip olup olmadığı tartışılırdı ama çaylaklar arasında ilk üçe girme şansı olduğu açıktı.


“Yi Yun hâlâ dört meydan okuma hakkına sahip. Çok geç kalmamış olabilir...Onun yerinde olsaydım ilk meydan okumamı sekiz binlerdeki birine karşı yapardım. Bu sırayı garantiledikten sonra altı binlerdeki birine meydan okuyup kazanabilir. Son gündeki ilk savaşını da doğrudan Gu Mu’ya meydan okumak için kullanabilir! Kazanırsa her şey hallolur! Kazanamazsa dördüncü sırayı alabilmek için hâlâ bir şansı daha kalır.” dedi birisi ve pek çok kişi de bunu mantıklı buldu.


Hepsi de zayıf insanlardı. kendi sıralarına yerleşmek için ondan fazla maç yapmaları gerekmişti.


Ama Yi Yun güçlüydü ve bu yüzden daha inatçı davranabilirdi. İlk maçında Gu Mu’yu ölçme aleti olarak kullanabilir ve kalan üç maçta da güvenli bir sıraya yerleşebilirdi.


O sırada insanlar Yi Yun’un boyutlar arası yüzüğünden Bin Ordu Sabresi’ni çıkardığını gördü. Kınından çıkardı ve zaten parlak olan bıçağını cilalamaya başladı.


Bunu gören insanların nutku tutuldu.


Bu, kesinlikle sakin ama sıra dışı bir sahneydi.


Yi Yun yavaşça sabresini parlattı. Sıradan bıçakların keskinliğini korumak için sadece bir muşamba ile parlatmak yeterli olurdu ama Bin Ordu Sabresi gibi bir hazineyi parlatmaya gerek yoktu.


Ama Yi Yun yine de aheste aheste cilaladı. Bu, mantıksız bir davranış değildi. Yi Yun bunu yaparken zihnini sakinleştiriyor ve sabre mezarından edindiği bilgileri gözden geçiriyordu.


Sabresini cilalayarak sabre ile kendini daha uyumlu hissediyordu. Aynı zamanda aklını boşaltıyor ve kendini en ideal duruma getiriyordu.


Yi Yun sessiz sessiz bir saat boyunca sabresini parlattı. Yarışmanın öğleden sonraki kısmı başlamak üzereydi.


Yi Yun ayağa kalktı ve bir form aldı. Formu doldurduktan sonra başını kaldırdı…


“Hakem!” diye bağırdı. Etraftaki insanların bakışları hemen Yi Yun’a odaklandı.


Büyük ihtimalle Yi Yun’un rakibine karar verdiğini biliyorlardı.


Çaylak sıralama yarışmasının ilk birkaç gününde Yi Yun o kadar popülerdi ki, pek çok kişi ona meydan okumuştu. Herkes günde on iki maç yapabileceği için maçların, meydan okuma simgelerinin alınarak önceden ayarlanması gerekiyordu.


Ama sıralama yarışmasının son birkaç gününde bu sisteme ihtiyaç yoktu. Savaşmak isteyenler genellikle istediğiyle savaşıyordu.


Yani savaş zamanı özgürce seçilebiliyordu. Rakibiyle savaşmaya o an karar vermesi sorun değildi. Rakip sahneye çıktığında savaş hemen başlıyordu.


“Sizce Yi Yun ilk maçında kime meydan okuyacak?” diye sordu biri.


“İlk maçı, yedi binlerde veya sekiz binlerde deneyimli bir yetişimci olmalı. Bu, daha güvenilir bir seçim olur.”


“Heh, bu mantıksız olur bence. Liu Yuxing’e karşı bir tuğla kullanamaya cesaret ediyorsa bunun sebebi kendine duyduğu güvendir. Yedi bin veya sekiz binlerdekilere meydan okumasının anlamı yok. Doğrudan ilk beş bine meydan okuyabilir. Hatta Gu Mu’ya dahi meydan okuyabilir.”


“Gu Mu’ya meydan okumak mı? Yerini korumak için mi? Bu imkansız...Birkaç gündür kayıptı. İlk maçının yenebileceğinden emin olduğu birisi olması en mantıklı seçim olur. İlk maçını garantiye alırsa moral kazanabilir. Bu kadar uzun süre bekledikten sonra ilk maçını kaybedecek olursa çok utanç verici olur!”


İnsanların çoğu, ilk maçında zafer kazanacağı garanti biriyle dövüşmesinin en mantıklı durum olduğunu düşünüyordu.


Ama bir önceki yorum yapan kişi söylediklerini inatla savundu. Dedi ki: “Bekleyin de görün. Yi Yun’un bir tuğlayla Liu Yuxing’i yere serdiği görkemli zaferini düşünün. İlk karşılaşmasında Gu Mu’ya meydan okuması imkansız değil…”



Hakem Yi Yun’a bakarak sordu. “Birisine meydan okumak mı istiyorsun?”


“Evet.” dedi Yi Yun doldurduğu formu uzatırken.


Hakem formu alıp okuduktan sonra garip bir bakış attı. “Emin misin?”


Yi Yun, “Evet!” diyerek başını salladı ve koltuğuna geri döndü.


Hakem başka bir şey söylemedi. Katılımcılar istedikleri herkese meydan okuma özgürlüğüne sahipti. Buna karışamazdı.


Hakem savaş sıralarını ayarlamaya başladı.


Pek çok kişi, Yi Yun’un ilk rakibinin kim olduğunu merak ediyordu.


Çok geçmeden hakem bu merakı dindirdi, çünkü öğleden sonraki ilk savaş Yi Yun’un idi!


Birkaç gündür çaylak sıralama yarışmasında bulunmayan Yi Yun geri döner dönmez sahneye çıkmıştı! Hakem bile Yi Yun’un performansını görmek ister gibi görünüyordu!


İnsanlar heyecanlandılar. Qiuniu ve Chu Xiaoran’ın karşılaşmalarının yanı sıra Yi Yun’un da geri döndükten sonraki ilk karşılaşmasını bekliyorlardı.


Ama hakem Yi Yun’un rakibini duyurduğunda herkes şok oldu!


“Kutsal Yaban Sahnesi, 10,003 Yi Yun! 2,980 Qiuniu!”


Ne?


Qiuniu’ya mı meydan okuyor?


İnsanlar çok şaşırdı. İlk maçı, güvenli bir sıraya yerleşmek için ya da Gu Mu’ya karşı değil de çaylaklar arasında ikinci sırada bulunan Qiuniu’ya karşıydı!


Gu Mu’ya meydan okuması bile beklenmedik bir şeyken Qiuniu’ya meydan okumuştu. Ne düşünüyor bu çocuk?


İnsanlar uygun tepkiler veremediler. Çaylaklar arasında üçüncü olan Gu Mu da kaşlarını çattı.


Çaylak sıralama yarışmasında en büyük rakibi olarak Yi Yun’u görüyordu. Yi Yun ortaya çıktığında, kendini onunla kanlı bir savaşa hazırlamıştı. Son birkaç günkü savaşlarında epey tecrübe kazanmıştı ve bu sayede de Yi Yun’a karşı kazanacağından emindi.


Ama Yi Yun’un onu görmezden gelmesini beklemiyordu. Onu görmezden gelip doğrudan Qiuniu’ya meydan okumuştu.


Ve göz ardı edilmek de Gu Mu’yu öfkelendirdi!


“Bu Yi Yun beni görmezden gelmeye cesaret edebiliyor. Onun rakibi olmak için yeterli olmadığımı mı düşünüyor?” Gu Mu yumruklarını sıktı. Yi Yun çok kibirliydi!


Yi Yun ile savaşmak için o kadar hazırlandıktan sonra Yi Yun onu adam yerine koymamıştı.


“Cesur olduğu kesin...Qiuniu’ya kaybedene kadar bekleyeceğim. O zaman beni göz ardı etmenin sonuçlarını sana göstereceğim!” Gu Mu aklında bu düşüncelerle ve güçlü bir mücadele azmiyle Yi Yun’a baktı.



“Bana mı meydan oku…?” Qiuniu da şaşırdı. Yi Yun’a baktı ve gülümsemeye başladı. “İlginç! Gençlerin sabırsız olduğu doğruymuş. Bana Gu Mu’yu yendikten sonra meydan okuyacağını düşünüyordum.”


Ayağa kalktı. Yi Yun ile her zaman ilgiliydi.


Ama Yi Yun’un ilk karşılaşmasında kendisine meydan okuyacağını hiç düşünmemişti.


“Kendinden bu kadar eminsin madem, senin için beyaz metal zırhımı kullanacağım. Bu, sana olan saygımı gösterme yöntemim!” Qiuniu bunları söyledikten sonra yüzüğünden dev bir eldiven çıkardı ve sağ eline taktı.


“Ka-cha!”


Üç çelik pençeden soğuk bir parıltı yayıldı!


Aynı zamanda sol eline de büyük bir kalkan aldı.


Ardından bir düşüncesiyle göğsünde ve sırtında iki yuvarlak metal parçası parlamaya başladı. Bir dizi beyaz metal savaş zırhı belirip Qiuniu’nun bedenini sardı!


Qiuniu birkaç saniye içinde beyaz metal zırhını kuşanmış ve tamamen silahlanmıştı!


“Ha!”


Bir haykırışla birlikte sahneye sıçradı!


On binlerce poundluk beyaz metal bir zırh giyiyordu. Ama yine de avına saldıran bir kaplan gibi otuz metreden daha uzağa sıçramıştı!


“Boom!”


Yere inişini yavaşlatmak için bacaklarını bükerken bir elini de yere koydu. Sahneye inen bir meteor gibiydi!


Yüksek patlama tüm arenanın titremesine neden oldu! Bu da insanları ateşledi!


Qiuniu’nun ayaklarının altındaki kalın mor volframın içine çöktüğü açıkça görülebiliyordu. Bu da, Qiuniu’nun sıçrayışının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.


Saldırılarından bahsetmeyi geç, bu sıçrayış bile bir insanı parçalamaya yeterdi!


“Korkunç! O, insanımsı bir ilkel metruk hayvan!” diyerek iç çekti birisi. Qiuniu’nun duruşunu gören biri iradesinin %30’unu kaybederdi. Sıradan biri onunla savaşmaya cesaret edemezdi.


Çaylaklar arasındaki sürpriz atlardan Gu Mu’nun bile ona meydan okuyacak cesareti yoktu. Çünkü Gu Mu aralarındaki boşluğun ne kadar büyük olduğunun farkındaydı. Qiuniu’nun dengi değildi!


Qiuniu ayağa kalktı. 1.90 uzunluğundaki iri yarı bedeni ağır zırhla kaplandıktan sonra tüm kaslarındaki solucan benzeri damarlar kabarmıştı. Patlamak üzereydiler sanki!

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr