Bölüm 545: Geçmiş ve Şimdiki Hayat (Kısım 1)

avatar
8435 22

True Martial World - Bölüm 545: Geçmiş ve Şimdiki Hayat (Kısım 1)


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: Fullbringer

 


Antik Büyük İmparatoriçe’nin portresinde kullanılan fırça darbeleri zarif ve kesindi. Estetik bakımdan çok güzeldi. Eşsiz ve yetenekli bir kadının titiz teknikleriyle yavaş yavaş yontulmuş bir heykel gibi görünüyordu.


Azure Yang Lordu’nun portresinde kullanılan fırça darbeleri ise, kaba ve basitti. Hovarda bir ressamın birkaç tek attıktan sonra gelişigüzel bir biçimde çizdiği bir resim gibi asi bir tarzı vardı.


Çizim stillerindeki bu zıtlık, bu portrelerin farklı kişilerce çizildiğinin ispatıydı.


Yi Yun ile Lin Xintong, Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’ne girdikten sonra bu portreleri görmüştü. O zaman kendilerine görünen portrelerin arkasındaki cazibeyi hissedebilmişler ve önlerinde oturup onlara bakarak içgörü kazanabilmişlerdi.


Ama bugün, Yi Yun ile Lin Xintong ‘Büyük İmparatoriçe’nin Bilgeliği’nde yetişim yaptıktan sonra, bu portreler onlara tamamen farklı bir his vermişti.


Yi Yun, bu portrelerin büyük ihtimalle eşsiz Büyük İmparatoriçe ile Azure Yang Lordu’nun bizzat kendileri tarafından çizilmiş olduğunu düşündü. Fırça darbeleri yetişim yaptıkları yasaları içeriyordu.


Yi Yun onlara bakarken bilinçsizce bu portrelere daldı ve transa girdi. Ardından, Azure Yang Lordu’nun elinde kılıcıyla Aşılmaz Deniz’in üzerinde uçtuğu bir sahne gördü.


Azure Yang Lordu bir elinde içi şarap dolu su kabağını, diğerinde kılıcını tutuyordu. Ardından kılıcını siyah zırhlı bir savaşçıya savurdu ve gökyüzünde bir Qi hüzmesi parladı.


Yi Yun’un gördüğü bu sahne, düzen diskinde gördüğünden çok daha canlıydı. Sanki gözlerinin önünde gerçekleşmişti.


Denizleri bölen, şeytanlar ile tanrıları yok eden gerçek bir saldırıydı!


Ama Yi Yun sessizce kılıç saldırı hakkında anlayış kazanmaya çalışırken, siyah zırhlı savaşçıyı öldüren Azure Yang Lordu aniden bir şeyler hissedip arkasını döndü. Yi Yun’a doğru bakıyordu.


Ardından, yedi gökte yankılanan bir kahkaha patlattı!


Bu, düzen diskinde olmayan bir sahneydi. Ve ona bakışı, Yi Yun’un aklını başından aldı.


Önündeki Aşılmaz Deniz bulanıklaştı. Düşünceleri uzay-zaman boyunca yol alıp zaman nehrinde gerilere ulaştı ve Yi Yun gizemli bir dünyaya daldı…



Antik bir İlahi İmparatorluk’ta, bulutların yukarılarına kadar uzanan görkemli bir saray vardı. Sarayın duvarları Güneş, Ay ve yıldızların resimleriyle doluydu. Heybetli ve ağır bir aura yayıyorlardı.


Sarayın önündeki meydanda, altın zırhlı bir muhafız birliği yolun iki tarafına sıralanmıştı. Altın kuleler gibi hareketsiz duruyor, baskın bir aura yayıyorlardı.


Yi Yun aniden kendini bu garip dünyanın içinde buldu. Gördüklerindeki ani değişim sonucu bu yeni sahneyi görmesi, Yi Yun’u endişelendirdi. Görkemli sarayı geç, sadece saray muhafızları bile onun sersemlemesine yetti!


Bu muhafızların gücü akıl almazdı!


Ama garip bir şekilde, bu muhafızlar Yi Yun’un ortaya çıkışına karşı ilgisiz kaldılar.


O anda bir ejderha kükredi. Yi Yun başını çevirdiğinde, yeşim ruh hava gemisini çeken on iki deniz ejderhası gördü. Ruh aracı yavaşlayıp durdu ve dört saray tazesi perdeyi çekip açtı. Kundaklanmış bir bebek taşıyan güzel bir kadın yavaşça dışarı çıktı.


Bebek tombuldu ve parlak gözlerinde sonsuz bir parıltı görülebiliyordu. Oldukça zeki olduğu aşikardı.


Bebeği görünce, Yi Yun donup kaldı. Bebeğin hâlinin, tavrının, davranış biçiminin kendisininkine benzediğini düşündü. Hatta o bebeğin, bizzat kendisi olduğuna dair bir hisse kapıldı.


“Neden bu sahneleri görüyorum?”


Yi Yun, akıp giden bu görkemli sahneleri izleyen bir seyirci gibiydi. Kadim saray, güçlü muhafızlar ve deniz ejderhalarının çektiği ruh aracı...Ve ardından, kollarında bir bebek taşıyan eşsiz güzellikte bir kadın…


Bir bakışta bunun bir İlahi İmparatorluk ve tanrıların toprakları olduğu söylenebilirdi. Kadın da kollarında tuttuğu bebek de asildi. Gökler tarafından kutsanmış figürlerdi.


Yi Yun, kendisinin bir başka hayatını deneyimliyormuş gibi hissetti. Bu durum, zihinsel şeytanlar testinde yaşadıklarına benziyordu.


Farklı bir yaşam döngüsü, ona farklı düşünceler verdi…



“Tebrikler Kutsal Majeste. 12. Prens mor bulutlarla dolu gökyüzünün altında doğdu. Mükemmel Saf Yang Beden’e sahip. Bünyesi mükemmel ve gelecekte muazzam başarılara sahip olacak!”


“Kutsal Majeste’nin bilgeliği sayesinde Büyük Qian Hanedanımız altın çağını yaşıyor. Her yerden gelen vergilerle birlikte, İmparatorluğumuz en güçlü noktasına ulaştı. Ve Prensler ile onların oğulları ve kızları, insanlar arasında en saygınları. Şimdi de, 12. Prens’in Aziz olma ihtimalini ortaya çıkarmasıyla birlikte, geleceğimiz kesinlikle daha da parlak olacak!”


Oradakilerden gelen kaotik sesler, Yi Yun’un kulaklarında çınladı. Yi Yun şimdi kadının kollarındaki bebeğe dönüşmüştü. Dünyayı bebeğin gözlerinden izliyordu.


Ana salonda, yüksek tahtın üzerinde vakur bir adam vardı. Görünüşü biraz bulanıktı.


Bedeninden Parlak Güneş gibi görkemli bir aura yayılıyordu. İnsanların ona doğrudan bakmasını imkansız kılıyordu.


O anda adam güldü. 12. Prens’in doğumundan çok memnun olduğu açıktı. Bu çocuk hakkında büyük umutlara sahipti.


Zaman geçerken çocuk yavaş yavaş büyümeye başladı.


Yi Yun yavaş yavaş bir seyirciden ziyade çocuğun kendisine dönüştü. Dünyayı çocuğun gözlerinden gördü ve çocuğun hayatını yaşadı.


Dövüş sanatlarında yetişim yaparken çocuğa eşlik etti ve yasalar hakkında anlayış kazandı. Yetiştirme tekniği ne olursa olsun, onları kolayca ezberleyebilir, onları kolayca anlayabilirdi.


Büyük Qian Hanedanlığı’nda sayısız olağanüstü yetenek vardı. Hepsi de dünyayı sarsacak denli büyük yeteneklerdi. Çocuğa bol bol tavsiyeler verdiler ve yapabilecekleri her yardımı yaptılar.


Çocuğun gücü çok hızlı bir şekilde arttı. Aynı yaş grubunda olan en güçlü kişileri fazlasıyla aştı. İnsanlar onun hakkında övgüden başka bir şey konuşmadılar.


Doğumundan büyümesine ve dövüş sanatları çalışmasına kadar, çocuk düzgün ve nizami bir hayat sürdü. Kesinlikle cazip bir hayattı.


Çocuk yavaş yavaş büyüdü. İçten bir kişilik geliştirdi ve bohem bir yaşam tarzına sahip oldu. Dünyanın her yanındaki kahramanlarla dostane ilişkiler kurdu ve herkes tarafından övüldü.


Büyük Qian Hanedanlığı’nın Kutsal İmparatorluk pozisyonu, en büyük çocuğa geçmiyordu. Antik çağlardan beri, en uygun kişiye geçiyordu. Ve 12. Prens o kadar olağanüstüydü ki, Kutsal İmparatorluk kesinlikle onun olacaktı.


Bu nedenle, mevcut Kutsal İmparator daha uygun biri olduğu için tahtından feragat etti ve kendini yetişimine adadı.


12. Prens tahtı devraldı ve Büyük Qian Hanedanlığı tarihindeki en genç hükümdar oldu.


Kutsal İmparator olduktan on yıl sonra, kaderine yazılmış gibi görünen bir kadınla tanıştı.


Her şeyin ötesinde eşsiz bir kadındı. Parlak bir ay gibi Büyük Qian Hanedanlığı’nda ortaya çıktı. Hem güzel hem de zekiydi.


Arka planı çarpıcı değildi. Ama küçük bir tarikattan geliyor oluşu daha da etkileyiciydi. Zira küçük bir tarikattan gelen genç bir kızın böyle bir yeteneğe sahip olması inanılmazdı.


O yıl, 12. Prens hayatının zirvesindeydi. Kadim bir imparatorluğu yönetiyordu, çok güçlüydü ve kendine güveni tamdı. Kendi akranları arasında rakipsizdi.


Göklerin Kızları, diğer erkekleri reddederken onun peşinden koşuyordu, ama o hiçbirinden etkilenmemişti.


Ta ki, o kızla karşılaşana kadar. Parlak ay kadar güzel kızı gördüğü an ona vurulmuştu.


Kızın adı, Bai Yueyin’di.


Diğer tüm kızlardan farklıydı. Sıradan arka planı, ona eşsiz bir çekicilik katıyordu. Kız sessiz sakin ve düşünceliydi. Bir tutam bile kibre sahip değildi. Aksine, yüzünde daima ılık bahar sabahına benzer bir gülümseme vardı.


Kızla dövüş sanatları hakkında konuşmaya başladığında, Bai Yueyin’in dövüş sanatlarındaki bilgisi ve anlayışı onu çok şaşırttı. Sonuçta sıradan bir arka planı vardı ve onun gibi birisinin bu kadar bilgili olması çok nadirdi.


Bu şekilde, daha farkına varmadan Bai Yueyin’e kalbinin derinliklerinden aşık oldu.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44331 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr