Sonun da gözlerini kapatan Ovour, ilk önce karanlık sonra sessizlik ve son olarak ta hisleriyle bir bütün olmaya çalışırken neredeyse 2 saate yakın bir zamanını kaybetti.
Bazen minder üzerinde rahat oturamadı, bazen de odaklanamadan önce bacakları uyuştu, küçük karıncalanma hisleri ve tovalet ihtiyacı derken 2 saatin sonun da huzura eren Ovour vakit kaybetmeden dantiaın da bulunan enerji ile kendini sarmalamaya çalıştı.
Teno da benzer problemler yaşadıktan sonra eğitimine başlayabildi.
Ve onların bu çabasına seyirci olan Lunel ise;
"Belkide onlar için sınır eğitiminden ziyade sabır ve irade konusu hakında eğitmeliydim." Diye söylese de artık çok geçti.
Evet, geç kaldı ama o tipik bir asker olarak eğitim görüp büyüdü.
Bu eğitimler sırasında ise zor yollardan sabır ve iradesini sürekli olarak bilemişti.
Kimse onu bu yönleri için eğitmedi sadece izlediği yol hakkında tecrübe sahibi kişilerden küçük tavsiyeler edinmişti.
Ovour ile Teno için ise en iyisini istemiş fakat istediklerinin sadece yarısı gerçekleşti.
Nedeni ise kısaca bir eğitmenin vasıflarından yoksun olmasıydı.
Evet onları eğitiyor ve öğretiyor du fakat asla gerçek bir eğitmen gibi onları yönlendirip kendi yeteneklerini keşfetmesi için çabalamadı.
Lunel asla Ovour'un derinliklerine göz atma dı sadece görünüşte olanları daha da belirginleştirdi o kadar.
Ve bunları yaparken bir savaşçının sahip olması gereken karekter özelliklerini tam olarak aşılayamadığını açık bir şekilde fark etti.
Ve onlar eğitimi ile ilgilenirken zaman öylece aktı.
Şimdiler de ise kış ayını sert ve erken karşılayan Başkent Eyland'ta halk arasında isminin hakkını veremiyor diye söylentiler baş göstermişti.
Eyland yani Güneş Doğan şehirin de erken bastıran kış yüzünden pekçok iş sekteye uğradı ve gökyüzünü kaplayan bulutlar o kadar çok ve kalın ki güneşi net bir şekilde görmek imkansız yakın, sadece bulutların arasından geçen güneş ışınları yer yüzeyine ulaşıyordu.
Birde kar yağışı başlayınca sıradan halk için hayat durma noktasına geliyordu.
Fakat bu konulardan ve Güneş Doğan şehirinden çok uzakta olan İmparator Ares şimdiler de dönüş yolu için hazırlanıyordu.
1000 yıl önce ki savaşın ardından bir çok karar allındı ve bu kararların denetlenmesi ve sürdürebilirliği açısından her 10 yıl da bir yaşadıkları kıtanın refah ve huzur içinde kalması için imparatorluğun bir sonra ki varisleri savaşın son bulduğu topraklar da bulunan Kanlı anıt yani o eski kalede toplanırlardı.
Özelikle bu göreve genç varislerin gönderilmesi onların hem tecrübe kazanması hem de diğer varislerle dostluk kurması amaçlanmış ve günümüzde ise önemli bir gelenek haline gelmiştir.
Her 10 yılda bir gerçekleşen bu görüşmeye genelde imparatorluk varisi, bir danışman ve onları korumak üzere bir gurup asker gönderilirdi.
Fakat bazı özel durumlar da ve kıtanın geleceğini etkiliyen kararlar alınacağı zaman imparatorlar bizzat katılırdı.
Şimdiler de ise İmparator Ares eski kalenin suların da sakin bir şekil de adımlıyor ve son birkaç hafta da aldıkları kararları gözden geçiriyordu.
"Döndüğümüz de epey meşgul olacağız gibi görünüyor."
Hemen arkasında bulunan 2 kişiden biri olan 2 metre boylarında, düz ve koyu sarı saçlarına eşlik eden 2 sarı kalın kaşa hemen altında ise savaş arzusu ile parlayan 1 sağ göze sahipti.
Bu kişinin yüz hatları öylesine belirgin bir şekle sahip ki göz yuvaları, kulakları, burnu, ağzı ve çenesi altın oranı tutturmş bir yakışıklıydı fakat sol kalın kaşlarının arasından inen bir iz varki ona soğuk bir hava katıyordu.
Ve üzerine kuşandığı tam set zırhı ile her an savaşa hazırdı, bu kişi ise Kızıl Gök İmparatorluğunun tüm ordularından sorumlu olan Kadim General Lancestr'ta kendisiydi.
Onun hemen yanında ki ise mor alevlerle yanan saçlara sahip bir kadındı.
Bu kadın ise imparatorlukta bulunan en güçlü büyücü ve İmparatorluk Büyücü Akademisi'nin başkanı olan Mor ölüm meleği Alvina'ydı.
"Siz iki erkek meşgul olabilirsiniz ama benim başka planlarım var."
"Hey!! Benimde ilgilenmem gereken koca bir ordu var."
Bu iki cevabı duyan Ares eski dostlarına baktı ve 'Enazından hala güvenilir danışmanlarım var.' Diye düşündü.
Ve tekrardan gözlerini eski savaş alanına çevirdi.
Kanlı anıttan epeyce uzakta olan Ovour ise hala eğitimine devam ediyordu.
Kıyafetlerinin altında kalan göğüs
bölgesi daha parlak ve sanki saydam bir hale gelmiş gibi görünüyordu.
Bu biçimiz ve renksiz enerji tüm göğsünü kaplamıştı.
'Bu kadarı muhtemelen yeterli değildir.' Diye düşünen Ovour göğsün de topladığ enerjiyi bedeninin diğer bölgelerine yönlendirmeye başladı.
Ovour'un belinin üstünde kalan tüm bölgeleri ince bir enerji katmanı tarafından sarılmıştı fakat bu durumu devam ettirebilmek artık Ovour için daha zor ve yorucu olmuştu.
O şuan da dantiaın da bulunan enerjinin çoğunu kalkan görevi görmesi için kullanıyordu, fakat savaşmak için çok az bir enerjisi kalmıştı.
Ve şimdi o kalan enerji de bitti.
Ovour gözlerini aralığında oldukça halsiz hissediyordu, teni solgunlaşmış gözleri çokmüştü.
İlk kez bu hale gelmiyordu fakat ilk kez bu haldeyken bayılmadan durabiliyordu.
"Baa..b nnne.."
Konuşmak istemesine rağmen dili dönmüyor, dudakları kalkmıyordu!
"Kendini zorlama şu durumda pekçok şey senin için zor olabilir."
Ovour zorlukla babasına baktı ve ardından her yer karardı.
Son düşünceleri ise 'Uyumak istiyorum.' Olmuştu.
Lunel şöminenin karşısın da uyuklayan ikiliye öylece baktı ve "İyi bir uykuyu hak ettiniz." Demesinin ardından mutfağa, akşam yemeğine yardım etmek için Carol'un yanına gitti.
Bu sırada ise yarın eğitim kampına gidecek diğer adayların kimileri eşyalarını toplamış, eğitimlerine devam ederken kimileri de bu olaya pek takılmayarak günlük yaşantılarına devam ediyorlardı.
Fakat yarından sonra artık alıştıkları yaşam tazından farklı bir ortama ayak uydurmaları gerekecekti. Veya da alıştıkları yaşam tarzına geri dönerler.
Bu sadece onların seçimlerine bağlıydı.
Şimdi ise akşam yemeği vakti gelmişti ve yemeğin ardından Teno ailesinin evine doğru yola çıkmıştı, onun gidişin ardından Ovour'da kendi odasına çıkarak annesinin verdiği deri çantayı doldurmaya çalışıyordu.
Fakat oldukça zor bir durum da kalmıştı.
"Neredeyse tüm giysileri mi gözden geçerdim ama çantam hala boş! Lanet olsun nere gideceğimi bile bilmeden nasıl hazırlanabilir ki?" Diye söylenirken deri çantasını bir köşeye fırlatıp yatağının altında ki mavi rekte olan tahta kutuyu çekip çıkardı.
"Biraz tozlanmış gibi."
Dese de çok takılmadan kapağını kaldırdı ve eline aldığı ilk şey bir kitaptı, oldukça eski bir kitap.
"Herlot'un Botanik Günlüğü seni ne zamandır ihmal ettim." Dedikten sonra kitabı yanına koyarak tekrar kutuya uzandı ve bu sefer küçük beyaz bir boynuz çıkarttı.
"Sanırım yarın onları da göreceğim." Dedikten sonra kutudan yine eski ve ince bir kitap daha çıkardı.
"Yedi yolun bedeli, babamın bana verdiği vücut geliştirme tekniği. Çok zor." Dedi ve bıraktı.
Bu kez kutudan kısa tahta bir kılıç çıktı.
Ovour bir süre kılıca baktı sonra ise tekrar kutuya uzandı ve kutudan avuç içi boylarına, sarı desenleri olan kırmızı bir kart çıkardı.
Kartı burnuna yaklaştırdı ve kokladı.
"Artık kokusunu bile kaybetmiş fakat ben hala seni hatırlıyorum Elgia!" Dedi Ovour içinde gizli tutuğu duyguları ile.
"Tüm bunları yanımda götürmek istesem bile yapamam, bu durumda basit tutalım."
Ovour kutudan çıkardıklarını tekrar ğeri koyup yatağın altına sürdükten sonra deri çantasına uzanıp gözüne kestirdiği birkaç parça eşya ile doldurdu.
"Çantayı da halletiğimize göre tek yapmam gereken uyumak."
Diyerekten yatağına yattı ve gözlerini öylece kapattı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..