Bölüm 80 : Sen, nesin?

avatar
3770 7

Yıldızlar Kralı - Bölüm 80 : Sen, nesin?


Ersa en ufak tereddüt göstermeden kaçmaya başladı. Yaralarının durumunu gram umursamıyordu. Bu canavar kesin olarak normal bir büyükusta canavar değildi. Yeryüzü evresinde olma ihtimali bile vardı.

"Kuaa!" Ersa başka bir kükreme eşliğinde canavarın ayak seslerini de duyunca hızını daha da arttırdı. Böyle bir karşılaşmadansa canavar sürüsü ile karşılaşmayı tercih ederdi. En azından hayatta kalma ihtimali olurdu.

Canavarın hızı o kadar fazlaydı ki Ersa ile arasındaki mesafeyi birkaç saniye içinde kapatmıştı. Ersa canavar hemen arkasına ulaştığında hayatta hiç şansı olmadığını düşündü. Bedenini bir ağacın arkasına attı ve canavarın koca eli ile gerçekleştirdiği saldırıdan kurtuldu. Ağaç ise anında paramparça olmuştu.

Ersa arkasına bakmaya cesaret edemeden koşmaya devam etti, ama hızı canavardan çok daha düşük olduğundan bir türlü kaçamıyordu. Saldırı geldiğinde ağaçlardan faydalanıyor, canavar kısa süre oyalandığında ise tekrar koşuyordu. Eğer yol hakkında kavrayış elde etmemiş olsaydı şuan da bir ölüydü.

Aşırı tehlike altında refleksleri ve duyularını uç noktada kullanıyordu. Bu şekilde devam ederse eninde sonunda öleceğini anladığından denge yüzüğünden kısa bir kılıç çıkardı. Hızını kesmeden gelişi güzel elinin ön yüzünü kesti ve kanları canavara doğru yönelecek şekilde elini arkada tuttu.

Kan damlaları havada ilerledi ve canavarın koca bedenine etki vermeden çarptı. Ersa'nın beklentisinin aksine canavara kanın hiçbir etkisi olmamış gibiydi.

Elinden akan kanları canavara gidecek şekilde tutarken başının döndüğünü hissetti. Çok fazla kan kaybetmişti. Canavar Ersa'nın ani baş dönmesiyle oluşan açıktan yararlandı ve hızını aniden arttırarak Ersa'ya koca elini savurdu.

Ersa çevresini seçebildiğinde göz bebekleri gözünün sağ tarafında canavarın kocaman açık gri renginde elini gördü ve genişledi. Hemen sonra elin kendisine göre küçük kalan bedenine ulaşması bir oldu.

Canavarın saldırısı ile tüm bedeni derinden sarsıldı ve onlarca metre uçtuktan ve birkaç ağacı devirdikten sonra ancak durabildi. Bedeninin sayısız noktasından kanlar akarken uyguladığı tedavi tamamen boşa gitmişti.

Acı tüm bedeni sızlatıyordu. Kalkmak o kadar zor geliyordu ki, bir an bu şekilde ölmeyi bile düşündü. Gözünün beyazlığı kırmızılaşmış, beyaz dişleri kırmızı renkle yer değiştirmişti.

Dişlerini sertçe gıcırdattı ve tüm acılarını yok sayarak ayağa kalktı. Canavar, Ersa ile oyun oynar gibi ayağa kalkmasını izliyordu.

Ersa zorlukla sahip olduğu görüşü ile kaçış yoluna baktı. Göz kenarından canavara kaçamak bir bakış attı. Olduğu yerde duruyordu. Yavaşça ayağını öne getirdi, belini öne büktü.

Canavarı son kez kontrol etti. Hala aynı yerde durmuş Ersa'yı izliyordu. Bu sefer gerçek manada şansa ihtiyacı vardı. İçinden geçirdi. En azından bu sefer şansım yanımda olsun.

Aniden ileriye atıldı ve daha öncekinden de hızlı koşmaya başladı. Kanlar bedeninin her noktasından akıyor, ormana karışıyordu. Baş dönmesi vardı ve görüşü bulanıklaşmıştı. Ağaçları ve belirgin şeyleri seçebiliyordu sadece.

Canavar, Ersa'nın arkasından her şey kontrolünde hissiyatı verirken bir süre izlemeye devam etti. Ersa biraz kendisinden uzaklaşınca peşinden koşmaya başladı. "Kuaa!"

Canavar kükrediğinde Ersa da aşırı bir zorlamayla hızını arttırdı. Canavarın kendisiyle oyun oynamak için bilerek bunları yaptığını düşünmeye başlamıştı; tek tarafın eğlendiği bir oyun.

Ersa'dan akan kanlar canavarın bedenini renklendirirken canavar Ersa'nın peşinden koşmaya devam ediyordu. Aralarındaki mesafe ise süratle azalıyordu. Yüz metre, seksen metre, altmış metre...

Ersa canavarın varlığını kendisine zaman geçtikçe yakın hissediyordu. Hızlanması gerektiğinin farkındaydı, ama hiç gücü kalmamıştı. Daha fazla hızını arttıramazdı. Şuan da sahip olduğu hız bile sınırını fazlasıyla aşmıştı.

"Kuaa!" Canavar başka bir kükreme verdiğinde Ersa'nın ayağı yerdeki küçük taşlara takıldı ve tökezledi. Hızında yaşadığı küçük bir aksama Ersa'nın kalp atış hızını arttırmıştı. İki saniye içinde şüphe ve korkusunda haklı olduğunu gösteren başka bir kükreme duydu. "Kuaa!"

Ses sanki kulağının dibinden gelmişti. Kafasını çevirip baktığında canavarın koca elini ve oyundan zevk alan yüzünü gördü. Kahretsin!

Canavarın saldırısı ile tekrar onlarca metre savruldu. Bu sefer ağaç sıklığı az olduğundan daha fazla savrulmuştu. Birkaç defa bedeninin sekmesinin ardından toprağın üzerinde sabit durabilmişti. Gözleri yorgun düşmüş, bedenini kontrol etmeyi zor buluyordu. Buradan ayrılmak zorundaydı. Eğer kalırsa kesinlikle ölürdü. Havayı içine çekti ve çıkarabildiği en yüksek sesle bağırdı. Boş yere hayatını hiçe saymak istemiyordu. Ersa diğer öğrencilerin aksine yeteneksiz olduğunu bağırmaktan çekinmiyordu. Böyle bir şeyi demesi neyi değiştirirdi? Onu gerçekten yeteneksiz mi yapardı? Anlamsız bir kibir duymanın anlamı yoktu.

“Ben yeteneksizim! Antik kalıntıdan çıkmak istiyorum!”

Bağırması öksürmesine neden olmuştu. Her öksürdüğünde bedeninin acı ile kavrulduğunu hissetti. Antik kalıntıdan ışınlanmayı bekledi ama birkaç saniye sonra hala bir şey olmadı. Babası yanılmış olabilir miydi? Antik kalıntıdan çıkış yapamıyor muydu? Ya da Kadim İmparator onu buraya yönlendirdiğinden dolayı mı çıkamıyordu? Gözlerini kızıllaşan gökyüzüne çevirdi. Canavar hala kendisine saldırmamış uzaktan izliyordu. Böyle bitmesini istemese de ne yapacağını bilmiyordu.

Kulaklarına ulaşan şırıltı sesleri ile zorlukla kafasını çevirdi. Yan tarafında akarsu vardı. Akıntı suları sertçe belirli bir yörüngede ilerliyordu. Sağ elini öne attı ve bedenini akarsuya doğru sürüklemeye başladı. Hareket edecek hiç enerjisi yoktu. Zorlukla elini kullanabiliyordu.

Biraz bedenini akarsuya yaklaştırdı. Daha sonra bir daha elini toprağa sertçe bastırdı. Bedenini kalan son kuvveti ile sürükledi. Onlarca saniyenin sonunda akarsuyun kenarına ulaşmıştı. Biraz daha bedenini sürüklerse akarsuyun akışına kapılacaktı. Eğer akarsuya yetişirse belki de kurtulurdu. Diğer türlü yeteneksiz olduğunu söyleyip buradan ayrılmak zorunda kalacaktı.

Son kalan güç kırıntısı ile bedenini ileri sürüklemek adına elini akarsuyun kenarındaki toprağa attı. Bedenini ileri çekecekken güçlü bir kuvvetin kendisini sarmaladığını hissetti. Canavar koca elini Ersa'nın bedenine bastırmıştı.

Ersa'nın gözlerindeki son umutta yok olmuştu. Canavar gerçekten onunla oyun oynuyordu. Ona biraz umut vermişti ve yeniden bu umudu elinden alıyordu. Canavarın elini Ersa'nın bedenine biraz daha kuvvet uygulayarak bastırmasıyla Ersa'nın ağzından istem dışı kanlar çıktı. Canavar bu sefer daha sert bir şekilde bastırdı. Ersa bedeni yavaş yavaş ezilirken dişlerini sıktı. Antik Kalıntıdan da çıkamıyordu. Hayatta kalma şansı kalmamıştı.

Vücuduna bastırılan elin kuvveti biraz daha arttırıldığında kemiklerinin neredeyse kırılacağını hissetti. Organları berbat durumdaydı ve iç sistemi tam bir karmaşa halindeydi. Ölümünü engelleyecek bir şey gelmiyordu aklına. Belki de artık kabullenmeliydi. Hayır kabul edemem!

Bu şekilde ölemezdi. Ölmemeliydi. Daha yapmak istediği çok şey vardı. Anılar oluşturmak istiyordu. Sevdikleri ile daha fazla zaman geçirmek istiyordu. Ama hayat her zaman istenilen yönde gitmiyordu.

Canavar uyguladığı kuvveti biraz daha arttırmaya yönelik elini aşağı itti, o sırada ise tüm bedeni titremeye başladı.

Aniden Ersa'nın vücudundan elini çekti. Ersa'nın bedenine baskı uyguladığı eli çürüyordu. Vücudunun ise belirli yerlerinde çürümeler yoğunlaşmıştı.

Ersa'nın kanı canavarın vücudunun iç kısmına ulaştığından hızla canavarın bedenini yok etmeye başladı. Canavar acı dolu bir çığlık attı.

Ersa saniyeler içinde olan olaylardan şaşkına dönmüştü. Az önce ölümünü kabullenmişti, şimdi ise canavar acı içinde kıvranıyordu. Akarsuyun kıyısında olan eliyle bedenini çekmeye çalıştı. Bu derece küçük bir görev bile çok zordu. Yine de elde ettiği tek şansı boşa harcamayacaktı.

Son bir kuvvet uyguladı ve bedenini akarsuya doğru çekti. Suyun hızlı akışına kapıldı ve arada taşlara çarpa çarpa sürüklenmeye başladı. Arkasından canavarın acı dolu çığlık sesleri hala yükseliyordu. Ersa suyun soğukluğuna rağmen bedenini kaplayan bir sıcaklık hissediyordu. Göz kapaklarının kapanmamasına direnmesi çok zordu. Bulanık görüşü daha da bulanıklaşmıştı. Daha fazla mücadele etmedi ve göz kapaklarının kapanmasına izin verdi. Su yaralarını sarmaladı ve soğukluğu ile bedenini daha iyi duruma getirdi. Denge yüzüğünden durmak bilmeden akan enerjide yaralarına ilerliyor, daha fazla kan kaybetmesini engelliyordu.

Akarsuyun şelaleye dönüşümü ile Ersa da yolu takip etti ve kayalara çarparak sarsıla sarsıla tepeden aşağı düştü. Şelalenin akışı ile aşağıya düşmeye başladı. Suya olduğu gibi çakılacaktı. Yolun yarısından fazlasını aştığında aniden bedeni havada durdu.

Kırmızı renkte bir enerji topluluğu vücudunu havada tutuyordu. Nazikçe Ersa'yı şelalenin suyuna çekti. Şelalenin arkasında var olan yere yavaşça çekmeye devam etti. Sonunda önü duvarla kapandığında Ersa'yı indirdi. Kırmızı renklerle süslenen, hoş görünümlü ve temiz bir yerdi. Çevreyi dört yanından aydınlatan kırmızı ateşlerle rahatlatıcı ve ferah bir havası vardı.

Ersa mekanın yumuşak toprağında bilinçsizce yatarken kırmızı enerji topluluğu durmadan bedeninin etrafında dönüyordu. Bir yandan sevinçli, bir yandan da hüzünlü gibiydi. Saatler geçti ve Ersa'nın vücudu kırmızı enerji topluluğu sayesinde daha da iyi hale geldi.

Bir süre daha geçtiğinde Ersa'nın vücudunun içindeki siyah maddeler bir anda tüm hücrelerine saldırmaya başladılar. Ersa'nın yaralı bedeni ani bir titreme ile durmaksızın hareket etti.

Bu durum karşısında kırmızı enerji topluluğu telaşa kapıldı. Aceleyle Ersa'nın vücudunu çevreledi. Kırmızı enerjiler siyah maddeleri gittikçe bastırdı ve bastırdı. Kısa sürede siyah maddeler çıktıkları yere ne kadar direnseler de geri dönmek zorunda kaldılar.

Kırmızı enerjilerin rengi ise çok soluk bir tona bürünmüştü. Yok olmanın eşiğinde gibiydi. Ersa'nın bedeninin üstünde biraz durduktan sonra vücuduna doğrudan girdi. Geri tepki almadan Ersa'nın bedeni ile kaynaştı ve göğsünü kaplayan çürümeler de azaldı. Birkaç saniye de çürümelerin kapladığı alan daraldı ve Ersa'nın yüzündeki ifade de rahatladı. Daha sakin ve huzurlu görünüyordu.

Kırmızı enerjiler mekandan yok olunca ortam sessiz ve sakin olmuştu. Ersa bu sessizliğin arasında uzun bir uykuya düştü. Yorgun bedeni yaşadığı olayları kaldıramamıştı.

Bir gün sonra bedenindeki yaraların durumu çok daha iyi duruma gelmişti. Ersa'nın solgun ve beyaz yüzü de eski rengine biraz kavuşmuştu.

Saatler geçtiğinde Ersa sonunda tepki vermişti. Sıkı sıkıya kapalı göz kapakları nazikçe açıldı. Çevresinin bulanık görüşü ile tek düşünebildiği kırmızı rengi olmuştu.

Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Görüşü daha iyi oluyordu. Etrafını seçebildiğinde olayın şokundaydı. Her şey çok harika geliyordu. İçinde bulunduğu yer kendisini o kadar rahat hissettiriyordu ki, sanki yıllardır kaybettiği evine geri dönmüştü.

Küçüklüğünden beri sevdiği kırmızı renginin en güzel tonu ile çevrelenmişti. İçini ısıtan kırmızı ateşlerle aydınlatılıyordu. Duvarlarda sade ama hoş bir görüntü hakimdi.

Normalde çok da güzel olmayan yer Ersa'ya şuana kadar gördüğü en güzel yer hissini veriyordu. Zihninde yaşadığı karmaşıklığı ifade eden bir ses tonu ile mırıldandı. "Ben, neredeyim?"

Sağ elini kaldırdı ve avuç içine baktı. Kanlarla kaplı derisi tertemizdi. Berbat bir durumda olması gereken vücudundaki onlarca yara iyi durumdaydı. Her biri dezenfekte edilmiş görünüyordu.

Yaraları hala dursa da kanaması yoktu ve ağrı hissetmiyordu. Şaşkınlığı durmadan artıyordu. Bugün nöbet geçirmesi gerektiğini hatırladığında yüzündeki şaşkınlık yerini telaşlı bir ifadeye bıraktı.

Bakışları göğsüne kaydı. Önceden kollarına kadar gelen çürümelerin şimdi altı santimlik bir alana daraldığını gördü. Göz bebekleri en büyük genişlemesini yaşadı. Neler oluyor burada!?

Kendisini ölüme sürükleyen çürümeler tedavi edilmişti! Hala ölüm tehlikesi olsa da iki ay önceki durumuna geri dönmüştü. Biri bedenine müdahale etmiş olmalıydı, ama kim olabilirdi hiçbir fikri yoktu. Burada kendisinden başka biri olabilir miydi ki?

En önemlisi tedavi var mıydı? Gerçekten... gerçekten de kurtulabilirdi belki de. Gözündeki ümitli bakışlarla çevresini bir kez daha süzdü. Nerede olduğunu anlamalıydı. Ayağa kalkmaya yeltendi ama tökezledi. Boğazı çok kurumuştu ve açtı.

Denge yüzüğünden önceden hazırladığı kurutulmuş etlerden ve bir şişede su çıkardı. Temel ihtiyaçlarını giderdikten sonra çok daha iyi hissediyordu.

Ayağa kalktı ve çevresine baktı. Buradan tek çıkış var gibi görünüyordu. Üç yönü kapalıydı ve sadece tek yönde açıklık bulunuyordu. Oraya doğru gitti ve yolun sonunda şelalenin kapattığı girişe vardı.

"Akarsuyun sonunda ulaştığım yer bu şelale olmalı, ama nasıl buraya girdim?"

Ersa arkasına geri döndü ve kırmızılarla kaplı mekana geldi. Karşısındaki duvara bir süre neler olduğunu anlamaya çalışırken baktı. Duvara birkaç saniye baktıktan sonra kalp atış hızı arttı. Tüm vücudunu kaplayan duygu seli ile duvara doğru yaklaştı. Kendisini çağıran bir şeyi hissediyordu.

Antik kalıntıya girmeden de benzer bir hissiyat yaşamıştı, ama bu kadar yoğun ve hassas değildi. Adım adım duvarın önüne geldi. "Sen kimsin?" Ersa bir süre duraksadıktan sonra sorusunu değiştirerek yineledi. "Sen nesin?"

Hiçbir tepki ya da ses yoktu. İki saniye daha geçince Ersa'nın bedeni daha yoğun bir his aldı. Öncekilerden katlarca kez fazlaydı. Sanki Ersa'ya cevap vermek için aralarındaki özel bağı kullanıyordu.

Ersa biraz tereddüt etse de sağ eli ile duvara dokundu. Derisi duvar ile temas ettiği an birden içine çekildi. Duvarın varlığını yok sayarak kubbe şekline sahip bir alana girdi.

Ersa aniden çekilince irkildi. Girdiği alanı gözlerine yoğun bir hayranlık hakimken inceledi. Gökyüzünde sayılamayacak kadar yıldız vardı. Her biri göz alıcı parlaklıklara sahipti. Kırmızı ağaçlar ve toprak çevresini süslemişti.

Ersa büyülenmiş gibi uzun bir süre olduğu yerde kaldı. Kalbi sakin olamıyordu ve bunun nedenini bile bilmiyordu. Uzun süredir durgun olan vücudundaki kırmızı renkli ışıltıların bile solgun renkleri daha da parlaklaşmıştı.

Ersa onu çağıran şeyi tekrar hissettiğinde gözleri alanın ortasına kaydı. Tam olarak ne olduğunu seçemese de orada bir şeyler vardı. Daha hiçbir şey düşünmeden bedeni onu çağıran şeye doğru harekete geçmişti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44224 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr