Guinevere Nehri'nin etrafı oldukça özeldi. Etrafında çeşit çeşit dağlar ve ormanlar vardı. Hepsi birbirinden özel ve değerli doğal güzellikler içeriyordu.
Bu yüzden savaş için kötü bir yerdi.
Guinevere Nehri'ni çevreleyen en önemli dağ olan Beyaz Dalga Dağı'nda 700'e yakın adam oturmuş, aynı anda meditasyon yapıyorlardı.
Ama yaptıkları hareketler o kadar hafifti ki sanki dikkat çekmekten korkuyorlardı. Bu hafifliğin içinde korkutucu bir gücün gizlendiğini sadece formasyon ustaları anlayabilirdi.
Bu insanların en önünde kızıl saçlı bir ihtiyar oturuyor ve onlara dönük bir şekilde meditasyon yapıyordu. Aurası diğer herkesten daha fazla ve kuvvetliydi.
Bu kişi Kızıl Saç Taburu'nun komutanı Kızıl Saç'tı!
Sakince meditasyon yaparken birden gözlerini açtı ve karanlık gökyüzüne doğru baktı. Ay tepeye yükselmişti. Muhteşem Ayışıklarıyla kıtayı lekeliyordu.
"Hm? O da ne?" Kızıl Saç gözlerini kıstı ve yanlış görmediğinden emin olmak istedi. Ancak bir kaç saniye sonra gözleri büyüdü ve konumundan kayboldu.
Bir saniye sonra tekrar ortaya çıktığında gökyüzündeydi elini ve yıldız gibi parlayan bir top elindeydi.
Top sağlam ve ağır bir metalden yapılmıştı. Üzerinde hiç hasar yokken, Kızıl Saç onun bir sandık gibi açılmasına olanak sağlayan bir kilit keşfetti. Hızlıca kilidi kırdı ve onu açtı.
"Hm?" Kızıl Saç'ın kırmızı saçları ilgiyle havaya kalktı. Topun içinde bir mektup ve depolama yüzüğü vardı. Mektubun üzerinde ki armayı görünce kaşları indi ve yüzünde hafif bir gülümsemeyle Celer Şehrinin olduğu yöne baktı.
Hızlıca aşağıya indi ve mektubu okudu. Ardından ne yapması gerektiğini anladı ve yüzüğü parmağına taktı.
"Herkes uyansın! Planlar değişti!" sakin bir sesle meditasyon yapan herkesi uyandırdı ve eşyaları toplamaya başladılar.
Tüm askerler soğuk bir şekilde hiçbir şey söylemeden sıralandılar ve çıt bile çıkarmadan harekete geçtiler.
***
Altair'ın yüzünde ki beyaz maske ile rüzgar gibi ilerliyordu. Arkasında ki insanlar onu hemen arkasından takip ediyor, ayak uydurmaya çalışıyordu.
Birlikten ayrılmış ve Beyaz Dalga Dağına doğru harekete geçmişti. Altında ki gece mavisi yelesi olan at oldukça hızlıydı. Ve neredeyse herkeste vardı bu attan. Bu yüzden herkese fark atarak ilerliyorlardı.
Altair'ın siyah gözlerinin içinde gümüş yıldızlar hafifçe parlıyor, gecenin görüş kısıtlamasını kırıyordu.
Altair ellerini atın dizginlerinden çekti ve elinde yakut gibi mücevherlerle kaplı gösterişli bir yay ve ok ortaya çıktı.
Tereddüt dahi etmeden oku yerleştirdi ve atın üzerinde ilerlerken rastgele bir yöne fırlattı.
Kırmızı ok karanlığı deldi ve ağaçlarla kaplı bir bölgeye doğru ilerledi.
"Gravor, sen sağdakileri hallet." Altair sakin bir şekilde konuştu.
"Anlaşıldı." Kılıç Hayaleti sürdüğü atın üzerinden ışınlanmış gibi kayboldu.
"Thelma, liderlik et ve köprüyü geçtikten sonra Beyaz Dalga Dağı'na yerleş. Konumu biliyorsun zaten.."
Onu hemen arkasından takip eden Thelma'nın gözleri öncesine göre oldukça sakin ve su gibi durgundu. Altair'ın emrini dahi sorgulamadan konuştu.
"Dikkatli olun!"
Altair atının üzerinden bir hayalet gibi kayboldu.
***
Altair'ın ilerlediği yolun etrafı seyrek ağaç ve kayalıklarla kaplıydı. Bu yüzden gizlenmek ve gözlemlemek için muhteşem bir saklanma yeriydi.
Daha içerilerde bir ağaçlık bölgesinde; etrafla kamufle olan giysilere sahip on kişi dağılmış bir şekilde Altair'ın grubuna bakıyorlardı.
En güçsüzü bile Büyük Usta seviyesinin ortasındaydı!
Liderleri gibi gözüken siyah kıyafetli kişi sakin bir sesle konuştu. "Küçük bir gözlem bölüğü... En güçlüleri sadece bir Aziz aşama, bu yüzden korkmamıza gerek yok. Sağ bölgede ki kişiye iletin."
Gözleriin arkasında duran daha ince yapılı kişiye çevirdi. O da kendisi gibi Yüksek Aşama Büyük Usta seviyesinde olan Savaşçıydı. Oldukça güçlü bir yardımcıydı ve bu gözlem işinden sonra terfi alacak belki de tek kişiydi.
"Anlaşıldı." dedi sakin ve soğuk bir kadın sesi. Bu ses o kişiye aitti. Bu kişinin Kirsi'ydi. Oldukça güçlü bir suikastçi klanının varisiydi. Bu klan sadece Gloria İmparatoru'ndan emir alan güçlü ve nüfuzlu bir klandı. Ve bu savaş onun yolunu garantileyecek olan görevdi.
Aziz seviyesinde birisi olmasına rağmen en ufak bir şekilde paniklememişlerdi. Düşük Aşama Aziz seviyeler Gloria tarafında bir ormanda ki ağaç sayısı kadar fazlaydı.
Hiç Kral seviyesine çıkamadıklarından dolayı, Aziz seviye insanların miktarı oldukça fazlaydı. Çoğu Düşük Aşama ya da Büyük Usta seviyesinin zirvesinde takılıyordu. Bunun sebebiyse tekniklerinin düşük seviyeli olmasıydı. Sadece büyük klanlar ve güçlü kişilerin çocukları daha yüksek tekniklerle daha ileriye gidebiliyordu.
Kirsi yüzüğünden soğuk yeşil renkli bir taş çıkardı ve hafifçe bir şeyler söylemeye başladı. Tam ilk kelimesini bitirecekti ki sırtı terledi ve gözleri titremeye başladı.
Elinde ki taşı bıraktığı gibi geriye zıpladı!
İlk adımını attığı anda parmaklarının ucuna kırmız uçlu bir ok saplandı. Bu okun ucu nadir bir mücevher gibi gözüken özel bir taş gibiydi. Etrafını siyah maddeler sarmış, korunan bir doğal güzellik gibi göstermişti.
Ok ağacın dalına saplandığında on kişinin yüreği de ağzına geldi ve hemen tetiğe geçtiler. Aldıkları usta seviyesinde ki eğitimler sayesinde soğukkanlıklarını kaybetmediler ve anında fark edildiklerini anladılar.
Kirsi soğuk ve karanlık çimlere bastığı anda arkasını döndü ve hızlıca kaçmaya başladı. Diğer dokuz kişi de onu takip ediyordu.
'Fark edildiğimize inanmıyorum?! Biz en yetenekli suikastçi ve gözlemcileriz! Bizi kim fark etti? Aziz seviyeli kişi mi? Ondan başka kim olacak? Bizi fark ettiğine göre suikast ve gizlenme yeteneği en üst seviyede... Neredeyse klan ustasıyla aynı seviyede!' diye düşünüyordu Kirsi. Bu kadar yetenekli bir usta tüm ülkeler için büyük bir dikendi. Acilen sökülmesi gerekiyordu.
'İşler geç olmadan generale haber vermeliyiz!'
"Kaptan Derek, devam ediyor muyuz?" sakinliğini kaybetmemiş Kirsi sakin bir şekilde onunla aynı hızda ki kaptana sordu. Bu kişi grupta ki liderdi.
Derek önüne bakmaya devam ederken "Fark edildiğimiz anda görev iptal oldu. Rahat bir yere gittiğimiz gibi diğerlerine haber vereceğiz. Eğer böyle bir usta varsa, Binbaşı Bladley'in dediği gibi Kuzey Dağı'nı inceleyebiliriz." dedi. O da en ufak bir şekilde panik hissetmiyordu. Alacakları cezayı dahi kabullenmişlerdi.
Soğuk ve keskin rüzgarların arasında çevreyi dahi etkilemeden ağaç bölgesinden çıktılar ve sakin bir gölün etrafına geldiler. Burası doğunun nadir şifalı sularından birisinin doğduğu yerdi.
Derek ve Kirsi birbirlerine baktılar ve farklı yönlere ayrıldılar ve yavaşça karanlıkta kayboldular.
***
On dakika sonra Kirsi ve onunla birlikte gruptan ayrılan dört kişi Derek ve takımıyla buluşmaları gereken yere geldiler.
Burası olası bir durumda kaçtıklarında buluşmaları için belirlenmiş yerdi. Eski bir kasabanın izleri vardı. Dökülmüş evlerin sadece bir duvarları kalmıştı.
Kirsi elini kaldırdı ve çevresinde ki insanlara durmalarını söyledi. Dört kişi durduktan sonra bir anda oldukları yerden kaybolup, gölgelere karıştılar.
Kirsi sakin bir şekilde etrafa bakındı ve ortada ki kuyuya doğru ilerlemeye başladı.
"İki dakika sonra burada olması gerekiyor." Kirsi sakin gibi görünse de aslında biraz gerilmişti. Çünkü o kadar süre kaçmasına rağmen, arkasından kimseler gelmemişti.
'Onları etrafı izlemeleri için göndermem iyi oldu.'
Kuyuya yaslandı ve dikkatini etrafa yayarak beklemeye başladı.
Bir dakika geçti.
Daha kimse gelmemişti. Kirsi iç çekti ve bir dakika sonra kimse gelmezse yoluna devam edecekti. Bu yüzden beklemeye devam etti.
İki dakika geçtiğinde kimse görünmemişti. Kuyunun yanından gitti ve etrafta ki kişilere seslendi.
"1,2,3 ve 4 numara! Harekete geçiyoruz!" Kirsi sakince konuştu.
"4 Numara?"
Kirsi'nin kaşları çatıldı ve bilinmedik bir nedenden omurgası ürperdi. Kimse cevap vermedi.
"2 Numara?" önce ki sakin sesi artık yoktu.
O sırada arkasından iki numaranın sesine benzer hafif ve nazik bir ses duydu. Tam olarak arkasındaydı...
"Efendi Kirsi, buradayım."
Kirsi mutlu bir şekilde arkasını döndü ve rahat bir şekilde "2 Numara, endişelendim!" dedi. Ancak onu karşılayan nazik ve sakin bir pozisyonda duran kısa boylu 2 Numaranın maskeli yüzü değildi.
Karanlıkta Ayışığına meydan okuyan kan kırmızısı iki parlak gözdü. Bu göz o kadar parlak ve belirgindi ki, Kirsi onun içinde hareket eden sise benzer şeyleri dahi görebiliyordu.
Kirsi'nin kalbi atmayı bıraktı ve korkuyla bağırdı.
Gördüğü son manzara ve çıkardığı son sesler bunlardı.
***
Altair ağzında ki kanı sildi ve maskesini taktı. Sol gözü eski siyah rengine dönmüştü. Kırmızı gözüyse hâlâ parlıyordu.
Kafasını çevirdi ve bir zombi gibi yürüyen Kirsi'ye baktı. Sırtında kanla kaplı büyük bir torba vardı. İçerisinden kanlar damlıyor, insanı ürperten bir koku yayıyordu.
"Yare, yare... Clyde piçi hâlâ gelememiş. Çevrede ki köyleri hedeflemiş ve hepsini katletmiş..." Altair iç çekti. Clyde'ın yaptığı şeylerin amacını biliyordu. Ayrıca ruhlarını tarıyarak bilgi edinmişti.
"Gloria'nın suikast köpeğinin torunuymuş. Umarım görivini layıkıyla yerine getirir..." Altair kafasını salladı ve karanlıkta kayboldu.
***
Ayın anda Kılıç Hayaleti'de Aziz seviyeli birisinin kafasını gövdesinden ayırmıştı. Etrafta kafasız beş adet ceset ve parçalara ayrılmış dört insan bedeni vardı.
Ölümlerinin acı verici olduğu belliydi.
Kılıç Hayaleti gri renkli kılıcının ortadan kaldırdı ve her zaman ki kılıcını beline taktı. Yerde ki bedenleri ve yüzükleri topladı ve rüzgara karıştı.
***
On beş dakika sonra Altair ve Kılıç Hayaleti aynı anda Beyaz Dalga dağında belirdi. Kılıç Hayaleti Altair'a baktı ve konuştu.
"9 Büyük Usta ve 1 Düşük Aşama Aziz... Hepsi temizlendi." dedikten sonra ipe bağlanmış on adet yüzüğü Altair'a uzattı.
Altair tereddüt etmeden yüzükleri aldı ve Kirsi ve Derek'in takımından aldığı yüzüklerin yanına koydu.
"Qi'ni tazelemen gerekiyor. Bitkin düşmüşsün..." Altair yüzükleri koyduktan sonra onun sakin ve canlı gözüken yüzüne baktı. O gerçekten kendini gizlemekte bir ustaydı. Neredeyse tüm enerjisini bitirmişti ancak kendini güçle doluymuş gibi gösterebiliyordu.
"Anlaşıldı." Kılıç Hayaleti buruk bir gülümsemeyle kafasını salladı ve Altair'ın öncülüğünde dağa tırmanmaya başladılar.
"Bladley, Clyde'a haber verdi. Clyde ise bunu dikkate alarak Kuzey safını daha sıkı tutacak. Böylece bizi tutacak olan Güney safı daha da seyrekleşecek. Orasını halledebiliriz." Altair sakin bir şekilde Thelma'nın olduğu bölgeye doğru ilerliyordu. Bu dağ büyük olmasına rağmen Maymun Nefesi'ni çalışmış kişiler için çok basit bir yer olarak kalıyordu.
"Yani diyorsun ki Clyde'a haber veren bir casus var. Neden bunu daha önceden komutanlara söylemedin ki?" Kılıç Hayaleti kaşlarını çatarak sordu. Casuslar ordunun parazitleri ve ayaklarında ki bağlardı.
Altair'ın sesi soğuktu. "Bunu söyledim ve onu daha düzgün bir şekilde kullandım. Ayrıca Clyde ve takımına güzel bir hediye hazırladım."
"Sen öyle diyorsan..."
Altair kafasını salladı ve bir nefes verdi.
"Geldik."
Altair kurulmuş çadırlara ve hafifçe meditasyon yapan kızlara baktı. Raya haricinde hepsi meditasyon yapıyordu.
Altair bakışlarını oradan çekti ve bir yöne doğru çevirdi. Gözlerinde düşünceli bakışlar vardı. Hiç beklemeden iç çekti ve Kılıç Hayaleti'ne "Gravor, ben biraz gözlem yapacağım. Burası sana emanet..." dedikten sonra harekete geçti.
Kılıç Hayaleti bir şey söyleyecekti ki Altair'ın eski yerinde olmadığını fark etti. Bu onu oldukça korkutsa da hızlıca kendisine gelerek algısını çevreye yaydı.
***
Büyük Gloria ordusu Guinevere Nehri'nin iki kilometre arkasına bir kamp kurmuşken, benzerini Pulchra'nın Gümüş Melek Tugayı'da yapmıştı. İki tarafta oldukça pasif gözüküyor, gözcüler düşmanı inceliyordu.
Aynı şekilde olası pusular ve saldırılara önlem almak için çevrede ki arazilere de gözcü gönderilmişti.
Altair bir ağacın tepesinde sakin bir şekilde karanlık gökyüzüne bakıyordu. Elinde yüzüklerden bulduğu bir puro vardı. Sakin gözleri duygusuz bir şekilde parlıyor, karanlık gökyüzünde ki hareketlenmeleri izliyordu.
Bir süre baktıktan sonra elinde oldukça ince bir gümüş tel belirdi. Bu gümüş tel özel bir Aziz seviye hazineydi. Suikastçiler için biçilmiş bir kaftan olduğundan dolayı Kirsi'nin yüzüğünde bulunuyordu.
İpin bir ucunu parmağına bağladıktan sonra heran kırılacakmış gibi duran dala sağlam bir şekilde bastı ve bir ok gibi gökyüzüne fırladı.
Siyah gözünün içinde gümüş bir ışıltı ortaya çıkarken, elinde ki gümüş tel karanlıkla bir olmuş ve garip uzamsal dalgalanmalar yaymaya başlamıştı.
Altair'ın elinde ki tel bir anda onlarca metre uzadı ve Altair'ın savurduğu bölgeye; tamamen karanlık bir bölgeye kırbaç gibi indi ve havayı sardı.
Aynı anda oradan şaşkınlıkla dolu bir çığlık yükseldi. Panik dolu bir ses tellerin arasından yayılıyordu. Bu kamufle becerisi oldukça yüksek olan, uzay, karanlık ve rüzgar elementi olan bir Büyük Usta Büyücü'ydü.
Bu büyücünün adı Ichiet Lvyrock'tu!
Altair bu çığlıkları umursamadan yükselmeye devam ediyordu. Telin yardımıyla kendini İchiet'e doğru çekti ve yıldırım arklarıyla parladı.
Telin yardımıyla uyuşturucu yıldırım büyüsünü iletti ve onun sesini kesti. Gözleri soğuk bir şekilde parlarken elinde bir kırbaç belirdi ve sert bir şekilde İchiet'in vücuduna indi.
Altair o anda gizlenme büyüsü bozulan figürün yanına geldi. Hava da duramadığından dolayı onu tuttu gibi bir ivme oluşturdu ve yere sertçe fırlatıp, onu arkasından takip etti.
Yüz metrelik yükseklikten sert bir şekilde çarpan İchiet'in kemikleri kırıldı ve ağzından kanlar gelmeye başladı. Çevreyi inceleyen diğer gözlemcilere haber vermek için bağırmaya kalktı ancak ağzını açtığı anda soğuk bir metal ağzına daldı.
Gece Katili'nin soğuk ve metal namlusu İchiet'in dişlerini parçalayıp, boğazına kadar inmişti. Altair istediği anda bir büyü ile onun vücudunu balon gibi patlatabilirdi.
İçinde patlayan bir büyüye Büyük Usta seviyesinde ki büyücüyü bırakın, Zirve Aşama Aziz'ler bile dayanamazdı.
Altair soğuk bir şekilde ağzından kanlar çıkan kişiye baktı. Onu incelediğinde önce yüzü ekşidi sonrasında da dilini tıklattı.
"Kara Elf klanı mı? Gloria'nın böyle yöntemlere başvuracağını düşünmemiştim. Kim bilir? Belki Canavar Klanı'ndan bile yardım almışlardır." Altair'ın içinden bir an onları büyük birliklere ihbar etmek geçse de bu düşünceyi anında silmişti. Çünkü Dokuz Kuyruklu Tilki'de kısmen bir canavardı. Eğer soruşturma başlatırsa Lucy ve Ella'nın başı da ağrıyabilirdi.
İchiet'in kül gibi bir ten rengi vardı. Gözleri sarı ve ince bir çizgi halindeydi. Karanlıkla mükemmel bir şekilde karışıyor, ustalıkla gizlenebiliyordu.
Kara Elf'lerin en büyük özelliği suikast ve gizlenme yetenekleriydi. Öyle ki en güçlü insan ustası dahi en güçlü Kara Elf'in izini bulamazdı.
Çünkü bu klan Uzay ve Karanlık elementlerinde korkunç bir yetenekle doğuyordu. Üstelik soylarını uyandıranlar varsa, bu yetenekler daha da korkutucu oluyordu.
Onlar suikastçi olarak doğan bir klandı!
Altair Gece Katili'ni onun ağzından çekti ve eliyle onun boğazını bir tavuk yakalar gibi yakaladı.
Gümüş parıltıları olan siyah göz bir anda karanlığa gömüldü ve Altair'ın elinde garip bir dövme ortaya çıktı.
Bu dövme siyah ve belirsizdi. Şekli şemali hiç belli değildi. Sürekli değişiyor, eşsiz varlıklara dönüşüyor gibi antik gözüküyordu.
Dövme hafifçe parladı ve Altair'ın çekirdeğine şelale gibi Mana akmaya başladı. Seviyesi hiç artmadı ama içinde ki manayı saflaştırdı ve kalitesini artırdı.
Altair bir dakika sonra çekirdeği kurumuş elfi bir kenara fırlattı. Alinden kırmızı bir ışık onun zihnine girdi ve onu kölesi haline getirdi.
Onun zihnine emirlerini ilettikten sonra Altair tekrardan olduğu yerden kayboldu. Özel gücü sayesinde Mana ve Qi miktarını yenilemek için meditasyon yapmasına gerek yoktu. Tek yapması gereken enerjiyi çalmak ve kendisinin yapmaktı.
Sadece yarım saat içinde Beyaz Dalga Dağına gönderilen tüm gözcüler etkisiz hale getirildi. Altair onların hepsinin enerjilerini çalmış, kendisini daha da güçlendirmişti. Ayrıca onları da köleleştirmişti. Hepsinin zihnine benzer emirleri ilettikten sonra onları geldikleri yere geri göndermişti.
Ay'ın parlak ışıkları savaş alanını yıkarken, savaşın kanlı kokusu hissedilmeye başlamıştı.
İki birliğinde küçük birlikleri muharebeye başlamıştı!
***
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..