[Judou'dan Sonra 924 yılının başları, Svemir ülkesinin Narandia şehri...]
Hafif kahverengi cüppeye benzer giyinen gizemli bir adam yolun köşesinde belirdi. Gizemli adam, tabelasında süslü harflerle yazılmış, ucuz ve ev yapımı yemeklerin yapıldığı bir dükkana girip gözüyle insanlardan ırak bir masa seçti ve sandalyesini çekip oturdu. Eliyle çalışan birine işaret yapıp onu yanına çağırdı. Ardından bir tabak mantı istedi. Mantı, Svemir mutfağında vazgeçilmez bir tattır. Çeşitli baharatlarla çeşnilendirdikleri kıymayı, küçük hamur parçalarının içine koyup, suda haşlayarak yapılan leziz bir öğün olmasının yanında, ayrıca çok da ucuzdur. Gizemli adam yemeğini bitirdikten sonra masanın üzerine 2 Svemir Gümüşü koydu ve dışarı çıktı. Svemir'in dükkanlarını gezip ihtiyacı olan bir şey var mı diye bakınıyordu. Şans eseri girdiği ara sokağın birinde, açlıktan bir deri bir kemik kalmış, üstünde yırtık, kirden beyazı gözükmeyen bir kıyafet giymiş çocuğa sataşan bir grup haydut gördü.
Başta çocuğa yardım etmek istemez bir hâlde olsa da içinden bir ses çocuğa yardım etmesini söylüyordu. Gizemli adam, bir anda haydutların arasına girdi ve eliyle selam vererek "Selam beyler sorun nedir?" dedi. Ardından haydutların birinin sırtına kılıcının kabzası ile vurduktan sonra tam diğerlerine saldıracaktı ki, bayılan haydutu gören diğerleri korkup kaçmaya başladı. Adam arkalarından bakarak, "Hey! Arkadaşınızı bıraktınız!" dedi. Ardından elini çocuğa doğru uzattı ve kalkmasına yardımcı oldu. Çocuk teşekkür ederek eğildi.
Gizemli Adam: "Hop! Gerek yok çocuk, sadece içgüdümü dinledim. Gereksiz teşekküre lüzum yok."
Çocuğun midesi çok rahat bir şekilde duyulabilecek kadar guruldamaya başladı.
Gizemli Adam: "Açsan seni bir yerlere götürebilirim?"
Başta çocuk mahcup olup istemedi ancak sonrasında karnının çok aç olmasından ötürü kabul etmek zorunda kaldı ve kafasını olur anlamında aşağı yukarı salladı. Adamla beraber bir balıkçı dükkanına gittiler. Orada afiyetle yemeklerini yiyip sohbet ettiler. Adam yemek bittikten sonra çocuğun suratına renk geldiğini fark etti. Yüzündeki neşe rahatlıkla okunabiliyordu ve bu süre içerisinde bu ikisi birbirini tanımaya başladılar.
Gizemli Adam: "Ha, bu arada sana adını sormayı unuttum."
Çocuk düşünmeye başladı, biraz vakit geçtikten sonra "Hatırlamıyorum..." dedi.
Gizemli Adam: "Nasıl lan, lağım faresi misin, nasıl hatırlamıyorsun?"
Çocuk: "Hatırlamıyorum dedim ya... Ayrıca yeni tanıştığın bir kişiye lağım faresi demen hoş değil!"
Gizemli Adam: "Başkasının dediklerini umursama çocuk, her türlü senin için daha iyi olur."
Çocuk: "Anlıyorum, peki siz yemeyecek misiniz... Şey, bu arada, sizin adınız neydi..?"
Gizemli Adam: "Lendor. Adım Lendor."
Çocuk: "Ha, sen yemeyecek misin Lendor?"
Lendor, içinden "Aramızdaki yaş farkının farkında mı? Bana abi falan demesi gerekiyor. Yeni nesil çocuklar çok saygısız." diye geçirdi ve yemeğini yemeye devam etti...
[Judou'dan Sonra 927 yılının ortaları, Svemir ülkesinin bir taşrası...]
19 yaşında gösteren, elinde parlak, uzun, asil bir kılıç tutan, siyah saçlı, koyu giyinen adam, "Kalk lan, seni o kadar zorlamadım, daha bu hiç!" diye seslendi; yerde yatan, hafif dağınık sarı saçlı çocuğa doğru.
Griffith: "Öncelikle adım 'lan' değil, adım Griffith. İkincisi, Lendor anlamıyorum neden bu kadar zorluyorsun, zaten savaş falan gördüğüm yok."
Griffith'in "Lendor" diye hitap ettiği adam, yerde yatan çocuğa elini uzatarak, çocuğun kalkmasına yardımcı oldu.
Lendor: "Bak Griff seni yakında Takania Adası'na göndermeyi düşünüyorum, ancak temelini sağlamak lazım."
Griffith: "Takania Adası mı? Yani... O bahsettiğin şeyin ne olduğunu bile bilmiyorum, beni biraz aydınlatsana ?"
Lendor: "Takania Adası'nı bir okul olarak düşünebilirsin. Xentini şekillendirmeyi ve kılıç ile savaşmanın püf noktaları gibi şeylerin eğitimini alabileceğin bir yer."
Griffith: "Xent mi? Ne işime yarayacak bu?"
Lendor: "Xenti soruyorsun, güzel soru... Kısaca kalbinden vücuduna kan gibi yayılan bir enerji akışı düşün, duygu reaksiyonlarına göre şiddetleniyor veya etkisi azalıyor, her neyse. Bu akışı eğer istediğin gibi şekillendirebilirsen, Xent Şekillerini kullanabilirsin."
Griffith'in içinde bir merak uyanmıştı. Daha önce hiç böyle bir şey duymamış ve görmemişti. Yıllarca temel kılıç eğitimi alsa da, Lendor hiç Xente değinmemişti. Merakıyla beraber kafası karışan Griffith, "Peki, bunu öğrendikten sonra n'apıcam, 'Bakın ben Xent kullanıyorum!' diye hava falan mı atacağım insanlara?" diye sordu Lendor'a.
Lendor: "Hiç senle Kelart'a gittiğimizde sokaklarda gezen, resmî olmayan daha çok normal giyinen muhafızları gördün mü?"
Griffith: "Evet şimdi söyledin de aklıma geldi, normal muhafızlardan farkları ne bunların?"
Lendor: "Duymamış olabilirsin ama onlar 'Xent Muhafızı' Takania Adası'ndan mezun olan kişileri özel muhafız grubuna olarak alıyorlar. Bunlar normal muhafızlardan katbekat daha güçlü ve daha rütbeli. Bu kadar bilgi yeter, çok konuşmak dilimi yoruyor."
Lendor, anlattıklarından sonra biraz esneyip, gerildi. Griffith'e dönüp, "Kalk antreman yapacağız." dedi. Ardından Griffith ve Lendor, antrenman başladı ve güneş neredeyse batana kadar devam ettiler. Kan ve ter içinde kalan Griffith, Lendor'un antremanını artık bitirmesi için üstüne daha hızlı ve güçlü saldırmaya başladı. Lendor hızla gelen tüm saldırıları karşılıyordu fakat bir süre sonra Griffith hızını arttırdı. Lendor eğer bunları karşılamaya çalışırsa yorulurdu ve yaralanırdı fakat Griffith'e karşı saldırı yaparsa da, ikisinden biri ağır yaralanabilirdi. Bu yüzden bir anda Griffith'e "Yeterli..." dedi. Lendor, havlu ile terini sildikten sonra "Ben, yemek yapmaya gidiyorum sen de bi' duş falan al, bok gibi kokuyorsun." dedi Griffith'e. Griffith duştan çıktıktan sonra Lendor'a yemeği hazırlamasında yardım etti ve sofraya oturdular. Bir yandan yemeği yiyerek konuşmaya girdi Griffith.
Griffith: "Eee, ne zaman adaya gideceğim?"
Lendor: "Haftaya Takania'ya kalkan bir gemi olacak, onunla gideceksin. Yaşlı Gürgen ayda bir özel limandan geldiği için bunu kaçırmaman gerek."
Griffith şaşkınlıkla karışık sinirle, bir anda ayağa kalktı.
Griffith: "Yani... Şunun şurasında bir hafta kalmış ve ben sana sormasam söylemeyecek miydin?"
Lendor, Griffith'e doğru sırıtarak "Sürprizi bozmayı istemedim." dedi.
Griffith: "Hıhı, sürprizmiş... Benimle dalga mı geçiyorsun!? Bir haftada nasıl hazırlanabilirim ki?"
Lendor: "Sakin ol. Zaten benim çatım altında temel eğitimini aldığın için hazırdan öte sayılırsın."
Hafif yatışan Griffith, "Tamam sen öyle diyorsan, öyle olsun." diye söylenmeye başladı. Lendor ve Griffith yemeği bitirdikten sonra yatmaya gittiler. Griffith gözünü sabah güneşi ile açtı, Lendor'un yatağına bakındı fakat Lendor yatağında değildi. Griffith kalkıp dışarı çıktı, Lendor'un ona doğru baktığını ve ayağını belirli bir ritimle -süre tutarmış gibi- yere vurduğunu gördü.
Lendor: "Geç kaldın. Hadi elini yüzünü falan yıka da gel. Öğlene kadar idman yaptıktan sonra, şehirdeki birkaç işi halletmek için, şehre ineceğiz. Ha, hazır aklıma gelmişken, bu idman daha zorlu olacak, zırlama sonra."
Griffith, elini yüzünü yıkamaya gitti, kılıcını kuşandıktan sonra Lendor ile idman yapmak için bahçeye geri indi.
Savaş için hazır pozisyonu aldıktan sonra karşılaşmaya başladılar. Lendor, Griffith'i çok zorluyor ve Griffith saldırıları zar zor savuşturabiliyordu. Bir an önce Lendor'u yenip antrenmanı bitirmek istediği için daha dikkatli dövüşmeye özen gösteremiyordu. İkisi de hızlarını arttırarak sert darbeler vurmaya başlamıştı, kılıçlar yavaş yavaş hasar görüyordu. Lendor'un sadece kılıcı tutuşuna bakarak ne kadar rahat olduğu anlaşılıyordu. Bilakis, Griffith nefes nefese kalmıştı. Griffith, Lendor'un kafasını hedef alan bir savuruş yaptı ve Lendor aniden kafasını eğdi. Griffith'in boşluğundan faydalanıp kılıcın kabzası ile göğüs kafesinin hafif sol tarafına doğru vurdu. Griffith anlık olarak nefessiz kaldı, bu yüzden dengesini kaybedip yüzüstü yere kapaklandı. Lendor acımış gibi bir surat ifadesiyle, Griffith'e bakındı.
Lendor: "Akışın biriktiği yere, kalbine vurdum. Bu yüzden Xentin vücudundaki akışını yavaşlattım bu da saniyelik geçici bir felç oluşturur. Ayağa kalkmamaya çalış, geçmesini bekle Griff."
Yüzünden şaşkınlık ve öfke akan Griffith bir anda ayağa kalkıp kılıcı elleriyle iyice kavradı tam Lendor'a kılıç darbesi indirecekken, yere doğru yığıldı. Griffith bayılmıştı. Lendor "Ah, bir kere de dediğimi dinlese..." diye kendi kendine mırıldandıktan sonra ve Griffith'i yerden alıp, yatağına doğru taşıdı.
Yaklaşık olarak iki saat sonra Griffith gözlerini açtı. Hangi ara yatağına geldiğini anlamadığı suratındaki şaşkınlıktan belli olan Griffith, Lendor'a doğru yavaşça kafasını çevirdi.
Griffith: "N-Ne oldu?"
Lendor: "Sana 'Sakın ayağa kalkmaya çalışma!' demedim mi?"
Griffith: "Tamam demiş olabilirsin ama bu bana ne yaptığını açıklamıyor."
Lendor: "Öncelikle ben sana bir şey yapmadım. İkincisi, Xent akışını durdurduğumu söyledim, ayağa kalkmaman gerekirdi. Eğer önceki antremanlarda kulağını açıp beni dinleseydin, şu an yatıyor olmazdın, seni geri zekalı."
Griffith: "Bana dediğine göre Xent denen olayı adada öğrenecektim. Nasıl oluyor da bende olmayan şeyi durduruyorsun?"
Lendor, kibirli bir surat ifadesi takındı ve "Ben yaparım..?" dedi. Griffith bu üstü kapalı verilen cevaba karşı "Ne?" diye karşılık verdi. Hemen ardından Lendor, derin bir iç çekti, "Kalbi olan her insanın Xent akışı vardır. Daha doğrusu kan pompalayan her insan kalbi, Xent akışı yayabilir yani durdurmam normal." diye yanıtladı. Ardından Griffith ayağa kalktı ve Lendor yine lafa girdi.
Lendor: "Ha, aklıma gelmişken, Takania gemisi yola çıkalı bayağı olmuştur vaktimiz çok yok. Şimdiden hazırlan, yola çıkıyoruz. Narandia kasabasına gideceğiz, seni bulduğum kasaba olur kendisi yani biliyorsundur az çok. Oradaki liman, geminin durduğu duraklardan birisi."
Griffith: "Yaani... Tamam."
Griffith eşyalarını toplayıp, hazırlandıktan sonra, ikili yola koyuldular. Gerekmedikçe büyük dağlardan veya ormanlardan geçmiyorlardı. Çayır, çimen yolları daha çok tercih ediyorlardı. Akşamları ateş yakıp etrafında yatıyorlardı ve sabah erkenden yola devam ediyorlardı. Griffith'in yorulduğu her halinden belli oluyordu.
Terlemiş, gözlerinin altında torbalar oluşmuş, yürümekte zorlanıyor ve nefes nefese kalmıştı. Aksine Lendor hâlâ sapasağlamdı, hatta terlememişti bile. Yorulan Griffith nahif bir ses tonuyla, "Hey, Lendor beni--" derken, Lendor sakin bir ses tonuyla Griffith'in lafını keserek "Olmaz. Seni taşımayacağım." dedi. Ağlamaklı bir yüz ifadesi takınan Griffith içinden "Hiç hoş değil." diye Lendor'a yakındı. Böyle geçip giden üç günün sonunda, Narandia'ya ulaştılar. Şehre inip ucuz bir handa bir geceliğine iki yataklı bir oda tuttular. Şehre Lendor'un tahmininden daha hızlı varmışlardı. O yüzden Griffith'in gitmesinden önce hem şehri gezmenin hem de dinlenmenin güzel bir fikir olacağını düşündü. Ne de olsa, ikisinin de çocukluğu Narandia'da geçmişti. Lendor ve Griffith hazırlandıktan sonra Narandia'yı gezmek için dışarı çıktılar.
Lendor: "Ben eski tanıdıklarımı görmeye gidiyorum. Sen de ne yapmak istiyorsan yap. Ayrıca bir şey almak istiyorsan, Lendor Gushiken'in öğrencisiyim demen yeterli, bedava takılabilirsin böylece."
Griffith: "Gushiken? Soy adın falan mı?"
Lendor: "Kaç senedir beraberiz ve soy adımı cidden bilmiyor muydun?"
Griffith: "Yani... Konusu hiç açılmadı. Hem sen benim adımı bile bilmiyorsun?!"
Lendor: "Kendi adını sen de bilmiyorsun lan?"
İkisi de minik kavgamsı şakalarından sonra, bir anda ikili kahkahayı bastı ardından ayrıldılar. Lendor yakınlardaki bir tavernaya gitti; yıllanmış kan kırmızısı bir şarap içmeye başladı. Bu sırada Griffith ise Lendor'un adını kullanarak istediği her şeyi alabilme fırsatı eline geçince, neler alabileceğini düşünmeye başladı.
Griffith: "Hmm... Aslında kendime güzelinden yeni kıyafetler alabilirim. Ancak zaten kıyafetlerim temiz ve güzel, bu fikri es geçiyorum. Yeni bir kılıç alabilirim fakat büyük ihtimalle Takania'da verirler. Acaba Lendor'un yaptığı gibi-- Yok yok, yaşım tutmuyor. En iyi fikir karnımı doyurmak oluyor."
Griffith, rastgele dükkanlara bakınırken sade görünümlü, tabelasında süslü harflerle "Ucuz ve Ev Yapımı Yemekler!" yazılı dükkana gözü çarptı ve içeri girdi. Çalışan birinden ellerindeki yemekleri saymasını rica etti.
Çalışan: "Çorba türlerimiz, pilavlarımız ve en güzelleri dükkanımızın ününü oluşturan mantılarımız var, ne isterdiniz?"
Griffith: "Ben bir tabak mantı alayım abi, güzele benziyor."
Çalışan: "Tabii ki."
Çalışan, on dakika sonra elinde bir tabak mantıyla Griffith'in masasına doğru geldi. Dumanı üstünde olan mantıyı dakikalar içinde bitiren Griffith gözünden mutluluk yaşları akarken "Yediğim en güzel yemek..." dedi. Akşam olmaya başlarken Griffith yavaştan kalktı.
Çalışan: "Hop, kardeşim hesabı ödemedin?"
Griffith, arkasını döndü ve kendinden emin bir şekilde "Lendor Gushiken'in öğrensiyim." dedi. Çalışan, şaşırarak ani bir şekilde "Demek Lendor, ha? O zaman hesap bizden." deyip göz kırptı.
Griffith, yüzünde bir gülümseme ile dükkandan çıktı.
Hava karamaya başlamıştı, zaten yapacak başka bir işi kalmadığı için Griffith kaldıkları hana doğru ilerledi. Handan içeri girecekken kapıdan çıkan siyah paltolu biri, Griffith'in omzuna çarptı. Bunun üzerine Griffith "Önüne baksana birader, kör müsün?!" diye adama çıkıştı. Fakat adam cevap vermeden gözlerden kayboldu. Griffith çok takılmadı ve odasına çıktı.
Aradan birkaç saat geçtikten sonra Lendor da hana geri dönmüştü. Sarhoş olduğunu anlamaya bile gerek yoktu. Vücudunu ağır bir içki kokusu sarmıştı. Griffith ellerini burnunun önünde sallayarak kokuyu almak istemese bile nafileydi. Çok geçmeden ikisi de uyudu.Sabah güneşinin soğukluğunun gözlerine vurmasıyla uyanan Lendor, Griffith'i kaldırdı. Kahvaltılarını yaptıktan sonra, yolculuğa hazırlardı. Limanın yolunu tutan Griffith ve Lendor, yarım saat gibi bir sürede limana vardı. Daha sabah olmasına rağmen gemi limandan erken kalkıyordu, yani ucu ucuna yetişmişlerdi. Lendor, Griffith'e sarıldı ve Takania Adası'na gitmeden önce son kez konuştular.
Griffith: "Vay be gemi bayağı bi' büyükmüş. Kendimi bir karınca gibi hissettirdi."
Lendor: "Bu gemi dünyanın en büyük gemisi. Daha büyüğünü bulamazsın emin ol."
Griffith: "O zaman, ayrılma vakti geldi, ha?"
Lendor: "Xenti iyice öğren ve sınavı kazanıp gel. Ardından seninle görevlere falan çıkarız."
Griffith: "Merak etme yüzünü kara--"
Lendor, Griffith'in sözünü kesti ve Griffith'in kulağına doğru eğilip "Ayrıca eğer adada mavi giyinen buzlarla oynayan birini görürsen 'Lendor zeng urtan.' de. O seni anlar." dedi. Griffith, Lendor'un ne dediğini anlamamıştı ancak yine de önemli bir şeydir diye, hafızasına not etmişti. Ardından Griffith, heyecanlı adımlarla gemiye doğru ilerledi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..