Sezon 1: İmparatorluk - Geçmiş
Bölüm 1: İsyancılar
Herşey o gün başladı...
Orada...
O ormanda...
Nereden başlasam bilemiyorum..
İsyancılar olarak bilinen Asilere katılmamdan mı?
Ya da klanımı tekrardan eski günlerine kavuşturmamdan mı?
Yoksa ilk defa sırtımdan vurulmamdan mı?
En iyisi en başından başlayayım.
5 Yıl önce...
"Selam dostum."
"Selam dostum."
"Çok ezikce!"
Koş! Koş! Hadi daha hızlı!
Evet bebeğim bunu yapabilirsin!
Yapamazsan da ölürsün yani ne diyeyim!
Arkamda en az 5 tane pelagon varken durma gibi bir şansım da yok!
Pelagon demişken bahsedeyim. İri yarı ve her biri 3 - 5 metre boylarında 4 ayaklı kafası çekice benzeyen İmparatorluğun evcilleştirdiği (!) yaratıklar. En az Mistik Dao Aleminde olan bu yaratıklar insana kök söktürecek cinste güçlü olabiliyorlar.
Bu ormana ne bok aramaya girdiysem artık! Buradan bir sağ çıkayım var ya bir daha buranın yakınına yaklaşırsam ne olayım bak!
Son anda bana fazla yaklaşan bir pelagona zar zor oluşturduğum ateş küresini fırlatıp gerilemesini sağladım.
Biraz daha hızlanıp tam arayı açtım derken bir şeyin bacağıma dolanmasıyla yeri boyladım.
Harika!
Bacağımdaki sarmaşıktan tam kurtuldum derken bir pelagon üzerime atladı. Ama daha ne olduğunu anlayamadan pelagon 2 - 3 metre sağıma savruldu. Ona doğru baktığımda kafasına saplanmış sapı ejderha motifli bir hançer gördüm.
'Asiler' diye mırıldandım.
Hemen karşıma kül rengi saçlı, yeşil gözlü, en fazla 50-60 yaşlarında bir kız çıktı. 50-60 dediğime bakmayın. Ortalama yaş sınırı en az 500 yıl hatta binlerce yıl yaşayanlar var. Tabi öldürülmezse.
"Bu ne tesadüf! Keşke şimdi bir asi gelip benim o çok değerli götümü kurtarsa diye düşünüyordum!" dedim numaradan gülermiş gibi bir hal takınarak.
"Evet bence de tesadüf! Buralardan geçiyordum bir de ne göreyim! İmparatorluğun arama emri çıkarttığı koskoca 'gölge' arkasındaki 5 pelagonla ormana doğru koşuyor!" dedi o da beni taklit ederek.
"Ne işin var burada! Neden bana yardım ediyorsun! Lideriniz Hulker yine mi aranıza katılmam için bir uşağını yolladı."
"Dedim ya buralardan geçiyordum hazır seni görmüşken bir yardım edeyim dedim. İnsanlık ölmedi herhalde değil mi?" dedi sahte bir gülüşle.
"İnsanlık ölmemişmiş! İmparatorluk ortaya çıktığından beri insanların sokağa çıkacak hali bile kalmadı be!"
"Haklısın gölge. O zaman sende bize katıl ve bu İmparatorluk zırvalığı bitsin artık? Ha ne diyorsun?"
"Demek iri yarı adamlarınız benimle baş edemeyince Hulker yumuşamam için senin gibi bir güzelliği gönderdi karşıma."
"Eh işte öyle de denebilir yaani. İltifat etmene de hiç gerek yok kabul ediyorum zaten güzelliğimi." dedi saçlarını savurup havalı taklidi yaparak.
"Küstah şeye de bak sen hemen nasıl da havalandı." dedim sahte gülüşle.
"Hadi be! asıl küstah olan sensin."
"Ben miyim! Havalara gel ya!" Kız tam ağzını açacaktı ki ağacın tepesinden bir ses konuştu.
"Of ama ya cidden of! Ne sıkıcı bir muhabbetiniz var be! yürüyün artık! Şimdi diğer pelagonlar da gelecek o zaman görürsünüz kavga etmeyi!" deyip başka bir kız ve erkek atladı ağaçtan.
Kız sarı saçlı, siyah gözlü ve yanındaki oğlan da kırmızı gözlü, beyaz siyah karışımı saçlı iri yapılı bir gençti. Hepsine göz atıp bileklerimi önümde birleştirdim ve alaycı tavırla
"Tamam tamam! teslim oluyorum ne olur beni öldürmeyin! Affedin beni, ben size bir yanlış yapmadım. Bir hata olmalı." dedim.
Erkek olan "Ne şakacısın ya sen. Hadi kararını ver artık geliyor musun gelmiyor musun?"
Pelagonu öldüren kız "Tabi ki de geliyor başka seçim şansı yok" dedi
"Şu işe bak ya! Asiler ne ara benim adıma kararlar verir oldu."
"Artık veriyoruz. Şimdi düş önümüze."
"Birinin bana emir vermesinden nefret ettiğimi de biliyor olmalısın küçük hanım!"
"O yüzden emir veriyorum ya zaten."
Diğer kız "Didişmeyi bırakın artık! Birazdan trouper'lar gelir ve ben henüz ölmek için çok gencim!"
Homurdanarak yürümeye başladım. Bir süre yürümeye devam ettik. En sonunda ormandan çıktık ve kasabaya giriş yaptık. Kasabada her ırktan canlılar vardı. Kimisi timsah şeklinde bir canlı ki bunlara ne dendiğini bilmiyorum. Yani ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.
Kıyafet satan dükkanın birine girdik. Genç bir kara elf kadın bizi karşıladı. Gözleri simsiyah derisi tüysüz ve sert, insan boylarında siyah saçlı bir kadın.
"Buyurun efendim hoş geldiniz." dedi garip bir aksanıyla. Pelagonu öldüren kız yanımızdan ayrıldı ve bir şeyler almaya gitti. Bizde mecburen onu beklemeye başladık. Yaklaşık 10 dakika sonra geldi. Ellerinde eşyalar vardı. Ne olduğuna baktığımda 4 tane pelerin olduğunu gördüm.
'Aman sanki çok ihtiyacımız vardı bunlara' diye mırıldandım ama hemen duydu işte gıcık kız! Bana bakıp ayaklarımın ucuna eliyle kıvılcım fırlattı.
"Tabi ki de ihtiyacımız var! Birilerinin seni fark edip o değerli götünü imparatorluğa ispiyonlamasını istemiyorsan tak şunu kafana da gidelim." homurdanarak taktım ve kapşonu kafama geçirdim. Dükkandan çıktığımızda temiz havayı burnuma çektim. İçerisi gerçekten de çürümüş yumurta gibi kokuyordu!
İçerideki elf kadın bize seslenerek dışarı çıktı ve yanıma gelip bir silindir uzattı.
"Efendi Gölge bunu düşürmüşsünüz." dedi.
"Teşekkürler" diyerek aldım ve cebime koyarken köşeli jetonun düşmesiyle kendime gelip silindiri uzağa fırlattım ve pelagonu öldüren kızın belindeki hançeri kapıp kadının arkasına geçerek hançeri boğazına dayadım.
"Çocuklar! Bir gün daha yaşamak istiyorsanız hemen siper alın!" diye bağırdım ve çatılara bakmaya başladım. Sokağın her iki tarafından trouperlar gelmeye başladı ve çatılarda imparatorluk askerleri belirdi.
"Aman be boş versenize! Rahatınıza bakın siz. Bunları haklamak çocuğun elinden bir topu almaktan daha kolay. Bende kalabalık olacaklar sanıyordum ha ha ha!" dedim sahte gülüşle.
"O kadını hemen bırak ve teslim ol gölge! Teslim olma vaktin geldi de çattı bile! Yanılıyor muyum ha?" dedi bir ses.
'Lejyoner Nyemx' diye mırıldandım.
"Bak sen şu işe koskoca lejyonerimiz de buradaymış!" Lejyonerler her iki tarafta da vardır. Yani hem İmparatorluk Lejyonerleri hem de İsyancılar Lejyonerleri. Bunların güçleri abartılacak şekilde çok değildi, benim gücüme kıyasla tabii ama Gezegenin güç ortalamasına bakacak olursak tabi ki de fazlasıyla güçlülerdi.
Etrafa hızlıca göz gezdirdim. her iki sokaktan birer tane pelagon onların arkasında bir sürü trouper geliyordu. Trouperların güçleri aslında çok zayıftı. Yani bir tanesi en fazla karşınızda 5 - 10 saniye dayanır. Ki çoğu o kadar bile dayanmıyor. Kadını ileriye doğru iktirdim ve bana doğru gelen iki trouperın işini hızlıca hallettim. Hızıma şaşıran pelagonu öldüren kız şaşkınlığını gizleyemedi bile.
"Ne o çok mu etkilendin?" dedim yarım sırıtmayla. Ama o ters bakış atıp saldırıya geçti. Karşımdaki 3 trouperı da öldürünce önüme imparatorluk askeri çıkmasıyla sersemletme amaçlı Rüzgarın Çığlığı adlı tekniğimi kullandım ve ardından adam sersemleyince onun da işini bitirdim.
Yere düşen adamın arkasına baktığımda şaşkınlığımı gizleyemedim. En az 15 trouper yerde yatıyordu. Sanırım Rüzgarın Çığlığı tekniğim güçlenmiş olmalıydı. Bu tekniği kullanınca vücudunun etrafından büyüyerek yayılan mor - mavi karışımı bir hava dalgası çıkıyor ve içinde olan kişilerin kulağına bir sürü çığlık sesi yolluyor. Bu tekniği geliştirdiğinde etrafındaki kişilerin duymasını ve onlarında etkilenip etkilenmemesini sağlaya biliyorsun. İnsanı bir süre sersem eden ve beyninde bir uğultu oluşturan bu teknik oldukça kullanışlıydı. Zaten o yüzden öğrenmiştim bu tekniği. Bunu öğrenmek çok emek ve zaman istiyordu ama tabi benim öğrenmek için bu kadar zamana ihtiyacım yok. Ya da özel bir kan soyuna sahip olmanız gerekiyor. Şansa bak ki bende de o kan soyundan var.
Etrafıma baktığımda düşük seviyeli bazı kişilerin başlarını tuttuklarını gördüm. Asiler onları hallederken çatıya baktığımda Lejyoner Nyemx'in gitmiş olduğunu fark ettim. Üzerime gelen pelagonu fark ettiğimde hemen ellerimde patlama büyüsü oluşturdum ve pelagonun önüne fırlattım. Attığım büyü yere isabet ettiğinde büyük bir patlama ile bir kaç metre çapındaki bölge yanmaya başladı.
Arkamı döndüğümde diğerleri son kalan trouperların işlerini bitirmişlerdi.
Yaklaşık iki saatlik yürüyüşün ardından şehre girdik ve pazarda yürümeye devam ettik. Etraftaki insanlar ve diğer yaratıklar bize anlam verememişcesine bakıyor ve işlerine dönüyorlardı. Burada da bu tür şeyler doğal karşılandığı için sorgulamadım. Çünkü pelerin takıyorduk ve yüzümüz örtülüydü. Haliyle merak ediyorlardı bizi. Şehrin içine geldiğimizde caddenin ortasından bir ara sokağa girdik. Biraz ilerlediğimizde sola döndük ve ilerideki yerden sağa. Yolun sonuna gelince eşya yığınının arkasına dolaştık ve eşyaları kaldırdık. Daha doğrusu onlar yaptı ben izledim.
Yerdeki kapağı kaldırıp içine girdik ve merdivenlerden aşağı indik. Sanırım labirent gibi yapılmış olan bir kanalizasyon bölgesiydi burası. Yaklaşık 10 dakikalık yürüyüşün ardından otların arasındaki kapının önünde durduk ve kız kapıya 3 kere vurdu.
İçerideki garip ve ürkütücü ses "Hayattaki en güzel ses nedir?" dedi yavaş ve fısıldar gibi bir sesle.
Yanımdaki oğlan ise "Sessizlik, kardeşim" dedi. Ardından kapıdaki kilitlerin açılma sesi duyuldu ve kapı açıldı. İçeriye girince Hulker'ın adamlarından birini gördüm. Gülümseyip bana baktı.
"Eve hoş geldin kardeşim."
Hikaye hakkında bilgiler #1
3 - 5 metre boylarında 4 ayaklı kafası çekice benzeyen ve genelde imparatorluğun kontrol altına alıp kendi amaçları için kullandığı yaratıklar
Bu dünyada enerjilerin sayesinde insan ömürleri çok daha fazla olabiliyor. Her enerji çeşidine göre farklı yaşam süreleri vardır. Bir enerji çeşidinde en üst düzeye gelmiş kişiler yüz binlerce yıl yaşayabilir.
Trouperlar, simya ve büyü gücünün birleşimi sonucu ortaya çıkan, verilen her emri yerine getiren ve içlerindeki enerji sayesinde canlı gibi görünen insanımsı varlıklardır.
Nidaları öğrenmek ve kullanabilmek için özel bir kan soyu veya yıllarca çalışmaya ihtiyaç duyar. 3 sözcükten oluşan bu nidalara Seda Sanatı denir.
Kelime Sayısı: 1444
Yayımlanma Tarihi: 15.07.2020
Alem Sıralaması
Mistik Efendi Alemi
Mistik Kral Alemi
Mistik İmparator Alemi
Mistik Dao Alemi
Mistik Miras Alemi
Mistik Tanrı Alemi
Tanrı Katili Alemi
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..