—Altın Işık şehri—
Altın ışık şehirinin merkezi şuanda insanlardan oluşan bir okyanus gibiydi, ne kadar şehir olarak adlandırılsada burası aslında Altın ışık mezhebinin merkez bölgesiydi, yasaklı alanlar hariç herkesin şehire girmesine izin verilirdi ama bugün bir farklılık vardı dün mezhep şehir kapılarını bütün yabancılara kapatmıştı farklı bölgelerden gelen insanlar büyük bir olay gerçekleştiğinin farkına varıp kendi mezheplerine haber vermeye gidiyordu.
1 gün önce mezhepte liderden sonra en yetkili kişi olan Ouyang yüksek güvenlik durumna geçme emri vermişti. Meydana toplanan öğrenciler ve tarikata bağlı herkes neler olduğunu merak ediyordu sabahın erken saatlerinde şehir içinde duyuru yapılıp herkesin meydanda toplanması istendi. İnsanlar neler olduğunu merak edip kendi arasında konuşuyordu... Binlerce kişi aynı anda konuştuğu için alana yüksek bir gürültü hakimdi.
"HERKES SUSSUN! Bugün mezhebin bütün öğrencilerine toplanma emri vermemizin bir nedemi var. Başımıza bir felaket geldi kıdemli Ouyang bütün risklere rağmen bunu sizinle paylaşmaya karar verdi"
Kıdemli Ouyang'a kararını değiştirmesini tavsiye eden yaşlı en sonunda pes edip kararlı adımlarla ilerleyip havaya yükseldi vemeydanın tepesinde gökyüzünde belirdi... Manasıyla güçlendirdiği sesiyle, sesini tüm alana yayarak konuştu.
Yaşlının sesi herkesin kulağında çınladı ve birden tüm alanı sessizlik kapladı, tüm alanda sadece insanlar değil dünya bile susmuş gibi bir sessizlik hakim oldu.
"Öncelikle herkesi sakin olması için şimdiden uyarıyorum, bugün tüm mezhebi ilgilendiren 2 konumuz var. İlk olarak, Liderimiz kırılma noktasında hata yaptığı için göksel felaketle karşı karşıya kaldı ve malesef öldü..."
Ouyang'ın konuştuktan sonra tüm alana aniden tekrar yüksek gürüldü hakim oldu nedense kimse Mezhep Liderinin öldüğüne inanamıyordu onların gözünde liderleri yenilmez ve asla başarısız olmamış bir figürdü...
"SESSİZLİK! İkinci konumuz, Genç efendimiz şeytani mezhebin p*çleri tarafından kaçırıldı. Ölen liderimizin ruhunu yüz üstü bırakamayız ne olursa olsun onu kurtarmalıyız... şimdi herkes dağılabilir kaos istemiyorum, herkes kendi işine odaklansın... ve tabi savaşa hazırlanın."
Ouyang, sesi ne kadar üzgün çıksada içten içe çok mutluydu 1 taşta 2 kuş vuracaktı, imparatorlukta mezhepler arası görüş farklılıkları olsada mezheplerin birbiriyle savaşması yasaktı ve o p*çin kaçırılması ona büyük bir fırsat vermişti. Hem eski mezhep liderinin soyunu koruduğu için kimse ondan şüphelenmeyecekti hemde şeytani mezhebi tamamen yok edip liderliğinde Altın Işık mezhebinin kaynaklarını ve topraklarını geliştirebilecekti... tabii savaşı kazanabilirse.
—Bu sırada Kara Ormanda—
"Ugh, iğrenç ne kadar ağaçlar yüzünden şuan gündüzmü gecemi anlamasamda en az 1 gün geçmiş olmalı ve karşıma yaşayan 1 canlı bile çıkmadı buranın normalde tehlikeli falan olması gerekmiyormuydu..."
Noah, günlerdir yemek yemediği için sinirliydi ve 1 gündür ormanın daha derinlerine girmesine rağmen karşısına 1 tane bile canavar çıkmadı bu onu daha fazla sinirlendiriyordu...
Yürümeye devam ederken aniden durup arkasına döndü şaşkın bi tonla mırıldanmaya başladı. "Bir dakika, bu şeyin bu bölgede ne işi var" Noah, ortalama olarak bir elmayla hemen hemen aynı boyda olan meyveleri gördüğü için çok şaşırmıştı, 0.5 fit boyunda insan şeklinde olan meyveleri canavarlar dışında yeterince güçlü olmayan bir insan direkt olarak bu meyvelere baksa bile fark edemezdi... tabi Noah dışında...
(YZ: Google nareepool ağacı yazarsanız bahsettiğim meyveleri görebilirsiniz gerçek hayatta da bu meyvelerden var tabii hikayedeki gibi değil)
"Hehehe... sonunda bu bölgede canavarların olmamasının normal olduğunu anladım, bu meyveden korkuyor olmalılar. Sonuçta canavarların kutsal meyvesi."
Kendi kendine konuşurken bir yandan mutlu bir şekilde hızlıca meyveleri toplamakla uğraşıyordu. Meyvelerin bölgeye yaydığı öz gücü azaldıkça bunu hisseden tüm canavarlar çılgına dönmüş gibi buraya akın edecekti. Bunu tahmin edebilen Noah, hızlıca toplayıp geçici üssü olarak belirlediği mağaraya geri dönmek için dahada hızlanmaya başladı.
Ağacın büyük bir kısmını hasat etmeyi bitirdiğinde hissettiği tehlike yüzünden görünmezlik yeteneğini aktifleştirip sığınağının olduğu yöne doğru ışınlanma yeteceğini kullandı. yeteneği yeterince güçlü olmadığı için fazla uzağa gidemesede görünmezlik yeteneği sayesinde yakalanmayacağına inanıyordu.
Noah, her ne kadar korkmasada, yeterince güçlü olmadan o kadar uzak mesafeden aurasını belli edebilen bir canavarla savaşmak istemiyordu. Sığınağının olduğu alana yaklaştığında arkasından muazzam bir ses geldi.
"Screee"
(YZ: anka kuşu sesi işte sfx becerim yok malesef)
"Hassss***ktir bu ormanda anka kuşu olmasını beklemiyordum, hatta bu dünyada bir ilahi canavarın olması çok saçma yükselmişlerin dünyasına geçmeden önce tüm dünyayı araştırmıştım, o zamanlar böyle bir şey fark etmemiştim acaba benim zamanda geri gelmemle bir ilgisi varmı..."
Noah, kendi kendine düşünürken aniden yaptığı aptallığın farkına varıp ışınlanma yeteneğini tekrar kullandı ve mağaranın içinde belirdi. Fazlasıyla irkilmişti, onunla beraber bir anka kuşu döndüyse eski düşmanları onun varlığının farkına varmış olabilirdi...
•-BÖLÜM SONU-•
//////////
Tanrılar gerçekten korkutucu canlılar.
//////////
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..