Handaki ilginç geceden sonra Zoltan ve Vadejda sürekli kuytu köşelerde gizlice konuşmaya başladılar. Bu durum adamlarının dikkatini çekiyordu. Belli ki Zoltan ve Vadejda bir şeyler peşindeydi.
Çok geçmeden kafile Zoltanın emriyle normal ticari rotasından çıktı. Ve doğruca çölün güneyine yol aldılar. Issız arazi çölünün en güneyi belirli bir mesafeden sonra tehlikeliydi. Çölün bu kısmına zehirli topraklar deniliyordu. Çünkü gerçekten de çölün o kısmındaki kumullar zehirliydi. Bu da kıyamet günü saldırısının acı hediyelerinden biriydi.
Zehirli topraklarda hiç bir şekilde yaşanamayacağını ıssız arazi halkı acı kayıplarla öğrenmişti. Zira zehirli topraklarda yaşamaya kalkanlar aylar geçtikçe türlü türlü deri hastalıklarına tutuldular. Ve hepsi de hasta yataklarında acılar içinde inlerken kan kusarak öldüler.
Zoltan dev kervanını konuşlandırmak için Zehirli topraklara güvenli mesadefe bir yer seçmişti. Kervan başları, sucular, aşçılar, kervanı koruyan savaşçılar, ayak işlerine yardım eden kadınlar da dahil olmak üzere Zoltanın kervanı ortalama 2000 kişilik bir kervandı.
Çölde bir yılan gibi akarak ilerleyen kervan Zoltanın istediği yere geldiğinde çöktü. Ardından Vadejda bütün kervana emirler yağdırmaya başladı. Savaşçılar bölgeye yakın kayalık bir vadiden koca taşlar topladılar. Bir kısım adamlar da çölün en zehirli hayvanı olan kara akrep avına gönderildi.
Kadınlar ise yüksek ateşten ölüme neden olan veya ona denk şekilde zehirli olan otları toplaması için yakın mesafedeki bölgelere gönderildiler. Kervan başları ve yanlarına verilen 200 kadar askere Zoltanın mührünü taşıyan deri papirüsler verildi. Ve bu adamlar her bir papirüsü muhattabı olan kabile reislerine ulaştırmak üzere yola çıktılar.
1 hafta boyunca Vadejda etrafına emirler yağdırdı. Her ne kadar büyük bir toplantı için hazırlandıklarını söylese de, hazırlıklar daha çok sanki bir savaş için yapılıyor gibiydi.
1 hafta nihayet bitmişti. Kabile Reislerine gönderilen davetiyeler çoktan yerini bulmuştu. Reisler Zoltanın neden bildirmediği bu garip davetine katılmak için yola koyulmuşlardı bile. Toplamda 200 kabile reisine davet gönderildi. Zoltan hepsinin gelmesini beklemiyordu elbette. Ama 9 büyük kabilenin Reislerinin katılmasını mutlak suretle bekliyordu.
O yüzden onların davetiyelerinin yanında pahalı hediyeler göndermeyi ihmal etmedi. Sırf bu toplantı için taa çölün öbür ucundaki Ladonyadan özel içkiler, kurutulmuş leziz meyveler ve kurutulmuş et sipariş etmişti. Zoltanın yaptığı masrafın hesabı küçük bir yerleşkenin yıllık gelirini çoktan aşmıştı. Herkes bu toplantıda büyük bir şey olacağını tahmin ediyordu. Ama kimse ne olacağını bilmiyordu. Vakit öğlen olduğunda Vadejda ve Zoltan misafirleri için hazırlanmış büyük çadırda konuşuyorlardı.
Zoltan-- Vadejda, sen benim ağabeyim sayılırsın. Şu hayatta senden daha çok güvendiğim kimse yok. Bu toplantı benim için çok önemli. O yüzden hiç bir eksik olmamalı.
Vadejda-- Benim minik kardeşim, gözümün bebeği, hayatımı anlamlı kılan biricik kardeşim. Senin aklına uyup da bu toplantıya evet diyen dilime sıçayım e mi!
Zoltan-- Yine başlama Vadejda. Herkes bana karşı çıksa da sen yanımda olmalısın. Unuttun mu? Yıllar önce bana bir söz vermiştin. Ne olursa olsun yanımda olacak ve beni koruyacaktın.
Vadejda-- O sözü verdiğim güne lanet olsun. Böyle bir bok yiyeceğini bilseydim o gün seni gebertirdim. Hem benden ne bekliyorsun ulan? Bu geceki toplantı bizim ölüm fermanımız olacak. Adamlar bizi şişe takıp kebap yapacaklar. Sen bu gece bütün çöle meydan okuyacaksın haberin var mı hödük?
Zoltan-- Sen zaten hep abartırsın. Babama da haber verdin değil mi? Yaşlı Zibal olmadan bu iş olmaz.
Vadejda-- Gönderdik lan gönderdik. Herif kendini yakıyor yetmiyor babasını da ateşe atıyor. Bak şimdi, ben her türlü hazırlıkla ilgilendim. Kadınları da dahil ediyorum 2000 adamımıza ek olarak 1000 çöl savaşçısı daha kiraladım. Yani bu gece senin salak fikrin tutmazsa, adamlar bunu bir hakaret olarak algılarsa bizi koruyabilecek 3000 adamımız olacak. İstemediğin kadar ok ve yayımız var. Kılıçlar dahil hepsine bu gece kara akrep özlü zehir sürülecek. Olası bir saldırı anında durum şöyle olacak:
Kabile reislerini anında rehin alacağız. Hatta güçsüz olanlardan bir iki tanesinin kellesini göz dağı vermek için kopartacağız. Yine de kabile Reislerinin yanlarında getirdikleri adamlar bize saldırmaya kalkabilir. Eğer bu olursa önce taş duvarla karşılaşacaklar.
Duvarları aşamadıkları için de duvarlardaki gediklerden girmeye çalışacaklar. Bu gediklerden giren ilk üç dört kişi bizim yerleştirdiğimiz ölümcül tuzaklara yakalanacak. Kılıç savaşçılarını büyük çadırın etrafına çember şeklinde dizeceğim. Duvarı aşan ilk dalgayı kılıç savaşçıları karşılayacak. Kılıç savaşçılarının on adım gerisinde ve yine çember şeklinde dizilmiş ok savaşçıları olacak.
Onlar kılıç savaşçılarına yüklenenleri ok yağmuruna tutacak. Böylece kılıç savaşçılarının üzerindeki baskı azaltılacak. Önceden ayarladığım on kadın bu okçulara sürekli olarak ok sağlayacak. Ayrıca kamp alanın elli metre çapına 20 kadar suikastçi yerleştirdim.
Olur da işler ters giderse bu suikastçiler adamların başlarında duran komutanları indirecekler. Böylece başsız kalan adamlar paniğe kapılıp yanlış hamleler yapacaklar. Aklıma da başka önlem gelmiyor.
Zoltan-- Tamam. Her şey yolunda görünüyor. Sen düşünülmesi gereken tüm önlemleri almışsın.
Vadejda-- Yetmez aslanım yetmez. Eğer bu gece kabile reislerini ikna edemezsen bu önlemler hayatımızı en fazla bir kum saati daha uzatır. Ama önünde sonunda bizi doğrarlar.
Zoltan-- Merak etmeeee. Bunca yıllık sağ kolumsun. Hiç mi bana güvenin yok? Söylenmeyi bırak da Hanuni anneye seslen. Şimdiden oturma düzeni ve yiyeceklerle ilgilensin. Unutma, en ufak hataya yer yok. Her şey mükemmel olmalı.
Vadejda-- Anladık anladık. Ben hanuni anneye söylerim.
Komutan Vadejda sıkıntılı bir yüzle ve eğilmiş bir başla ağır adımlarla dışarı çıktı. Bir taraftan top sakalını kaşırken bir taraftan da fazladan ne önlem alabilir diye düşünüyordu. Bir süre sonra düşünceleri toparlanamayacak kadar dağıldı. Ve sesli bir şekilde lanet okuyup Hanuni annenin çadırına doğru yürüdü.
Hanuni anne yaşlı, zayıf, dalgalı uzun saçları griye çalmış bir kadındı. Ama yaşına ramen oldukça dinç biriydi. Son derece sessiz ve mazlum bir hali vardı. Zoltan başta olmak üzere kafiledeki herkes Ona Hanuni anne diye hitap ederdi. O kafilenin manevi annesiydi.
Zoltan Hanuni anneyi susuzluktan ölmek üzereyken çölde bulmuştu. Yıllar evvel kaybettiği kambur annesini hatırlamıştı bir an. Duyguları kırılan bir cam gibi dağılan ve yüreğine batan Zoltan Onu kafilesine aldı. Kısa zamanda herkese kendini sevdiren yaşlı Hanuni artık bütün kervanın annesiydi.
Güçlü bir adımla küçük çadıra dalan komutan Vadejda kafilenin genç ve güzel kızlarını Hanuni annenin etrafında toplanmış Onu dinlerken bulmuştu. Vadejdanın çadıra girmesiyle HAnuni anne aniden sus pus oldu.
Genç ve güzel kızların neden Hanuni annenin etrafında toplandığını merak eden Vadejda bir cevap istercesine Hanuni anneye baktı. Hanuni anne ise kızlara gülümseyerek ''Siz şaraplara koyulacak otları hazırlayın kızlarım'' dedi. Bir anda genç ve güzel kızlar çöl ceylanı gibi sekerek ayaklandılar. Her biri komutan Vadejdanın yanından geçerken saygıyla selam verip hızlıca çadırı terk etti. Neler olduğunu anlamaya çalışan komutan VAdejda minderine oturmuş kendine bakan Hanuni anneye seslendi.
VAdejda-- Zoltan misafirler için hazırlıkları başlatmanı istiyor. Bunu söyleyecektim amaaa...
Neler oluyor Hanuni anne? Bu şaraplara katılacak ot meselesi de ne? Yoksa sen şaraplara zehir mi koyduruyorsun?
Hanuni-- Haayır güçlü komutan vadejda haayır. Misafirleri zehirlemek gibi bir niyetim yok. Bu geceki toplantının çok önemli olduğunu biliyorum. Bunu bildiğim için şarapların içine özel bir ot koyduracağım.
Vadejda-- Neymiş bu otun özelliği?
Hanuni-- Otların çok abes bir etkisi yok. Sadece bu otla harmanlanmış şarabı içenlerin kafaları biraz dumanlanır. Ve bu şarabı içenler her şeye evet demeye meğillenir. İtiraz etmeyen uslu bir köpek yavrusu gibi olurlar.
Vadejda-- İyi de ben sana böyle bir emir vermedim. Niye misafirlerimizi uslu birer köpeğe çevirme ihtiyacı duydun HAnuni anne?
Hanuni-- Zoltan için yapıyorum bunu. Bu gece kimsenin Zoltana itiraz etmesini istemiyorum. Bu gece herkes Zoltanın kararlarını kabul etmeli.
Vadejda-- Sen bu geceki toplantının içeriğini biliyor musun Hanuni anne?
Hanuni-- Elbette biliyorum. O yüzden yardım etmeye çalışıyorum ya.
Vadejda-- İyi ama nerden biliyorsun? Ben ağzımdan laf kaçırmadığıma eminim. Yoksa sana Zoltan mı söyledi?
Hanuni-- HAyır güçlü komutan vadejda. Zoltan söylemedi.
Vadejda-- Haaaa anladıııım. Az değilsin Hanuni anne. Aklın sıra boş atıp dolu tutmaya çalışıyorsun. Güya ağzımdan laf alıp toplantının içeriğini öğreneceksin. Seni gidi seni.
Hanuni-- Hayır komutan Vadejda. Ben gerçekten bu toplantının içeriğini biliyorum. Üstelik bunu Zoltanı gördüğüm andan beridir biliyorum.
Komutan Vadejda elini çenesine götürüp top sakalını sıvazladı. Hanuni anne cam gibi mavi gözleriyle Ona bakarken vadejda durumu değerlendirmeye çalıştı. Gerekmedikçe konuşmayan, toplasan günde en fazla beş kelime konuşan hanuni anne şimdi bülbüller gibi şakıyordu.
Üstelik toplantının içeriğini bildiğini söylerken kendinden öyle emin duruyordu ki Vadejda bile şüpheye düşmüştü. Eğer Zoltan söylemediyse Hanuni anne bu geceki toplantının nedenini nerden bilebilirdi? Komutan Vadejda ağır ağır adımlayıp hanuni annenin yanındaki mindere oturdu. Doğruca gözlerinin içine baktı. Daha fazla düşünmedi ve direkt olarak sordu.
Vadejda-- Nerden biliyorsun Hanuni anne? Belki kafandan bir tahmin yürütmüşsündür ama yanılmadığın ne malum?
Bu sözleri duyan Hanuni anne dudağının kenarıyla güldü. Başını komutan Vadejdaya çevirdi ve saygılı bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
Hanuni-- Sizinle nasıl tanıştığımı hatırlarsınız güçlü komutan VAdejda. Çöldeydim. Tek başıma ve susuzluktan çatlamış şekildeydim. Ölmek üzereydim. Beni Sizler buldunuz. Zoltanın beni kucağına yatırıp o leziz suyu ikram ettiği anı ölene kadar unutamam. Biraz kendime gelip toparlandığımda Zoltan kafileye katılmam için ısrar etmişti. Ve Siz de bunun bir hata olacağını, size yük olacağımı söylemiştiniz.
Vadejda-- Şeeyyy, Hanuni anne, biliyorum biraz kaba davrandım. Ve yanıldım. Sen bırak bize yük olmayı, kervanın en yararlı üyesi oldun. Umarım o günkü sözlerim yüzünden bana gönül koymamışsındır.
Hanuni-- Aklımın ucundan bile geçmedi. Siz hiç sormadınız ama ben size değersiz hayatımın kısa hikayesini anlatayım. Söylemesi ayıptır, gençliğimde yürek yakan bir ahu kadar güzeldim. Siz de bilirsiniz komutanım. Bu lanet çölde güzel bir kızın başı beladan kurtulmaz. Zavallı babam her zaman benim için endişelenerek ömür tüketti. Ve ihtiyar babam sonunda çareyi beni güçlü biriyle evlendirmekte buldu. Bir gece evimize kocaman, iri yarı bir adam getirdi. Adamın sırtında taşıdığı kılıçları kaldırmak için 5 yetişkin adam daha gerekirdi. Babamın isteği üzerine bu güçlü savaşçıyla kutsal birliktelik yemini ettim. Rahmetli eşimin adı Ramçaydı. Hiç duydunuz mu?
Vadejda-- Ramça mı? Yoksa şu efsanevi savaşçı Ramçadan mı bahsediyorsun Hanuni anne?
Hanuni-- Ta kendisi. Tek başına bin kişiye bedel dedikleri adam. Hayatı boyunca hiç bir savaşı kaybetmemiş Ramça. Benim eşimdi. Öyle iyi yürekli öyle mert bir adamdı ki, öyle sanıyorum şimdi size Onun mizacını anlatmaya kalksam ömrüm yetmez.
Bu mert ve iyi yürekli adamdan bir oğlum oldu. Birlikte adını Bullin koyduk. Bullin bizim gözümüzün bebeği, evimizin neşe kaynağıydı. Ama Tanrılar zavallı eşimin kaderini kötü yazmışlar. Hiç bir düşmanın alt edemediği yenilmez savaşçı Ramça öz kardeşleri tarafından zehirle öldürüldü.
Eşimi öldürdükleri yetmiyor gibi kocamdan kalan her şeyi zorla gasp ettiler. Beni ve oğlumu çöle sürüp bizi bir başımıza bıraktılar. Ben oğlum Bullini babası gibi mert ve güçlü biri olarak yetiştirmeye çalıştım. Ama ben ne kadar uğraştıysam Bullin tam tersi oldu. Korkak, hain, yalancı ve düzenbaz biri olup çıktı. Son bir kaç yıldır bulduğu her fırsatta beni, annesini dövüyordu.
Ben yine de dişimi sıkıp Onu doğru yola sokmak için çırpındım durdum. Nihayet bir gece bu yaşlı kadını ölesiye dövdü. Sonra da sırtına aldığı gibi çölün ortasına bırakıp gitti. Biricik eşimden, RAmçamdan kalan tek yadigar... Benim biricik oğlum Bullin annesini dövüp çöle attı.
Vadejda-- Vay şerefsiz! Ramça gibi bir efsanenin oğlu nasıl böyle kancıklık.... Şeyyy afedersin Hanuni anne.
Hanuni-- Önemli değil komutanım. Oğlumun yaptığı şey gerçekten de tam bir kancıklıktı. Ben hayattan ümidimi kesmek üzereyken Zoltan bir güneş gibi üstüme doğdu. Oğlumun işe yaramaz bir paçavra gibi attığı bu kadını, beni, bir anne gibi sahiplenip yanına aldı.
Hanuni anne bu sözleri söyledikten sonra sanki gerisini getirecek gibi gözlerini kıstı. Çadırın bezden kapısına baktı. Komutan Vadejda ise garip bir heyecanla Hanuni annenin söyleyeceği şeyi merakla bekledi. Hanuni anne yavaşça ayağa kalktı. Çadır kapısına doğru minik adımlarla giderken konuşmaya devam etti.
Hanuni-- Ve ben bu geceki toplantıyı taa o zamandan ön görmüştüm. Nasıl diye sormayın güçlü komutan VAdejda. İster çölde bir kum tanesi olsun; isterse ölmek üzere olan yaşlı bir kadın. Bu hayatta her şeyin ve herkesin bir yeri, bir görevi vardır.
Hanuni anne son kelimede çadırın çıkış kapısına ulaşmıştı. Ama bir an için durdu. Halen merakla kendisini dinleyen Vadejdaya doğru omuzunun üstünden başını çevirerek baktı. Ve gayet ciddi bir ses tonuyla son cümlesini söyledi.
Hanuni-- Bunu da sadece Krallar bilir!!!
Hanuni anne ciddiyetle sözünü tamamlayınca başını tekrar önüne döndü. Zarif bir el hareketiyle çadırın bez kapısını kaldırdı ve dışarı çıktı. Minderin üstünde oturan komutan Vadejda ise bir an için titrediğini hissetti. Heyecandan kuruyan dudaklarını hafifçe yaladı. Ve sesli şekilde ''Kadın gerçekten biliyormuş'' dedi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..