Beklenen gece ve beklenen misafirler gelmişti. Koca koca kazanlar kuruldu. Gelen her bir reisin korumaları için odunlar ateşe vuruldu. Reislerin korumaları kamp alanının dışında beklerken Reisler Vadejdanın karşılamasıyla çadıra girdiler.
Son grupta gelenlerin içinde Zoltanın üvey babası olan Zibal de vardı. Zibal yerleşke Reislerinin içeri girmesini bekleyip kendini sona bıraktı. Vadejdayla yüz yüze gelen Zibal elleriyle Vadejdanın ellerini kavradı. Selamlaşırken sıkıntılı bir yüz ifadesiyle konuşmaya başladı.
Zibal-- Neler oluyor Vadejda?
Vadejda-- Senden istediğimi yaptın mı Reis Zibal?
Zibal-- Evet, bine yakın adamım gecenin karanlığında saklanmış bekliyor. Havaya bir alevli ok atmanız yeter. Hepsi de yanınızda savşamak üzere hazır bekliyor. Ama düşman kim? Nedir bu gizlilik? Niye o kadar adama ihtiyaç duydun?
Vadejda-- Yaşlı Zibal, oğlun öyle bir bok yedi ki bunca önlemi almak zorunda kaldım. Kapıda dikilmenin bir anlamı yok. Beraber içeri geçelim. Nasıl olsa Zoltan içerde konuyu açacaktır. Sen sadece kıvrak dilinle Zoltana destek ver. O ne söylerse sen arkasında dur. Reislerin içinde itibarın büyük. Seni dinleyecek en az 3 büyük kabile Reisi var.
Zibal-- Söylemene bile gerek yok Vadejda. Ne olursa olsun ben daima oğlumun arkasındayım. Doğrusu şu sır gibi sakladığınız konuyu merak ediyorum. Hadi içeri geçelim.
Böylece Zibal ve Vadejda büyük çadırın yolunu tuttular. Vadejda adamlarından biriyle göz göze geldi. Ve başıyla kapıya gitmesini işaret etti. Aslında bu da önceden ayarlanmış bir şeydi. Zira Vadejdanın kapıya gitmesini istediği adam sıradan bir adam değildi. Zoltan Onu bir yıl önce çölde bulmuştu. Ağır yaralı şekilde can çekişiyordu.
Ayrıca çöl çakalları adamı canlı calı yemek üzereydi. Vücudunda kalan son hayat enerjisiyle adam çakalları kovmaya çalışıyordu. Böylesi Rezil bir ölümün arefesinde bulmuştu Zoltan Onu. Zoltanın kurtardığı adam yamyamlar kabilesindendi. Biraz toparlanıp kendine gelen adam korkmuştu.
Çünkü yamyamlar ıssız arazinin en sevilmeyen insanlarıydı. Her bir kabilenin birer ikişer düşmanı vardı. Ama söz konusu yamyamlarsa bütün bir çöl onlardan nefret ederdi. Bunu çok iyi bilen yamyam adam Zoltanın kendisini köle olarak satacağını düşünmüştü.
Ama gözlerini açar açmaz tek gördüğü şey Zoltanın sıcak gülümsemesi oldu. Bir süre daha bakım gördükten sonra Zoltandan bir teklif aldı.
Zoltan bu yamyamın kafilesine katılmasını istiyordu. Adam önce çok tereddüt etti. Ama zaman geçtikçe kafiledekilerin de tıpkı Zoltan gibi Ona karşı saygı gösterdiğini gördü.
Zaten kafilede kölesinden efendisine, kadınından erkeğine, savaşçısından aşçısına kadar türlü türlü insanlar vardı. Belli ki Zoltan kafilesine adam alırken hiç bir fark gözetmiyordu. Hayatında hiç bir çöl insanından görmediği saygıyı Zoltandan gören adam teklifi kabul etti.
Şimdi bu adamın tek bir görevi vardı. Halen gelmemiş olan Eski Reisini beklemek. Zoltan yamyamlar kabilesinin Reisi Khardanın gelmesini pek beklemiyordu. Nasıl ki çöl insanları yamyamlardan nefret ediyorsa Khardan da çöl insanlarından nefret ederdi.
Zoltanla sadece iki defa alış verişi olmuştu. O iki seferde de doğru düzgün konuşmamışlardı. İnsanlara karşı olan nefretinden ötürü bir ihtimal Khardan davete gelmeyebilirdi.
Ama eğer gelirse Onu karşılayacak olan kişi bir yıl önce kurtardığı adam olmalıydı. Bu adamın görevi Ona Zoltanı anlatmak ve çadıra girdiğinde Zoltana destek vermesi için ikna etmekti. Öyle de oldu.
Khardan-- Khaledaaannn! Bu sen misin?
Khaledan-- Evet efendimiz. Benim, sadık kulunuz Khaledan.
Khardan-- Ben bir yıl önceki baskında öldüğünü sanıyordum.
Khaledan-- Ölümün eşiğinden döndüm soylu Reisim. Fakat Soylu ve büyük Zoltan beni ölümün kıyısından çekip kurtardı. Bana bir iş verdi. Sofrasında yer açtı.
Khardan-- Sen de karşılığında Onun fahişesi mi oldun?
Khaledan-- HAyır soylu Reisim hayır! Zoltan bana asla fahişe gibi davranmadı. O bana hak ettiğim saygıyı her zaman gösterdi. Tıpkı sizin gibi.
Khardan-- Daha neler!!! Bilmez misin ki çöl insanları bizden nefret eder. Belli ki Zoltan hayatını kurtarma karşılığında seni kullanıyor. Ama sen o kadar aptalsın ki bunu göremiyorsun.
Khaledan-- Soylu efendimiz beni bağışlasınlar ama yanılıyorlar. Zoltan beni kullanmıyor. Ben kendi rızamla Onun yanında yer aldım. Ayrıca bana istediğim zaman gitme özgürlüğünü verdi. Ama ben buna rağmen Onun yanıdna kalmayı seçtim.
Khardan-- Peki beslenmen, sen bir yamyamsın. Ayda bir insan eti yemeden yaşayamazsın. Sen insan eti yerken Senden tiksinmiyorlar mı? Yüzüne tükürüp hakaret etmiyorlar mı?
Khaledan-- Hayır soylu Reis Khardan.
Reis khardan ve Khaledan arasında geçen bu küçük sohbet basit görünse de manası çok büyüktü. Bütün çöl yamyamlardan nefret ederken Zoltan içlerinden birine sofrasını açmıştı. Reis khardan insan derisinden yapılmış maskesinin ardındaki gözlerini kıstı.
Khaledanın yüzünde bir yalan emaresi arıyordu. Ama khaledan dürüstçe kalbini açmıştı. Khardanın düşünceleri allak bullak olmuştu. Bütün çöl onlardan nefret ederken bu nasıl bir adamdı ki yamyamlara bile anlayış gösterebiliyordu.
En iyisi içeri geçmek diye düşünen khardan büyük çadıra doğru ilerledi. Çadırın kapısında bekleyen mızraklı paralı askerler mıh gibi dikilmiş doğruca karşıya bakıyordu. Khardan onları geçtikten sonra içeriden gelen müzik sesini ve kahkahaları duydu. Belli ki herkes eğleniyordu. Bir an için tereddüt etti.
Ya içeriye geçtiğinde her zaman görmeye alışık olduğu o manzarayı görürse. Ya insanlar yine ona doğru tükürüp ''Nerden çıktı bu lanet yamyam '' derse. Ama bir taraftan da Zoltanın bu gece ne söyleyeceğini çok merak ediyordu.
Bir kaç nefeslik bekleyişten sonra Khardanın merakı ağır bastı. Ciddi bir ifade takınıp hiç kimseyle muhattap olmamaya karar verdi. Böylece sessiz sedasız bir köşede bekleyip Zoltanın açıklamasını dinleyebilirdi.
Çadırın iç kısmına geçen Khardan hiç ummadığı bir manzarayla karşılaştı. Dansçı kızlar yılan gibi kıvrılıp gerdan kırarken koca koca şefler sarıkları kaymış, saç baş dağılmış şekilde onlara eşlik ediyordu. Kimileri şarabını döke döke içerken kimileri de kahkahalar atıyordu.
Khardan içeri girince ortam bir anda sessizleşti. Çalgıcılar yavaş yavaş müziği kesti. Dansçı kızlar khardanın insan derisi maskesini görünce donup kaldılar. Reisler ise keyiflerinin kaçtığını açıkça belli ederek homurdanmaya başladı.
Khardan içeri girmenin bir hata olduğunu düşündü. Tam arkasını dönüp gidecekti ki Zoltan elleriyle Onu omuzlarından yakaladı. Ve kardeşine sarılır gibi sarılıp abartılı bir sesle konuştu. '' Reis Khardaaaaan, nerde kaldın? Ben de seni bekliyordum. Şöyle gel, benim yanıma otur''.
Khardan kendi adamlarından bile böylesi sıcak bir karşılama görmemişti. Ne diyeceğini ve ne yapacağını bilemedi. Zoltanın ite kaka götürmesiyle büyük masanın başına geçti.
Ve Zoltanın sol yanındaki boş sandalyeye oturdu. Hemen yanında oturan Hırsızlar Reisi Juro yerinden kalktı ve sandalyesini de alıp Kelle avcıları Reisi Ode nin yanına oturdu. Ode Juroya keskin bir bakış attı.
Juro ise herkesin duyabileceği bir sesle ''Hiç öyle bakma aslanım. Senin yanında oturmak Onun yanında oturmaktan daha güvenli''. Khardan yine hakarete uğramıştı. Kaşlarını çatıp Juroya bakarken Tüccarlar reisi Rukki sırtını Zoltana dönecek şekilde yan döndü.
Ve homurdanarak söylendi. ''Hırsız itler yetmemiş bir de koduğumun yamyamını çağırmış.'' dedi. Haydutlar reisi Bandit ve Onun vaz geçilmez Kankası eşkıyalar Reisi Farbin de huzursuzlandı. Rukki söylenmeye devam ederken Zoltan ayağa kalktı. Khardana dönüp konuştu.
Zoltan-- Khardan, sen hiç Reis Rikkunun biricik eşinin elinden yemek yeme şerefine eriştin mi?
Khardan-- Şşşeeyyy bbeeennn, hayır. Yemedim.
Zoltan-- Ne kadar şanslısın. Dur da sana Reis Rukkinin hanımının yemeğini yemiş birinin taklidini yapayım.
Khardan şaşkına döndü. Diğer herkes merakla Zoltana baktı. Tüm masalar merakla Zoltanın nasıl bir taklit yapacağını bekliyordu. Zoltan derin bir nefes aldı ve bir anda yüzünü buruşturup ağzını tuttu.
Zoltan-- Büüüöööörrgghhhh uuğğaaaahhhh ööörrgghhhhhhhhh
Bütün Reisler-- Huuhahahahahaha!
Rukki-- Aman be Zoltan! İyi ki bir kadın yemeği yakmış. Artık seksen yıl unutmazsın.
Gerilen ortam Zoltanın şakacı tavrıyla yeniden yumuşadı. Sohbetler en koyu şekilde bir biri ardına patladı. Saatler ilerledikçe kafalar daha da dumanlandı. Gerek ortamın güzelliğinden gerekse Zoltanın şakacı tavırlarından herkes mutluydu.
Ancak Kelle avcıları Reisi Ode iri ve kaba elini bir anda masaya vurup herkesi susturdu. Sinirli bakışlar Ona yönelirken ilk müdahale eden Vadejda oldu. Ayakta ve Zoltanın hemen arkasında dikilen Vadejda zaten gıcık olduğu Odeye kimsenin cesaret edemediği şeyi söyledi.
Vadejda-- Ulan Terbiyesiz it, seni adam yerine koyduk masamıza oturttuk. Huzuru bozma yoksa ben seni bozarım.
Ode-- Seni zaten öldüreceğim Zoltanın köpeği. Acelen niye? Geldiğimizden beri yedik içtik. Biraz kalça biraz meme gördük. Bol bol da Zoltanın saçmalamalarını dinledik. Bu kadar eğlence yeter. Şimdiiiii Zoltan efendi, dökül bakalım derdin ne?
Vadejda-- Lan senin o dilini....
Zoltan-- VAdejda! Misafirimize karşı saygılı ol. Benim soframda herkes açık konuşur. Kimse sözünü esirgemez. Bilmiyormuş gibi cahil cahil konuşma. Ayrıca Ode haklı. Bu gece hepinizi buraya önemli bir konuyu görüşmek için çağırdım saygı değer Reisler.
O arada kendimizi eğlenceye kaptırdık konuşmayı unuttuk. Büyük Reis Ode kusuruma bakmasınlar. Ne istediğime gelince... Bu konuşmanın provasını binlerce kez yapmıştım. Ama şimdi bütün sözler aklımdan uçtu gitti. En iyisi doğrudan söze girmek.
Paralı asker kabilesi Reisi Osedan-- Evet Zoltan, çekinmene gerek yok. Hepimiz Seni bilir ve de severiz. Açık konuşman bizi de mutlu eder.
Zoltan-- Derin anlayışı için Reis Osedana teşekkür ederim. Söyleyeceğim şeye gelince. Hepiniz çölü ve işleyişini bilirsiniz. Issız arazi başkalarına göre yaşanması zor bir cehennemdir. Oysa bizim için çöl yuvamızdır. Evimizdir. Kutsal mabedimizdir. Ancak taa çocuk yaştan beri dikkatimi çekiyor ki evimizin bir düzeni yoktur. Bu düzensizlikte bizi sürekli olarak kaosa sokmaktadır.
Şifacılar Reisi-- Ben tam olarak ne demek istediğini anlamadım Zoltan.
Büyücüler Reisi-- Evet Zoltan, biraz daha açık konuş. Bu ihtiyarın anlayabileceği şekilde.
Zoltan-- Sözün özü beyler, kabilecilik sistemi bizi hiç bir yere götürmüyor. Aksine gerisin geriye gidiyoruz.
Reis Juro-- Yyyaaani adamııımm?
Zoltan-- Yanisi bizim her kafadan bir ses çıkan kabilecilik sistemine ihtiyacımız yok. Bizim tek elden yönetilmeye , yani bir krala ihtiyacımız var. Ve ben de size bunu teklif etmek istiyorum. Sizlerden beni çölün kralı ilan etmenizi istiyorum.
Juro-- Hahahahaha oğlum Zoltan, sen içkiyi nerenle içtin beee hahaha!
Odesan-- hahaha Güzel şakaydı Zoltan. Bu gece hiç gülmediğim kadar güldüm.
Rukki-- Tabi yaaa, şaka değil de ne ya! Gerçek olacak hali yok ya hahahaha!
Zoltan-- Beyler ben son derece ciddiyim.
Ve her bir masaya ölüm sessizliği çöktü. Zibal dahi herkes birbirinin gözlerine bakıyordu. Acaba bu sözler Zoltanın uzattığı manasız bir şaka mıydı? Yoksa Zoltan ciddi ciddi krallık teklifinde mi bulunmuştu? Ellerini göğsünün önünde çapraz şekilde birleştirmiş olan Ode kaşlarını çattı. Ama sesi çıkmıyordu.
Adamın sanki patlamak için öfkesini biriktirir gibi bir hali vardı. Vadejda Zoltanın arkasından mümkün olduğunca Reislerin tepkisini gözlemledi. Diğer masalardaki küçük Reisler bakışlarını kaçırıyordu.
Çoğu önündeki yemeği dalgın dalgın seyrediyordu. Zoltanın masasındaki büyük Reisler ise birbirlerini kesiyordu. Herkes ilk konuşacak kişiyi bekliyordu. Derken paralı askerlerin Reisi Osedan öksürerek boğazını temizledi.
Osedan-- Ööhhöö öhhö! Zoltan, demin de dediğim gibi hepimiz Seni bilir ve de severiz. Senin bu sözleri kötü bir niyetle söylemediğinden adım gibi eminim.
Zoltan-- Kötü bir niyet mi? Söyler misin Reis Osedan kötülük bunun neresinde? Ben kendi kafama göre kendimi kral ilan etmiyorum. Kral olabilmek için Siz değerli ve saygı değer Reislerimden müsade istiyorum. İradenizi bana vermenizi istiyorum. Kabul edip etmemek Size kalmış. Ama art niyet! Bunun altında ne gibi bir art niyet olabilir?
Rukki-- Bu masada Seni benden daha iyi anlayan olamaz Zoltan. Ben ki çöldeki bütün Tüccarların Reisiyim. Sen de benim bir meslektaşımsın. Yaaani, kafa yapısı Sana en yakın olan benim. Senin art niyet taşımadığını biliyorum. Ama Tanrılar aşkına Zoltan! Çölün binlerce yıllık adetlerini bilmiyor musun?
Osedan-- Reis Rukki haklı Zoltan. Belki içimizde bilmeyenler vardır. Ben hatırlatma maksadıyla kısa bir özet geçeyim. Binlerce yıllık çöl tarihinde senin bu dediğini toplamda üç kişi denemeye kalktı. Yani üç adam çölün kralı olmak için uğraştı. Ve hepsinde de sonuç aynı oldu. Çölün rengi kırmızıya döndü.
Binlerce yıldır doğru düzgün yağmur görmeyen çöl kanla yıkandı. Kral olmak için zıplayan bu üç adam aynı şeyi yaptı. Kendilerine yandaşlar topladılar. Elbette karşıt görüşlü olanlar da oldu. YAndaşlar ve karşıtlar savaştılar.
Bu iktidar savaşları öyle bölünmelere yol açtı ki kardeşler kardeşleri öldürdü. 3. adamın Kral olma girişimi en kanlı olanıydı. Ve atalarımız aynı acıların tekrar yaşanmaması için Krallığı yasakladı. Ve o günden sonra Kral olmayı dillendiren herkes öldürüldü.
Çünkü Ben Kral olmak istiyorum demek çölü kana bulamak istiyorum demekle aynı anlama geliyor. Kısacası Sen farkında olmadan az önce bütün çöle küfür ettin Zoltan.
Juro-- Osedan haklı adamım. Tamam Seni severiz. Ama Kral olucam diyorsan orda dur bakalım.
Zoltan-- İnanın bana çölün tarihini Sizin kadar Ben de biliyorum. Zaten bu yüzden bu toplantıyı düzenledim. Ben yanıma yandaşlar toplayıp fikrimi onaylamayanların üzerine orduyla yürümüyorum. Sadece Siz değerli büyüklerime soruyorum. Ama Siz konuyu düşünmek yerine kestirip atıyorsunuz.
Juro-- Bak adamım, bizim bir şeyi kestirdiğimiz yok. Biz sadece...
Zibal-- Kesin laaaannnn! Deminden beri ciğerini kaptırmış kedi gibi mevvvk mevvvk cırlayıp duruyorsunuz. Bir bırakmadınız ki oğlum konuşsun.
Rukki-- Heeey Sakin ol ihtiyar Zibal. Bir kere bu konuyu açan Zoltan değil de söz gelimi şu hırsız it olsaydı... Daha cümlesini tamamlamadan bu masadaki herkes Onu doğrardı. Bak biz ne kadar sakin karşıladık. Bu da Zoltana olan sevgimizdendir. Saygımızdandır. Zoltan bizim küçüğümüz. Elbette hatalar yapacak. Biz büyükleri olarak Onu düzeltmeye çalışıyoruz.
Zibal-- Sen iki elinle bir ziki bile doğrultamazken benim oğlumu mu düzelteceksin?
Rukki-- Zibaaaalll!
Zibal-- Kes ulennn! Geçen yıl ki kuraklıkta varını yoğunu suya bastın. Ladonyadan yedi katı fiyatına develer yüküyle su getirttin. Böylece kabilen susuzluktan kırılmaktan kurtuldu.
Elindeki bütün parayı suya bastığı için batmanın eşiğine geldin. O kadar parasızdın ki kölelerin bile sana yüz vermiyordu. Ne çabuk unuttun kapıma gelip Zoltanın borç vermesi için bana yalvardığını? Haaa!
Ya Sana ne demeli Osedan? Zoltan Seninle senede yüz kere alış veriş yapıyorsa otuz seferinde para almıyordur. Adamların açlık çektiğinde Zoltandan başka sana kim el uzattı? Ya haydut bozması Bandit!? Ne o? Sesin çıkmıyor! Oğlun esir düştüğünde fidye parasını kim ödedi? Tabi ki benim oğlum Zoltan.
Şimdi Tanrılar hakkı için herkesin önünde söyle. Bu olaydan Sonra sen bir tikalık bile ödeme yapmadın. Zoltan bir kez olsun ağzını açıp paranın lafını etti mi?
Bandit-- Tanrılar şahidimdir ki borcumu unutmadım. Ve Tanrılar şahidimdir ki Zoltan bir kez bile bana bunu hatırlatmadı.
Zibal-- Ya Sen Juro? Senin söyleyecek bir şeyin yok mu?
Juro-- Bilirim benim sözüme pek güvenmezsiniz. Ama Tanrılar şahidim olsun ben de Zoltandan büyük iyilikler gördüm. Şimdi detay vermeye gerek yok. Ama Zoltana olan borcumu ömrümce ödeyemem.
Zibal-- Ve Siz teres oğlu teresler kalkmış oğlumu doğramaktan bahsediyorsunuz. Siz kimsiniz lan benim oğluma kılıç çekecek. Siz aptallaaaaar! Sizi kuş beyinli geri zekalılaaaaar. Hala göremeyecek kadar kör müsünüz? Çölde ne kadar Reis varsa Zoltan hepsini bir masada topladı. Oğlumun yapmaya çalıştığı şey bu. Hepimizi bir aile yapmak.
Siz istediğiniz kadar adetmiş gelenekmiş hötünüzü yırtın. Bir gün bu gelenek de atalarımızın gelenekleri gibi yıkılıp gitmeyecek mi? Bir gün bir babayiğit çıkıp bütün çölü tek çatı aldınta toplamayacak mı?
Başımıza biri geçecekse Zoltandan daha adil, daha dürüst ve daha iyi kimi bulacaksınız? Ben çöpçüler kabilesi Reisi Zibal. Kendi ellerimle büyüttüğüm oğlumun önünde diz çöküyor ve Onu kralım olarak tanıyorum. Bana katılan başımın tacıdır. Katılmayan da kıçımın kaşıdır.
Şifacılar Reisi-- Ben az konuşur çok dinlerim. Bu gece yeterince dinledim. Ve kararımı verdim. Geleceğin kralı Zoltanın önünde diz çöküyor ve Onun otoritesini tanıyorum.
Büyücüler Reisi-- Zibalin dediği gibi. Zoltandan daha iyi bir kral olamaz. Seni kralım olarak tanıyor ve diz çöküyorum Zoltan.
Osedan-- Az önce söylediğim sözler için beni bağışla Zoltan. Sanırım fazla tepki verdim, Kralım.
Juro-- Ben hep söylemişimdir zaten. Bu çocukta Kral kanı var diye. Ben de kabul ediyorum.
Bandit-- Söz konusu Zoltansa... Aman neyse ağzım laf yapmıyor anlayın işte. Diz çöktüm Kralım.
Eşkıyalar REisi-- Bandit gibi benim de ağzım laf yapmaz. Zoltanın karşısında diz çöküyor ve Onu kralım olarak tanıyorum.
Bir mucize gerçekleşmişti. 9 büyük Reis birer birer masadan kalkıp Diz çöküyordu. Büyük Reislerin diz çöktüğünü gören diğer Reisler anında masalarından kalkıp yere kapaklandılar.
Her biri dizlerini kırmış Zoltana saygılarını sunuyordu. Vadejdanın gözlerinin içi parlarken Zoltan sıkıntılı bir yüzle olanları izliyordu. Gözü halen sessiz kalan Ode ve khardandaydı. Zoltan sessizliğini bozdu ve konuştu.
Zoltan-- Sizler benim saygı duyduğum büyüklerimsiniz. Eğer bir kral olacaksam hepinizin onayını almalıyım. İçinizden bir teki bile itiraz ederse buna asla cüret edemem.
Khardan-- Sanırım bu sözler benim içindi. KEndimi tanıtmama gerek yok. Hepiniz beni biliyorsunuz. Ben de sizleri biliyorum. Tanrılar da biliyor ya Sizi bokum kadar sevmem.
Bir adamım öyle şeyler anlattı ki aklımı bulandırdı. Dediğine göre Zoltan Ona saygı göstermiş. Bir yamyama! İnanmak istemedim. FAkat şu an görüyorum ki herkesin Kral olarak onayladığı bir adam gözümün içine bakıp benden Onay bekliyor. Belli ki adamım doğruyu söylemiş. Zoltan büyük bir adam. Ve Kral olmayı hak ediyor. Ben de önünde diz çöküyor ve Onu kralım olarak Tanıyorum.
Ode-- Heeh hehh hehhehe! Ulan amma tiyatro yaptınız haaa. Ne yani şimdi işi gücü bırakıp dünkü boka Kralım diye ayaklarına mı kapanacaksınız?
Ode sözünü bitirdiği anda elini Zoltanın yeleğine doğru attı. Ancak o el daha Zoltana ulaşmadan Vadejda yerinden sıçradığı gibi Odenin elini yakaladı. Sağ ayağının tabanıyla Odenin göğsüne öyle şiddetli bir tekme attı ki Ode sandalyesiyle beraber üç metre geriye doğru sürüklendi.
Başka biri olsa o tekme kesinlikle bir insanın kaburgalarını kırardı. Ama geriye doğru süzülen Ode sadece sırıttı ve Vadejdanın göğsünde bıraktığı tozlu ayak izini silkeledi. Ardından yine kollarını göğsünde birleştirip kendinden emin bir şekilde konuştu.
Ode-- Pek ala, madem bizim dünkü bok Zoltan kral olmak istiyor ve madem benim de onayımı bekliyor.... O zaman şöyle yapalım. Ölmek için bana yalvaran Vadejda köpeğine bir şans vereceğim. Sana benden üç hamle avans Vadejda. Eğer tek bir damla kanımı dökebilirsen ben de senin Zoltanın önünde diz çöküp Onu kralım olarak kabul ederim.
Zoltan bile Vadejdanın bunu başarabileceğine kanaat getirmemişti. Tam ağzını açıp krallık işinden vaz geçtiğini söyleyecekti ki Vadejda ''Kabul'' diye yüksek sesle onayladı. Vadejdanın sesini duyan Zoltan gözleriyle adeta ''Sen ne yaptın Vadejda! Bu ayıyı mümkün değil kanatamazsın. Senin ölmeni istemiyorum'' der gibi baktı. Hali hazırda hala diz çökmüş bekleyen Reisler sonucu önceden bilen kahinler gibi Vadejdaya üzüldüler.
Birazdan Vadejda kılıcıyla Odeye üç hamle yapacak ama işe yaramayacaktı. Ve üçüncü hamleden sonra Muhtemelen Ode Vadejdanın kalbini sökecekti. Herkes başını kaldırıp odaklandı. Vadejda kılıcını havaya kaldırdı ve yaralamaktan ziyade öldürmek maksadıyla Odenin boynunu hedef aldı. Var gücüyle kılıcını indirdi.
Ama kılıç sanki bir insan boynuna değil de mermer bir taşa değmiş gibi geri tepti. Odenin boyun kasları kastan ziyade koca iki tümör gibi duruyordu.
Ve o hayvani kaslar kılıcın nüfuz etmesine zerre kadar izin vermedi. Hamlesinin boşa gittiğini gören Vadejda hem çaresiz hem de ölümcül bir hınç duygusuyla kala kaldı. İçinden farklı bir stratejinin planını yaparken vakit kazanmak için konuştu.
Vadejda-- Kılıcımı boynuna indirdim ama bakıyorum da çizik bile yok.
Ode-- He he hehe. Sözüm söz. İki avansın daha var. Bu iki hakkını çok iyi değerlendir vadejda.
Vadejda-- Aynı yere tekrar saldırmanın bir anlamı yok. Zaten sadece bir salak aynı hayatı tekrar eder. Anan seni hangi çöl bedevisinden peydahladıysa öküz gibi besili doğmuşsun. Şöyle bir baktığım zaman vücudunda kas olmayan hiç bir yer yok gibi.
Ode-- Hı hahaha ölmeden önceki son sözler hahahaha!
Vadejda-- Bu durumdaaaa, zayıf nokta olarak saldırabileceğim iki yer kalıyor. Birincisi iddiasına varım ki hayatın boyunca hiç yıkamadığın o pis dübürünün deliği. Ama yazık ki şu an tam o deliğin üstüne oturuyorsun. Bu da kılıcımı hötüne sokma şansımı sıfıra indiriyor.
Ode-- Hehehehe komik köpek yavrusu seni.
Vadejda-- İkinci seçenekseeee... O susmak bilmeyen yavşak ağzın.
Vadejdanın ikinci seçeneği söylemesiyle Ode gülmeyi kesti. Çölün kurdu Vadejda kılıcının kabzesiyle ileri atıldı. Ve var gücüyle kabzeyi Odenin gırtlağına vurdu. Eğer başka biri olsaydı hiç şüphesiz bu yeterli gelecekti. Vadejdanın vurduğu kabze adamın gırtlağını parçalayacaktı. Ancak Ode sadece bir an için soluğunun kesildiğini hissetti. Bir kaç kez sertçe öksürürken Vadejda boş durmadı.
Odenin öksürükleri kesilmeden adamın arkasına dolandı. Ve at kuyruğu yaptığı uzun saçını sol eliyle kavradı. Hayatında hiç bir şeye asılmadığı kadar güçlü bir şekilde Odenin saçına asıldı. Odenin kafası geriye doğru yatarken halen öksürük nöbeti geçiriyordu. Vadejda sağ elindeki kılıcı Odenin açıkta kalan ağzına doğru diklemesine soktu. Görenler şok içinde kaldı.
Müthiş bir stratejiydi. Odenin bedeni demir gibi sağlam olsa da ağzının için hiç şüphesiz bir kılıcın kesebileceği kadar yumuşaktı. Ama Ode son anda bir süpriz yaptı. Son anda ağzını kapatan Ode kılıcı dişleriyle ısırarak durdurdu. Ode kılıcı ısırırken öyle bir baskı ugyuladı ki Odenin dişine sürtünen kılıç ''Gıııvvvkkk'' diye bir gacırtı sesi çıkardı.
Her şey bitmiş değildi. Vadejda halen sol eliyle Odenin saçını çekip sağ eliyle kılıcını daha derine göndermeye çalışıyordu. Ode ise kılıcı ısırmanın dışında zerre kadar direnmiyordu. Dişlerinin arasında kılıç olduğu için dudaklarını kullanarak Vadejdaya seslendi. ''Biy hamme''
Bu sözün manası belliydi. Bir hamle hakkın kaldı demekti. Ode dişlerinin arasındaki kılıca aldırmaksızın sırıtırken Vadejda içinden muhasebe yaptı. ''Eğer bu da işe yaramazsa öldüm demektir'' dedi. Ve kimsenin beklemediği bir anda yerinden sıçradı.
Doğruca Zoltanın masasına atladı. Masaya zıplayan Vadejda bir nefes bile geçmeden havaya zıçradı. Havada kendi etrafında bir tur döndü. Ve düşerken sağ ayağının topuğunun ucu halen Odenin ağzının içinde olan kılıcının kabzesine vurarak yere düştü.
O topuk darbesi öyle kuvvetliydi ki çadırdaki herkes Vadejdanın bilek kemiğinin çatırtısını duydu. Ama işe yaramıştı. Vadejdanın aşağı inen tekmesiyle kılıç Odenin gırtlağına biraz daha girmişti. Öyle ki Ode son anda başını yana çevirip kılıcı tükürmek zorunda kaldı.
Öfke ve hınçla ayağa kalktı. Tam Vadejdayı ayağının altında ezecekti ki, o hırçın ve deli adam bir an için durdu. Dudağından akan kanı yaladı. Ardından eliyle dudağını sildi ve elindeki kana baktı. Vadejda kazanmıştı. Odenin kanını akıtmıştı.
Ode-- Bu gece şanslı gecenmiş piç. Ama söz sözdür. Ben de Zoltanın önünde eğiliyor ve Onu Kralım olarak kabul ediyorum.
Artık tamamdı. Artık Zoltanın Kral olma yolunda önünde hiç bir engel kalmamıştı. Az önce çölün bütün Reisleri kan dökmeden kendi rızalarıyla Zoltanı Kral ilan etmişlerdi. Bu çölün tarihinde bir ilkti. Zoltan sevinçten ağlamamak için kendini tutarken üvey babası Zibal onu göğsüne bastırdı. Baba oğul birbirlerine sarılırken çadırın içi çığlıklarla inledi.
''Çok yaşa Kral Zoltaaaan! Çok yaşa Kral Zoltaaaaan!''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..