Bölüm 1040: Karşılaşan Düşmanlar
Bol kaynak canavarı bulunan bir bölgede dört bir yandaki her türden canavarın çığlığı uzak yerlerden bile duyulabilirdi. Ancak Sisli Son Vadisi hiçte böyle değildi, tüm bölge tamamen sessizdi.
Kar Fırtınası bir anlığına durduğunda yer tamamen sessizliğe gömüldü. Öyle bir sessizlikti ki insanın kalbini endişeden durdurabilirdi.
Sisli Son Vadisi'ne düşen Yun Che, kalın ve porsümüş bir ayağacın altında derin bir şekilde kara batmış bacaklarıyla uzanıyordu. Buraya düştükten sonra yaptığı ilk şey Gizli Akan Yıldırım ile aurasını dizginlemek olmuştu. Daha sonra yerinden kımıldamadı ve çevresindeki herşeyi görüşü ve ruhsal algısı ile gözlemledi.
Her yere yayılmış kalın sis yüzünden sadece birkaç düzine metre uzaklığı görmek mümkündü. Vadinin içindeki sis sıradan bir sisten daha kalındı. Sadece görüşünü engellemiyor, ruhsal algısını da oldukça kısıtlıyordu. Ancak bu tamamen kötü bir şey de sayılmazdı.
Korkunç dinginlik insanları kesinlikle dehşete düşürecek kadar ürkütücüydü. Tüm yönlerden gelen tehlikeyi hissetti. Mu Bingyun'un Sisli Son Vadisi hakkındaki kelimelerinin kesinlikle abartı olmadığının farkına vardı. Burası en ufak bir dikkatsizliğin hayatına mal olacağı korkunç bir yerdi.
“*Sigh* Bu hayat, değil mi?” Yun Che nefesini hafifçe bıraktı. O, hala sabah Mu Xuanyin'e yaptığı sürpriz saldırı ile zafer alacağını düşünürken halinden memnundu. Planı başarılı olmuş olabilirdi fakat yine de böyle bir sonuça yüzleşmesi gerekiyordu.
Uzun bir süre sabit kalmaya devam eden Yun Che ihtiyatla ilerlemeye başladı. Fakat sadece birkaç adım attıktan sonra bacağının aniden sert bir şeye bastığını hissetti. Adımlarını duraklattı, bacağını kaldırdı ve önündeki şeyi ittirdi.
Bu aslında katı bir cesetti.
Bu soğuk doğada bir cesedin çürümesi zordu. Böyle olunca da bir kişi öldüğünde anlamak mümkün değildi. Ne kadar derine gömüldüklerine bakılırsa çok uzun zaman geçmiş olmamalıydı. Vücut kemirilmiş ve ısırılmıştı, tanınamaz haldeydi ve sadece başı biraz iyi durumdaydı. Biri yüzündeki dehşet ve umutsuzluk ifadesinin yanı sıra özgürlüğüne kavuşmanın rahatlığını da açıkça farkedebilirdi.
Onun giysileri paçavra haline gelmişti. Cübbesinin üstünde Buz Ankasının küçük bir deseni oyulmuş bir parçası omzunda sallanıyordu. Ve bu Buz Ankası deseni... İlahi Buz Ankası Salonu'nu temsil ediyordu!
Bu kişi İlahi Salon'dan bir öğrenciydi!
İlahi Salon yalnızca kaynak gücü en az İlahi Musibet Alemi'ne ulaşan kişileri alıyordu. Fakat böylesine güçlü bir insan, böylesine beklenmedik üzücü ve sefil bir ölümle karşılaşmıştı.
Yun Che bir adım geri attı ve hafifçe nefes aldı.
Tam da Mu Bingyun'un dediği gibi bu korkunç yerde en güvenebileceği şey aurasını gizleyebilecek Gizli Akan Yıldırım'dı. Bunun haricinde buradaki son derece şiddetli soğuk enerji onu olumsuz etkilemek yerine kaynak gücünün yenilenme hızını artıracaktı. Vadideki tüm kaynak canavarları buz niteliğine sahip olduğundan dolayı ona tehditleri büyük bir oranda azalacaktı. Bu birkaç şey de onun güvendiği faktörlerdi.
İlahi Yolda kaynak gücü farkının üstesinden gelmek Ölümlü Yola göre çok daha zordu. O Kaynak Gökyüzü Kıtasındayken, gücünü iki büyük alem yükselten Kötü Tanrı Gücü'ne bel bağlıyordu. Fakat Egemen Kaynak Alemi'nin beşinci seviyesine ulaşmasının ardından İlahi Köken Alemi'nin altıncı seviyesindeki Ji Hanfeng'i yenmek için zorla Gürleyen Cenneti kullanmak zorunda kalmıştı. Şimdi İlahi Köken Aleminin ilk seviyesine ulaşmıştı. Alemleri aşıp atlama yeteneği büyük ihtimalle İlahi Ruh Alemi'nin ilk seviyesiyle sınırlıydı.
Hayır... Meridyenlerinin dönüşümünden ve yeni kazandığı duyu üzerindeki anlayışından sonra daha da iyisini yapabilirdi.
Ancak eğer İlahi Ruh Alemi'nin geç aşamasında bir kaynak canavarı ile karşılaşsaydı tek yapabileceği şey elinden geleni ardına koymadan kaçmak olurdu.
Ve eğer talihsiz bir şekilde İlahi Musibet Alemi'nde bir kaynak canavarı ile karşılaşsaydı canlı bir şekilde kaçabilmek dahi son derece zor olurdu.
Yun Che dikkatle ilerlemeye başladı. Şu an oldukça açık bir alandaydı, bu yüzden yapması gereken ilk ve en önemli şey nispeten de olsa kendini saklayabileceği kapalı bir mekan bulmaktı. Ardından her şeyini vererek aurasını kontrol altında tutacaktı. Sonuçta şu anda yapması gereken şey üç gün içinde bir çıkış yolu bulmak değil, bu süre boyunca hayatta kalmaktı.
Ve bunu yapmanın en güvenli yolu Gizli Akan Yıldırım'ı kullanarak zamanını harcamak ve tehlikelerden uzak kalmaktı.
Havada sürüklenen tehlikeli aurayı sezen Yun Che ilerlerken hiç ses çıkarmadı. Biraz ilerledikten sonra başka hiçbir yaşayan canlının aurasını hissetmiyordu. Aniden elinde olmadan sendeledi. Ayağı kelimelere dökemeyeceği uyumsuz bir duygu hissetti.
Duyu...
Yun Che'nin beyni iletilen bilgiye cevap bile veremeden vücudu çoktan yıldırım hızında geriye çekildi.
Whoom!!
Birikmiş kalın kar etrafa uçuşurken beyaz bir figür kar tabakasından fırladı. Havayı kestiğinde soğuk bir ışın belirdi ve kulak delici bir çığlık kopardı. Işın Yun Che'nin yüzüne üç inçden daha yakın bir mesafeden geçti.
Geriye sıçrayıp yere inerken Yun Che'nin sırtı sertçe kalın bir ağaça çarptı. Bilinçsizce sağ elini yüzüne götürdü ve yavaşça kan damlayan kesik izini takip etti. Öbür taraf vücuduna temas etmekte başarısız olsa da aşırı hızlı soğuk ışının yarattığı keskin rüzgar yine de yüzüne üç derin ve kanlı işaret bırakmayı başardı.
Eğer Mu Xuanyin'in rehberliği altında “Duyu"sunu anlamış, oldukça geliştirmiş ve vücudu da hemen refleks göstermiş olmasa bu korkunç soğuk ışın şu an gözlerini oymuş olabilirdi.
Önünde beliren şey koyu kırmızı gözleri olan kar beyazı bir kurttu. Keskin bir kan kokusu ve bundan doğan merhametsiz ve sert bir aura yayıyordu. Yeni parıldayıp kaybolan soğuk ışın aslında onun zaman zaman kırmızı, soğuk ve titrek bir ışık yayan pençeleriydi.
Tüm bedeni kar beyazıydı, Kış Ayazı Ulu Kurdu'na benziyordu fakat başka bir türden olduğuna şüphe yoktu. Sadece yarı boyutundaydı fakat yaydığı auranın korkunçluğu bir Kış Ayazı Ulu Kurdu'ndan en az on kat daha fazlaydı. Kar beyazı kurdun küçük fiziğinden ötürü tehditkar gözükmüyor olsa da boğazındaki tehlike hissi onu uyardı. Bu İlahi Ruh Alemi'nden bir canavardı.
Böyle korkunç bir beyaz kurt... Yun Che farkında olmadan korkuyla ürperdi. Bu kurt ona en az elli metre uzaktan zıplamıştı, fakat kurdun kendisi hamlesini yapmaya karar verene dek varlığını hiç algılayamadı.
Mükemmel şekilde gizlenmiş aurası ile karda gizlilikle uzanarak avlanmak... Karşılaştığı ilk kaynak canavarı aslında böyle korkunç bir yaratık çıkmıştı. Şansızlığından dolayımıydı yoksa Sisli Son Vadisi'nin zalim koşullarında hayatta kalan tüm kaynak canavarlarının hepsi böyle dehşet verici miydi?
Korkunç beyaz kurt ilk girişimi başarısız olmuş ve oldukça uzağa düşerek son bulmuştu. Çabucak Yun Che'ye döndü fakat saldırısına devam etmedi. Dikkatli bir bakış yoğun, kan kırmızısı ışık huzmeleri yayan gözlerinde gün yüzüne çıktı. Yun Che bilinçsizce ellerini kavrama pozisyonuna getirdi, fakat Cennet Cezalandıran Kılıcı kullanma fikrini derhal başından savdı.
Kullanamam... O kılıçtan tek bir savuruş çevredeki diğer kaynak canavarlarının dikkatini çekecek büyük çaplı bir tahribata neden olurdu. Bu olacak olursa, kesinlikle ölürüm.
Yun Che avcunu çevirdi Mu Bingyun'un verdiği Bulut Kelebeği Bıçağı tam merkezinde belirdi. Tüyler ürpertici bir aura yaysada, çok fazla bir tehdit hissi hissetmiyordu bu yüzden eldeki durumla başa çıkmak için uygun olmalıydı!
Düşünmeyi bitirdikten sonra, Yun Che beyaz kurta saldırmak ve onu zorla alt etmek için tamamen hazırdı. Fakat kaynak aurası patladığında sırtında, zayıf, garip bir duygu hissetti. Etrafındaki kaynak aurasının akışı anında geri döndü ve Ay Dağıtan Şelale ile uzaklara kaçtı.
Ssswoosh!!
Havanın yırtılma sesinin yanı sıra ikinci bir beyaz figür kar katmanını yarıp geçerken Yun Che'nin tarafına doğru atıldı. Neredeyse aynı anda yerinde bekleyen ilk beyaz kurt da tereddüte düşmeden saldırısını yaptı ve Yun Che'ye atıldı.
Thump!
Yun Che anlık olarak hareketini durdurdu. Beyaz kurttan gelen sürpriz saldırı başarısızlıkla sonuçlandı. Ay Dağıtan Şelale'yi kullanarak aurasını gizlemek istedi, ancak beyaz kurt her saldırısında onu engellemeyi başarmıştı. Kaçınmaları son derece zekice ve bir o kadar da anlaşılmazdı. Şimdi diğer taraftaki kurt da buna eklenmişti.
Önceki konumu parçalara ayrıldı ve küçük bir buz kristali parçası yere doğru düştü.
Ayaklarının altında Aşırı Serap Yıldırımı'nı aktifleştirdi. Yun Che'nin gerçek vücudu bir yıldırım gibi mesafeyi aştı ve yoğun, buzlu sis topluluğunun içine doğru ilerledi.
Tek bir beyaz kurt olsa bile Cennet Cezalandıran Kılıç olmadan onlarla yüzleşmek için kendine güveni yoktu. Şimdi iki tane olmuşlardı. Bir aptal olmadıkça kaçmayı seçmemesinin imkanı yoktu.
İki beyaz kurt boyunlarını uzatmadı veya onlara has kötü kurtlardan beklenildiği gibi uzun bir uluma gösterisi yapmadılar. Bu korkunç kaynak canavarları Yun Che'nin peşinden ayrılmadı, aksine geçen her saniye yıldırım arkları gibi onun peşinden son sürat ilerlemeye devam ettiler.
Çok hızlılar!
Yun Che kurtların auralarını algıladıktan sonra içten içe korkmaya başlamıştı. Yun Che'nin yavaşlama gibi bir lüksü yoktu. Kesinlikle bu yer hakkında söylenen her diyalog doğruydu, son derece korkunç canavarlarla kaplı bir ölüm dünyası... Sadece kendine güvenebilirdi ve yoğun sis içinde mümkün olduğunca hızlı bir şekilde ilerideki bilinmeyen bir yeri hedefleyebilirdi.
On nefes sonrasında yakın mesafeden onu takip eden iki beyaz kurt aniden yavaşladı. Daha sonra kendilerini tamamen durdurdular ve Yun Che'nin algılama mesafesinden kendilerini kaybettirdiler.
Yun Che tam kendini gevşetip rahat bir nefes alacakken kaşları aniden yukarı doğru yükseldi. Bu çok tuhaf! Şaşırtıcı av tarzlarından yola çıkarak iki beyaz kurtun son derece yüksek bir ruh algısı ve zekası vardı. Kolayca böyle bir kovalamayı bırakmamaları gerekiyordu. Başka bir seçenek ise yasaklanmış, tehlikeli bir yere yaklaşıyor olmalarıydı!
Bu düşünce Yun Che'nin zihninde ortaya çıktığı anda daha fazla koşmayı bıraktı ve aurasını en hızlı şekilde kısıtladı.
Ve durma noktasına gelmek üzereyken, sanki önünde bir dağ çökme hissini veren son derece kudretli baskıcı bir his hissetti.
Soluk beyaz yoğun sis içinde onlarca metre boyunda devasa, beyaz bir figür yavaş yavaş kendini ortaya çıkardı.
Yun Che küçük bir dağ boyundaki dev maymunu görmek için hemen yukarıya doğru baktı!
Gözleri önceki beyaz kurtlar gibi kan kırmızısıydı. Yun Che'yi keşfettiği anda eşsiz bir şeytani aura yaydı. Gökyüzünü ağırlaştırabilen ağır çekiçlere benzeyen kaslı kolları ona doğru sertçe ilerledi.
Hiçbir şey demeden saldırıya geçti. Bu puslu dünyada hayatta kalmak için tek kural bu gibiydi.
Yun Che kaşlarını çattı. O anda Kötü Tanrı'nın bariyerini aktifleştirdi ve yana doğru sıçradı.
Boom-Bang!!
Muazzam bir ses vuku buldu. Sanki gökyüzü çöküyor ve zemine doğru batıyordu. Bu ses tüm alan boyunca yankılandı. Birikmiş kar, buz katmanları ve ağaçlar maymunun saldırısının yarattığı büyük şok nedeniyle gökyüzüne birkaç bin metre yüksekliğine gönderildi. Yun Che de uçurulanların arasındaydı ve dengesini bu büyük patlama yüzünden kaybettiğinden fırtınaya kapılan toz parçası gibi bilinmeyen bir yere doğru havada sürüklendi.
Ancak neyse ki Kötü Tanrı'nın bariyer koruması bu kudretli yoğun gücün sarsıntılarının etkisini son derece zayıflatmıştı. Ancak artık bu yerde daha fazla kalmaya cesaret edemezdi. Dişlerini gıcırtattı, dev maymun tarafından üretilen fırtınanın gücünü ödünç alarak mümkün olduğunca kaçtı ve bir kez daha yoğun siste göz açıp kapayıncaya kadar kayboldu.
Kulakları sağır edecek bir kükreme gökleri yardı, ancak dev maymun ne yazık ki hızlı değildi. Bu ses Yun Che'ye göre gittikçe uzaklaşıyordu. Yun Che yeterince güvenli bir mesafeye sahip olana dek her şeyiyle koştu, ancak nefes almadan önce bir çığlık tarafından takip edilen bir fırtına aniden başının üstünden saldırdı.
Yun Che başını kaldırdı. Dev bir şahin yansıması gözlerinde ortaya çıktı. Açılan kar beyazı kanatları onlarca metre uzunluğunda ve göz kamaştırıcı bir şekilde muhteşemdi. Bükülmüş pençelerini yansıtan soğuk parıltı o kadar güçlüydü ki gözlerine nüfuz etti ve ruhunu doğrudan deldi.
”Hong'er!”
Yun Che'nin göz bebekleri aniden daraldı. Şu anda başka seçeneği kalmamıştı. Anında Cennet Cezalandıran Kılıç elinde belirdi. Altın Karga Alevleri tüm kılıcı kapladı ve doğrudan bir saldırı için hazırlandı.
“Tahrip Edilmiş Gökyüzü, Yok Edilmiş Yeryüzü!”
Boom!
Altın alevler gökyüzüne patladığında yukarıdan aşağıya bakan dev şahin çığlık attı. Beyaz kanatlarının kontrolü kaybetti ve şok yüzünden gökyüzüne uçtu. Boğuk bir ses Yun Che'nin ağzından kaçtı. Sanki göğsünden sertçe dövülmüş gibi Cennet Cezalandıran Kılıç ile birlikte düştü ve yere ağır bir şekilde çöktü. Düşüşünün etkisi o kadar büyüktü ki patlayan bir ses üretti.
Pfft...
Ayağa kalkmadan önce Yun Che bir ağız dolusu kan tükürdü. Bununla birlikte Buda Kalbi İlahi Damarları'na sahip biri olarak vücudundaki kaynak enerjisi hala sakin ve düzenli bir durumda kalmayı başarmıştı. Saldırıdan dolayı şok olan dev şahin kısa bir süre gökyüzünde gezinmeye devam etti. Buz gibi soğuk gözleri pozisyonuna kilitlendi ve kayan bir yıldız gibi gökleri yararak ilerledi. Pençeleri tam olarak kalbi hedef alıyordu. Hızla yere doğru uçarken arkasında felaket bir fırtına oluşuyordu.
Burası gerçekten... Cehennem gibi bir yer... Nefes dahi alamıyorum...
Yun Che kalbine hedeflenen bu saldırıya tepki verebilmek için vücudundaki tüm kaynak enerjisini deveran ettirdi. Onunla yüzleşmeye cesaret edemedi ve Ay Dağıtan Şelale ile anında başka bir yere sıçradı. Aynı zamanda Kötü Tanrı'nın bariyerini açtı.
Farklı bir yere gittiğinde aniden kulaklarına bir ses geldi.
Bir insan sesi!
“Bu gerçekten Vahşi Kar Fırtınası Şahini!”
“Yere indi... Bu fırsatı kullanalım ve vücudundaki kaynak çekirdeğini elde etmek için hareketlerini mühürleyelim!”
Dev Kar Fırtınası Şahini'nin yarattığı korkunç fırtına zemini süpürdüğü için buz ve kar tüm alana yayılmıştı, bu da gökyüzünün tamamen onlarla kaplanmasına neden oldu. Ancak bir kez daha gökyüzüne uçmanın herhangi bir belirtisini göstermedi. Çünkü vücudu büyük bedenini çabucak donduran mavi bir ışıkla sıkıca sarılmıştı. Dışarı çıkmak için mücadele etmeye çalışırken daha önceki tiz, uzun çığlıkları şimdi kederli bir sese dönüşmüştü.
Yun Che çok uzak bir yere kaçmıştı ve aynı zamanda kalbinde çok şaşkın hissediyordu. Daha biraz önce bu dev şahin burada terör estiriyordu, ancak şimdi şaşırtıcı bir şekilde başka biri tarafından kolayca mühürlenmişti.
Bu aura... İlahi Ruh Alemi'nin zirvesinde olabilir mi?
Buzlu sis iki siluetin gittikçe ona hızlıca yaklaştığını gösteriyordu. Elindeki kılıcı dev şahine geçirdi ve anında Yun Che'nin ona karşı tüm gücünü açığa çıkardıktan sonra bile zarar veremediği vücudunu deldi. Kaynak enerjisinin kılıç boyunca patlamasının ardından şahinin büyük gövdesi kalın bir buz tabakasına sarıldı. Buz tabakası vücuduna yayıldığında tamamen durdu ve bu da canlılığını hızlı bir şekilde kaybetmesine neden oldu.
“Oh harika! Kıdemli Kardeş Yizhou'dan daha azını beklemiyordum.” Arkadaki kişi donmuş dev şahinin yakınında çabucak bağırdı. “Bu kaynak çekirdeği kesinlikle uzun bir süre bize yardımcı olabilir...”
Kıdemli Kardeş Yizhou?
Bu ismi duyan Yun Che hemen başını yana çevirdi. Bakışları yoğun sis katmanlarına nüfuz etti ve önündeki kişiye düştü. Daha önce gördüğü bir kişiye...
Mu Yizhou!!
O neden burada!?
Yun Che ona net bir bakış attı ve Yizhou'nun grubu da onu gördü. Gözleri aniden fal taşı gibi açıldı ve bir anda arkasına döndü. Avladığı vahşi Kar Fırtınası Şahini'ni bile umursamadı. Uzun bir süre şok durumunda kaldıktan sonra yüzü öfke, nefret ve heyecan gibi çeşitli duygular göstermeye başladı.
“Bu sensin... Yun Che? Evet... Bu gerçekten sensin!!!”
Gözlerindeki ani değişim ve ses tonundaki nefret, aniden kesinlikle uzlaşılmaz bir düşmanla karşılaşmış gibi bir izlenim bıraktı! [Sefix N: Aklıma Matrixteki Neo reisin adamları tokatlama sahnesi geldi, ne b*ktan bir vadi :D Bu arada bölümün geç gelmesinden dolayı kusura bakmayın..]
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..