Xiao Che bilincini Gökyüzü Zehir Sedefi’nden çıkardı ve yerden kızın kıyafetlerini aldı. Kıyafetleri Gökyüzü Zehir Sedefi’nin içine göndermeden önce üstündeki zehri arıttı, sonra rahatlamış bir nefes almadan önce kızın vücudunu onlarla örttü.
Bu kız gerçekte ne tür bir insandı? Neden burada ortaya çıktı? Neden kanını emdi? Gökyüzü Zehir Sedefi’ni nasıl biliyordu? Ve Gökyüzü Zehir Sedefi’nin içine nasıl girdi?
(Ç.N yavaş gel koçum bu kadar düşünmek erken yaşlandırır :D)
Xiao Che bu sorulardan herhangi birine bir cevap düşünemiyordu.
Uzun bir süre sessizce kızı izledi ve sonra hafifçe üst dudağına dokunmak için bir elini uzattı. Parmak uçlarında anında bir parça daha önceki dondurucu soğuğun zıttı bir sıcaklık hissetti.
Tüm yaşam belirtileri vardı.
“Küçük kardeş?” Xiao Che kızın vücudunu sallarken seslendi.
Ne zaman olursa olsun, bir kadının görünüşü onun en güçlü pazarlık kozu ve en kuvvetli silahıydı. Bu kız bir peri kadar güzel olmasaydı, bunun yerine birini üç gün boyunca kusturabilecek kadar korkunç bir şekilde çirkin olsaydı, Xiao Che şüphesiz onu Gökyüzü Zehir Sedefi’nden dışarı atardı. Ama sadece gizemli değil aynı zamanda parmağını ısırıp zorla kanını emmişti, vücudunun soğuk terler dökmesine sebep olmuştu. Garip bir biçimde bile Gökyüzü Zehir Sedefi’nin içinde ortaya çıkmıştı. Fakat Xiao Che kıza baktığında önceki tehlikeli duygudan çok bunun yerine inkar edilemez bir acıma duygusu hissetti. Bunun nedeni bu kızın böyle bir güzellik olmasıydı, kimsenin “tehlike” kelimesiyle bağdaştıramayacağı bir güzellik.
Bir erkeğin doğal içgüdüsünden ziyade sayısız erkeğin en temel doğası olduğunu söylemek daha uygun olurdu.
Xiao Che uzun bir süre seslendi ama kız hiç birine yanıt vermedi. Birkaç adım geri çekildikten sonra sessizce kıza baktı.
Bu kız kesinlikle normal değildi… Xiao Che kendi kendine düşündü. Vücudundaki çiziklerden ve kıyafetlerindeki yırtıklardan, zehrin vücuduna kazayla dökülmediği anlaşılıyordu, daha ziyade başkası tarafından zorla uygulanmıştı. Bu genç kız için, en sıradan zehir bile onu öldürmek için yeterli olacaktı, ama bunun yerine rakibi onu bile panikleştirecek kadar güçlü bir zehir kullanmıştı.
Bu tür bir zehri kullanabilen kişi kesinlikle çok korkutucu bir kişi olmalıydı.
En korkutucu olan şeyse kızın tüm vücudunun bu zehirle kaplı olmasına rağmen hala ölmemiş olmasıydı!!
O zaman, onunla ne yapmalıydı? Sessizce Gökyüzü Zehir Sedefi’nin içinde uyumasına izin mi vermeliydi?
Xiao Che Gökyüzü Zehir Sedefi’nden sessizce ayrılmadan önce uzun bir süre düşündü, kızı içerde bıraktı. Bu kız o zaman kanını emmesine rağmen bilinçsiz bir hareketmiş gibi görülüyordu. Bu güzel kızın nasıl bir şeytan olma ihtimali olabilirdi? Bir geri adım atıp bunun hakkında düşününce böyle genç bir yaşta nasıl bir tehdit olabilirdi?
Uyanacağı zaman hakkında da fikri yoktu.
En iyi yeteneğiyle yeri temizledikten sonra Xiao Che ayrılmaya başladı. Gecenin köründe sadece kendi ayak seslerini duyabiliyordu. Xiao Che, Xiao Klanının arka duvarına sadece yüz adım uzaktayken aniden doğruca ona doğru gelen bir gölge gördü.
Adımlarını hemen durdurdu ve ileri baktı… Bu saatte buraya kim gizlice gelirdi?
Önündeki gölge onu fark etti ve durdu, tedbirli bir şekilde sordu “Kim o?”
Bu ses Xiao Che’nin hemen dik dik bakmasına sebep oldu, istem dışı olarak konuştu “ Küçük hala?”
“Ah?” gölge sessiz bir nefes aldı sonra yanına koştu. Yakına gelince, ay ışığı zarif ama çekici nazik yanağı ortaya çıkardı. Kesin olarak Xiao Lingxi’ydi. Açıkça Xiao Che’yi gördüğü sırada, gözlerini genişçe açtı “ Xiao Che? Neden buradasın?”
(Ç.N seni bekliyordu işte :D)
“Ben… “ Xiao Che başını kaşıdı. “ Uyuyamadım, bu yüzden yıldızları izlemek için geldim.”
“Yıldızları izlemek? Bu gece senin düğün gecen, sen Xia Qingyue ile gerdeğe girmiyorsun… ama gerdeğe girmek yerine buraya yıldızları izlemeye geldin?!” Xiao Lingxi Xiao Che’nin kolunu yakaladı, yüzünde bir sinirle surat astı. “Burasının tehlikeli olduğunu bilmiyor musun? Ara sıra kaynak canavarları çıkıyor ve bu karanlıkta bazen haydutlar buraya geliyor. Dikkatsizce onlara koşarsan ne olur? Sana şimdiye kadar kaç kez söyledim, yanında ben ya da büyük baban yoksa buraya gündüz olsa bile kesinlikle gelmemelisin. Sen gerçekten … Dediklerimi dinlemiyor musun?”
Konuşurken ceza olarak öfkeyle Xiao Che’nin kolunu sıktı.
“Ah! Acıttı, acıttı!” Xiao Che aceleyle bağırdı ve sonra özür diler gibi konuştu, “ Küçük hala hatalı olduğumu biliyorum, bir daha ki sefer kesinlikle riske girmeyeceğim.”
“Bir daha ki sefer olmasını mı istiyorsun?!” Xiao Lingxi güzel gözleriyle ona dik dik baktı.
“… Kesinlikle sonraki sefer olmayacak! Gelecekte arka dağlara gelmek istersem kesinlikle benimle gelmesi için küçük halayı çağıracağım.” Xiao Che ciddiyetle yemin etti. Böyle söylese de fazladan hayatının değerli anıları olmasaydı gece tek başına buraya gelemeye cesaret edemezdi.
“Bu daha çok hoşuma gitti… Bir sonraki sefer olmasına izin yok!”
“O zaman… Küçük hala, neden buraya geldin? Çoktan geç oldu.” Xiao Che sordu, kafası karışmıştı.
“Ben…” Xiao Lingxi’nin sesi kısıldı, gözleri biraz boş gözüküyordu. “Niçin bilmiyorum ama bu gece uyuyamadım. Sonra bu gece gerçekten parlayan yıldızları gördüm, bu yüzden arka dağlara gelip bir bakmak istedim.”
(Ç.N bahaneye bak bahaneye Che den aldı Che’ye sattı :P)
Xiao Che gökyüzüne baktı sonra bir gülümsemeyle konuştu “Geçmişte, küçük hala ve ben sık sık akşam rüzgarının ve yıldızlara bakmanın keyfini çıkarmak için gizlice buraya gelirdik… Ve sık sık büyük baba tarafından yakalanır ve azar işitirdik.”
“Hm.” Xiao Lingxi yanıtladı ve hızlıca konuştu, “Ben de bunun hakkında düşünüyordum, bu yüzden bende çıkıp yıldızların nasıl hissettireceğini görmeyi düşündüm… Çünkü gelecekte küçük Che’yle yıldızları izleyemeyebilirim.”
“Ah? Neden?”
“Aptal! Çünkü küçük Che evlendi! Gelecekte akşam rüzgarı ve yıldızları izlemenin keyfini çıkartmak yerine eşin Qingyue’ye gece yatakta eşlik ediyor olmalısın. “ Xiao Lingxi ona soğuk bir şekilde dik dik baktı ve sonra bir sebepten surat astı.
(Ç.N kıskandık mı ne :P)
“Bu doğru değil! Küçük hala istediği sürece, ne zaman olursa olsun, ben seve seve buraya küçük halayla yıldızları seyretmek için gelirim… Bak! Şimdi seninle bunu yapmıyor muyum?”
“Hala bunu söylüyorsun! Düğün gecen sırasında arka dağlara gizlice giriyorsun… Ah! Buraya gelmeye Xia Qingyue tarafından zorlanmadın değil mi?” Bunu düşündüğü sırada, Xiao Lingxi’nin yüzünü öfke kapladı ve ayaklarını yere vurdu: “Hmph! Bu çok fazla. Onu bulmaya gidiyorum!”
“Onun hakkında endişelenmene gerek yok.” Xia Che Xiao Lingxi’nin elini yakaladı. “ Buraya gelmeye onun tarafından zorlanmadım. Kendim geldim. Belki de sadece dikkatsiz bir şekilde burada küçük hala ile karşılaşacağımı tahmin ettim… Haydi, oraya gidelim.”
“Ah…”
Xiao Lingxi Xiao Che’nin elinin önderliğinde o tanıdık yere doğru akşam rüzgarında koştu.
Bu yumuşak ve hassas çimenle kaplanmış küçük bir tepeydi. Xiao Lingxi ve Xiao Che birbirlerinin omuzlarına yaslandılar, ara sıra esen akşam rüzgarında yıkandılar, kalpleri huzurluydu.
“Küçük Che evlendikten sonra büyük bir parçanı kaybettiğimi düşünmüştüm. Xia Qingyue çok güzel, her bakımdan benden iyi. Ona bir kez sahip olduğunda her zaman onun yanında kalacağından, benimle daha az zaman geçireceğinden korktum.” Gece gökyüzüne bakarken, Xiao Lingxi’nin gözleri yıldızlardan bile parlak titrek bir ışıkla doldu.
“Küçük hala kelimelerime gerçekten hiç inanmıyorsun.” Xiao Che acı bir şekilde yanıtladı, “ Açıkça bu sabah kalbimdekileri söyledim, Yüz tane Xia Qingyue küçük halayla kıyaslanamaz. Küçük hala beni zorladın… Şey, bekle yok, benimle söz verdin. Kesinlikle hatırlıyorum ve tamamen razı olmanı istiyorum…”
(Ç.N burada ne dedi cidden anlamadım paragrafın yarısı eksik cümle :D”
“Xia Qingyue ile evlendikten sonra sırf bir eşim var diye küçük hala hakkındakileri unutmayacağım. Önceki gibi küçük halayla aynı miktarda zaman geçireceğim. Küçük halanın çağrılarını dinleyeceğim ve önceki gibi çağrıldığında en kısa zamanda geleceğim. Ve son olarak Xia Qingyue şimdi eşim olmasına rağmen kalbimde kesinlikle küçük haladan ağır basmıyor… Her kelimeyi tam hatırlayacağıma garanti veriyorum!”
“…” Xiao Lingxi’nin yüzünde afallamış bir ifade vardı ve gözleri bulanık bakıyordu. “Bunun biraz fazla olduğunu biliyorum. Ben sadece …. Sadece etrafta oynuyorum. Sen gerçekten başından beri kalbinde mi tutuyorsun?”
“Tabii ki.” Xiao Che tereddüt etmeden başını salladı. “Çünkü küçük hala ve büyük baba benim hayatımdaki en önemli insanlar. Diğer insanlarla kıyaslanamazlar. Küçük hala sana söz veriyorum, şimdi evli olsam bile, beni asla kaybetmeyeceksin, aynı şekilde bende seni kaybetmeyeceğimi umuyorum.”
“Hehe…” Xiao Lingxi mutlu bir şekilde gülümsedi, elleri Xiao Che’nin koluna sarılıyordu. Başını omuzunda dinlendiriyordu. “Beklendiği gibi, benim küçük Che’m çok iyi davranışlı ve çok sadık.”
Gökyüzünde koyu bir bulut süzülüyordu, geçici olarak dolunayı engelliyor, hemen çevredeki ışığı azaltıyordu.
“Şimdi düşününce, uzun zaman oldu… Hayır, birlikte buraya yıldızları seyretmek için geldiğimizden beri epey ay olmuş gibi görünüyor. Küçüklüğümüzde, yaz ya da kış fark etmez, buraya sık sık gizlice gelirdik. Birçok olaydan bir kış gecesini hatırlıyorum, tabi ki gökyüzü çok fazla yıldızla doluydu. Uzun bir süre izledik sonra kazara birbirimizle uyuya kaldık… O gece beklenmedik şekilde kar yağışına dönmüştü ve biz uyurken donmuştuk. Babam bizi bulduğunda çoktan iki küçük kardan adam olmuştuk. Daha sonra iki gün boyunca sobanın yanında kaldıktan ve çok fazla ilaç içtikten sonra iyileşmiştik. Babam gerçekten kızmıştı, ama isteksizce bana tokat atmıştı, senin lafın olmazdı. Bu yüzden iyileştikten sonra ceza olarak büyük bir kar parçasını kürekle temizledik.”
Xiao Che bir gülümsemeyle devam etti, “Ve sonra karla oynamaya başlamadan önce sadece birazcık temizlemiştik. Büyük baba gibi görünen büyük bir kardan adam bile yapmıştık. Ağlasa mı gülse mi bilememişti. Bir kez gülmeye başlayınca, cezamızı tamamen unuttu.”
“Uh huh! Babam her zaman o şekildeydi. Genellikle sert bakardı. Bize bir kez bile vurmadı ve sadece bizi korkutmak için bir şeyler yaptı. Ne olduğu önemli değil, küçük bir sinir krizi geçirsek bile itaatkar bir şekilde bizi dinledi.” Xiao Lingxi’nin yüzü sıcak bir gülümsemeyle doluydu.
(Ç.N sıkıldım lan büyün artık çocukluğunuzla ilgilenmiyorum. Che lan halanla beraber dağ başında yalnızsınız işte daha ne istiyorsun belanı mı? atıl kurt :D)
“Bir defa o şekilde değildi.” Xiao Che’nin gülümsemesi belirsiz oldu. “On ikinci doğum günümde, sen on birinde olduğun zaman, büyük baba sana küçük bir avlu aldı ve gelecekte benimle uyumanı yasakladı. Büyük babaya her gün ağlayarak ve bağırarak yalvardığımı ve sinirli bir şekilde yemeyi kestiğimi bile hatırlıyorum. Ama büyük baba oldukça inatçıydı. Ne olursa olsun benimle aynı yatakta yatmana izin vermedi…. Zaman geçtikçe, sadece itaatkar bir şekilde emirlerini izledin.”
“Bu…. Bunun sebebi gerçekten çok gençtim ve anlamadığım çok fazla şey vardı!” Xiao Lingxi hafifçe Xiao Che’nin omuzunu sıktı. “ Bazı kızsal şeyleri sadece büyüdükten sonra öğrendim, hmph.”
“Ne şeyleri?” Xiao Che gözlerini geniş bir şekilde açtı, yüzü şüphe doluydu.
“Bu… Büyüdükten sonra oğlanlar ve kızlar birlikte uyuyamazlar! Bilmediğine inanamıyorum!” öncesinde ne olduğunu düşününce, Xiao Lingxi başka bir cümle ekledi: “Küçüklüklerindeki gibi rastgele öpüşemezler de!”
“Ah, bu yüzden onun gibi…” Xiao Che parlak ve güzel yıldız ışığı altında boyalı yeşim gibi olan Xiao Lingxi’nin sevimli yanaklarına baktı. Hızlıca yakınına eğildi:” Ama ben seni her zaman öpmek istiyorum. Ne yapmalıyım?”
“O zaman evlen benimle!” Xiao Lingxi gururlu bir yüzle yanıtladı, pembe yanakları hafifçe kabardı.
“Küçük halam olmasaydın, kesinlikle seninle evlenirdim” Xiao Che düşünmeden söyledi.
“….”
(Ç.N ahh be Che denir mi bu kızın gönlü var işte al kaçır kızı :D zaten gideceğim diyor Xia, kaçır bunu uzaklara sizi kimsenin bilmediği diyarlara :D)
Bunu söyledikten sonra Xiao Che hemen boş boş ileriye baktı. Xiao Lingxi’nin yüz ifadesi ona boş boş bakarken donmuştu… İkisi de dilini yutmuş gibiydi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..