Her ne kadar büyük ya da küçük olsalar da Xiao Klanı toplam da 233 avluya sahipti. Avluların hepsi gelişigüzel sıralanmış ve hemen hemen aynı gözüküyorlardı. Eğer Xiao Tarikatının dün gelişinden bahsetmesek ve burada 10-20 gün yaşayan insanlardan konuşsak bile yine de onların tüm avluların yerlerini hatırlamaları kesin değildi hatta avluyu görseler bile sahibini anlamayabilirlerdi. Xiao Che işte bu yüzden Xiao Jiu’nun Xiao Lingxi’nin avlusuna gitmediğine emindi. Eğer dün kasıtlı olarak kontrol amaçlı gitmiş olsa bile bu kadar kısa sürede yeniden bulması mümkün değildi. O arama numarası yapıp sadece belirli bir süre rasgele etrafta dolandıktan sonra kaynak açma tozuyla geri dönmüş olmalıydı.
Xiao Jiu’nin sessizliği ve Xiao Kuangyun ve Xiao Yunhai’nin gittikçe kötüleşen ten renkleri çevredekilerin neler olduğunu anlamaya başlamalarına yol açmıştı.
Xiao Yunhai kusursuzca Xiao Che’nin ilk sorusuna cevap vermişti… ama onun sadece bir yem olduğunu bilmiyordu. Hemen ardından gelen ikinci soru onları çok zor bir duruma soktu. Ve üçüncü soruyla gelirsek… O adeta suratlarına yedikleri çınlayan bir tokattı.
“Küçük Che…” Xiao Lingxi görüşü puslu iken yüzünü ellerine gömdü. Onun en çaresiz durumunda herkes ondan uzaklaşıp onu sorguladı ve belirli bir süre ona haksızlık yaptı. Sadece Xiao Che eskisi gibi kalmıştı. Xiao Che onu korumak için korkusuzca önünde durdu… ve Xiao Klanının bile kışkırtmaya cesaret edemeyeceği insanların üstüne gitti.
Gördüğü bu sahne kalbinde büyük bir etki bıraktı ve bu hatıranın ömrü boyunca unutulmasının yada yavaş yavaş yok olmasının ihtimali bile yoktu.
Xia Qingyue’nin ifadesi bir kez daha parlak hale geldi. Sorulara kusursuz cevaplar geliyor ve herkes bu oyuna inanıyordu ama o beklenmedik bir şekilde tüm durumu birkaç basit soruyla tamamen tersine çevirirken yalanlarını da açığa çıkardı. Xia Qingyue yeniden aslında onu tam olarak anlamadığını keşfetti. Onun gerçek benliğini herkesten gizlediği söylenebilirdi… Kimse onun tüm dünyayı şok edecek kadar korkutucu tıbbi yeteneklere sahip olduğunu bile bilmiyordu. Şu anda o sadece diğerlerinin hareket edemeyeceği bir komployu açığa çıkarmıştı.
Herkesin yüzünde ki bakış gizlice değişmişti.
Ancak Xiao Lie’nin yüzünde en ufak bir değişim yoktu. Bunun yerine teni daha çok soldu ve iki eli de yavaşça titriyordu.
Başından beri suçu başkasına atacağını biliyordu. Günah keçisi de Xiao Lingxi olmuştu. O Xiao Kuangyun’nin bakışlarının Xiao Lingxi’ye doğru olduğunu ve şuan tam olarak öfke dolu olduklarını gördü. Ama yine de ağzını açmadı ve bir şey demeye çalışmadı. Bu sefer Xiao Che birkaç cümleyle onların kötü ve çirkin niyetlerini çevrede bulunan birçok insanın önünde açığa çıkarmıştı.
Ama bundan sonra?
Onlar utanabilir miydi? Yüzlerini utanç kaplayabilir miydi? Özür dilerler miydi? Yada belki de yüksek sesle bağırarak bunların hepsinin bir yanlış anlama olduğunu söylerler miydi?
Haha… bu kesinlikle imkansızdı.
Bu sadece onları daha fazla öfkelendirir ve işlerin kontrolden çıkarak sonuçların daha ağır olmasına neden olurdu. Burada ki herkes bu maskaralığı biliyordu ama kimse bunu açıkça söylemeye cesaret edemiyordu. Bunun yerine karşı gruptan gelen öfke dalgaları geliyordu. (Ç.N: Che her boku yaptı da nasıl çıkacak bu durumun içinden :D 3 dangalak sinirlendi parmağıyla öldürürler Che’yi :D )
Bunun nedeni karşı grupta Xiao Tarikatının liderinin oğlu olmasıydı. O parmağını kaldırarak tüm Xiao Klanını ezebilirdi. Yeterli güç olmadan parlak bir dil ve keskin bir zeka ne işe yarardı? Mutlak gücün karşısında bu sözde gerçek şaka olarak bile kabul edilemezdi.
“Xiao Che! Seni hain piç hala çeneni kapatmayacak mısın?” Birinci büyük Xiao Che’yi gösterdi ve umutsuzluk içinde öfkeyle bağırdı. “Sen defalarca Klan lideri ve Xiao tarikatından gelen asil misafirlerimizi kötülemek için nedenler aradın. Senin tam olarak amacın ne. Neden Xiao Tarikatı Xiao Lingxi’ye komplo kurmaya çalışsın. Dünyada ki herkes Xiao Tarikatını ve onların sözlerinin ağırlığını biliyor. Eğer onlar kaynak açma tozunun Xiao Lingxi’nin odasında bulunduğunu söylüyorsa o zaman Xiao Lingxi’nin odasında bulunmuş demektir. Yüzen Bulut Şehrinde ki kimsenin onları sorgulamaya hakkı yok.”
“Xiao Tarikatından gelen şerefli konuklarımızı sorgulamaya çalışman tam anlamıyla terbiyesizlik. Klan lideri ve genç lider Xiao defalarca sana sabır gösterdi ama sen hala bu saçmalıklara devam ediyorsun. Klan lideri, genç lider Xiao bu yaşlı adam aşağılık hırsız Xiao Lingxi ve bu saçmalıkları konuşan Xiao Che’nin tutuklanması için size yalvarıyor.” İkinci büyük Xiao Bo öfkeyle bağırdı.
Aslında burada ki herkes durumun farkındaydı ama kimse yüksek sesle söylemeye cesaret edemiyordu. Birinci ve ikinci büyükler utanmadan bağırıyorlardı ve kimse onların lehine konuşmuyordu ama herkes onlara acıyarak bakıyordu… Karşı grup Xiao Tarikatıydı. Onların fesatlıklarını görseler bile. Tüm bu fesatlıkları ortaya çıkarıp doğrusunu söylesen bile ne işe yarardı?
Xiao Kuangyun’nin ifadesi çoktan kömür gibi kararmıştı. O hiç “mükemmel” planının bu kadar insanın önünde açığa çıkacağını düşünmemişti. Her ne kadar bu insanlar ona korkunç bir ifade ile baksa ve ses bile çıkarmaya cesaret edemiyor olsalar bile zihinlerinde onu küçümseyip köpek gibi gördüklerine bahse girerdi.
Ve tüm bunlara Xiao Che neden olmuştu.
Xiao Kuangyun sanki karşısındakinin kim olduğuna bakmadan öldürecek kadar öfkelenmişti. Kalın bir sesle konuştu. “Benim gibi onurlu Xiao Tarikatına ait birinin Xiao klanından gelen bir çöp parçasının sorduğu sorulara cevap verme zorunluluğum yok. Ayrıca Xiao Tarikatıma ait bir konuyu sana açıklamaya da ihtiyacım yok. Xiao klanında ki hangi büyük kanunların uygulamasından sorumlu? Hemen bu hırsızı ve onu boşuna korumaya çalışan çöp parçasını tutuklayın.”
“Biz resmi bir şekilde genç lider Xiao’nun emrine uyacağız.” Kanun işlerinden sorumlu olan Xiao Cheng kükredi. Kafasını aniden döndürüp Xiao Che ve halasına baktı ve gözlerin ki uğursuz ışıltının eşliğinde “Xiao Che! Xiao Lingxi! Ikiniz ciddi bir suç işlediniz benimle suç icra salonuna gelip cezanızı bekleyin.” Dedi.
Durum aniden değişmişti. Suçları belli olsa da karşı taraf onurlarını önemsemeden müdahalede bulunmuştu. Xiao Che biraz panikleyip birkaç adım attı ve karısına “Hey! Qingyue karıcığım. Ustan nerede?” Diye fısıldadı.
“Bilmiyorum.” Xia Qingyue yanıtladı.
“I~! @#¥%……” Xiao Che’nin acımasızca Xiao tarikatının suratına tokat atmasının nedeni beynine kan gitmesi değildi asıl nedeni Xia Qingyue’nin ustasının yakınlarda olduğunu bilmesiydi… dün gece özellikle ustasını bilgilendirmesini hatırlatmıştı.
En sonunda Xia Qingyue ona sadece “bilmiyorum.” Demişti.
Xiao Cheng’nin kaynak gücü Xiao Klanında en güçlü 5 arasındaydı yani Xiao Che ve halasının ona karşı gelmesi imkansızdı. Ama bir anda uzun bir gölge Xiao Che ve halasının önünde ortaya çıktı. Tüm bedeni kaynak enerjisiyle dalgalanan Xiao Lie onların önünde durmuştu.
Hızlıca ileri gidip onları tutuklamak isteyen Xiao Cheng isabet alıp geriye doğru doğru uçtu. Yere düştükten sonra dengesini yeniden kazanmak için altı yedi adım sendeledi.
Xiao Klanının içinde… Tüm Yüzen bulut şehrinde bir vuruşla ona bu etkiyi verebilecek tek kişi onuncu seviye ruhsal aleminde olan Xiao Lie idi.
“Xiao Lie! Bunun anlamı nedir? Onları yüzsüzlükle koruyacak mısın?” Eskiden olsaydı bir şey demeye cesaret edemeyecek Xiao Cheng şuan kendinden emin bir şekilde bağırdı. (Ç.N: arkasına aldı tarikatı tabii :D )
Her ne kadar ne olduğunu ve onları korumanın faydasız olduğunu bilse de Xiao Lie nasıl Xiao Che ve Xiao Lingxi’nin adaletsiz bir şekilde acı çekmesine göz yumabilirdi? Xiao Cheng’yi görmezden gelerek “Klan lideri bugünkü durumla ilgili olarak söylemek istediğim bir şey var. Kızımın kaynak açma tozunu çalan hırsız olması imkansızdır.” Dedi.
“Haha Xiao Lingxi senin kızın tabi ki onu koruyacaksın.” Xiao Li soğukça güldü ve konuşmaya devam etti. “Ancak gerçek çok açık ne dersen de faydasız. Eğer onları koruyup bizi engellemeye yeniden cesaret edersen klan emirlerine karşı geldiğinden dolayı senide onlarla birlikte tutuklayacağım için beni suçlama.”
Xiao Li, Xiao Kuangyun’nin yanında durduğundan yalan söylemekten hiç çekinmedi.
Xiao Lie dengeli bir şekilde klan liderine baktı ve hafifçe konuştu. “Evet Xi Er’e kaynak açma tozunun deforme olmuş kaynak damarlarını düzeltecek gücü olduğunu söyledim. Ancak söyledikten sonra pişman oldum çünkü onun kişiliğini bildiğimden kaynak açma tozunu çalmaya çalışacağından korkuyordum. Bunun içinde onun avlusunun kapısının önünde güneş açana kadar bekledim. O kesinlikle avludan dışarı yarım adım bile atmadı.”
“Tch.” Xiao Li küçümseyici bir şekilde konuşmayı sürdürdü. “Kızının adını temize çıkarmak için böyle saçma bir neden buldun. Düşün bir kere burada sözlerine inanan biri var mı? Burada bugün bulunan arkadaşlarımız aranızda onun sözlerine inananınız var mı?”
Xiao Tarikatının 4 üyesinin korkunç yüzleri yüzünden kimse konuşmaya cesaret edemiyordu.
Xiao Lie’nin ifadesi soğuklaştı ve kararlı bir şekilde “Ben, Xiao Lie her zaman dürüst ve namuslu bir şekilde yaşadım. Her ne kadar gerçek bir beyefendi olmasam da düşük statüye sahip insanları hiçbir zaman küçümsemedim. Kimseyi incitmedim yada kimseyi kandırmadım. Eğer demin söylediğimin yarısı bile doğru değilse tanrı beni cezalandırıp korkunç bir ölüme mahkum etsin.” Dedi.
Xiao Lie’nin sözleri ses getirdi ve insanların kalbine vurdu. Söylediği her söz derin bir doğruluk ve ruh barındırıyordu. Xiao Lie sadece Uçan Bulut Şehri’nin en güçlüsü değildi ayrıca dürüstlüğü de herkes tarafından biliniyordu. Onun “Eğer demin söylediğimin yarısı bile doğru değilse tanrı beni cezalandırıp korkunç bir ölüme mahkum etsin” demesi insanların ona inanması için gerekli değildi. O bunları söylemese bile Xiao Che’nin söylediği şeyler sayesinde herkes gerçeği açıkça görüyordu. Ancak Xiao Tarikatının otoriter gücü yüzünden Xiao Lingxi üzerinde ki suçlamayı değiştirmek imkansızdı. Xiao Lie daha fazla kanıt bulsa bile işe yaramazdı. Ve bu sadece Xiao Kuangyun’yi daha çok aşağılar ve onu daha çok öfkelendirirdi.
“HAHAHAHA….”
Aniden kibirli bir kahkaha duyuldu. Konuşmaya bile çalışmayan Xiao Yulong şimdi ayakta duruyordu. Xiao Lie’ye dönüp gülerek baktı ve “Bu mesela hakkında benim kesinlikle konuşmaya yada müdahale etmeye hakkım yok ama şimdi beşinci büyüğün büyük konuşmasını duyunca kendimi artık tutamadım. Xiao Klanını bu kadar yıl kandırmış birisi kendisinin dürüst ve namuslu olarak yaşadığını ayrıca kimseyi kandırmadığını söylüyor. Bu basitçe göklerden bile daha büyük bir şaka!” Dedi.
Xiao Klanını onlarca yıl kandırma… bu sözler herkesi şaşırtmıştı.
Xiao Yunlong’nin sözlerini duyup ifadesini gördükten sonra Xiao Che’nin kalbinde aniden kötü bir his ortaya çıktı.
“Xiao Yulong ne demek istiyorsun?” Xiao Lie hemen kaşlarını çatıp alçak bir sesle konuştu.
Xiao Yunhai de yüzünde ki ciddi ifadeyle ” Yulong! Beşinci büyük her zaman erdemli ve prestijli biri olmuştur. Soylu misafirlerimizin, klanımızın ve şehrimizden gelen misafirlerimizin önünde gelişigüzel dedikodu yapamazsın.” Dedi.
Xiao Yulong hafifçe eğilip “Babamdan rahat olmasını istiyorum. Ben kesinlikle böyle konuşmam.” Xiao Lie’ye bakıp gülerek konuşmaya devam etti. “beşinci büyük siz namuslu ve dürüst olduğunuzu ve kimseyi kandırmadığınızı iddia ediyorsunuz. O zaman oğlunuz Xiao Ying’nin namusu ve şerefi üzerine Xiao Che’nin gerçekten de sizin kanınızdan gelen torununuz olduğuna yemin eder misiniz?”
—————————-ÇEVİRMEN NOTU———————
Her şey daha çok bok oldu la :D ne olacak acaba :D
Xiao Lie yemin edecek mi? Bu sorudan sonra diğerleri ne yapacak? Xiao Che’nin karısının ustasını gelecek mi? Olaylar düzelecek mi? Hala kurtulacak mı? Merak mı ediyorsunuz? O zaman okuyun ve öğrenin…
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..