Bölüm 111: Anka Kuşunun Dünya Şiiri Parçaları (6)

avatar
14227 41

Against The God - Bölüm 111: Anka Kuşunun Dünya Şiiri Parçaları (6)


 

Çeviri için Useless, düzenleme için Rising Grey, kontrol, edit için Rising Grey arkadaşımıza teşekkürler. Keyifli okumalar..

 

 

Useless’in en sevdiği 5 bölümden biridir :D

 

Gıcırtı….

 

Kulübenin bambu kapısı itilerek dikkatlice açıldı ve hassas bedenli bir kız elinde bambu sepeti yıkanmış çamaşır taşıyarak içeri girdi. Yaklaşık 23-24 yaşlarında gözüküyordu ancak 15-16 yaşlarındaki bir genç kız gibi hassan ve çekici bir havası vardı. Parlak ayın altındaki ebe gümeci gibi sessiz ve büyüleyiciydi. Kaba gri elbiseler giymişti ama onun yıldız benzeri ve göz alıcı güzel yaratılışını bastıramıyorlardı. Sanki bir dağın bir tarafına yağan yağmur gibiydiler. Özellikle gözleri saf kristallerden daha netlerdi ve eğer karşılaştırılırlarsa dünyanın diğer tüm renklerini kaybetmesini sağlayacak kadar güzellerdi.

 

Nerede olduğunu açıkça gördüğünde Yun Che zaten onu görmeyi bekliyordu. Ancak onun kapıyı itip içeri girdiğini gördüğü an kalbi şiddetle çarpmaya başladı. Gözleri ve ifadesi dona kalmıştı ve sadece boş boş bakıyordu. Sanki bir anda tüm dünyadaki renkler yok olmuş ve sadece onun şekli kalmıştı. Tüm duyguları, tüm düşünceleri, tüm inançları tamamen ve şiddetle dalgalanmaya başladı….O yıl o kucağında ölmüştü. Hüngür hüngür ağladıktan sonra bir daha asla göz yaşı dökmeyeceğine inanıyordu. Ancak şu anda kontrol edilemez göz yaşları izinsiz olarak gözlerinden aşağı akıyordu….

 

Kalbi sanki tüm duyguları bir kaosun içinde birbirine girmiş ve artık ona ait değillermiş gibi çarpıyordu. Nerede olduğunu ve hala testin içinde olduğunu unuttu. O noktada tüm duyguları bir araya geldi ve ruhundan gelen acıklı bir haykırışa dönüştü…

 

“Ling’er… Ling’er!!”

 

Bang!

 

Kızın ellerindeki bambu sepet yere düştü. Yun Che’nin yatakta oturduğunu gördüğünde güzel gözlerinde içten bir mutluluk ve şaşkınlık ortaya çıktı. Aşırı heyecanlı bir ifadeyle yatağın önüne koştu ancak sesini nazik ve yumuşak olmak için zorladı. “Büyük Kardeş Yun Che uyanmışsın… Vücudun hala acıyor mu? Herhangi bir yerinde bir rahatsızlık var mı?”

 

Kızın yüzü ona sadece 2.5 santimetre uzaklıktayken onun sadece ona ait olan kızlara özgü havası Yun Che’nin ruhuna ağır bir etki yaptı. Kızın gözleri mutluluk, endişe, kaygı, derinlere gizli keder ve özlem doluydu… Bu onun anılarındakiler ve sayısız kez onu gördüğü rüyalardakilerle aynıydı. Sadece o bir daha asla bu güzel gözlere bakmasının mümkün olacağını düşünmeye cesaret edememişti.

 

Yavaş yavaş şaşkınlığı büyüyordu. Dudaklarındaki titreme durmuyordu ancak tek bir söz bile söyleyemiyordu. O anda tüm düşünceleri parçalara ayrılıp dağılmıştı. Kalan tek şey ruhunda çok derin iz bırakan ve ölümün bile unutturamayacağı kızın figürüydü. Hiçbir şeyi önemsemeden hala sargılı olan kollarını açtı ve Ling’er’in şaşırıp “Ah!” demesiyle onu sıkıca kucakladı. Onu çok sıkı bir şekilde kucaklıyordu. Sanki bir an bile gevşetse Ling’er’in onu terk edeceğinden korkuyordu.

 

“Büyük Kardeş Yun Che….” Ling’er’in bedeni Yun Che’yi kucaklamadan önce uzun bir süre dona kaldı. Ling’er’in tüm bedenini göğsüne yasladı ve yavaşça fısıldadı.

 

“Ling’er… Ling’er… Ling’er…”

 

Yun Che şu anda ne kadar münasebetsiz olduğunu biliyordu. Kalbi tamamen kaos halindeydi. Kendi haykırışlarının üzerinden sadece hıçkırıklarının sesini açıkça duyuyor ve yüzünden aşağı kayarak durmayan göz yaşlarını hissediyordu.

 

O zamanki acı kaybından sonra bu durum sadece onun rüyalarında ortaya çıkabilirdi. Kalbindeki sıcaklık neredeyse atmasını durduracak kadar yeterliydi ve bu ona şuanda ölse bile tamamen tatmin olmuş olacağını hissettiriyordu. Eğer mümkünse ödeyeceği bedel ne kadar muazzam olursa olsun onu sonsuza kadar kucaklamak ve bir daha asla onu bırakmamak istiyordu.

(Ç.N: Ev bir dağın yada bir tepenin üzerinde şimdiki paragrafta tırmanıyor kelimesi garip gelmemesi için söylüyorum. + Yarım çeyrek saat = 7.5 dakika :D)

 

Tüm o yıllarda onun varlığına alışmıştı ve ona kendi güvenli sığınaymış gibi davranmaya alışmıştı. Ne zaman kanla kaplı ve ölecek gibi olsa umutsuzca Ling’er’in kendi elleriyle yaptığı bu küçük evin önüne tırmanıyordu…. Ne zaman sıcaklığa ihtiyaç duysa buraya gelmeden edemiyordu…. Ne zaman öfkelenmiş ve çılgına dönmüş olsa yine buraya huzur bulmaya geliyordu. Ve o her zaman tekrar ve tekrar onun bedeninin ve ruhunun yaralarını tedavi ediyordu. Ling’er onun için balık yakalamaya dereye gidiyordu, sanki bir bebeği uyumak için kandırıyormuş gibi onun sırtını sıvazlıyordu…. Yun Che çok açık gözlüydü ve her yattığında her yarım çeyrek saatte bir uyanıyordu. Sadece Ling’er ile burada ertesi günün öğlenine kadar uyuyabiliyordu.

 

O zamanlar Ling’er onun tek sıcaklık kaynağıydı.

 

Ancak onun gözleri kin tarafından karartılmıştı. Hayatındaki tek hedef olarak intikamı koymuştu ve bu bir alışkanlık haline gelmişti….Sadece onu kaybettiği gün bu kızın kendi hayatından ve intikamından çok daha önemli olduğunu tamamen anlamıştı.

 

Tekrar ve tekrar o yaşlı gözlerle Yun Che’den artık intikam aramamasını istemişti. Bu onun kendini düşünmeden bir şeyler feda edip ona her şeyi verirken ondan istediği tek şeydi ama Yun Che asla onu dinlememişti. Hayatının son anlarında bile ondan ne kendisinin ne de ustasının intikamını almamasını istemişti…. Bu onu öldürenlerin kendi ailesi olduğu için değildi bu onun hayatını sonsuz bir nefret ve intikamla yaşamasını durdurmayı çok istediği içindi.

 

Yun Che ne kadar acı çekerse çeksin yada ne kadar pişman olursa olsun kaybettiği şeyler asla geri dönmeyecekti. Eğer geri döndürebilseydi Yun Che karşılığı kendi ruhu ve hayatı olsa bile her şeyini vermeye istekliydi.

 

“Ling’er… Ling’er… Ling’er…”

 

Ling’er’i sıkıca kucaklayarak tutuyordu. Tekrar ve tekrar her haykırışında bu rüyadan asla uyanmamak istiyordu. Eskiden kaybettiği şeyi yeniden kazanmanın mutluluk duygusu o kadar sıcaktı ki kelimelerle tarif edilmesi mümkün değildi.

 

“Büyük Kardeş Yun Che….” Ling’er’in fısıldamaları kulağının yanından geldi. Hafiflik ve belirsizlikle beraber neredeyse bir rüya gibi görünüyordu.“Bir daha intikam hakkında düşünme tamam mı? Cennetteki ustanın ruhu da kesinlikle seni böyle görmek istemezdi… Ne olursa olsun sen bana bir daha intikam aramayacağına söz verirsen… İkimiz bu bambu ormanında kalabiliriz. Sonsuza kadar sen bana eşlik edersin ve bende sana… bir ömür boyu…. Ben senin en nazik karın olacağım….ve seni asla terk etmeyeceğim… Tamam mı?”

 

Onun kokusu, sesi, kelimeleri hepsi çok tanıdıktı. Bunlar tamamen ona ait olan ses ve kokuydu. Ve dahası söylediği bu sözleri eskiden defalarca söylemişti. Geçmişte o ne zaman bu sözleri söylese Yun Che kalbinin hızla attığını hissediyordu ama hemen sonra nefretinin altında ölesiye bastırılıyordu.

 

Onu kaybettikten sonra bir çok kez rüya görmüştü. Eğer zamanı geri alabilseydi eğer cennet ona bir şans daha verebilseydi onu kesinlikle reddetmezdi.

 

Hiç tereddüt etmeden 5-6 kez son derece güçlü bir şekilde başıyla onayladı ve boğuk bir sesle iddia etti.“Tamam! Tamam! Ling’er seni dinleyeceğim. Sana söz veriyorum artık daha fazla intikam aramayacağım. Gelecekte sen benim hayatım olacaksın. Senin hayatın benim hayatım olacak. Nerede olursan ol sonsuza kadar senin yanında olacağım, sana göz kulak olacağım ve yaşamda ve ölümde bile senden asla ayrılmayacağım.”

 

Her cümle, her söz ve en ufak duygu bile ruhunun derinliklerinden geliyordu. Bu sözleri ona yıllar önce haykırmayı nasıl arzulamıştı…

 

Ling’er mutluluktan ağlıyordu ve yeşim beyazı elleri sıkıca Yun Che’ye sarılıyordu. “Büyük Kardeş Yun Che bunu mu demek istiyorsun? Söylediğin şeyler gerçek mi?”

 

“Ben ciddiyim. Her söylediğim söz gerçek. Eğer söylediğim bir şey yanlışsa gökler tarafından yok edileyim.” Yun Che her kelimeyi kararlılıkla söyledi.

 

Bu sözleri söyledikten sonra gözlerini kapadı. İfadesi çok huzurlu ve mutluydu. Keskin soğuk bir objenin sırtına derinden deldiğini hissetti. Sanki bilinci ağırlık arasında dağılmış gibi kanı çılgınca fışkırıyordu.

 

Gözleri önündeki sahne bozuldu ve kaybolup zifiri karanlık dünya bir daha döndü. Yun Che gözlerini açtı. Önünde 2 dev altın göz vardı.

 

“Başarısız oldum.” Yun Che kendini küçümseyerek güldü ama istikrarlı bir şekilde konuşmaya devam etti.“Aslında benim ruh halimle 3. testi kolayca geçeceğimi düşünüyordum. Ama kendimi son derece büyütmüşüm. Heh heh. Seni hayal kırıklığına uğratmış olmalıyım. Sonuç olarak benim güç peşinde koşma kararlılığım o kadar güçlü değilmiş.”

 

Anka Ruhunun sesi yankılandı. “Ruhunun karşılığı senin başından beri bunun sadece bir illüzyon olduğunu zaten bildiğini söylüyor ve sen açıkça yatağın yanındaki hançeri gördün. Ve sen açıkça o hançeri alıp kıza saplarsan illüzyondan kaçacağını ve testi kolayca geçeceğini biliyordun. Neden illüzyonda kalmayı tercih edip hatta kendini kandırarak onun gerçek olduğuna kendini inandırdın? Yoksa kalbinin içinde hemen elde edebileceğin büyük güç bu geçici illüzyonla karşılaştırılamaz mı?”

 

“Bunu yapamazdım.” Yun Che başını yavaşça salladı. “Bu illüzyon ruhumdaki en değerli hatırlarımdan geldi. Her ne kadar bu sadece bir illüzyon olsa bile o ruhuma gerçek mutluluk olarak derinlemesine etki etmiş. Senin ne o kızın benim için ne kadar değerli olduğunu anlaman ne de benim ona ne kadar borçlu olduğumu anlaman mümkün değil. Bu sadece bir rüya olsa bile karşılık olarak en büyük gücümü kaybetmem gerekse bile ona asla zarar vermek istemem.”

(Ç.N: ADAMsın sen Yun Che. Seni severim biliyorsun zaten sevmesem bu kadar emek harcamam çeviri için :D )

 

“Öyle olsa bile neden sıyrılmadın yada neden onun sana sokmak için hançeri aldığını açıkça hissettikten sonra onu neden itmedin?” Anka Ruhu şaşkın bir ses tonuyla sordu.

 

Yun Che güldü ama bu hüzünlü bir gülüştü. “Bunun senin benim anılarıma dayalı zorla oluşturduğun bir illüzyon olduğunu biliyordum… Benim Ling’er’im ölecek bile olsa bana asla herhangi bir zarar vermek istemezdi. Ancak ben onun elleri tarafından ölmeye istekliyim çünkü ona borçlu olduğum şeylerle hangi bir hayat nasıl karşılaştırılabilir? Onun ellerinde ölmek sadece bir illüzyon olsa bile kalbimdeki pişmanlığın biraz rahatlamasını sağladı.”

 

Anka Ruhu uzun bir süre sessiz kaldı.

 

“Güç için şiddetli isteğim var ama bu dünyada benim için güçten daha önemli bir çok şey var. Benim de güce ihtiyacım var çünkü benim için önemli olanları korumalıyım. Görünen o ki ne kaderimde varmış ne de Anka’nın gücünü elde etmek için nitelikliymişim….Ancak her ne kadar testten başarısız olsam da çoktan tatmin oldum. Çünkü bu test benim onu bir daha görmemi ve ona sarılmamı sağladı. Ayrıca rüyalarımda bile ona vermek istediğim sözü vermemi sağladı.”

 

Yun Che gülüyordu. Gülüşü çok sıcaktı ve Herhangi bir pişmanlıkla isteksizlik yoktu.

 

“Senin Ling’er dediğin kız gerçekten senin için çok önemli gibi görünüyor. Ve aynı zamanda onun yüzünden içsel benliğin ağır bir pişmanlık tutuyor. Ancak sen bu pişmanlığı ruhunun derinliklerinde bastırmak istemiyorsun. Cennetsel Kaynak Hazinesi nedeniyle reenkarnasyon döngüsüne geçmişsin ve bu olay bu dünyanın nedenselliğini karıştırmış. Kelebek etkisinin altında zaman, boyut ve düzlemler bile değişecektir. Pişmanlığını ve borcunu telafi etmek için olan şansını kaybetmemiş olabilirsin.”

 

“Cennetsel Kaynak Hazinesi nedeniyle reenkarnasyon döngüsüne geçmişsin” sözleri Yun Che’nin kalbinin son derece yalpalamasına neden oldu. Önündeki altın gözlere baktı ve uzun süre diyecek bir şey bulamadı.

 

Cennetsel Kaynak Hazinesi…Reenkarnasyon döngüsüne geçmişsin…O aslında iki hayat yaşadığını görmüş müydü? Ve iki hayat yaşamasının nedeni….Cennetsel Kaynak Hazinesi nedeniyle reenkarnasyon döngüsüne geçmiş olması mıydı?

 

Cennetsel Kaynak Hazinesi… Jasmine’nin söylediğine göre bedenindeki Gökyüzü Zehir Sedefi Cennetsel Kaynak Hazinelerinden biriydi. Ancak Gökyüzü Zehir Sedefinin gücü zehir, ilaç , arıtma ve alan merkezliydi. Reenkarnasyon döngüsüne geçmesini sağlayacak güç nereden geliyordu?

 

Konuşmanın ikinci yarısındaki cümlelere gelince onları tamamen anlayamıyordu. Yun Che araştırıcı bir şekilde sordu. “Söylediğin bu sözlerle ne demek istiyorsun?”

 

“Heh heh…” Anka Ruhu gizemli bir şekilde güldü. “Senin için sadece yarısına kadar anlaman yeterli. Ama geri kalanı da açıklanmayacak cennetsel sırlar değil. İlerledikçe ve gücün bu dünyada yükselmeye devam ettikçe bir gün hepsini anlayacaksın.”

 

Yun Che derin düşüncelere daldı ve daha sonra başıyla onayladı. “Anka’nın Ruhu her ne kadar sen hatırlarımla oynayarak illüzyon oluşturarak pek hoşa gitmese de Ling’er’i beni bıçaklayarak öldürmesini sağlasan da ben yine de sana teşekkür etmeliyim. Ama en sonunda testin bu bölümünü geçemediğimden artık ayrılmalıyım.”

 

“Hayır henüz ayrılma zamanın gelmedi. Çünkü sen zaten başarıyla 3. testi geçtin.”

 

“Kötülük Tanrısının gücünü taşıyan insan tebrikler. Bu sayısız yıl içinde sen sevdiğinin illüzyonuna zarar vermektense güçten vazgeçmeyi seçen 8. kişisin. Anka’nın hediyesini miras almaya hak kazandın.”

——–ÇEVİRMEN NOTU——-

Bu bölüm çok iyiydi. Gözleri dolan bayan okuyucularımıza ve duygusallaşan erkek okuyucularımıza gelsin bu bölüm benden. Özellikle bu bölüm Baran’a gelsin aşk acısı çekiyor kendileri. :D neyse uzatmadan devam burada bitirsek taşlarsınız beni ödüller ne diye :D

Anka’nın gizemli sözlerindeki gerçek anlam ne? Reenkarnasyonun nedeni Gökyüzü Zehir Sedefi mi? O değilse gerçek nedeni ne? Eğer başka bir Cennetsel Kaynak Hazinesi sebep olduysa onun sıralaması kaç? Yun Che Anka’nın dediği gibi borcunu ve pişmanlığını telafi etmek için şansını kaybetmemiş olabilir mi? Ling’er ve Yun Che buluşması olacak mı? Olursa neler yaşanacak? Harem + 1 mi ? Merak mı ediyorsunuz? O zaman bekleyin okuyun ve öğrenin…

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr