“Dur! Ona zarar verme! Zu’er’in gitmesine izin verdiğin sürece istediğin her şeye söz vereceğim!” Feng Zu’er’in canlılığı zaten dayanılmayacak şekilde zayıflamıştı ve şimdi de paralı askerin şeytani pençelerindeydi. Feng Baichuan eski sakinliğini geri kazanamıyordu. Soluk yüzüyle elini kaldırdı ve panik içinde bağırdı.
“O zaman neden koruduğunuz hazineyi hemen teslim etmiyorsunuz?”Paralı asker neredeyse dengesiz bir şekilde ve uğursuz bakışıyla kükredi.
“Ama….ama biz hiç hazineye sahip değiliz.”
“Beni hala kandırmaya cüret ettiğine göre artık oğlunun yaşamasını istemiyorsun.” Paralı asker uğursuz bir gülümseme ortaya çıkardı ve Feng Zu’er’in boğazını çevreleyen avcunu aniden sıktı. Feng Zu’er her ne kadar bilinçsiz olsa da küçük ve solgun yüzü yine de acı dolu bir ifade gösterdi.
“Dur!!!” Lan Xueruo ileri doğru adım attı ve kılıcıyla paralı askeri işaret ederken tüm bedeni öfkeden titriyordu ama yine de yardım etmek için hiçbir yöntemi yoktu. Kalbi nefret ve pişmanlıkla doluydu. Eğer Yun Che’yi dinleyip onları öldürseydi bu durum yaşanmayacaktı ve gelecekte bir sorun olmayacaktı. Ancak şuan bu olduğu için pişman olması hiçbir işe yaramıyordu.
Onun arkasında Yun Che ifadesiz bir şekilde avcunu içi paralı askere bakacak şekilde elini kaldırdı ve kayıtsızca konuştu. “Patla!”
Fwoooosh!!
Donuk bir sesle birlikte paralı askerin arka beyninden ve sırtından aniden büyük bir yanan ateş topu patladı. 2 nefes zamanı içinde kızıl alevler çoktan boynunun çevresindeki hayati damarları yakıp gözlerinin dışarı çıkmasına ve güçsüzce Feng Zu’er’i serbest bırakmasına neden oldu. Ardından bedeni yere çöktü.
Yun Che’nin doğası düşünüldüğünde o hiç şüphesiz bu tehlikeli “ağın arasından kaçan balık” durumunun oluşmasına izin vermezdi. Bu şans eseri hayatta kalan 2 paralı asker Yun Che tarafından kasten hayatta bırakılmıştı. Her ne kadar Yıldız Kavurucu İblis Nilüferi onlara zarar vermese de içlerine ateşlenmemiş kaynak enerjisi aktarmıştı. Bu büyük şok yüzünden dışarıdan bedenlerine aktarılan kaynak enerjisini hissetseler bile bu yabancı enerjiyi dışarı atacak kadar sakin kalmaları imkansızdı. Doğru zamanlamanın altında Yun Che bu kaynak enerjisini tutuşturacak ve bedenlerinin içindeki Anka alevlerini canlandırabilecekti.
Onları canlı bırakmasının sebebi Lan Xueruo’ya önemli bir “ders” vermek ve kendi iyi niyetini ve düşüncelerini göstermek olduğu düşünülebilirdi. Çünkü Lan Xueruo’nun gelecekte kendi aşırı yumuşaklığı ve nazikliğinden dolayı zarar görmesini görmek istemiyordu.
Feng Baichuan ilk başta boş boş baktı daha sonra en yüksek hızıyla oraya koşup oğlunu kucakladı. Bu durumu gören diğer paralı askerin yüz ifadesi önemli ölçüde değişti ve çığlık atarken deli gibi kaçmaya başladı.
Yun Che elini indirdi ve aşırı yorgunluktan yere çömeldi. Ağzından ivedi kelimeler döküldü. “Kıdemli Kız Kardeş Xueruo!!!”
Paralı askerin kaçarak giderek uzaklaştığına bakan Lan Xueruo’nun Kaplan Ruhu Kılıcını tutan sağ eli hafifçe titremeye başladı. Yun Che’nin her sözü iğne gibi kalbini deliyordu ve daha önceki onu pişman eden sahne zihninde canlanıyordu. Sonunda sağ kolunu kaldırdı ve kaynak enerjisini yoğunlaştırıp Kaplan Ruhu Kılıcını kaçan paralı askerin kalbinin arkasına fırlattı….Kılıç elinden çıktığı an kafasını döndürdü ve gözlerini kapadı.
Psssh!
Kaplan Ruhu Kılıcı paralı askerin sırtını acımasızca delip kalbini yarmıştı ve ardından göğsünün önünden çıkıp bir “çınlama” sesiyle beraber bir kaya parçasına saplandı. Paralı asker yere düştü ve bir daha asla ses çıkarmadı.
Kılıcının bedeni delme sesi açıkça duyulmuştu ve bu da Lan Xueruo’nun aniden titremesine neden olmuştu. Gözlerini kapadı ve uzun süre açmaya cesaret edemedi. Uzaktaki son kalan paralı askerin cesedine bakınca Yun Che sonunda kalbinden derin bir nefes aldı ve yumuşakça konuştu. “Bu Kıdemli Kız Kardeş Xueruo’nun birini ilk kez öldürdüğü zaman olmalı değil mi? İlk kez birini öldürmenin verdiği duygu çok acı verici ve korkunç olacaktır. Bundan sonraki birkaç gece kabus görebilirsin…Tüm bunları ben biliyorum. Eğer Kıdemli Kız Kardeş Xueruo sadece normal bir kız olsaydın böyle bir şey yapmana asla izin vermezdim. Ancak….Her ne kadar Kıdemli Kız Kardeşin gerçek kimliğini bilmesem de senin yaratılışın, hareket tarzın kaynak gücün ve yüksek seviyeli kontratlı kaynak canavarın…bu işaretler bana senin arka planının kesinlikle olağanüstü olduğunu söylüyor. Kıdemli Kız Kardeş büyük tarikatlardan birinden yada son derece yüksek konumdaki asil bir aileden geliyor.”
“Böyle bir seviyede yer aldığından çevren güç ve konum için mücadelelerle entrika ve dövüşlerle doludur. Kıdemli Kız Kardeşin aşırı yumuşak kalpli ve kibar doğası sana zaman zaman zarar getirebilir ve hatta bu ölümcül bile olabilir. Kıdemli Kız Kardeşin böyle bir zarardan acı çekmesini görmek istemiyorum. Yani bu yüzden Kıdemli Kız kardeş en azından dostla düşmana nasıl farklı davranacağını öğrenmeli. Bu cümle Kıdemli Kız Kardeşe çok acımasız gelebilir ama inanıyorum ki Kıdemli Kız Kardeşin çevresinde kendin de dahil düşmanlarına yumuşak kalplice davrandığından dolayı onarılamayacak zararlar gören insanlar vardır.”
Yun Che’nin sözleri Lan Xueruo’yu sessizliğe düşürmüştü. Ve Yun Che son cümlesini bitirdiğinde Lan Xueruo’nun tüm bedeni uzun süre aralıksız titremeye başlamadan önce aniden sallandı. Yüzünde de acı dolu bir ifade ortaya çıktı.
Uzun zaman sonra gözlerini açtığında Yun Che Anka Klanından 2 kişinin yardımıyla çoktan uzaklaşmıştı. Lan Xueruo’nun bakışları biraz sallandı ve ağzının köşelerinden zayıf bir fısıltı çıktı. “Yun Che….Teşekkür ederim.”
————————————————
Kara İblis Paralı Asker Grubu olayı Anka Klanının kalan canlılıklarını yaralamıştı. Ama neyse ki birkaç insanın bedeni bir süre için zayıflaşsa da ve bazıları ağır hasta olsalar da Yun Che etrafta olduğundan hiç birinin hayatı tehlikede değildi. Yun Che Anka testini geçti, Anka damgasını elde etti, Klanın karşılaştığı büyük krizi ortadan kaldırdı ve hayati tehlikede olan onlarca klan üyesini kurtarmak için böylesine mistik tıbbi yetenekler gösterdi. Son birkaç günde Anka Klanındaki neredeyse herkes sanki o bir tanrıymış gibi davrandılar ve ona aşırı saygı ve hürmet gösterdiler.
Ve bugün dev kar kartalı sonunda uyandı. Xueruo ve Yun Che’nin yola koyulma zamanı sonunda gelmişti.
Feng Baichuan’a veda ederlerken Feng Baichuan’in yüzü isteksizlikle doluydu. O Yun Che’ye bakarken kaygıyla konuştu. “Klanımızın uzun süredir dünyadan dışlanmasının ve dünyanın geri kalanıyla ilişkisini keserek burada saklanmasının nedeni Anka damgasına sahip olsak bile son derece zayıf bir güce sahip olmamızdır. Eğer saklanmazsak diğerleri bu Anka mührünü öğrenir ve bu bize sayısız sorun getirir. Ancak biz birkaç tane Başlangıç Kaynak Alemindeki kaynak uygulayıcısıyla bile başa çıkamıyoruz ve sadece onların bizden yararlanmalarına izin veriyoruz. Şanslıyız ki bu olay sırasında siz buradaydınız. Aksi halde klanımız çoktan bitmiş olurdu. Her ne kadar bu kriz bitse de çok zayıf olduğumuz için son derece korkuyorum. Gelecekte buna benzer bir şey olursa bunu önleyemeyiz ve bir dahaki sefer sizin gibi onurlu birisi ortaya çıkmazsa….İç çekme”
(Ç.N: Yapacak bir şey yok çocuk burada kalamaz dünyayı ele geçirecek. Tanrıları önünde çöktürecek. Sayısız insan katledip sayısız insan kurtaracak. Tabi bunlar bence :D )
Yun Che güldü ve Feng Baichuan’ye bakarak konuştu. “Klan Lideri Feng veda etmek dışında bu sefer sizi aramamın başka bir nedeni daha var….Ve bu da sizin soyunuzdaki laneti kaldırmak.”
Yun Che’nin bu kısa cümlesi Feng Baichuan’in kulaklarına bir yıldırım çarpması gibi geliyordu. Bedeni titredi ve tüm yüz hatları oracıkta dondu. Bunun ardından aniden Yun Che’nin önüne koşarken bakışları şiddetle titredi ve Yun Che’nin kollarını elleriyle tutup heyecandan titrerken konuştu. “Ne dedin? Ne dedin…..Tek……tekrar eder misin?”
Feng Baichuan’in tepkisi tamamen Yun Che’nin beklentilerinin içinde olmuştu. Doğrudan Feng Baichuan’in gözlerinin içine baktı ve içtenlikle cevapladı. “Aslında soyunuzdaki laneti kaldırmak çok kolay. Sadece onu Anka aleviyle yakmamız gerekiyor. O gün kaynak enerjim aşırı tükenmiş durumdaydı yani pervasızca daha çok kullanmaya cüret edemedim. Şimdi bunun hakkında bilgi veriyorum çünkü bugün tamamen düzeldim.”
Bunu söyledikten sonra Yun Che aniden sağ elini kaldırıp sağ elinin işaret parmağıyla Feng Baichuan’un alnındaki koyu kırmızı Anka damgasına bastırdı. Parmak ucunda küçük bir nokta Anka alevi ateşlendi ve daha sonra anında Feng Baichuan’in Anka damgasının içine hücum etti.
Feng Baichuan’in yüzünde acı izi gözükse de sadece bir anlığınaydı. Damganın rengi yavaşça değişmeye başladı. Koyu kırmızı olan renk yavaş yavaş daha canlı bir hal aldı ve en son herhangi bir karanlık içermeyen kızıl bir hal aldı.
Feng Baichuan’a bakarken hafifçe gülümserken Yun Che parmağını çekti. Daha sonra Feng Baichuan sıcaklayan damgasını okşamak için titreyen elini kaldırdı. Heyecanlıydı ve ne yapacağını bilemeyecek kadar etkilenmişti. Ağlamaklı bir sesle konuştu. “Lanet….kayboldu….Gerçekten tamamen…..yok oldu….”
Yun Che gülümsedi ve konuştu. “Son günlerdeki hasta bakıcılığından sonra herkesin bedeni aşağı yukarı iyileşti. Bu fırsatı kullanıp herkesi aynı yere toplayalım. Herkeste olan laneti kökünden tamamen yok edeceğim.”
“Peki….peki…” Feng Baichuan başıyla onaylarken gözleri yaşlarla doluydu. Yun Che’ye bakarken kalbindeki minnettarlık herhangi bir dille anlatılamayacak kadar fazlaydı. O Paralı asker grubunu yok ederek tüm klanın hayatını kurtarmıştı ve laneti kaldırarak klan üyelerinin gelecek neslini kurtarmıştı! Tüm klanın bir daha güç ve haysiyete sahip olmasına izin vermişti! Kendilerini koruyacak güçle bir sonraki nesilden sonra bu ıssız sıradağlarda korkakça gizlenmek zorunda kalmayacaklardı.
——–ÇEVİRMEN NOTU——–
Az kaldı ama bitmedi. Devam :D
Diğer neler yaşanacak? Yun Che gece neler yapacak? Anka klanına neler olacak? Daha kaç bölüm gelecek? Merak mı ediyorsunuz? O zaman bekleyin okuyun ve öğrenin…
Useless sözü:
Bu kan denizinin üstünde duran cehenneme, sözde dünyamız diyoruz. – Aizen Sousuke
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..