"Dikkatimi dağıtmak için tüm bunları söylemene gerek yok." Yun Che ayakları altındaki bedene daha fazla baskı uygularken soğukça konuştu. "Ellerindeki tıbbi tozu da bana ver. Rüya Kelebeği’nin zehri gibi basit illüzyonlar bana karşı işe yaramaz!"
'Genç kadın' ın göz bebekleri durumun tehlikesini hissettiğinde bir anlığına daraldı. Gözlerinin önündeki kişi buz aynaları gibiydi, hayatında ilk kez bunun gibi saklanamamanın yarattığı korkunç hissi hissetmişti. Derebeyleri tarafından kovalanması gerçekten de Yun Che'nin dikkatini dağıtmak için söylediği bir şeydi ve sağ el parmakları arasında gerçekten bir zehir tozu bulunuyordu.
Ve tüm bu şeyler açıkça görülmüştü!
Özellikle Rüya Kelebeleği renksiz ve kokusuz bir halüsinojen idi ve biraz bile görünme belirtisi göstermeden parmaklarının arasında sıkıca tutulmuştu... Ama o anlanmıştı!
"Sen... Sen de kimsin?" 'Genç kadın' sordu: "Sen açıkça İlahi Anka Tarikatı’ndan değilsin ama yine de Anka Alevlerini kullanabiliyorsun... Mavi Rüzgar Ülkesinden gelmiş olmalıydın... Ama Mavi Rüzgar Ülkesi senin gibi birine nasıl sahip olabilir..."
Yun Che'nin bakışları kristal berraklığındaydı ve ona sadece soğukça baktı. Ayakları altındaki kişi onu sorgulama hakkına sahip olmadığını biliyordu ve zorlukla nefes alıyordu. "Benim kendimi gizlemem asla biri tarafından görülmemişti... Beni nasıl görebildiğini söyler misin?"
"Senin hareketlerini auranı ve sesini gizleme yeteneklerinle kıyaslanamam." Yun Che ilgisizce konuştu. "Ama dış görünüş açısından sen biraz kötüsün. Benim altı metre yakınımda oldukları sürece biri görünüşünü gizlese bile tek bakışta bunu kolaylıkla anlarım... Senin sadece dış görünüşünü değiştirdiğini değil üstüne üç katman kullandığını da biliyorum. Bu katmanı kesip atsam bile arkasında bir tane daha var ve onun arkasındaki de senin gerçek yüzün değil... Ya sen başkaları tarafından gerçekten görülmeye korkacak kadar çirkinsin ya da insanların senin gerçek kimliğini öğrenmesinden korktuğun için kendi yüzünü gizliyorsun..."
"Tabii ki ikincisi!!" 'Genç kadın' duygusal bir şekilde kükrerken boğazını tuttu. "Kadın olarak kılık değiştirmeme bak... Dünyayı sallayacak kadar yakışıklı olmasam bile ne kadar rahatlatıcı ve tatlı olabildiğimi görüyorsun, bu şekilde en azından olağanüstü bir şekilde yakışıklı olduğum söylenebilir!! 'Çirkin' sözü ile nasıl bağdaştırılabilirim?! Çirkin olan sensin... Tüm sülalen çirkin!!"
(Ç.N: Adam çirkin sözüne bildiğin trip attı lan )
"Tch!" Yun Che'nin ağzı seğirdi, ardından ayağını altındaki bedenden aniden çekti. Döndü ve konuştu. "Git."
'Genç kadın'… daha doğrusu adam bir sazan balığı gibi yerden sıçradı. Yüzüne görülebilen inançsızlık ile Yun Che'nin sırtına baktı. Daha önce, Düşen Alev Tüccar Loncasında Yun Che'nin ne kadar acımasız olduğunu bizzat görmüştü ve onun ellerine düşerse büyük sıkıntı çekeceğini düşünmüştü... Onun... kendisini salıvereceğini asla beklemiyordu.
"Sen... Sen gerçekten beni bu şekilde salıyor musun?" Adam geniş gözleri ile sordu. "Kim olduğumu sormayacak mısın? Neden seni takip ettiğimi bilmek istemiyor musun? Bu... Bu şekilde beni salıyor musun?"
(Ç.N: Ulan sanane. Git işte Adam hiçbir şeyi beğenmiyor arkadaş.)
"Çünkü sen kötü biri değilsin." Yun Che kafasını döndürmeden cevapladı.
"… Nasıl kötü biri olmadığımı biliyorsun?"
"Hmph, hayatımda birçok kötü insan gördüm, bu yüzden de sadece bakarak bile birisinin kötü olup olmadığını anlayabilirim." Yun Che yarı daralttığı gözleri ile konuştu. "Üstelik, handa zehirli sis yerine uyku sesini kullandın. Ayaklarım altında olduğunda bile tek niyetlendiğin şey ilizyon sisi kullanmaktı. Buna ek olarak bana bakarken ki bakışlarında öldürme niyeti yoktu... Aksi halde şu ana kadar yaşayabileceğini gerçekten düşünüyor muydun?"
Adam ağzını açtı ancak kaçma şansını kullanmadı... Özgürlüğünü kazandığı için eğer kaçmak isterse on tane Yun Che'nin bile kendisini yakalayamayacağına tamamen inanıyordu. İleri doğru adım attı ve şaşırmış bir şekilde sordu. "Sana neden yakınlaştığımı sormayacak mısın?"
"Neden olduğunu zaten biliyorum."
"Biliyor... musun?"
Yun Che döndü ve ona baktı. "Sen buraya Anka Ayçiçeği’ni çalmak için geldin!"
Yun Che soru soruyormuşçasına değil de direkt olarak iddia edermişçesine konuştu.
"Nasıl... Nasıl biliyorsun?" Adam genişlemiş gözleri ile anında sordu.
"Koku gibi şeyler genelde auradan daha zor gizlenir. Volkan Safrası, Anka Kuyruğu Muzu, Kavrulan Kan Ateşi Gisengi, Mor Yin Samgha, Ejderha Reishi Otu, Bin Böcek Mor Asura Sarmaşığı, Rüzgarlı Bulut Çiçeği... Bedeninden aldığım tibbi malzeme kokuları bunlar. Sen bu korkuları ortadan kaldırmak için elinden geleni yapsan da yirmi dört saat içinde hepsine dokunmuşsun. Nasıl bunu kapatırsan kapat benim tespit etmeme yetecek kadar koku yine de kalacaktır."
Adam tamamen afalladı ve sanki taş kesilmiş gibi olduğu yerde kaldı... Yun Che'nin saydığı isimlerden... hiçbiri eksik veya fazla değildi!!
"Eğer bu tıbbi malzemeler boyutsal yüzüğünde depolanırsa hiçbiri kokusunu salmazdı. Bu açıkça onlarla bizzat temas ettiğinin ve onları karıştırdığının kanıtı. Onları karıştırarak elde ettiğin sonuç birisinin ömrünü zorla uzatabilir. Yaşamı uzatmak için aynı zamanda büyük miktarda Mor Damarlı Cennet Kristali gerekir... Ancak bu zorla uzatılmış ömür inanılmaz bir acıyı da beraberinde getirir. Acıyı kontrol altına almak ve diğer malzemelerle aynı zamanda etkileşime girmemek için de sadece tüm meridyenlere sürülen Anka Ayçiçeği bunu başarabilir."
Adam: “~!#¥%……”
"Ayrıca Anka Ayçiçeği’ni elde ettikten sonra beni takip etmeye başladın." Yun Che ilgisizce konuştu. "Beni birinin hayatını kurtarmak için takip ettiğin ve herhangi bir öldürme isteğine sahip olmadığın için, benim de, işleri senin için zorlaştırmak için bir nedenim yok. Biraz önce üzerine basmak yeterliydi... Gidebilirsin. Benden bir şey çalabileceğin konusunda kendini kandırmayı bırakmalısın."
Yun Che konuşmasını bitirdikten sonra döndü ve ayrıldı.
(Ç.N: Masmavi Bulut Kıtasında Yun Che'ye Sherlock Holmes'in Kayıp Dölü de denildiği olmuştur.)
Sadece Yun Che on adımdan fazla attıktan sonra adam aniden ayılabildi. Uzun bir adım attı ve Yun Che'nin önüne geçti. Onun hızı Yun Che'nin ardıl görüntüleri bile göremeyeceği kadar hızlıydı. "Bekle, küçük kardeş, hayır bekle! Büyük kardeş, senin gibi yüksek seviyeli birini kışkırtmamın sebebi yeteneklerimi olduklarından fazla görmem, gözlerim vardı ancak göremiyordum. Ama... Ama Anka Ayçiçeği benim için gerçekten çok önemli, onu bana vermen için sana yalvarıyorum..."
O aslında yetenekleri sayesinde Anka Ayçiçeğine kim sahip olursa olsun kolaylıkla çalabileceğine inanıyordu. Yun Che gibi bir mutlak canavara rastlayacağını asla beklememişti ve şu an ondan çalmanın imkansız olduğunu anlamıştı. Üstelik Yun Che onu serbest bıraktığı için daha fazla numara denemesine gerek yoktu. Ancak çalmak için hayatını riske atsa bile çaresizce Anka Ayçiçeği’ne ihtiyacı vardı. Eğer çalmak işe yaramıyorsa tek yapabileceği... yalvarmaktı.
"Merak etme, karşılıksız olarak kesinlikle vermene izin vermem." Mutlak bir içtenlikle konuştu. "Onu almak için iki bin mor kaynak parası kullandın... Ben üç bin... Hayır! Beş bin... Hayır! On bin... Onu senden almak için on bin mor kaynak parası vereceğim!"
İnanılmayacak kadar çılgın fiyatı söyledikten sonra mor parlayan bir kaynak para kartı çıkardı ve yalvaran bir ifade ile Yun Che'ye baktı.
Yun Che hareketsiz kaldı ve kafasını yavaşça salladı. "Eğer başka zaman olsaydı sana onu verebilirdim. Ama şu an gücümü arttırmak için Anka Ayçiçeği’ne acilen ihtiyacım var. Aksi halde, yarım ay sonra, İlahi Anka Şehri’nde hayatımı kaybedebilirim. Bu nedenle daha fazla para önersen bile sana vermeyeceğim."
Konuşmayı bitirdikten sonra Yun Che doğrudan ayrıldı.
"Büyük kardeş!!"
Adam ileri doğru hareketlendi ve hafifçe titreyen elleri ile onun elbisesini sıkıca kavradı. "Ellerindeki Anka Ayçiçeği bu senenin son Anka Ayçiçeği. Lütfen, ne olursa olsun, onu bana vermelisin. Eğer on bin mor kaynak parası yetmezse... ne kadar istediğini söylemekten çekilme. Çıkarabildiğim sürece kılımı bile kıpırdatmam!"
Yun Che kafasını salladı. "Daha önce söylediğim gibi mesela para değil. Anka Ayçiçeği kaderim ile ilgili. Ne olursa olsun başkasına vermeyeceğim. Başka bir yeri ara belki de şans eseri bir tane daha bulursun."
"Eğer başka bir yerde olsaydı çoktan gitmiştim." Adamın yüzünde derin bir zayıflık ortaya çıktı. "Büyük kardeş, mükemmel gözlerin var. Temas ettiğim tıbbi malzemeleri bile tam olarak biliyorsun, bu yüzden onları, Mor Damarlı Cennet Kristalleri ile birlikte birinin yaşamını uzatmak için birleştirdiğimde ne kadar büyük bir acının oluşacağını da biliyor olmalısın. Onun bir yıllık ömrü bile kalmadı, benim en büyük arzum onun hayatını huzurla geçirirken eşlik edebilmek. Nasıl olur da öyle bir acıyı deneyimlemesine izin verebilirim... Ben çok büyük bir çaba harcamama rağmen sadece bir tane Anka Ayçiçeği bulabildim ama o Ayçiçeği çoktan kullanılmıştı ve tıbbi enerjisi büyük ölçüde dağılmıştı. Onun vereceği sonuç son derece küçük olur. Elimde kalan tek umut sendeki Anka Ayçiçeğini elde etmek.... Lütfen, sana yalvarıyorum, onu bana ver. Tanrı'ya yemin olsun ki bir gün kesinlikle sana borcumu geri ödeyeceğim."
Yun Che yandan ona baktı ama yine de başını salladı. "Sahip olduğun tüm yetenekler senin gerçek bir hırsız olduğunu işaret ediyor ama aynı zamanda kalbinin hiç de kötü olmadığını kanıtlıyor. Tüm sözlerin gerçek bir aciliyet taşıyor ama sen ve kurtarmak istediğin kişi ile benim bir alakam yok. Ben kendi hayatımın güvenliğini etkileyecek bir eşyayı yabancı birine verecek kadar yardımsever biri değilim... Sadece pes et, daha fazla beni takip etme!"
Elini sallamasıyla birlikte Yıldız Tanrısının Kırık Gölgesiyle otuz metreden fazla ilerledi.
"Bang!!"
Yun Che'nin arkasından dizlerin ağır bir şekilde yere düşme sesi geldi. Yun Che'nin adımları durdu, arkasını döndü ve örülmüş kaşlarla konuştu. "Sen..."
Adam dizlerinin üzerine çöktü. Gözleri göz yaşları ile ıslanırken yüzü derin bir yalvarış ile doldu. "Büyük kardeş, hayatım boyunca birine yalvarmadım, birine diz de çökmedim... Ailem hayattayken bile onlara diz çöktüğüm olmadı... Sana yalvarıyorum... merhamet et... O gerçekten... bir sene içinde ölecek... Lütfen... Yalvarıyorum... Gerekirse senin kölen olurum..."
Yun Che'nin kalbi şiddetle hareketlendi... Sekiz Derebeyinin bile baş edemediği bu hayalet benzeri figür ile ilk karşılaştığı gün olsa da göz yaşlarının ve diz çökmesinin gösterdiği anlamı biliyordu...
Bu onun tüm haysiyeti ve onuruydu...
Tüm hayatında gerçekten ilk kez birine diz çökmüştü. Aksi halde dizleri bu kadar açıkça titremezdi. Tam olarak çaresiz bir ifadesi vardı, eğer bir kez daha onu reddederse bu çaresizlik onu tamamen umutsuzluğa sokacaktı...
Bu ifade, Ling'er'in güzel cesedine sarılırken gökyüzüne doğru acı dolu bir şekilde ağladığı günkü ifadesine son derece yakındı...
"Huu..." Yun Che derin bir iç çekti ama daha fazla ileri adım atmadı. Onun yanına geldi ve konuştu. "Kurtarmak istediğin kişi neyin oluyor?"
"… Karım." Yun Che'nin ona doğru yürüdüğünü gördüğünde gözleri umutlu bir ışıkla aydınlandı. "Büyük kardeş, sana yalvarıyorum, Anka Ayçiçeği’ni bana verdiğin sürece her şartını kabul edeceğim."
"Karının nasıl bir rahatsızlığı olduğunu söyle." Yun Che sordu.
"O hasta değil." Adam kafasını sallarken ifadesi acılı bir hale geldi. "Beş yıl önce, tüm ailemiz düşmanlar tarafından saldırıya uğradı. Ebeveynlerim öldürüldü. Onlar hayatlarını ben ve karım kaçabilsin diye kullandı ama karım o zaman ağır bir şekilde yaralandı ve garip bir dermansız soğuk zehre maruz kaldı. Tüm bu yıllar boyunca yaşamaya devam edebilmesi için her şeyi yaptım ama böyle bir yaşam uzatma uzun süre devam etmiyor. Bu sene çoktan limitine ulaştı..."
"Gizlice saldırıya mı uğradınız?" Yun Che hafifçe şaşırdı. "Sen gizli saldırılarda uzmansın yani ailen senden çok daha güçlü olmalı. Nasıl bu şekilde olabilir? Beş yıl önce yeteneklerin şu ankinden düşük olmamalı, değil mi?"
Adam mücadeleci bir ifade ortaya koydu, ardından yine de yavaşça söyledi. "Onlar Güneş Ay İlahi Salonu'ndandı..."
Yun Che: “!!”
"Ailem nesillerdir hırsızdı ve biz fakirlere yardım etmek için zenginleri mutluca soyardık. Atalarımdan birisi bir keresinde Güneş Ay İlahi Salonu'na sızdı ve bir Tiran Kaynak bıçağı çaldı. Bu nedenle de son birkaç yüz yıldır Güneş Ay İlahi Salonu bizim izlerimizi hep aradı. Ardından, nasıl yaptıklarını bilmesem de üstlerimizden birini buldular ve böylece felaket gerçekleşti..."
(Ç.N: Bunların aileyi kuran adamın adı Robin Hood. En azından öyle bir söylenti var.)
"Anladım. Kalk ayağa." Yun Che onu kaldırdı. Nesillerdir hırsız olan özel bir klan ve Güneş Ay İlahi Salonu gibi bir Kutsal Bölgeden Tiran Kaynak Bıçağı çalan bir ata... Böyle bir aile kaçınılmaz bir şekilde Kaynak Gökyüzü Kıtasında büyük bir üne sahip olurdu.
"Beni karına götür." Yun Che ciddi bir şekilde konuştu. "Onun çok uzakta kalmasına izin vermeyeceğini düşünüyorum. İlahi Anka Şehri içinde olmalı, değil mi?"
"Ah?" Adam sersermledi.
"Biraz tıbbi beceriye sahibim, belki de karının yaraları ve zehrini tedavi edebilirim. Ayrıca, merak etme, sen ve karın hakkında bilgileri sızdırmayacağım. Gerçekte nasıl göründüğünü bile kontrol etmeye uğraşmayacağım." Yun Che ilgisiz bir şekilde konuştu.
Adam nefes aldı. "Ama... ama... bu..."
"Aması yok." Yun Che onun konuşmasını böldü. "Madem onu bu kadar önemsiyorsun o zaman bana güvenmelisin. Bir numaralı doktor tedavisi olmadığını söylese bile yine de belki onu tedavi edebileceğini iddia eden birine güvenmen gerek! Çünkü bu fırsatı kaçırırsan... onu kurtarma şansını da kaçırabilirsin!!"
"Pekala!!"
Yun Che'nin son sözleri adamın sahip olduğu tüm tereddütü yok etti. Daha fazla bir şey düşünmeden şiddetle başıyla onayladı. "Sen temas ettiğim tıbbi malzemeleri anında belirttin, bu nedenle tıbbi yeteneklerinin mükemmelliğe ulaştığına inanıyorum! Dahası senin bize zarar vermeyeceğini, daha doğrusu zarar vermek için bir nedeninin olmadığına inanıyorum... Eğer onu gerçekten kurtarırsan, hayatım senindir!"
--------------ÇEVİRMEN NOTU-------------
Yaz geldi sınavlar bitti. Artık çeviri yapma zamanı geldi. Gazamız mübarek ola
Yun Che neler yapacak? Adamın karısı kurtulacak mı? Adam neler yapacak? Adama ne kadar daha adam diyeceğiz? Adamın atasının çaldığı silah gözükecek mi? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin :)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..