Bölüm 1439: Sisli Son Vadisi'nde Kaotik Bir Karışıklık

avatar
6420 50

Against The God - Bölüm 1439: Sisli Son Vadisi'nde Kaotik Bir Karışıklık


Bölüm 1439: Sisli Son Vadisi'nde Kaotik Bir Karışıklık

Çevirmen: Sefix

Editör: Extacy12

 

“Hazır bahsetmişken... Xiao Che, bundan sadece altı gün sonra senin on birinci doğum günün olacağını hatırladım.  Sana daha ne hediye alacağımı düşünmedim bile.”

 

Küçük Yuanba bunu söylediğinde, aniden bir şey hatırladı. Konuştuğu gibi gözleri parladı, “Doğru! Doğru! Sen ve Lord Governor'un evindeki güzel büyük kız kardeşin doğumda nişanlandığınızı, ve on altı yaşına bastığınızda ikinizin de evleneceğiniz konusunda anlaştığınızı hatırlıyorum. Babam bana bundan birçok kez bahsetti. Fakat şimdi bunun üzerine düşünüyorum da, o zamana kadar sadece beş yıl kaldı, zaman çok hızlı geçiyor.”

 

Küçük Xia Yuanba konuşurken kafasını eğdi, sanki Yun Che'nin evlilikten sonra nasıl görüneceğini düşünür gibiydi.

 

Bu konu hakkında konuşurlarken, Küçük Yun Che heves veya beklenti göstermiyordu. Tam aksine, konuştuğunda epeyce umutsuz bir hali vardı, “Ah, o... İçimde benden nefret ettiğine dair bir his var. Beni ne zaman görse, yüzünde korkutucu bir bakış olduğu gibi hızlıca uzağa bir yere saklanmaya koşuyor.”

 

“Ah?” Küçük Yuanba şaşkın bir sesle, “Utangaç olması olabilir mi?”

 

“Olabilir", dedi Küçük Yun Che başını sallayarak. ”Aslında, ben neler döndüğünü biraz biliyor olabilirim. O ve ben yıllar önce doğumda nişanlandığımızda, babam ve annem hâlâ hayattalardı. Dahası, o zamanlarda, sadece dedem çok güçlü değil, babam da aşırı güçlüydü.

 

“Mnn, mnn!” Küçük Xia Yuanba konuştuğu gibi bir anda başıyla onayladı, “Babamın birçok kez eğer Amca Xiao hayatta olsaydı onun kesinlikle Xiao Klanının bir sonraki ustası olacağını söylediğini duymuştum.”

 

“Mn. İşte o zamanlar, Lord Governor bu düzenlemeden çok memnundu ve büyük ihtimalle de bununla halka uzun bir süre övünmüştü... Fakat, babam ile annem vefat edeli çok oldu ve benim de sakat olduğum keşfedildi. Yani şu sıralar her şey değişti.”

 

“Dahası, geçen ay, gizlice revirde duran Büyük Xiao Gu'dan bir şeyler duydum... Lord Governor'un son günlerde Klan Ustası ile sürekli bir iletişim içinde olduğunu söylüyordu.  Öyle görünüyor ki onu Büyük Kardeş Yulong ile evlendirmeyi düşünüyor ve Klan Ustası da bunu tamamıyla onaylıyor...”

 

Küçük Yun Che hafifçe iç çekti, takındığı ifadesi yaşına uymayan bir melankoli ve hayal kırıklığı ile renklenmişti.

 

“Hmph! Ne olmuş yani!?” Küçük Xia Yuanba hiddetli bir sesle köpürdü, “Senin Governor'un ailesindeki büyük kız kardeşle olan nişanın, benim gibi küçük birisinin bile, bildiği bir şey! O valinin ta kendisi, bu yüzden eğer o kendi sözünü tutmazsa, bütün şehir ona bir şakaymış muamelesi yapar.  Bundan sonra, hala vali olmaya devam edecek yüzü var mı göreceğiz!”

 

“Küçük Che! Küçük Che, neredesin?”

 

Birden uzaktan endişeli bir kızın sesi duyuldu. Küçük Yun Che, sesi duyar duymaz aniden ayağa kalktığı gibi paniklemiş bir sesle, “Sıçtık, bu Küçük Hala! Eğer başkaları tarafından zorbalığa uğradığımı öğrenirse, kesinlikle çok kızacak.”

 

“Ah ...” Küçük Xia Yuanba da aceleyle ayağa kalktı. Birden kafasındaki ampul yanıverdi, “Peki... Peki ya benimle oynarken yanlışlıkla çamur dolu bir çukura düştüğünü ve bu yüzden böyle gözüktüğünü söylesen?”

 

“Aha... Öyle yapalım o halde,” dedi Küçük Yun Che kafasıyla onaylarken. Hemen elbiselerini kaptı ve kızın sesinin geldiği yöne koşarken, “Yuanba, önce geri dönüyorum. Bir dahaki sefere tekrar oynayalım.”

 

    …………

 

Bir dürtülme ile Yun Che rüyadan uyandı.

 

Hâlâ Kutsal Salonun zemininde oturuyordu ve dışarıda, havada sessizce dans eden sonsuz kar tanesi vardı.

 

Yun Che bir elini uzattı ve kafasına bastırdı…

 

Garip, nasıl oldu da birden uykuya daldım?

 

Kutsal Salonda oluşum yüzünden, aklımın ve kalbimin korunmasız olduğundan dolayı aşırı rahatlayıp, derin ve huzurlu bir uykuya daldığım için olabilir mi?

 

Dahası, oldukça garip bir rüya bile görmüştü.

 

Rüyasında, kendisinin ve Xia Yuanba'nın küçüklüğünden bir an görmüştü... Fakat bu rüyada tuhaf olan şey, Xia Yuanba'nın şaşırtıcı biçimde üst seviye bir kaynak yeteneğine sahip oluşuydu; hatta büyük kız kardeşi Xia Qingyue'den bile daha yetenekliydi. Kendi bedeni de büyük ve yapılı olmanın yanı sıra bir o kadar da inceydi.

 

Onun dışında, hiçbir kardeşi yoktu... Bu da Xia Qingyue'nin, bu rüyada yer almadığının göstergesiydi.

 

Daha da saçma olan şey, doğumdan nişanlı olduğu kişinin Xia Qingyue yerine, Governor'un ailesinden ismini bilmediği başka bir büyük kız kardeş oluşuydu.

 

Yun Che birden bir kahkaha patlattı... Durup dururken böylesine absürt ve tuhaf bir rüya gördüğü için güldü.

 

Dahası, o rüyanın her sahnesini, söylediği her kelimeyi çok net bir şekilde hatırlayabiliyordu.

 

Hatta, anıları o kadar berraktı ki sanki gerçek hayatta yaşanmış gibilerdi.

 

Lakin, bu bir rüya olduğundan, her türlü absürt senaryo ortaya çıkabilirdi. Yun Che'nin de saçma ve rastgele bir rüya üzerinde harcayacağı zamanı yoktu. Düşünceleri hızla kapı eşiğindeki kızıl felakete döndü ve yeniden bir derin düşünce moduna girdi.

 

Ne kadar süredir uyuduğunu veya ne kadardır Kutsal Salonda beklediğini kestiremiyordu, fakat Mu Xuanyin hâlâ dönmemişti.

 

Bu korkutucu gerçeğin ve bilinmezliklerle dolu geleceğin etkisi altında olduklarından, Yun Che uzun bir süredir aklını ve kalbini düzene sokmayı hedeflediği hâlde, hâlâ yorgunlardı. Eninde sonunda, bakışlarını dış dünyaya çevirmeden önce bir iç çekti. Kar Şarkısı Diyarı'nda geçirdiği yıllarını düşünürken, kendini ayağa kalkıp dışarı çıkmaktan alıkoyamadı.

 

Kar Şarkısı Diyarı'na ilk geldiğinde, Mu Bingyun ona kalması için Donmuş Kar Salonu'nu ayarlamıştı fakat Ana Salon Ustası Mu Fengshu buna engel olmuştu. İnceleme sırasında içeri zorla girdi, herkesi şok etti ve bir dizi rahatsızlığın patlak vermesine sebep oldu. Aynı zamanda Mu Bingyun, bunu Otuz Altıncı Buz Ankası Sarayı'na direkt getirilmesi için bir bahane olarak kullanmıştı.

 

Bu dönemlerde, Mu Bingyun'a bin yıla yakın bir süredir işleyen zehir yüzünden kendisinin bu dünyada çok da fazla vakti yoktu; bu yüzden Otuz Altıncı Buz Ankası Sarayı sadece bir isim olarak vardı ve Mu Xiaolan ilki, Yun Che ikincisi olmak üzere sadece iki öğrenciye sahipti. 

 

Fakat bugün, Mu Bingyun'un gücünü geri kazanmasının ardından, bütün Kar Şarkısı Diyarı'nda Mu Xuanyin'den hemen sonra ikinci en güçlü kişi oydu; bu yüzden resmî olarak otuz altı Buz Ankası Saraylarının da Ana Saray Ustası olmuştu.

 

Yolculuğunun başlangıcı olsa dahi, Otuz Altıncı Buz Ankası Sarayı'nın durumundan bihaberdi. Son derece hareketli ve canlı olmalı, ve kesinlikle diğer Buz Ankası Saraylarından herhangi birine kaybetmiyor olmalı, değil mi?

 

Yun Che bunu düşünürken, Buz Ankası Saraylarını kapsayan alanın üstüne varmıştı bile.

 

Buz Ankası Saraylarını kapsayan alan daha önce de olduğu gibi hâlâ oldukça sessizdi ve burada düşen kar tıpkı Kutsal Salon'un çevresindeki bölgede olduğu gibi havayı dolduruyordu. Fakat sanki... Bu sessizlik bir şekilde bir öncekinden farklıydı.

 

Uzakta, Buz Ankası öğrencilerinin hayal meyal aceleyle doğuya doğru koştuğu görülebiliyordu.

 

“Mn?” Yun Che'nin kaşları seğirdi ve hızlıca ruhsal algısını genişletti... Hemen doğuda, kendisinden çok da uzakta olmayan bir yerde, bir grup kaotik auranın varlığını sezdi.

 

Bu... Sisli Son Vadisi'nin oradaydı!

 

Sisli Son Vadisi, Buz Ankası Diyarı'ndaki bir yerdi; fakat bir çalışma sahası değildi. Aksine, orası affedilmez suçlar işleyen öğrencilerin cezalandırmaları için ayrılmış bir alandı!

 

Eskiden, Mu Xuanyin ile savaşırken, bir anda patlayıveren Ejderha Ruhu Etki Alanı'na güvenmişti ve yanlışlıkla onun kesinlikle dokunulmaması gereken bir bölgesine dokunmuştu... Sonrasında, Mu Xuanyin onu Sisli Son Vadisi'ne fırlatmıştı.

 

Sonuç olarak, Sisli Son Vadisi'nin ne kadar korkunç olduğunun epeyce farkındaydı!

 

Orada bir sürü kaynak canavar türü mevcuttu ve hepsi belli bölgelerde yaşıyorlardı... İlk başta, Ay Dağıtan Şelale'nin “görünmezliğinin” yanlışlıkla farkına varmadan önce, orada attığı her adım dehşet ile doluydu ve birkaç sefer neredeyse hayatını kaybedecek duruma gelmişti... Bu karşılaşmalar, Sisli Son Vadisi'nin dış yuvarlağında, kaynak canavarların en çelimsiz oldukları yerde gerçekleşmişti.

 

Bu durum... Bu durumun sebebi büyük bir kaynak canavarının Sisli Son Vadisi'nde aniden ortalığı dağıtmaya başlaması olabilir miydi?

 

Mu Xuanyin ve Mu Bingyun'un etrafta olmadıkları belliydi. Yun Che'nin daha fazla düşünecek zamanı yoktu. Son hızıyla, Sisli Son Vadisi'ne doğru depar attı.

 

Sisli Son Vadisi, Buz Ankası öğrencilerinin çığlıkları ve kaynak canavarların kükremeleri ile kasılıp kavruluyordu.

 

Geçen sene, kaynak canavarlarının saldırıları başladığında, Mu Xuanyin'in yaptığı ilk iş Sisli Son Vadisi'nin çevresine bu canavarları içeride tutmak için bir bariyer inşa edilmesi emrini vermek olmuştu. Sonuç olarak, Sisli Son Vadisi'nde şu son senede hiçbir olay çıkmamıştı.

 

Fakat şimdi, son derece sağlam olan bu bariyer ansızın yıkılmıştı ve Sisli Son Vadisi'nden dışarı, kuvvetli dalgalar gibi bir sürü kuduruk kaynak canavarı çıkıyordu.

 

Kaynak canavar saldırıları Kar Şarkısı Diyarı'nda her yerde patlak veriyordu ve Buz Ankası Sarayları bu baskınları dindirmek için tarikattan sürekli öğrenciler yollanıyordu; bu yüzden topu topuna yarısından fazlası tarikatı korumak için geride kalmıştı. Bu, Luo Guxie'nin gelişiyle çıkan büyük felaket de göz önüne alındığında, çoğu Buz Ankası Sarayı büyüklerinin ve öğrencilerinin dışarıda ‘temizlik’ yaptığının bir göstergesiydi.

 

Aslında, hâlâ Sisli Son Vadisi'ndeki bu baskınlardan çıkan kaosu söndürebilecek kadar yeterli kişiye sahiplerdi.

 

Yun Che Sisli Son Vadisi'nin üstüne vardığında buzlu ışıltılar, altındaki havayı buğulandırmıştı fakat savaş alanı tahmin ettiği kadar da büyük değildi. Sisli Son Vadisi'ni çevreleyen bariyer tamamıyla düşmemişti de. Bariyerde sadece büyük bir delik açılmıştı, ve canavarlar delice dışarı akın etmiş olsa bile, Buz Ankası öğrencileri onları dalga dalga tekrar içeri sokmuştu.

 

Üstelik, hâlâ daha Buz Ankası Sarayı'ndan üç saray ustası mevcuttu.

 

Yun Che rahatlamış hissetti. Sonuçta, burası Kar Şarkısı Diyarı'nın en güçlü tarikatının temel yeriydi. Sisli Son Vadisi'nin kaynak canavarları aşırı derecede korkunç olsalar dahi, gerçekten nasıl tarikata zarar verebilirlerdi ki?

 

Bu üç Buz Ankası saray ustaları, bu kaynak canavarları yok ettikten sonra güçlerini birleştirip bariyeri de tamir edebilirlerdi. Sadece Buz Ankası Sarayı'nı seferber etmelerine ve orayı korumak için İlahi Salon büyüklerinden veya öğrencilerinden yardım talep etmemelerine şaşmamalı. Durumla başa çıkmak için gerçekten yeterli güç vardı.

 

Yun Che'nin bakışları bölgeyi sardı ve tanıdık bir figür gözüne ilişti.

 

Mu Xiaolan!

 

Son birkaç yıldır çok çalıştığı açıktı ve şimdi İlahi Ruh Alemi'ne çoktan girmişti bile. Dahası, kendisi Mu Bingyun'un tek öğrencisi olduğu için, kendisinin sergilediği Buz Ankası Tanrı Atama Kanunu  diğer Buz Ankası Sarayı öğrencilerininkine kıyasla bir iki seviye daha yukarıda kalıyordu.

 

Açıkça belli oluyordu ki, Mu Bingyun ona Buz Ankası kanından daha fazlasını bahşetmişti.

 

Onu birkaç yıldır görmemiş olmasına rağmen, Mu Xiaolan'ın görüntüsü neredeyse hiç değişmemişti... Göğüsleri kesinlikle gelişmişti, ve temel doğasıyla çocuksuluğunu kaybetmişti. Gözleri de gittikçe soğumuş, heybetli bir hâle gelmişti ve buzlu kılıcı, bir kudurmuş kaynak canavarından diğerine melun bir merhametsizlik ile dans edercesine savruluyordu.

 

Yun Che Kar Şarkısı Diyarı'na ilk geldiği zamanlarda onunla geçirdiği anları hatırlayınca kalbi minnetle dolmuştu. Kendini göstermedi ve bölgeyi terk etmeye hazır olduğu için artık endişeli değildi.

 

Tam da önüne döndüğü esnada kaşları seğirdi, ve tekrar arkasına döndü. Sisli Son Vadisi'nin derinliklerine baktı ve bir anda kaşları çatıkken alçak bir sesle, “Bariyerin yıkılmasına şaşmamalı!”

 

Buz Ankası Sarayları, eninde sonunda, Buz Ankası tarikatının elit öğrencilerine ev sahipliği yapıyordu. Kaynak ışıkların ve savaşın sesinin ortasında, kaynak canavar sürüsü yine yeniden geri çekiliyordu. Üç saray ustası da dahil, Buz Ankası öğrencilerinden de o kadar kayıp yoktu ve savaş alanı çeşit çeşit kaynak canavarı cesetleriyle doluydu. Kanları, karlı bölgeyi kırmızıya, göze tuhaf gelen bir renge boyuyordu.

 

Eğer bu böyle devam etseydi, Sisli Son Vadisi'nden patlak veren kaynak canavarı baskını tamamıyla durdurulacak ve bariyer onarıldığında da tahmin edilebilir gelecekte böyle bir olay bir daha gerçekleşmeyecekti.

 

Fakat tam da bu zamanda Sisli Son Vadisi'nin derinliklerinden şaşırtıcı bir kükreme duyuldu.

 

Kükreme ilk duyulduğunda, ses epey uzaktan geliyordu. Fakat şu an sanki kulaklarının dibinden geliyor gibiydi. Hemen ardından dağları titreten, zemini oynatan ve havayı yaran bir kükreme daha geldi. Kaynak canavarlarını bastırmakla meşgul olan Buz Ankası öğrencileri, bedenlerinin şiddetle sarsıldığını hissettiler. Kulakları çınlıyordu ve aniden görme yetilerini kaybettiler; suratlarındaki her delikten kan akmaya başladı.

 

Ön saflarda duran Buz Ankası saray ustalarının üçünün de yüzlerinde şaşkınlık ifadesi vardı. Yüzlerindeki ifade, yaşadıkları şaşkınlık arttıkça değişti ve hep bir ağızdan, “Vahşi Kar Kutsal Maymunları!”

 

“O Vahşi Kar Kutsal Maymunu çifti yüzlerce yıl önce evcilleştirildi ve o zamandan beri Sisli Son Vadisi'ni koruyan kral gardiyan canavarlar olmuşlardı. Yoksa onlar da...”

 

Bu şokun ve karışıklığın ortasında, yoğun sisin içinden iki devasa figür belirdi... Normalde dingin bir ışık saçan gözleri, bu sefer çılgınlık ve cinnet doluydu.

 

Ortadaki Buz Ankası saray ustası, “Vahşi Kar Kutsal Maymunları, ikiniz de!”

 

 O tam konuşurken, kulaklarına yeri sarsan bir kükreme ilişti. İki Vahşi Kar Kutsal Maymunu da tek kelime dahi etmedi, sadece onlara doğru kükreyerek koşuyorlardı. Neredeyse elli kilometre yarıçaptaki iki büyük enerji dalgası, gökte patladı.

 

Diğer iki Buz Ankası saray ustalarının sinirleri de uzun bir süredir epey gergindi. İfadeleri aniden değişti, ancak anında tepki gösterdiler. Kılıçları, Vahşi Kar Kutsal Maymunlarına doğru giderlerken havada kesişti.

 

‘'Bekleyin bir dakika! Öğrencilere zarar vermeyin!” diye bağırdı ortadaki Buz Ankası saray ustası.

 

Bu bağırış, diğer iki Buz Ankası saray ustalarının göz bebeklerinin aniden kasılmasını sağladı. Üçünün de kaynak güçleri İlahi Kral Alemi'ndeydi ve bu iki Vahşi Kar Kutsal Maymunu da İlahi Kral canavarlardı. Fakat çevrelerinde, Buz Ankası öğrencilerinin çoğunluğu anca İlahi Musibet Alemi'ndeydi.

 

Eğer beş İlahı Kralın da gücü birbirlerine çarpışıp birleşirse... Artçı dalgalar bir anda sayısız Buz Ankası öğrencisini yok edebilirdi!

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr