Bölüm 527

avatar
19396 46

Against The God - Bölüm 527


 

Bölüm 527: Aile Birleşmesi



Yun Che'nin her bir sözü Yun Qinghong'un kulaklarında gök gürültüleri gibi yankılandı, üst bedeni şiddetle sallandı ve gözlerinin önündeki manzara bulanıklaştı. Beyni sanki taarruz eden kan akışı nedeniyle atlayacakmış gibiydi.

 

"Oğlum... Benim oğlumsun... Benim oğlum!!!"

 

Mu Yurou kalbindeki inanılmaz acıya rağmen haykırırken Yun Xiao'nun kollarından kurtularak şiddetle kendini Yun Che'nin bedenine attı. Sanki hayatı buna bağlıymış gibi ona sarıldı ve çocuk gibi ağlamaya başladı. Onu saran kolları sıkılaştı ve eğer bu sarılış biraz daha sıkı olsaydı onu kendine geçirmek istediği düşünülebilirdi. Ve onun kederli ve kalp ağrısı dolu haykırışları sanki tüm dünyanın grinin daha koyu bir tonuna dönüşmesine neden olmuştu.

 

Yun Qinghong kolunu uzatırken ileri adım attı ama yolda durdu. Ve uzun süredir boğazında takılı olan sözler sanki oraya sıkışmış gibiydi ve ağzını açtığında bastırmak için uğraştığı gözyaşları çıktı...

 

Samsara Aynası yıllar önce kaçmadan önce oğullarının boynunda asılıydı Çünkü Hayali Şeytan Kraliyet Ailesinin nesillerdir koruduğu ve Kaynak Gökyüzü Kıtasının arzuladığı bu kutsal hazine ilahi gücünü koruyup onlar yüzünden bir kaçak olmaktan başka şansı olmayan yeni doğmuş çocuklarını korumuştu.. Ve kaynak damgası çok daha tartışmasız bir kanıttı... Ve onun söylediği sözler... Kaynak Gökyüzü Kıtası, Mavi Rüzgar Ülkesi, Yüzen Bulut Şehri ve Xiao Ying isimlerinin hepsi sayısız kez tekrarladığı şeylerdi... Ve o bunları Yun Che'ye bahsederken kesinlikle Xiao Lie isminden bahsetmemişti...

 

Üstelik onun kendi gençliğine benzemesi ve ilk karşılaştıklarında hissettiği aşinalık hissi... Ve ona karşı olan pratikte anlatılamayan ve karşı konulamayan samimiyeti ve güveni...

 

Ah, yani bunların hepsi... Bunların hepsi...

 

Yun Ailesine gelmek istemesine şaşmamalı... Tükenecek kadar çabalamasına şaşmamalı, onların sakat bedenlerini iyileştirmesine şaşmamalı... Onu ve Yurou'yu bu kadar saygı ile karşılamasına şaşmamalı... Güçlü bir düşmanla karşılaşmaktan tereddüt etmemesine şaşmamalı... Yun Xiao ile yeminli kardeş olmak istemesine şaşmamalı... Ve tüm bunlar anlaşıldığında sonunda Yun Che'nin onlara 'Vaftiz Baba ve Vaftiz Anne' yerine neden 'Baba ve Anne' demek istediğini de anlamıştı...

 

Çünkü o onların oğluydu... Kendi kanlarından ve etlerindendi... Yirmi yıldan fazla süredir kayıp olan oğullarıydı... Cennet sonunda onu yanlarına göndermişti...

 

Bunu daha erken fark etmeliydi... Çünkü bu dünyada doğrudan akrabaların dışında birisine bu şekilde davranmanın bir sebebi yoktu... Ama kalbi bu duruma karşı sayısız şüpheye sahip olsa da nasıl olur da imkansız olan mükemmel bir sonucu hayal etmeye cüret edebilirdi...

 

"Oğlum... Oğlum..." Mu Yurou'nun sesi tamamen boğuklaştı. Ruhu bedeninden ayrılmış gibi gözükecek ölçüde ağladı... Ve o basit bir kadın değildi; o herkese tepeden bakan bir Hükümdar idi; o Yun Ailesi Patriğinin karısı idi. Doğuştan gelen yeteneği sıra dışıydı, o asildi ve güçlü bir iradeye sahipti. Bu yıllarda kocası ile birlikte Kaynak Gökyüzü Kıtasına gitmesinden bahsedildiğinde herkesin ifadesinin değişmesine neden oluyordu! Tüm Hayali Şeytan Ülkesinde bu şekilde bir cesaret ve kararlılığa sahip başka birini bulmak zordu.

 

Ama bugün onun gözyaşları bir okyanus oluşturuyordu. Tüm bu yıllarda kendi düşünceleri ile işkence görmüş ve sayılamayacak derecede göz yaşı dökmüştü... Kaynak Gökyüzü Kıtasına korkusuz bir şekilde giren bu kadını bu kadar zayıf yapacak tek bir kişi vardı… Onu bu kadar yıl boyunca ağlatacak tek kişi vardı... Bu onun sonsuza kadar kaybettiğini düşündüğü yeni doğan oğluydu!



Yun Che'nin kıyafetinin önü hızlıca gözyaşları ile ıslandı ama ıslaklık kalbini delen bir sıcaklık ile doluydu. Kalbi titredi, yavaşça ellerini kaldırdı ve onun kasılan omuzlarını destekledi. Nazikçe konuştu: "Anne, baba, bu evlat vefasız... Çünkü yirmi yıldan uzun süredir sizin yanınızda olamadı..."

 

"Artık döndüğün için sorun değil... Sorun... Değil..."

 

Bu birkaç sözü söylemek yun Qinghong için çok zordu ve daha fazla konuşamadı.

 

Yun Xiao olduğu yerde afallamış bir şekilde durdu ve tamamen mala bağladı. Zihninde tek bir ses sürekli dönüyordu... Ağabeyim, babam ve annemin oğlu... Onların gerçek oğlu...

 

Peki... Ya ben... Sanırım... Ben gerçekten onların... Öz oğlu değilim...

 

Bu gerçeği uzun süre önce zaten biliyordu ve hatta tüm Şeytan İmparatorluk Şehri de bunu biliyordu. Kaynak Kulpunu kullanamamak reddedilemeyecek bir gerçekti... Ama Yun Qinghong ve Mu Yurou bunu daha önce asla kabul etmediği için bu herkes tarafından bilinen bir gerçek olsa bile kalbinde sökemediği puslu bir perde ile kaplıydı.

 

Ama bugün bu son katman da tamamen kopmuştu... Duyguları tamamen kaos içindeydi ve ne yapacağını bilmiyordu. Bu yerde durmaya devem etmesi gerekip gerekmediğini bile bilmiyordu... O anda zihni aniden Yun Che'nin daha önce dediği şeyi hatırladı...

 

"Ah, yani bu kaderin oyunu… Ağabeyim bana bunu söylüyordu..." Usulca mırıldandı.

 

Yun Che'nin sözleri Mu Yurou'nun daha sesli bir şekilde ağlamasını sağladı. Bu yıllarda o sadece kayıp hissine değil ayrıca suçluluk duygusuna da katlanmıştı. Çünkü yıllar önce onlar nedeniyle daha doğmadan çocukları bir kaçak olmuştu. Üstelik hamileyken maruz kaldığı soğuk zehir nedeniyle onun kaynak damarları yok olmuştu ve bedeninden zehri çıkarmak için onu sakatlamışlardı. O zaman o zaten ölmek isteyecek kadar kederliydi. Ve zihnindeki tek şey o yerden kaçmayı başarabilirse onu korumak için her şeyi yapabileceğiydi. Ama Hayali Şeytan Ülkesine sonunda döndüklerinde oğlu Kaynak Gökyüzü Kıyasında kalmıştı ve o yer dönemeyecekleri ve oğlu büyürken ona eşlik edemeyeceği bir yerdi...

 

Ama şimdi çocuğu dönmüştü ve onun dönüşü göz kamaştırıcı bir rüya gibiydi. Onlara karşı içerlememişti ve tek bir şikayet sözü bile söylememişti. Bunun yerine onun bedenini iyileştirip Yun Ailesini felaketten kurtarmıştı... Ve en sonunda önlerinde diz çöküp 'vefasız' olduğunu söylemişti...

 

Oğlu gelmekle kalmamıştı, ayrıca çok mükemmel ve çok nazik kalpli biri haline gelmişti...

 

Son yirmi iki yılda cennete sövdüğü zamanların sayısını unutmuştu ve tabii ki kadere karşı isyan ettiği zamanların sayısını da hatırlamıyordu. Ama şu an cennete şükranlarını tüm kalbi ve içtenliği ile sunuyordu...

 

Yun Che kendini iki ay hazırladıktan sonra bu durumda sakinliğini koruyacağını düşünmüştü. Ama öz annesinin kucağında annesinin içten ağlayışını duyduğunda ve sıcak göz yaşları onun üzerine aktığında gözleri tamamen nemlenmişti. Onu aşırı sıkı ancak bir o kadar da ılık bir kucaklama ile sarmıştı. Ve bu ılıklığın arasında gözlerinin kenarlarında engellenen gözyaşları sonunda patlayarak serbest kalmıştı; onlar aşağı boşaldı, küçük bir yol oluşturdu, sanki kalbindeki güçsüzlük hissi yavaşça yükseliyordu...

 

Tüm bu yıllarda o birçok zorluk geçirmişti, birçok yaşam ile ölüm durumuna girmişti. Bu nedenle iradesi uzun süre önce sert ve boyun eğmez hale gelmişti. Döktüğü kan miktarı ağladığı gözyaşlarından milyon kat daha fazlaydı. Tek başına büyük bir klana ve aynı zamanda tüm ülkeye karşı çıkmıştı. Daha önce tüm kıtaya da karşı koymuştu ki sürekli yaşam ile ölüm arasında gidip gelmesine rağmen en sonunda başkaldırışını yüzüne giydiği soğuk ve kanlı gülümseme ile gösterirken kafasını boyun eğmez bir azim ile dik tutmuştu...

 

Ama bu an, zayıflık duygusu o kadar gerçek ve dayanılmazdı ki çöküp ağlamak istemesine neden oluyordu...

 

Çünkü bunun annesinin kollarının içi olduğunu biliyordu.

 

İki hayat sonrasında sadece bugün bir annenin kucağının nasıl olduğunu öğrenmişti... O sonunda ebeveynsiz, kum ve kuru kan ile kaplanmış kökensiz bir gezgin değildi...

 

————————————

 

Zaman yavaşlamış gibiydi. Kimse aile birleşmesini bölmüyordu ve o gün başka gerçekleşen bir şey yokmuş gibiydi.

 

Ama en sonunda Yun Qinghong yine de Yun Qinghong idi. Bir süre sonra sonunda duygularını kontrol edebilmişti ve kucaklaşmış anne oğula sessizce bakmıştı. Bazen gülerken bazen gözlerini kapamıştı. Sonunda Mu Yurou'nun tamamen boğuk ağlamaları da durmuştu. Hafif bir rahatlama nefesi verdi ve yapabildiği kadar rahat bir tonda konuştu: "Yurou, cennet oğlumuzu geri verdi ve bu büyük bir neşe kaynağı. Ama gördüğün gibi senin ağlayışın Che'er ve Xiao'er'i korkutuyor."

 

Mu Yurou kafasını kaldırdı; tüm yüzü gözyaşları ile lekelenmişti. Hafifçe hıçkırdı ve Yun Che'nin yüzünü elleri ile tuttu. Duyguları çok nazikti, sanki kolaylıkla kırılabilecek hassas bir hazineyi tutuyormuş gibiydi. Ona nemli gözlerle baktı ve usulca fısıldadı: "Evet... bu benim oğlum... Che'er... Oğlum..."

 

Tüm bedeni hafifçe titredi ve yüzünü oğlunun yüzüne koydu. Ve ağlamasını engellemek için elinden geleni yapsa da gözyaşları yine de yanaklarından aşağı indi. Duramıyordu... Elleri oğlunu bırakmayı reddediyordu, sanki bir kez bıraktığında bir kez daha onun dünyasından kaybolacakmış gibiydi.

 

Onun şu anki darmaduman durumu onun her zamanki zarif ve asil tavrından tamamen farklıydı.

 

Yun Qinghong ileri doğru bir adım attı ve eli Yun Che'nin omuzuna bastırdı. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı ama ağzını açtığında sözleri boğazında düğümlenmiş gibiydi. Uzun süre sonra hafifçe titreyen bir gülümseme ile birlikte usulca konuştu: "Che'er, eve hoş geldin... Biz seni rüyalarımızda uzun süredir bekliyorduk..."

 

Yun Che gözlerinin kenarlarını sessizce sildi ve kafasını kaldırdı, usulca cevapladı: "Baba, anne, üzgünüm. Bu evlat sadece yeni gelebildi. Ve bu yüzden annem ile babama yıllarca acı çektirmek durumunda kaldım."

 

"Sen hiç de geç kalmadın" Yun Qinghong gülerken kafasını salladı: "Bize geri döndüğün sürece sorun değil."

 

Önündeki hayranlık ile bahsedeceği kadar mükemmel, Mu Yubai'nin statüsünü boşvererek yeminli kardeş olmak istediği bu kişi aslında onun öz oğluydu. Hissettiği gurur, neşe ve memnuniyet o kadar yoğundu ki bu anlatılamazdı. Hatta öyle ki bu gerçek anı için kendi ölümünü kullanacak olsa bile bunu yüzünde bir gülümseme ile yapardı.

 

"Yurou, oğlumuz geri geldi ve bu kadar da büyümüş. Yeniden kaçmayacak, yani ona ne kadar daha sarılmayı düşünüyorsun?" Yun Qinghong sevgi ile karısının sırtına dokundu: "Yoksa sen oğlumuzun geri döndüğü gün onu tüm öğleden sonra diz çökük halde tutmak mı istiyorsun?"

 

Yun Qinghong'un son sözleri anında etki etti. Yun Che'nin hareketsiz bir şekilde neredeyse yarım gün orada diz çöktüğünü gören Mu Yurou anında kendine sitem etti ve pişman olup neredeyse bir kez daha ağlayacaktı. Hızlıca gözyaşlarını sildi ve Yun Che'yi kaldırmak için elini uzattı: "Che'er, hemen kalk, yer soğuk... Oh, bu annenin suçu, yerde diz çöktüğünü unutmuşum."

 

Yun Che, Mu Yurou onu hafifçe desteklerken ayağa kalktı. Kafasını salladı ve konuştu: "Bu önemli değil, anne. Tüm bu yıllarda yanında olamadım, yani bu diz çöküş size borçlu olduğum bir şey, üç gün üç gece burada diz çöksem bile yeterli olmaz."

 

Bu tür bir samimiyet çok değerli ve sıcaktı. O onları neşelendirmek ve rahatlatmak için en iyi ve en itaatkar yönünü göstermeyi istiyordu. Yan tarafta Yun Xiao bir süre tereddüdün ardından öne çıkıp ürkek bir şekilde konuştu: "Baba, anne, ağabey, bir a... Bir aile olarak bir araya geldiğiniz için tebrikler..."

 

"Bu 'bir ailenin' değil, bu 'bizim ailemizin' bir araya gelmesi!" Yun Che Yun Xiao'yu yakına çekti: "Söylediğin sözler sanki bu ailenin bir parçası değilmişsin gibi gözüküyor."

 

"Ama, ben... Ben..." Yun Xiao usulca dudaklarını ısırdı ve tamamen afallamış gibi gözüktü. Yun Qinghong ve mu Yurou'ya baktı, başını eğdi ve hayatsız ve afallamış bir sesle konuştu: "Ben... Ben... Gelecekte ben hala... hala size... Anne ve baba diyebilir miyim?"

 

(Ç.N: Ulan Xiao ne adamsın ???? Tabii ki diyebilirsin lan ne sandın sen bizim Yun ailesini ???? )

 

"Hey, Yun Xiao! Ne diyorsun? Biliyorsun biz yeminli kardeşiz!" Yun Che onun kafasına dokundu: "Yeminli kardeş olduğumuzda birbirimize söz verdik ve hayat boyu kardeş olacağımıza, benim ailemin senin ailen senin ailenin de benim ailem olacağına yemin ettik.  Bu sadece iki ay önceydi, şimdi beni artık ağabeyn olarak kabul etmiyor musun?"

 

"Hayır, ben... Ben..." Yun Xiao elini salladı ve gözleri kısa süreliğine nemlendi. O anda aniden Yun Che'nin neden onunla yeminli kardeş olmak istediğini fark etti. Çünkü onun ailesi aslında Yun Che'nin ebeveynleriydi. Bu sözden vazgeçemezlerdi ve Yun Che'nin kendisinin kim olduğunu söylemeden iki ay bekleme sebebi de o idi… Sadece onun içindi...

 

Çok fazla duygu içeren sıcak bir akış tüm bedeninde yüzdü. Yun Xiao kafasını kaldırdı, göz kamaştırıcı bir gülümseme ortaya çıkardı: "Üzgünüm, anne, baba, ağabey, ben çok fazla düşünüyordum. En çok sevdiğim ailem oğullarını buldu. En saygı duyduğum ağabeyim de ailesini buldu. Bu odadaki en mutu kişi ben olmalıyım! Anna, baba, ağabey... Ailemiz bir araya geldiği için tebrikler!"

 

Yun Qinghong ve Mu Yurou birbirine baktı ve güldü. Yun Che de kendi kendine büyük bir kahkaha attı. Üzüntü ve göz yaşları gittikten sonra yüzlerinde sıcak gülümsemeler kalmıştı.



---------------ÇEVİRMEN NOTU------------

 

Bu bölüm için baya beklemiştik len. Güzel oldu kavuştular sonunda :d

 

Aile neler yapacak? Buluşma sonrası neler yaşanacak? Yun Che neler anlatacak? Merak mı ediyorsunuz? O zaman… Bekleyin, okuyun ve öğrenin ????

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr