Bölüm 528

avatar
17810 41

Against The God - Bölüm 528


 

Bölüm 528: Yun Xiao, Xiao Yun



"Che'er, çabuk, otur..."

 

Mu Yurou nazikçe Yun Che'yi tahta sandalyeye itti. Tatlı yüzü sanki üzerine bir yağmur banyosu inmiş gibiydi ve elleri hala nazikçe titriyordu. Oğluna bakarken bakışları onun üzerinde asılı kalmıştı; bir an bile dalgalanmıyordu.

 

Elinde Samsara Aynasını tutuyordu. Kolunda Kaynak Kulpu işareti hala hafifçe parlıyordu ve yüzü Yun Qinghong'un gençliğini andırıyordu. Bunların hepsine neredeyse cisimleşecek kadar net olacak kadar hızlı atan kan damarları eşlik ediyordu... Bu onun oğluydu... Öz oğluydu.

 

"Che'er... Oğlum..." Mu Yurou usulca mırıldandı ve bir kez daha konuşurken  tıkandı: "Ben gerçekten... Şu an rüyada değil miyim..."

 

Onlar birbirlerine zaten son iki aydır yakınlaşmışlardı ve Yun Che normalde ona 'anne' olarak hitap ediyordu. Ama şu an, Yun Che'nin karşısında zihinsel durumu ve duyguları tamamen farklı bir seviyeye ulaşmıştı. Yun Che ağzını açtı ve usulca konuştu: "Anne, üzgünüm... Sizi ilk gördüğümde, sizin zaten benim ebeveynlerim olduğunuzu biliyordum, ama... Sizinle konuşmak için bugüne kadar bekledim."

 

Mu Yurou nazikçe kafasını salladı. Bunlar onun için biraz bile önemli değildi. Bu zaman ve bu yerde onu dünyadaki hiçbir şey ilgilendirmiyordu. Hayatı boyunca hissettiği tüm neşe ve mutluluk toplansa bile şu an ile kıyaslanmazdı. Usulca cevapladı: "Kocacım, oğlumuza bak, o senin gençliğinden bile daha iyi gözükecek kadar yakışıklı. Ona kalbini kaptıran kızların sayısını bile sayamam. Ve o hala bu kadar itaatkar, nazik kalpli ve hassas... Yirmi yıldır biz onun ailesi olarak ona hiçbir şey yapamadık ve doğduğundan beri zorluklarla karşılaşmasına neden olduk. Ama oğlumuz bizi suçlamıyor... Bizi suçlamıyor..."

 

"Üstelik, onun cesareti ve zekası onun yaşındaki beni bile aşıyor. Onun tıbbi yetenekleri de göğün altında emsalsiz. O sadece iki aydır burada ancak bizi derin abisten kurtardı ve kimseye hayran olmayan ağabeyinin yeminli kardeş olmak istemesini sağladı. Dük Huai'nin düzenli ve detaylı oyununu tek günde çökertip Yun Ailesine bir kez daha umut verdi... Bu bizim oğlumuz." Yun Qinghong kafasını kaldırırken sesi gurur ve heyecanla parladı

 

"Oğlumuz..."  Mu Yurou Yun Che'nin yüzünü okşarken tek eliyle kendi dudaklarını kapadı. Ağlamayı bitirdikten sonra yeni dönen oğluna sadece gözyaşlarını göstermemek için sertleşmek istiyordu ama ne zaman bunu denese yapamıyordu. Rüya gibi büyülenmiş bir şekilde konuştu: "Ben hayatım boyunca, asla... Asla seni yeniden görebileceğimi düşünmemiştim... Cennetin gözleri varmış..."

 

Yun Che elini uzattı ve nazikçe annesinin yüzündeki yaşları sildi: "Anne, ağlama, ailemiz sonunda bir kez daha bir araya geldi. Ve ikiniz de kaybettiğinizi kazandınız, tüm zorluklar geçmişte kaldı."

 

"Evet... Annen ağlamıyor... Ağlamıyor... Annen sadece… Sadece çok mutlu oldu..." Mu Yurou başıyla onayladı. Özenle gözyaşlarını silmeyi denedi ama ağladığı yaş sayısı basitçe çok fazlaydı ve silmeyi denedikten sonra bile yüzü hala ıslaktı.

 

"Che'er." Yun Qinghong usulca iç çekti ve nazik bir sesle konuştu: "Tüm bu yıllarda neler yaptın? Ve çok uzaktaki Kaynak Gökyüzü Kıtasından seni buraya ne getirdi?"

 

Yun Qinghong'un soruları Mu Yurou'nun kalbinin en hassas yerlerine şiddetle dokundu. Yun Che'nin ellinden tuttu ve endişeli bir tonda sordu: "Evet.. Che'er, bu yıllarda iyi miydin? Çok fazla zorluk çektin mi?"

 

Mu Yurou'nun tüm varlığı şu anda oğluna odaklanmıştı ve başka bir şey düşünemiyordu. Ama Yun Qinghong Yun Che'nin mizacının yaşına uymadığını biliyordu yani Yun Che'nin çektiği şeyler basitçe sadece 'büyük zorluk' değildi; sıradan insanların dayanamayacağı bir işkence olmalıydı. Aksi halde nasıl olur da bu şekilde sıra dışı bir mizacı, cesareti, yeteneği ve öngörü yeteneği olabilirdi?

 

Yun Che hafifçe gülümsedi ve cevapladı: "Yaşadığım tüm olayları kesinlikle anneme ve babama detaylıca anlatacağım. Ama bundan önce..." Elini uzattı, Yun Xiao'yu kavradı ve konuştu: "Anne, baba, şimdi diğer oğlunuzun kökeninin söyleme zamanı. Yun Xiao artık ufak bir çocuk değil ve inatçı bir ruh ile dolu dürüst bir adam olalı çok oluyor. Doğuşunun ardındaki gerçeği öğrenme hakkı var."

 

Yun Xiao biraz afalladı ama ardından gözleri aydınlandı. Kararlı bir şekilde başıyla onayladı: "Baba, anne, lütfen bana kökenimi anlatın. Ben de nereden geldiğimi ve ailemi bilmek istiyorum. Anne ve baba, lütfen endişelenmeyin her ne kadar sizin öz oğlunuz olmasam da bana verdiğiniz sevgi ve alaka kesinlikle sahte değildi. Gelecekte atalarımı tanıyıp ailemin olduğu yere dönsem bile siz benim için her zaman annem ve babam olacaksınız. Hayatım boyunca."

 

Bundan önce Yun Xiao tereddüt, şaşkınlık ve hatta biraz  ümitsizlik hissediyordu. Ama şu an bu sözleri söylediğinde endişeliği ve şaşkınlığı erimişti ve bunların yerine sakinlik, rahatlık ve sonunda ailesi bir araya geldiğinden dolayı mutluluk vardı.

 

Her ne kadar o ailesinin öz çocuğu olmasa da onlar tüm bu zaman boyunca kendilerininmiş gibi davranıp onu sevmişlerdi. Bu sevgi borcu bile zaten onun hayatı boyunca geri ödemesi zor olan bir şeydi. Ağabeyi hayatını kurtarmıştı, sürekli ona yardım edip zaman zaman ona yol göstermişti. Bu aile birleşmesini bile sadece onun için iki ay ertelemişti...

 

Yani onlar kan yoluyla akraba olmasalar bile ona böyle kalpten bir şekilde iyilikle davranmışlardı, nasıl olur da çaresizlik hissedebilirdi?  En çok sevdiği ailesi sonunda yıllardır endişe duydukları oğullarına kavuşmuşlardı, yani doğal olarak ailesi için mutluydu. En saygı duyduğu ağabeyi de ailesi ile bir araya gelmişti, yani doğal olarak onun için de mutluydu...

 

O anda açıkça biraz büyüdüğünü ve Yun Che'nin bahsettiği gibi... Ruhunda bir gelişim olduğunu hissediyordu.

 

Yun Qinghong ve Mu Yurou bakıştı, neşe ve rahatlık ile güldü. Yun Qinghong başıyla onayladı: "Güzel! İyi evlat! Xiao'er, senin baban ve ben de yeminli kardeştik. Üstelik o hayatım boyunca sahip olduğum tek sırdaştı. Yani senin ve Che'er'in babaları kardeşten daha yakındı ve iki aile tek olalı çok olmuştu."

 

"Ah..." Yun Xiao'nun ağzı açıldı: "Babam ve öz babam... Birbirlerini tanıyor muydu?"

 

"Evet." Yun Qinghong başıyla onayladı ve Yun Xiao'nun kolunu çekti: "Xiao'er, otur. Bugün annen ve ben senin kökenin hakkındaki her şeyi anlatacağız."

 

Çok geniş olmayan odada dördü birbirine dönük şekilde oturdu. Ve Yun Qinghong, Mu Yurou veya Yun Che fark etmeksizin eskisinden çok daha aile gibi hissediyorlardı. Yun Qinghong kendisinin ve karısının Kaynak Gökyüzü Kıtasında yaşadıklarını Yun Xiao'ya anlattı. Özellikle Xiao Ying ile nasıl tanıştıklarını, nasıl yakınlaştıklarını ve nasıl yeminli kardeş olduklarına fazlasıyla değindi... Ta ki onlar için bir kaçış yolu hazırladığına ve kendi oğlunu onlarınki ile değiştirdiğine kadar...

 

Yun Xiao orada oturdu ve sessizce dinledi. Yun Qinghong hikayesini bitirdi ve o afallamış bir şekilde oturdu ama ardından kendi kendine hayatsız bir sesle konuştu: "Oh... Yani benim memleketim... Gerçekten Kaynak Gökyüzü Kıtası..."

 

"Kaynak Gökyüzü Kıtası Hayali Şeytan Ülkesinin bahsettiği kadar kötücül değil. Sadece bir kısım insan gerçekten kötücül ve ahlaksız. Kıyalandığında Hayali Şeytan Ülkesi ve Kaynak Gökyüzü Kıtasının arasındaki en büyük fark ırkların yapısı. Kaynak Gökyüzü Kıtasında insanlar ve canavarlar yönetici ve çok az şeytan var." Yun Che konuştu. Hayali Şeytan Ülkesinde, Kaynak Gökyüzü Kıtası aşırı eleştiri alan bir yerdi ve Yun Xiao'nun bunun yüzünden Kaynak Gökyüzü Kıtasına karşı ön yargısı olmasını istemiyordu.

 

"Doğru... " Yun Xiao nazikçe başıyla onayladı. İfadesi hala biraz afallamıştı. Bu şeyleri kabul etmek için yeterince zamana ihtiyacı vardı: "Xiao... Yani benim soyadım aslında Xiao... Şaşmamalı... Demek ki ondan... Annem ve babam bana Yun Xiao ismini verdi..."

 

"Hphp, çünkü biz her zaman bir gün Kaynak Gökyüzü Kıtasına dönerek atalarınla tanışacağını düşünmüştük." Yun Qinghong gülerek söyledi.

 

"Ağabey, benim öz ailem.. Onlar nasıllar? Ve onların yaşadıkları yer hala... Yüzen Bulut Şehri mi?"  Yun Xiao yüzündeki puslu ifade ile sordu.

 

Her ne kadar Yun Che bu sorunun kaçınılmaz olduğunu bilse de ve uzun süre bunun için hazırlık yapsa da Yun Xiao bunu sorduğunda ifadesi anında dondu ve uzun süre tek ses çıkaramadı.

 

Yun Che'nin ifadesi anında Yun Qinghong’un ifadesini de değiştirdi. Yun Che'nin çekmiş olduğu zorlukları bir kez daha düşündüğünde kalbi bir kez daha sıkıştı. Yun Che'nin omuzundan kavradı ve doğrudan ona bakarken sordu: "Xiao Ying şu an nasıl? Yüzen Bulut Şehrinde, Xiao Ailesi elitler arasındaydı, yani o kesinlikle... Şu an iyi bir şekilde yaşıyordur, değil mi?"

 

Yun Che ağır bir iç çekti. Yun Qinghong'un sorusunu cevaplamadı. Bunun yerine Yun Xiao'ya baktı ve ciddi bir tonda bildirdi: "Yun Xiao, daha önce söylediğim şeyi hatırla. Gerçek bir adam mutlaka kaderin oyunları ile sakince yüzleşir. Ve dünyada gerçekleşen şeyler mutlu veya üzgün olabilirler. Ama olduklarında sadece kabul edip onlarla yüzleşmen gerek... Kaderini nasıl kabul edip yüzleşeceğin senin karakter testin olacak."

 

Yun Xiao Yun Che'ye baktı ve elleri sessizce sıkılaştı. Bir süre sonra gözlerindeki kararlılık artarken konuştu: "Ağabey, devam et ve söyle... Ne olursa olsun sakince kabulleneceğim."

 

Yun Che başıyla onayladı, gözlerini kapadı ve nazik bir sesle konuştu: "Xiao Amca… O… Yirmi iki yıl önce öldü."

Yun Qinghong hızlıca ayağa kalktı, yüzü anında kağıt gibi beyaza döndü. Bu dünyada onun böyle güçlü tepkiler vermesine neden olacak birkaç şey vardı... Ama Xiao Ying onun hayatındaki tek yeminli kardeşiydi, tek sahip olduğu gerçek sırdaşıydı. Sadece bu da değil, Xiao Ying onun hayatını borçlu olduğu adamdı ve bu minnet borcu dağ kadar ağırdı. Yıllar önce eğer o olmasaydı karısı ile birlikte Hayali Şeytan Ülkesine canlı dönemezdi.

 

Ama onun aslında öldüğünü asla düşünmemişti... O aslında ölmüştü... Yirmi iki yıl önce...

 

Ve o zaman... Yoksa... Yoksa...

 

"O... O... O... O nasıl öldü? Nasıl öldü?" Yun Qinghong titreyen bir sesle konuştu.

 

Yun Che tereddüt etmedi veya bir şeyi gizlemedi, doğrudan konuştu: "Yirmi iki yıl önce annem ve babam Yüzen Bulut Şehrinden ayrıldıktan sonra sizi takip eden kişiler bir şekilde sizin Xiao Amca ile aranızdaki ilişkiyi öğrenmişler. Onlar Xiao Amcayı bulmuş ve sizin yerinizi öğrenmeye zorlamışlar ama Xiao amca bunu söylemektense ölmeyi tercih etmiş... Sonuç olarak da..."

 

Yun Qighong'un tüm bedeni şiddetle sallandı.

 

"Xiao Amca öldükten sonra karısı keder ve kayıp nedeniyle çok hızlıca vefat etti. Ve büyükannem de üzüntüden dolayı hastalandı. Benden bir yaş küçük olan küçük halamı doğurduktan sonra o da vefat etti. Onların nasıl göründüğünü bile hatırlamıyorum... Beni ve küçük halamı büyüten büyükbabamdı..."

 

"…" Yun Qinghong'un ağzı şiddetle titredi ve gözleri dışarı doğru çıktı. Tüm bedeni aniden şiddetle hareketlenirken ağzından taze kan boşaldı. Tüm bedeni ağır şekilde yere çöktü.

 

"Ah... Eşim!"

 

(Ç.N: Ulan husband kalıbına ne denir. Herif diyesim bile geliyor ???? )

 

"Baba!!"

 

Mu Yurou ve Yun Che aynı anda haykırdı. Hızlıca Yun Qinghong'un bedenini desteklediler. Yun Qinghong'un ağzının kenarı seğirdi ve koyu kırmızı kan izi korkutucu bir şekilde göz alıcı hale gelmişti. Bakışları yaşamsızca gökyüzüne kaydı ve iki şiddetli göz yaşı akışı gözlerinden döküldü: "Kardeş Xiao... Kardeş Xiao'nun ölme nedeni benim... Onun ailesinin ölümüne ben neden oldum... Bendim... Bendim... Onlara zarar veren bendim..."

 

"Kardeş Xiao'ya borçlu olduğum minnet borcu dağ kadar ağır... Ama ona geri ödediğim şey... Sadece... ölüm ve yıkım..."

 

------------ÇEVİRMEN NOTU-----------

 

Suçlama be kendini. Sen bilemezdin sonuçta ????

Yun Qinghong neler diyecek? Yun Xiao ne tepki verecek? Yun Che neler anlatacak? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin ????

Fullbringer Notu: Ağlattın reyiz :(

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr