Bölüm 568

avatar
19356 44

Against The God - Bölüm 568


Bölüm 568: Galibiyet Turu



Crack… Crack…

 

Devasa salon içinde on binden fazla güçlü kişi vardı ama duvardan gelen parçalanmış yeşimlerin düşme sesinin haricinde hiçbir ses duyulmuyordu... Nefes alma sesi bile! Salondaki herkes çoktan genişlemiş gözler, açılmış ağızlar ile ayağa kalkmıştı ve kaç tane çenenin neredeyse yere düşmüş olduğu belli değildi.

 

Küçük Şeytan İmparatoriçe bile tahtından kalkıp duvara çarpan Hui Ran'a afallamış bir şekilde bakıyordu.

 

Arenanın en yakınındaki, köşede duran Dük Huai'nin gözleri çoktan Yun Qinghong'un Yun Che'yi durdurma niyetini engelleme niyeti ile doluyken dışarı çıktı ve ağzının kenarları, kirpikleri ve çenesi kramp girmiş gibi seğirdi... Küçük Şeytan İmparatoriçenin karşısında harekete geçme konusunda tereddüt içinde olduğu biri olarak koruyucu ailelerin yüzde altmışını kendi tarafında geçirmişti ve birçok dük sarayının da Şeytan İmparatorun soyunu bırakarak onun yanında olmasını sağlamıştı, onun çıkarcı tavrı ve tutumu hayal edilebilirdi. Ama o anda, zihni tamamen kaos içindeydi ve yüzü bu sahneyi izlerken eğri büğrüydü.

 

Savaşın bu turundaki güçlerde, aşırı bir farklılık vardı... Hatta öyle ki, diğer turlara nazaran çok daha büyük bir farktı. Hui Ran'ın gücü zaten Yun Che'den fazlasıyla yüksekti ve bunun üzerine Yun Che art arda beş maç yapmıştı ve kaynak gücü büyük ölçüde tükenmişti. Seyircilerin odağı maçın kimin kazanacağı değil Yun Che'nin en sonunda hayatta kalıp kalmayacağıydı...

 

Ama ikisinin savaşındaki tüm süreç sadece bir an sürmüştü...

 

Ve bu an, oradakilerin tepki bile veremeyeceği kadar kısaydı...

 

Ve onlardan biri şiddetle uçurulup arenanın dışına fırlatılmış ve salonun doğu duvarına çarpmıştı.

 

Kurallara göre arenadan dışarı çıkmak mağlubiyet olarak sayılıyordu!

 

Ve uçurulan kişi Yun Che değil, gücü anormal bir şekilde yüksek olup kaybetme şansının olmadığı düşünülen Hui Ran idi!!

 

Gördükleri bu sahne ölü bir küçük ot sapının aniden yüz yıldır kökleşmiş büyük bir ağaç olmasından farksızdı... Sanki yeryüzü ve gökyüzü aniden ters dönmüş gibi insanın aklını alıyordu.

 

"Ağabey... Kazandı..." Xiao Yun mırıldandı, sanki ruhunu kaybetmiş gibiydi, ardından kontrolsüzce haykırdı: "Ağabeyim kazandı... Ağabeyim kazandı!! Yun Ailemiz kazandı!"

 

Xiao Yun'un yüksek sesli, heyecanlı haykırışı herkesi şoktan kurtardı. Anında, sayısız haykırış depremsel, yüksek sesli ses dalgalarına dönüştü.

 

"Yun Che kazandı... Bu gerçek... Yun Che kazandı!!"

 

"B-b-b-b-… Bu hayatımda gördüğüm en inanılmaz şey!"

 

"Hui Ran yenildi... Tek hamlede yenildi! Ahhhh.... Gözlerime inanamıyorum, hayal mi görüyorum?!"

 

"Bu imkansız... İmkansız!! Neler olduğunu bana kim söyleyebilir, bu kesinlikle imkansız!!"

 

"Hui Ran, Dük Huai tarafının son kişisiydi. Yun Che kazandı... Yani en sonunda Yun Ailesi kazandı!!"

 

"Baba... Hui Ran kaybetti ve Yun Che kazandı... Biz... gerçekten... Kazandık!" Su Zhizhan mücadele etti, sesi sallanıyorken sanki uykusunda konuşuyor gibiydi.

 

"Bu... Doğru!" Su Xiangnan yavaşça onayladı ve sesi biraz titredi: "Kim olursa olsun bu sonucu beklemesinin imkansız olduğuna inanıyorum. Bu Yun Che... O ne tür bir Tanrı?"

 

(Ç.N: F5 Tarikatının ATG kolunun lideri olur kendileri. Hepimiz severiz keretayı. Elimizde büyüdü.)



(D.N: Ben sevmiyorum.)

(FN: Ben de.)

 

Su Ailesi Patriği Yun Che'yi tarif ederken 'Tanrı' kelimesini kullanmıştı ama o anda Su Ailesi’ndeki kimse bunun abartı veya uygunsuz olduğunu düşünmüyordu.

 

"İnanılmaz... İnanılmaz... Bu gerçekten inanılmaz." Mu Feiyan üç kere 'inanılmaz' dedi. Birkaç yüz yıldan fazla yaşayan Mu Ailesi Patriği’nin gözlerinde, sesinde ve ifadesinde şaşkınlık vardı. Biraz önce çok genç ve pervasız olduğu için ne zaman ileri çıkıp ne zaman geri çekileceğini bilmediği için Yun Che'yi eleştiriyordu ama şu an Yun Che’nin ne yapacağını tam olarak bildiğini fark etti. Yüz yaşına ulaştıktan sonra birini nadiren yanlış değerlendirmişti ama konu Yun Che'ye geldiğinde, onu defalarca yanlış değerlenmiş durumdaydı...

 

Mu Yubai ağzını açtı ve alçak sesle mırıldandı: "Bu çocuk, bu küçük canavar nereden geldi..."

 

Yun Che ile yeminli kardeş olma konusunda her zaman ciddiydi ama şu an kalbinde farklı hissediyordu. İlk başta kendini alçaltıp Yun Che ile yeminli kardeş olmak istemişti. Bunun nedeninin yarısı, ona olan minnettarlığı ve diğer yarısı da, Yun Qinghong ve Mu Yurou'yu tedavi edebilen üst düzey tıbbi yetenekleriydi... Eğer böyle bir kardeşi olursa fazladan birkaç hayata sahip olmuş gibi olacaktı ve bu tüm Mu Ailesi’ne fayda sağlayacaktı.

 

İstediğini elde etme konusunda bu kadar inatçı davranmasının ve o zaman biraz zorlayıcı olmasının nedeni kendisinin Mu Ailesi’nin genç patriği oluşu ve gelecekte Mu Ailesi’nin Patriği haline gelecek olmasıydı. Arka planı ve yeteneğinin yeterince layık olduğuna emindi. Ama şimdi Yun Che’nin inanılmaz şok edici yeteneğini, mizacını ve cesaretini görünce, buna göğün altında herkesi şaşırtacak tıbbi yeteneklerini koyunca... Bu Yun Che, tüm bu niteliklere sahip olmasına rağmen sadece yirmi iki yaşındaydı!!

 

O aynı yaştayken, kim bilir Yun Che tarafından nasıl ezilirdi.

 

Böyle başarıları sadece yirmi iki yaşında elde ettiğine göre gelecekteki başarıları çok daha akıl almaz olacaktı.

Eğer birisi onun gelecekte ülkenin bir numarası haline geleceğini söylerse, muhtemelen buradaki kişilerin hiçbiri bundan kuşku duymazdı.

 

Bu nedenle, Yun Che'nin parlaklığı altında, onurlu Mu Ailesi’nin genç patriği kendini alçaltıp yeminli kardeş olma konusunda inisiyatif kullanma konusunda kendine güvensiz hale gelmişti...

 

"Böyle bir karakter, bizim ülkemizde ortaya çıktı." En Büyük İhtiras etkilenmiş bir sesle konuştu: "Ama ne yazık ki, o Yun Qinghong'un vaftiz oğlu. Eğer onun öz oğlu olsaydı Yun Ailesi’nin gelecek endişesi olmazdı…”

 

"Öncelikle, babanız sizin abarttığınızı düşünmüştü ama aslında Yun Che bahsettiğinizden çok daha etkileyici. Bu çocuğun gelecekteki başarıları kesinlikle göğü sarsacak. Bunun üzerine klanımızın kurtarıcısı bir de... Onunla bundan sonra arkadaş olmalısınız."

 

Göğün altında klanının tüm kardeşleri başarıyla onayladı. Herkesin gözleri derin bir şok ve şaşkınlık ile doldu.

 

Yun Qinghong kalktı. Arkasındaki Yun Ailesi büyükleri görüntülerini bile önemsemeyecek şekilde ayaktaydı ve genç öğrencilerle birlikte sesleri kısılana kadar bağırıyorlardı. O bağırmadı ve arenaya koşmadı. Yun Che'ye bakarken kaplan gözleri göz yaşları ile doldu. O açıkça biliyordu... Herkes biliyordu, bu sonuç, sadece inanılmaz bir mucize değildi. O, Yun Ailesi’ni kaderinden kurtarmıştı, Küçük Şeytan İmparatoriçeye sadık olan tüm koruyucu aileler ve dük saraylarını kurtarmıştı ve en önemlisi Şeytan İmparator soyunun momentumunu ve haysiyetini kurtarmıştı.

 

Kendinden çok emin olan Dük Huai tarafındaki kişilere bile ağır bir darbe vurmuştu.

 

"Che'er, baban seninle gurur duyuyor!" Yun Qingong gülümserken konuştu. Dük Huai'ye bakmadı bile... Çünkü onun yüzünün aşırı berbat olacağı kesindi.

 

Dük Huai'nin berbat yüzü sadece berbat değildi, yüz hatları, anlaşılmayacak kadar eğrilmişti. Dük Zhong ve diğer büyük Dük Sarayları’nın ustalarının ve doğu kanadının patriklerinin yüzleri de bir demlik altı gibi kararmıştı. Onlar orada duruyor, birbirlerine bakıyorlardı ama hiçbiri bir şey söylemiyordu.

 

"Ahhhhh!!"

 

Bang!!

 

Salonun doğu duvarı aniden canavar gibi bir kükreme ile patladı. Hui Ran karman çorman saçları ve kan ile dolu yüzü ile dışarı sıçradı ve kan çanağına dönmüş gözleri ile doğrudan Yun Che'ye doğru koştu: "Piç... Bu dük seni öldürecek!!"

 

Hui Ran aşırı kötü gözükse de momentumu hala inanılmaz derecede şok ediciydi. Yun Che'nin Ejderha Ruh Etki Alanı altında iki kılıç darbesini alsa bile kaynak enerjisi çökmemişti ve bakıldığında ciddi yaralanma almamış gibiydi... Yun Che'nin kalbinde bir soğukluk oluştu. Bu Hui Ran'ın gücü gerçekten sıra dışıydı.

 

Öfkeli aurayla birlikte bir kaynak fırtınası atıldı. Yun Ailesi’nin Ulu Büyüğü Yun Waitian uçtu ve hemen koruma amacıyla Yun Che’nin önüne geldi. Öfkeyle kükredi: “Hui Ran, ne yaptığını sanıyorsun?!!!"

 

O anda, tüm Yun Ailesi Yun Che'yi değerli hazineleri olarak görüyordu, nasıl olur da zarar görmesine izin verebilirlerdi?

 

Hui Ran ne kadar güçlü olursa olsun, Yun Waitian'ın dengi olmasına imkan yoktu. Yun Waitian'ın baskıcı aurasının altında hemen uzaklaşmaya zorlandı. Hui Ran daha da kızgınlaşırken öfkeyle kükredi: "Bu piç beni kandırdı! Bu dükün yeteneği ile, nasıl olur da böyle bir çöpe yenilebilirim... Yun Che, bu dük ile adil bir şekilde savaşmaya götün yiyor mu?!"

 

Yun Ailesi’nin İkinci Büyüğü Yun Duanshui de Yun Che'nin önüne uçarak onu korudu. Hui Ran'a baktı, soğukça güldü ve konuştu: "Hui Ran, mağlubiyet mağlubiyettir. Buradaki kimse kör değil. Biz her şeyi gördük. Sen sonuçta onurlu bir düksün; yenilgiyi kaldıramıyor musun? Hmph, tüm Dük Huai Sarayı’nın şaka malzemesi haline gelmesinden korkmuyor musun?"

 

"Kapa çeneni!” Hui Ran parmağı ile Yun Che'yi gösterdi ve tüm bedeni titredi. Hayatında hiç kaybetmemiş, aşırı kibirli biri olmasına rağmen bugün herkesin gözleri önünde kendisinden çok daha zayıf olan ve gücünün çoğu tükenmiş olan biri tarafından arenadan atılmıştı. Hayatında asla böyle bir şekilde küçümsenmemişti: "Bu dük nasıl olur da kaybedebilir! Şu an, bu açıkça..."

 

"Yeter!"

 

Dük Huai'nin yüzü su yüzeyi kadar sakindi. Hui Ran'ı acımasızca azarladı: "Bizim Dük Sarayımız’ı daha da küçük düşürmek mi istiyorsun?! Hemen bunu kabullen!"

 

"Baba..." Dük Hui Ran'ın yüzü kasıldı. Herkesin bakışlarını sırtında bıçaklar gibi hissediyordu. Uzlaşma içinde yumruklarını sıktı, Yun Che'ye acımasızca baktı ve dişlerini sıkıp arenadan ayrıldı. Koltuğuna döner dönmez şiddetle bir ağız dolusu kan tükürdü... Yun Che'nin ağır kılıcı, dayanması kolay bir şey değildi.

 

"Pekala!!" Küçük Şeytan İmparatoriçe yavaşça aşağı indi. Her zaman soğuk olan yüzü bu aşırı nadir anda rahatladı: "Ne kadar da hatırda kalıcı bir karşılaşma. Yun Che sadece Gökyüzü Kaynak Alemi’nde ama art arda altı maça çıktı ve şehrimizin altı dahisine karşı kazandı. Bu gerçekten göz alıcıydı, bu İmparatoriçe bile oldukça etkilendi!"

 

"Karşılaşmalardan önce koyduğumuz kurallara göre Yun Ailesi kaybederse koruyucu aile unvanlarını kaybedecekti. Yun Ailesi orijinalde uçurumun kenarındaydı ama Yun Che akıntıyı terse çevirdi ve galibiyeti getirdi. Görünüşe göre cennet bile Yun Ailesi’nin tarafında!"

 

Küçük Şeytan İmparatoriçenin bakışları kaydı, doğu kanadını süpürdü ve Dük Huai'nin üzerinde durdu: "Dük Huai, bu sonuç hakkında bir şey diyecek misiniz?"

 

Dük Huai daha konuşmadan önce Yun Che çoktan yüksek sesle konuştu: "Dük Huai bir şey söylemeden önce Dük Huai'ye... İki tarafın da kabul ettiği bahsi hatırlatabilir miyim. Dük Huai, lütfen bunu unutmayın! Eğer yenerseniz bizim Yun Ailemiz Koruyucu Aileler’den ayrılacaktı. Ve eğer biz yenersek... Heh! Yun Ailemizin işine burnunuzu sokmayacaktınız. Ve... Helian, Chiyang, Nangong, Bai, Xiao ve Lin Aileleri, iki buçuk kilo Mor Damarlı İlahi Kristali Yun Ailemiz’e bir ay içinde verecekti! Ve siz, Dük Huai Sarayı, ise on kiloyu bir ay içinde bizim Yun Ailemize verecektiniz!"

 

Yun Che'nin ağzının kenarları eğimlendi: "Bu konuda, Küçük Şeytan İmparatoriçenin ve diğer herkesin şahitliğine sahibiz. Siz, Dük Huai Sarayı ve yedi aile kolaylıkla bunu kabul etmişti... Dük Huai, sizin gibi onurlu bir dükün herkesin önünde sözlerinden dönmeyeceğine inanıyorum, haksız mıyım?"

 

Yun Che konuşmasını bitirdikten sonra yedi ailedeki herkesin yüzü domuz karaciğeri rengine döndü. İki buçuk kilo Mor Damarlı İlahi Kristal onların hayatlarının bağlı olduğu bir şeydi ve hatta ülkenin zirvesindeki koruyucu ailelerin bile üretmek için yüz yıl uğraşması gereken bir şeydi. Dük Huai'nin bunu kabul etmesinin ve onların da buna uymasının nedeni kaybetmeyeceklerine mutlak güven duymalarıydı. Bu 'pazarlık kozu' onlar için sadece bir dekordu.

 

Ama şu an, kaybetmişlerdi...

 

Eğer gerçekten iki buçuk kiloyu verirlerse bu ailelerinin yüz yılını yok etmek gibi olacaktı. Tüm hepsini alan Yun Ailesi’nin ise yükselmemesi çok zordu. Onlar kesinlikle bunu kabul edemezlerdi... Ama neyse ki burası büyük seremoniydi ve tüm ülkedeki güçlü kişiler burada toplanmıştı. On bin kişinin şahitliği bu dünyadaki en güvenilir şahitlikti. Eğer sözlerinden dönerlerse bu göğün altındaki herkesin önünde yüz derilerinin soyulması anlamına gelecekti, aynı zamanda aile prestijleri ve ünleri de tamamen yok olup herkes tarafından küçümseneceklerdi.

 

Ama o anda, Dük Huai paniklemedi; bunun yerine hafifçe güldü: "Tabii ki bu dük unutmadı. Bu karşılaşma fikri benden çıktı. Kim kazanırsa kazansın, kim kaybederse kaybetsin bu dük doğal olarak bunu kabul edecek. Biz kesinlikle kaybetmeyi hazmedemeyen kişiler değiliz, kesinlikle sözümüzden dönmeyeceğiz ve Dük Huai Sarayımızı utandırmayacağız. Koruyucu Aileler’in de böyle olduğuna inanıyorum."

 

"Ama bir şeyi tamamen yanlış anladığını düşünüyorum." Dük Huai gözlerini yarıya kadar daralttı ve acelesiz bir şekilde konuştu: "Bu yarışma Yun Ailesi’nin kaderi ile alakalı. Her tarafın da temsilcileri otuz beş yaşın altında olmalı ve aynı zamanda Koruyucu Aileler’den ve Dük Sarayları’ndan gelmeli."

 

Dük Huai konuştuktan sonra batı kanadındaki herkesin ifadesi değişti ve doğu kanadındaki kişilerin gözleri parladı. Dük Huai gülümseyerek konuştu: "Yun Qinghong, eğer bu dük doğru hatırlıyorsa bu Yun Che senin bir yerden aldığın vaftiz oğlundu. O sadece bir vaftiz oğul olduğundan Yun Ailesi’nin soyuna sahip değil... Madem soyunuza sahip değil, o zaman Yun Ailesi’ni temsil edecek niteliğe sahip de değil!"



------------ÇEVİRMEN NOTU------------

 

OwıgbuayfgvbuyfvastyfsytdUKAGSBFIUASGFBASYUFGASVUYFGKS Pardon gülerken klavyeye oturmuşum ???? Duydunuz mu Yun Che Yun Ailesinden değilmiş ???? ???? : D

 

Yun Che nasıl taşak geçecek? Yun Che neler diyecek? Okurken nasıl güleceğiz? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin ????

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr