Bölüm 691: Zi Ji ile Bir Kez Daha Karşılaşmak
İlahi Anka Tarikatının ana kolu, İlahi Anka Şehir merkezinin biraz batısındaydı ve Kara Ay Tüccar Loncası da tam merkezinde yer alıyordu.
Kara ay Tüccar Loncasının boyutu düzinelerce kilometreydi ve küçük bir kasaba ile kıyaslanabilirdi. Birisi kendi gözleri ile görmeseydi buranın sadece bir tüccar loncası olduğuna inanması zor olurdu.
Kara Ay Tüccar Loncasının toplam sekiz katı bulunuyordu. Her ne kadar sadece sekiz katı olsa da her katın yüksekliği kıyaslanamayacak kadar şok edici bir boyuttaydı. Hepsi birleşince bina mavi göğü bile delerek yükseliyordu. En üstünde devasa, siyah renkli bir hilal bulunuyordu ve bu hilal kendini bulutların arasından asil bir şekilde gösteriyordu. Görünüşe göre, bu görkemli İlahi Anka Şehrinin her bir köşesinde, biri kafasını kaldırıp ona doğru baktığı an bu manzarayı görebiliyordu. Tüccar loncasının önündeki devasa alan tıpkı önceden olduğu gibi insanlar ile doluydu ve her gün sayısız kaynak uygulayıcısı bu yere girmeyi deniyordu. Ancak onların onda biri bile başarılı olamıyordu. Ve girebilen kişilerin yüzde sekseni ile yüzde doksanı sadece ilk iki kata girebiliyordu.
Ciddi bakışlı ve göze çarpmayan yüzlü, uzun siyah cübbe giymiş bir genç, yedi renkli yeşim sahnenin bulunduğu Kara Ay Tüccar Loncasının merkezine geldi. Kafasını kaldırdı ve saf yeşim parlaklığı yansıtan büyük, bulut delici yapıya baktı. Her ne kadar bu bir tüccar loncası olsa da yapımında kullanılan her bir tuğla ve kiremit Mavi Rüzgar İmparatorluk Ailesi tarafından kullanılanlardan çok daha değerli şeylerdi. En üstteki devasa siyah ay ve çevresindeki alana bakıldığında herkesin ibadet etme isteğine sahip olmasını sağlayabilecek görkemli bir atmosfer oluşturduğu bile söylenebilirdi.
"İlahi Anka Tarikatından daha uzun bir tarihe ve bilinmez bir arka plana sahip olmak... Umarım beni hayal kırıklığına uğratmaz." Genç adam usulca kendi kendine mırıldarken yeşim sahnedeki kaynak dizilerinin birine doğru yürüdü. Yaklaşırken bedeninden mor bir parlaklık aniden yükseldi ve ardından çevresindeki kalabalık kıyaslanamayacak kadar şaşkın hale gelirken o da hemen kaynak dizisine girdi.
Eğer birisi Kara Ay Tüccar Loncasının ilk altı katına girmek isterse bu kişinin her zaman yeşim sahneye vurarak giriş için gerekli olan niteliği elde etmesi gerekirdi. Ancak yedinci kat ilk altı kattan farklıydı. Birisi oraya giriş için gerekli olan niteliği elde ettiği an ışınlanma dizisi o kişinin özünü hafızasına kaydederdi ve bu kişi gelecekte de doğrudan içeri girebilirdi... Tabii ki Kara Ay Tüccar Loncası bu kişinin özünü silmeye karar vermediyse...
Çünkü ilk altı kata kıyasla yedinci kat tamamen farklı bir dünya gibiydi. Kara Ay Tüccar Loncası için yedinci kata girebilen kişiler ile giremeyen kişiler iki farklı dünyaya aitti.
Kaynak ışığı kaybolduğunda Yun Che gözlerini açtı. İlk bakışta sınırsız gibi gözüken bahçe gözleri önünde ortaya çıktı. Çevrede yemyeşil yeşim çimenler ve çeşitli güzel görünüşlü egzotik çiçekler ile otlar bulunuyordu. Bütün büyük ağaçlar uzun ve sertti, her bir dikey akıntının içinde sonsuzca akan su duyulabiliyordu. Böyle bir manzara insanların bir tüccar loncasının içine girmektense ilahi bir aleme girdiklerine inanmalarına neden oluyordu.
(Ç.N: Evet demek ki ATG de bir kız dışında betimlenecek bir yer de varmış. Useless isyanlarda betimlemeler bok gibidir. Hele bunları çevirmesi...)
Önünde, farklı kıyafetler giyen üç güzel kız zarifçe duruyordu ve onlar hafifçe eğilmişlerdi. "Kara Ay Tüccar Loncasına hoş geldiniz Genç Efendi Yun. Bay Zi sizi bizzat bekliyor, lütfen bendenizi takip edin."
Yun Che şu anda kılık değişmişti ancak genç kızların ona sesleniş şekillerini duyduğunda biraz bile afallamamıştı. Sonuçta, ışınlanma dizisi giren kişinin özünü hatırasına tutuyordu. Yüzünü ovarak gerçek görünüşünü ortaya çıkardı ve gülümsedi. "O zaman bu konuda siz üç küçük kız kardeşe sıkıntı çıkaracağım."
Üç genç kız zarifçe gülümserken Yun Che'ye kılavuzluk ederek eskisi kadar abartılı olan avluya götürdüler, tıpkı eskisi gibi orada uzun bir köşk ve bu köşkün önünde de mor kıyafetli, sıcak gülümsemeli bir yaşlı bulunuyordu.
"Gelmişsin." Zi Yi yavaşça kalktı. Temiz su gibi olan gözleri önündeki genci süzdü ve nazikçe başıyla onayladı. Yüzü anlamlı bir gülümseme ortaya çıkardı: "Son karşılaşmamızdan bu yana üç sene geçti ve davranış şeklin öncekini en azından on kat aşmış durumda... Haah, genç nesil söyledikleri gibi öncekileri geçecek."
"Küçük Yun Che Kıdemli Zi'yi selamlar. Kıdemli, beni haddinden fazla övüyorsunuz." Yun Che ileri adım attı ve ellerini kenetlerken hafifçe eğildi.
"Hoho, lütfen otur." Zi Yi elini uzattı ve ardından Yun Che ile aynı anda oturdu. "Qing Chen, yeni bir çay demleyin. Bu sabah taze toplanan 'Sarhoş Kırmızı Dünya'dan olsun."
"Emredersiniz." Gök mavisi elbise giyen genç kız kibarca eğildi ve ardından süzülerek uzaklaştı. Diğer iki genç kız Yun Che'nin iki tarafında güzel ve zarifçe durdu. Dudaklarında hafif gülümsemeler taşıyorlardı ve saygılı duruşları ile bakarlarken sanki Yun Che tarafından seçilmiş gibi gözüküyorlardı.
"Kıdemli Zi bu küçüğün geleceğini uzun süre önceden tahmin etmiş gibi gözüküyor." Yun Che gülümsedi. Buraya gelmeden önce Kara Ay Tüccar Loncasının onun canlı olarak döndüğünden haberdar olduğuna tamamen emindi... Eğer onlar bunu öğrenememişse bu bir hayal kırıklığı olacaktı.
"Bu yaşlı adam geleceğini tahmin etmişti, ancak bu kadar erken olacağını beklememişti." Zi Ji hafifçe gülümsedi. Üç sene öncesine göre Yun Che'ye bakan bakışları büyük ölçüde değişmiş gibiydi. "Bu yaşlı adamın edindiği bilgiye göre iki saat önce Uçan Bulut Şehrindeymişsin. Ama şu an bu yaşlı adamın önünde duruyorsun."
Kara Ay Tüccar Loncasının bilgi ağı beklendiği gibi etkileyiciydi. Algılayıcıları Uçan Bulut Şehrine kadar ulaşmıştı... Tabii ki bu oraya yerleşen İlahi Anka Ordusu nedeniyle de olabilirdi. Uçan Bulut Şehri ve İlahi Anka Şehri arasındaki uzaklık aşırı fazlaydı. Eskiden daha yakın olan Mavi Rüzgar Başkentinden bile gece gündüz yolculuk ederek günler sonunda buraya gelebilmişti. Ancak şimdi sadece iki saatte Uçan Bulut Şehrinden İlahi Anka Şehrine ulaşmıştı... Bu gerçekten fazlasıyla korkutucuydu. Kaynak Gökyüzü Kıtasındaki en güçlü kaynak arkı bile kesinlikle böyle bir şeyi başaramazdı.
Bu konuyu Yun Che doğal olarak bilmiyordu ama bir açıklama vermeyi de asla düşünmemişti. Tam gülümseme ile geçiştirecekken Zi Ji'nin konuştuğunu ve konuşmasını hayranlık içeren bir ton ile yaptığını duydu: "Eğer başka biri olsaydı bu yaşlı adam inanamayacak kadar şok olur ve önümdeki kişinin bir hayalet mi yoksa bir tanrı mı olduğundan şüphe ederdi. Ama sonuçta senin saygıdeğer ustan, on bin yıl önce dünyayı sarsan Yaşlı Adam Duotian. İlkel Kaynak Arkının boyutsal alanını geçmek bile onun için basit bir şey, yani saygıdeğer ustanın tanrısal güçleri ile yüzlerce kilometreyi geçerek bu yere gelmek parmağını sallamak kadar kolay olmalı."
Yaşlı adam... Duotian? Saygıdeğer usta?!
Ha?!
Yun Che'nin gözlerinin derinliklerinde bir şaşkınlık belirtisi parladı ve bu şaşkınlık Zi Ji'nin gözlerinde doğal olarak başka bir şey ile karıştırıldı. Zi Ji kıkırdadı ve devam etti: "Şaşırmana gerek yok. Bunun nedeni Kara Ay Tüccar Loncamın senin saygıdeğer ustanın varlığını bilecek kadar güçlü ve büyük oluşu değil, bunun yerine, Güneş Ay İlahi Salonunun Aşırı Buzun Kar Bölgesinde senin saygıdeğer ustan ile karşılaşma meselesini bir sır olarak saklamaması. Şu anda, Mutlak Hükümdar İbadethanesi, Yüce Okyanus Sarayı ve Kudretli Cennetsel Kılıç Bölgesi de bu meseleyi çoktan biliyor halde."
(FN: “Zi Ji kıkırdadı ve devam etti…” yerine sadece “kıkırdadı” yazıyordu, anlam bütünlüğü sağlamak amacıyla bu şekilde değiştirdim.)
"Her ne kadar 'Yaşlı Adam Duotian' ismi on bin yıl önce kaybolmuş olsa da Dört Büyük Kutsal Bölgenin hepsi on bin yıl önce kurulmuştu. Onların atalarının hatıraları nesiller boyu aktarıldı ve asla kaybolmadı. Bu nedenle hala saygıdeğer ustanın ismini bilen kişiler var. Ama on bin yıl önce yenilmez bir üstünlüğe sahip bir kaynak aleminde olan saygıdeğer ustanın uzay boşluğunu parçalayarak söylentilerdeki gibi yüksek alemlere gitmek yerine tüm bu süre boyunca Kaynak Gökyüzü Kıtasında kalarak yaşayan kişileri gözlemlediğini düşünmemiştim. Saygıdeğer ustanın kendi dünyasını oluşturduğunu ve küçük bir alev parçası ile bir Hükümdar'ı yok edebildiği hakkındaki söylentileri duydum. Korkarım ki bu alemdeki bizim gibi sözde uzmanlar senin saygıdeğer ustanın gözlerinde karıncalardan farksızdır."
Zi Ji'nin sesi ile ifadesi herhangi bir irdeleme veya sahtecilik içermiyordu. O tamamen derin bir saygı, korku ve şaşkınlık barındırıyordu. Yun Che sakin bir ifade ile onu dinlemiş olsa da içinde tamamen afallamıştı...
Bu... Nasıl bir durum?
Yoksa... 'Duotian' isimli kişi gerçekten var mıymış? Ve ilkel zamanlardaki nihai patron seviyeli bir figür müymüş?
Zi Ji'nin bakışlarını gördüğünde... 'Caydırıcılığın' en ufak bir pürüze sahip olmamak ile kalmayıp beklediğinden çok daha 'güçlü bir usta' imajı oluşturduğunu anlamıştı.
"Ustam yıllardır dünyevi meselelerle ilgilenmemiştir ve başkası tarafından konuşulmak da istememiştir. Kıdemli Zi'nin bunu anlayacağını umuyorum." Yun Che çok sakin bir şekilde gülümsese bile kalbinde düşünüyordu: “Bu 'Yaşlı Adam Duotian' kim hiçbir fikrim yok. Eğer onun hakkında konuşmaya başlarsak pot kırabilirim... Görünüşe göre on bin yıl önceki bu 'Yaşlı Adam Duotian' isimli o kişiyi öğrenebilmek için bir yol bulmalıyım.”
"Bu yaşlı adam yalnızca saygıdeğer ustana saygı duyuyor ve kesinlikle bunu irdeleme niyetinde değil." Zi Ji içtenlikle konuştu.
'Qing Chen' isimli gök mavisi giysili genç kız nazikçe yaklaştı ve ellerinde yeni demlenmiş bir çaydanlık çay tutuyordu. Yaklaşmadan önce kalbi mest edici koku çoktan havaya yayılmıştı. Yun Che hafifçe koklayıp konuşmadan edememişti: "Konusu açılmışken, bu küçük iki kere ziyarette bulundu ve iki sefer de Kıdemli Zi'yi şanslı ki boş buldu. Kara Ay Tüccar Loncasının büyük ismi nedeniyle Kıdemli Zi normal günlerde bilhassa meşgul oluyor olmalı."
"Hohohoh!" Zi Ji gülümserken kafasını salladı: "Bu doğru değil. Bu yaşlı adam yüz yıldan uzun süredir burada olmasına rağmen meşgul olduğum tek bir zaman bile olmadı. Kaynak Gökyüzü Kıtasında sayısız kişi var ama yedinci kata girebilen kişiler milyonda bir çıkacak kadar az. Her ay buraya ortalama bir kişi geliyor ve ayın geri kalan kısmında tamamen boşum."
"Bir ay?" Yun Che şaşkınca baktı ve ardından devam etti: "Kıdemli Zi'nin kaynak gücünün derinliği ölçülemez. Korkarım ki sahip olduğunuz bilginin genişliği bile diğer kişiler ile kıyaslanamaz. Dört Büyük Kutsal Bölge içinde bile kesinlikle aşırı yüksek bir pozisyona sahip olmalısınız. Eğer bu gerçekten Kıdemli Zi'nin söylediği gibiyse... O zaman Kıdemli Zi'nin yetenekleri için bu aşırı büyük bir israf olmaz mı? Ve bu yedinci kat açıkça boş bir pansiyon. Burası genişliği ile bir ilahi alemi andırıyor ve sadece yapılış bedeli bile diğer altı ülkedeki herhangi bir başkenti fazlasıyla aşıyor olmalı. Ancak buna rağmen ayda sadece bir konuk karşılamak için mi kullanılıyor?"
"Bu aslında doğru değil." Zi Ji hafifçe gülümsedi. Gök mavisi kıyafetli genç kızın ellerinden çaydanlığı aldı ve Yun Che'nin önündeki çay bardağını bizzat doldurdu. "Kara Ay Tüccar Loncasının binlerce yıldır var olabilmesi ve bu şekilde gelişmesi için doğal olarak olgunlaşmış bir hayatta kalma planı oluşturulması gerekiyordu. Yedinci kattaki konukların sayısı diğer altı kattaki on binlerce konuk ile kıyaslanamaz, ama bu katın yapım maliyeti ile yıllık bakım bedeli diğer altı katın toplamının yüz katından daha fazla. Bunun nedeni... İlk altı kata girebilen kişiler Kara Ay Tüccar Loncamızın seçkin konukları iken bu kata girme niteliği taşıyan kişiler... Benim Kara Ay Tüccar Loncamın hayat çizgisidir!"
"Senin zihnin ile bu yaşlı adamın sözlerini kesinlikle anlayacağına inanıyorum." Zi Ji sakin bir gülümseme ile konuştu.
Yun Che gözlerini hafifçe kapadı. Kısa süreli sessizliğin ardından onları açtı ve nazikçe onayladı: "Anlıyorum. Bu küçük her zaman kendi bilgisi ve deneyiminin fazlasıyla geniş olduğuna inanmıştır. Ama buraya olan iki ziyaretim sırasında böyle göksel bir manzara ve beni karşılayan Kıdemli Zi gibi üstün bir figür sayesinde biraz pohpohlanmış hissediyorum. Bu durumda, her bir ziyaretim ile aramızdaki ilişkiler de güçlenecektir. Ve Kaynak Gökyüzü Kıtasındaki büyük güçler ve uzmanlar ile böyle yakın ilişkiler kurabilenlerin sadece sizin Kara Ay Tüccar Loncanızın olduğuna inanıyorum."
"Hoho. Hadi, biraz çay iç." Zi Ji gülümseyerek elini kaldırdı. Çay bardağını kaldırıp hafifçe yudumladı ve ardından gelen lezzetten keyif aldı.
Yun Che de kendi çay bardağını kaldırdı ve bir anda hepsini içti. Çay bardağını sarstı, gülümseyerek konuştu: "Kıdemli Zi'nin çayı gerçekten dünyevi bir hazine. Ancak bu küçük çay lezzetleri konusunda her zaman cahil olduğundan bu küçük bir cennetsel armağanı israf etmiş gibi gözüküyor."
"Bir çay ne kadar güzel olursa olsun, ellerine gittiği sürece onu döksen bile bu yine de şanslı bir şeydir. Nasıl olur da bir cennetsel armağanın israfı olarak adlandırılabilir?" Zi Ji gülerek konuştu.
(FN: Bu adam bizim çocuğa yürüyor gibi geldi.)
"Bu küçük, kıdemliden gelen böyle bir övgüye layık değil." Yun Che hafif bir gülümseme ile konuştu. Normalde, İlahi Anka Şehrine nefret dolu bir aura ile ulaşmıştı ama bu yere geldikten sonra on dakikadan daha kısa sürede içi çoktan temiz ve dingin hale gelmişti. Önündeki adam, Zi Ji, sakin, çekici ve kuşatıcı bir varlığa sahipti... Sanki on binlerce yıldır dokunulmamış temiz bir su gibiydi.
"Eğer sen layık değilsen, o zaman korkarım ki Kaynak Gökyüzü Kıtasında bu övgülere layık kimse yok." Zi Ji'nin tonu eskisi gibiydi ancak aniden konuyu değiştirdi ve sordu: "Buraya geldiğine göre, İlahi Anka Tarikatı için planların neler?"
(FN: Kesin yürüyor.)
Yun Che'nin gözleri daraldı ve nefret dolu bir aura aniden bedeninden yükseldi. Gözlerine toplanan öldürme niyeti de en ufak bir gizleme olmadan Zi Ji'nin önünde ortaya çıktı. "Kıdemli, bu küçüğün ne yapacağını düşünüyorsunuz?"
Çevredeki alan uyarısız bir şekilde anında kasvetlendi ve yan taraftaki üç genç kızın narin bedenlerinin aynı anda kasılmasına neden oldu. Zi Ji hala sakin ve yumuşak bir gülümseme taşıyordu; ifadesi Yun Che'nin aurasının karşısında en ufak bir şekilde etkilenmemiş gibiydi. "Bu yaşlı adam sadece sonucu görüyor."
"Peki o zaman kıdemli, ne tür bir sonucun olacağını düşünüyorsunuz?"
Zi Ji nazikçe kafasını salladı. "Bu öngörülemez. Bu yaşlı adam üç sene önce seninle ilk karşılaştığında yeteneğin, yaşını aşan varlığın ve açıkgözlülüğün nedeniyle şok olsa da sen gittiğinde bu yaşlı adam İlahi Anka Tarikatına gittiğinde yüzde doksandan daha büyük bir ihtimalle hayatını orada kaybedeceğini ve diğer yüzde onluk kısımda ise hayatını korumayı başarsan bile istediğin şeyi elde edemeyeceğini düşünmüştü. Bunun nedeni İlahi Anka Tarikatını senden daha iyi anlıyor olmamdı."
"Bu yaşlı adam buraya yerleştiğinden beri bu yüz yıl içinde gördüğüm kişiler arasında biri bile sıra dışı bir birey değildi ve her zaman insanlara karşı olan tahminimin asla yanılmayacağına inanmıştım. Ama iş sana geldiğinde, bu yaşlı adam bu sonu biraz bile tahmin edememişti. Yirmi yaşında bile olmayıp kaynak gücü sadece Yeryüzü Kaynak Aleminde olan bir genç, İlahi Anka Tarikatına ezici bir darbe indirmiş ve onları güçsüz hale getirmişti. Bu yıllarda, hesaplamalarımı tamamen yanlış çıkarabilen tek kişi sensin."
"İlahi Anka Tarikatı beş bin yıllık bir geçmişe sahip ve kökleri fazlasıyla derin. Dört Büyük Kutsal Bölge bile onların derinliklerini tahmin etmekte zorlanıyor. Senin gücün şu an üç sene öncekini fazlasıyla aşsa bile eğer saygıdeğer ustanın gücünü kullanmaz ve kendi gücün ile doğrudan bir çatışmaya girersen... Eğer ilk kez karşılaşmış olsaydık bu durumu sadece 'taşa vuran yumurta' olarak tarif edebilirdim. Ama şimdi..." Zi Ji nazikçe kafasını sallarken kendini küçümsedi. "Sonucu tahmin etmeye cüret edemiyorum. Benden sadece üç adım uzakta olsan da sanki on binlerce millik uzaklığa sahip gibi hissettiriyor. Hoho, senin aklından geçenleri gerçekten göremiyorum."
Yun Che'nin yanında duran genç kızların ağızları aynı anda genişledi. Onlar güzel ve narin gülümsemelerini sürdürmek için büyük bir çaba sergileseler bile şaşkınlıklarını gizleyememişlerdi. Bay Zi'nin nasıl bir pozisyona sahip olduğunu aşırı net bir şekilde biliyorlardı. Onun böyle sözler söylediğini ilk kez duyuyorlardı... Ve bu sözler, bu kadar genç bir adama edilmişti.
"Hmph. Basit bir İlahi Anka Tarikatı ustamın hareket etmesini gerektirecek niteliklere sahip değil." Yun Che'nin kaşlarının kenarı kalktı ve sıkı bir öldürme arzusu sesinden hissedildi. "Onlara çok fazla bir şey yapmayacağım. Onlardan sadece... Borçlu oldukları şeyi en az on kat fazlasıyla ödemelerini istiyorum!!"
(Ç.N: En son kaçırılma olayında yanan cennet mevta oldu. Ve bu sefer daha öfkeli... Ve çok bir şey istemiyor... Korkutucu!)
"Konusu açılmışken..." Yun Che konunun hedefini değiştirdi: "Üç sene önce ben kaynak arkında kaybolduktan sonra İlahi Anka Tarikatının İlahi Anka'sının aniden ortaya çıktığı hakkındaki söylentiler duydum."
İlahi Anka'nın üç sene önce ortaya çıktığı hakkındaki hatıralar Güneş Ay İlahi Salonundan Ye Ziyi'nin anılarındaydı ve benzer şekilde Feng Huwei'nin hatıralarında da yer alıyordu... Ve onu bizzat görmüştü! İlahi Anka ortaya çıkmak ile kalmayıp ezici bir güce ve baskıya sahipti, Dört Büyük Kutsal Bölgeden gelen kişileri sessizleştirip herkesin önünde Ye Xinghan'ı cezalandırmıştı.
Ama... İlahi Anka çoktan kaybolmuş olmalıydı!
"Bu doğru." Zi Ji hafifçe onayladı: "Üç sene önce, İlahi Anka'nın hayatının sona erip kaybolduğu hakkında söylentiler vardı. Ardından öğrendik ki İlahi Anka'nın kayboluşu nedeniyle bu İlahi Anka Tarikatının en güçlü koruyucusunun yok olmasına yol açmıştı ve bu yayıldığı an tarikatın yok olma krizi ile karşı karşıya kalma olasılığı olacaktı. Bu nedenle İlahi Anka Tarikatının Ulu Büyüğü Feng Feiyan gizlice Güneş Ay İlahi Salonu ile iş birliği yapmış ve İlahi Anka'nın kayboluşunu onlara bildirmişti. Ama üç sene önce İlahi Anka herkesin gözleri önünde ortaya çıkmıştı ve bu 'kayboluşun' sadece bir test olduğu açıkça kanıtlanmıştı. Test ettiği şey doğal olarak gizli emelleri olan Feng Feiyan gibi kişilerdi."
"Anlıyorum." Yun Che hafifçe kaşlarını çattı; kalbinde hala şüpheler vardı. İlahi Anka çoktan ölmüştü, bu Xue'er'in ona bizzat söylediği bir şeydi. Xue'er'in kalbi düşünüldüğünde o kesinlikle yalan söylemiş olamazdı. Ve Xue'er İlahi Anka'nın güç özü, ruh enerjisi ve hatta hatıralarına sahip olduğundan... Nasıl olur da İlahi Anka hala hayatta olabilirdi?
"Buna hiç şüphe yok, İlahi Anka ruhu uzun süre önce zaten öldü." Jasmine aniden soğuk bir ton ile konuştu.
Yun Che bir anlığına irkildi. "O zaman üç sene önce ortaya çıkan şey..."
"Hmph, o sadece biraz güç özü taşıyan bir ruh parçasıydı." Jasmine yavan bir şekilde konuştu: "Gücünün birazını taşıyan bir ruh parçasını arkasında bırakmak bir ölümlünün yapabileceği bir şey değildir ve bu birisinin düşünebileceği bir şey de değildir. Ama İlahi Anka ruhu Anka'nın ruhunun varlığının bir klonu, yani onun böyle bir şey yapması oldukça kolay! Ruh enerjisi ve köken gücünü Xue'er'e aktarmasının ardından muhtemelen Feng Feiyan gibi kişilerin ortaya çıkmasına karşı önlem almak adına bilerek kendinin küçük bir parçasını bölerek onu Xue'er'in bedeni içine yerleştirmiş. Ama bu ayrık ruh parçası uzun süre varlığını sürdüremez ve şu ana kadar tamamen kaybolmuş olmalı. Eğer hayatta olduğundan bahsediyorsak... Bu kesinlikle imkansız!"
"… Demek öyle." Yun Che meseleyi kabaca anladı.
"Bay Zi, bu üç sene içince İlahi Anka Tarikatının Prenses Kar'ı hakkında... Onun hakkında bir haber duydunuz mu?" Yun Che sordu.
Zi Ji, Yun Che'ye derince baktı; gözleri derin bir anlam içeriyordu. Kısa bir süre sonra hafifçe gülümsedi ve konuştu: "Üç sene önce, kaynak arkından çıktıktan sonra ve İlahi Anka ortaya çıkmadan önce Prenses Kar bilincini yitirdi... Bunun ardından derin bir uykuya daldı ve üç senedir hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın uyandırılamadı."
"Ne?" Yun Che'nin ifadesi büyük ölçüde sarsıldı. "Üç senedir derin uykunun içinde mi? Üç sene boyunca mı?"
"Aynen öyle. Eğer aldığım bilgi yanlış değilse Prenses Kar daha dün kendine gelebilmiş."
"…" Bir anlığına Yun Che'nin kalbinde dalgalanmalar oluştu. Feng Huwei'nin hatıralarında Xue'er'in bu üç senedeki durumu ile ilgili en ufak bir bilgi bulunmuyordu. Bu iki gün boyunca bunu merak edip şüphelenmişti. Xue'er'in kalbi ve ona karşı olan saf duyguları ile birlikte İlahi Anka İmparatorluğu Mavi Rüzgar'a işgale geldiğinde kesinlikle bunu önlemeliydi! Ve ona her zaman aşırı düşkün olan Feng Hengkong'un onun isteğini yerine getirmesi gerekiyordu... Mavi Rüzgar böyle bir duruma girmemeliydi.
Demek... O üç sene boyunca derin bir uykudaydı.
Yun Che hafif bir nefes aldı ve sordu: "O zaman Bay Zi, Prenses Kar'ın neden bu kadar uzun süre baygın kaldığını biliyor musunuz? Yaralandığı için olamaz, değil mi?"
"Bu konuda, varsayımlarım var." Zi Ji yavaşça konuştu: "Prenses Kar derin uykuya girdikten sonra tüm bedeni koyu kırmızı alevler ile sarıldı ve onlar sonsuz şekilde yandı. Üç adım yakınına tek bir kişi bile yaklaşamadı. Ve üç senedir uyuduğu yere bizzat üç sene önce ortaya çıkan İlahi Anka tarafından götürüldü. Bu nedenle İlahi Anka onun fiziğini Anka alevi ile arıtmış olmalı veya ona çok daha güçlü Anka alev yetenekleri bahşederek Egemen Kaynak Alemine yarım adım atmış halinden tamamen o aleme girmesini sağlamış olmalı... Muhtemelen bu şekildedir. Şu anda, Prenses Kar çoktan uyanmış durumda. Eğer merak ediyorsan ona doğrudan sormayı denemelisin. Hohohoh."
Zi Ji oldukça anlamlı bir şekilde gülümsedi.
Buna şaşmamalıydı. Yun Che'nin kaynak arkında 'hayatını kaybetme' nedeni herkes tarafından biliniyordu yani nasıl olur da Zi Ji bunu bilmezdi... Kara Ay Tüccar Loncasının çekirdek figürü olduğundan, doğal olarak diğerlerinden çok daha fazla şeyi biliyordu.
-----------ÇEVİRMEN NOTU-------------
Uzun bir bölümün sonuna gelmiş bulunuyoruz. Temennimiz Xue'er nedeniyle Yun Che'nin yumuşamaması. Sonuçta bizim istediğimiz şey... KAAAAAAAAAANNNNNNNNNN!!!
Yun Che neler söyleyecek? Chu Yuechan'dan haber var mı? Qingyue'den haber var mı? Zi Ji neler diyecek? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin ????
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..