Bolüm 698: Anka Tanrısı Heykelinin Yıkılışı
"Yun... Yun Che?"
Bu isim her ne kadar üç sene önce ölen birinin ismi olsa da İlahi Anka öğrencisinin kulaklarında gök gürültüsü gibi yankılanmıştı. Sağdaki öğrenci hemen önündeki yüzün oldukça tanıdık geldiğini fark etti... Üç sene önce Yedi Ulus Sıralama Turnuvasında o da korumalardan biriydi. Aslında, o, etkinlik sırasında ana kapının bir kenarında bulunuyordu!
İki öğrenci şok olduktan sonra bile yüzlerindeki kibir azalmadı... Çünkü burası İlahi Anka Şehriydi ve onlar da yedi ulus içindeki en asil varlık olan Anka'nın soyunu taşıyan İlahi Anka öğrencileriydi. Yun Che şöyle dursun, diğer altı ülkenin imparatorları bile gelse onlara saygı ile davranmayabilirlerdi.
"Yun Che üç yıl önce ölmedi mi? Bir taklitçi olabilir mi?"
"Taklitçi olup olmamasını kim önemsiyor? Geldiği an saygıdeğer Tarikat Liderimiz ile görüşme talep edecek bir yetkiye sahip olduğunu hangi yüzle düşünüyor, haha?"
"Yoksa sen ortadan kaldırılmış küçük Mavi Rüzgar Ülkesi adına savunma yapma için mi geldin? Hehe..." Kapıyı koruyan iki öğrenci birbirine bakarken aynı anda büyük bir kahkaha attı.
"Hehe." Yun Che de devam etmeden önce onlara katıldı: "Unut gitsin, mesajımı iletmenize gerek yok. Bu gerçekten zamanımı boşa harcar, en iyisi onu kendim çağırmak."
Soğukça gülerken Yun Che ileri doğru adım attı ve tüm bedeni mat altın rengine çalan koyu kırmızı alevler ile yandı. Altın Karga Alevleri yandığı an iki öğrencinin vahşi kahkahası da bitti. Anka cübbeleri aniden alev alırken alevler hızlıca bedenlerine yayıldı ve acı içinde haykırırlarken çılgınca geri çekilmelerine yol açtı.
Boom!!
Altın Karga Alevleri ileri doğru yöneldi ve yüksek sesle patlarken yüzlerce metrelik bir ateş sütunu havaya atıldı; ses o kadar eziciydi ki tüm şehir sallandı. İlahi Anka Tarikatının kudretinin ve prestijinin bir sembolü olan büyük kapı ve beş bin yıldır İlahi Anka Şehrinin varlığına şahitlik eden Anka Tanrısı Heykeli parçalara ayrılarak yere düştü...
——————————
İlahi Anka Tarikatının şu anki neslinin çekirdek üyelerinin hepsi Anka Ana Salonunda toplanmıştı. İlahi Anka Tarikatının elli altı büyüğü arasında ölen eski Ulu Büyük Feng Feiyan, Elli İkinci Büyük Feng Hengjiang, Kırk Üçüncü Büyük Feng Feiying, On Dokuzuncu Büyük Feng Feiheng ve hala Mavi Rüzgar istilasında gözetim yapan iki büyük hariç kalan büyüklerin hepsi oradaydı.
İlahi Anka Tarikatının diğer yedi ulus içindeki mutlak gücü nedeniyle, birkaç milenyumluk süre içinde tüm büyükler başkaları ile yaptıkları savaşta ölmektense yaşlılıktan ölmüşlerdi. Sefil bir şekilde ölmeyi kendi hak eden Feng Feiyan ise tartışmaya gerek olmayan bir konumdaydı. Ama bugün, tek günlük kısa süre içinde, üç büyüğün ruh kristalleri parçalanmıştı, onların hepsi küçük Mavi Rüzgar Ülkesinde hayatını kaybetmişti. İlahi Anka İmparatorluğu tarihinde bu tür bir şey asla yaşanmamıştı ve kimse de en azından orta seviyeli bir Derebeyi olan tarikat büyüklerinin diğer altı ülke içinde dokunulmaz varlıklar olmalarına rağmen gözetmenlik yapmak için gittikleri Mavi Rüzgar da öleceğini beklememişti.
Büyüklerin olduğu bu büyük toplantının atmosferi oldukça baskıcıydı. Ama şaşırtıcı olan bir şey vardı ki bu toplantının ana konusu üç büyüğün ölümü değil, ölü bir kişinin geri dönüşüydü...
Yun Che!!
Tartışma Yun Che'nin kaynak gücündeki ani artıştan, Feng Huwei'yi öldürürken söylediği sözlere ve hatta İlahi Anka Ordusunun kayboluşunun arkasındaki ana şüphelinin o oluşuna kadar uzanıyordu.
Yun Che ismi oradaki tüm büyükler tarafından biliniyordu. Onun kaynak arkından canlı olarak gelmesi onların hepsini sersemletmek için yeterliydi. Ancak yavaş yavaş buraya gelme nedenlerinin Feng Hengkong'un Yun Che ile nasıl ilgileneceği hakkında konuşmak olduğunu fark etmişlerdi ve hatta konuşma sırasında Yun Che'yi öldürmek için Mavi Rüzgar Ülkesine bizzat bir Ulu Büyüğü gönderme önerisi tüm büyüklerin yüzlerinin şaşkınlıkla dolmasına neden olmuştu... Yun Che'nin canlı dönüşü gerçekten de garipti ve kaynak gücünün bu ölçüde ilerlemesi gerçeği de panik edici bir şeydi. Mavi Rüzgar'ın Refakatçi Prensi oluşu onun İlahi Anka İmparatorluğuna karşı intikam alma niyetini tamamen anlaşılır hale getiriyordu... Ancak o sadece Yun Che idi; kaynak gücü daha önce tahmin etiklerinden on kat daha güçlü olsa bile İlahi Anka İmparatorluğunun bu kadar büyük çapta bir hareket yapmasına neden olacak nasıl bir tehdit oluşturabilirdi? Sahip olduğu hangi nitelik nedeniyle bizzat onunla başa çıkması için bir Ulu Büyük çağırabilirlerdi?
Feng Hengkong Xue'er ile ilgili meseleyi anlattığında... Hepsi sonunda tüm bunların nedenini fark etti.
Xue'er İlahi Anka Tarikatının gelecekteki Anka Tanrısı olduğundan, ne kadar küçük olursa olsun onunla ilgili her bir mesele tarikat için kesinlikle görmezden gelinemeyecek kadar büyük bir şey oluyordu! Eğer Yun Che'ye gerçekten bu ölçüde değer veriyorsa... İlahi Anka İmparatorluğu ile Mavi Rüzgar arasındaki sorunun yanı sıra Yun Che'nin döner dönmezki tavrı nedeniyle onun en kısa sürede bedeli ne olursa olsun ortadan kaldırılması gerekiyordu!!
Durum buysa bir kazanın yaşanmaması için.... Prenses Kar ile ilgili olduğundan, onu öldürmek için bir Ulu Büyüğü bile kullanabilirlerdi.
O anda, dışarıdan büyük bir patlama sesi geldi ve bu sanki gökyüzünden inerek büyük salona vuran bir yıldırım gibi tüm salonun şiddetle titremesine neden olmuştu.
"Neler oluyor?!” Feng Hengkong ve tüm büyükler hemen ayağa kalktı. Ateş ışığı yüzlerine doğru ışıldarken veliaht prens Feng Ximing hızlıca salona girdi ve aceleyle haykırdı: "Asil baba, saldırı altındayız! Anka Şehri Kapısı ve Anka Tanrısı Heykeli... Birisi tarafından yok edildi!!"
"Ne?!" Feng Hengkong'un ten rengi aniden değişti ve tüm büyükler de şoktan soldu. Her ne kadar biraz önceki patlama gök sarsıcı bir şey olsa da onlar duruşlarını hala koruyorlardı. Hazırlıksız yakalansalar bile kimse paniklememişti. Onlar İlahi Anka Tarikatının üyeleriydi ve kimse İlahi Anka Tarikatının bölgesinde onlara karşı düşüncesiz bir harekette bulunmaya cüret edemezdi. Bu nedenle bu muhtemelen bir kaza olmalıydı, birisi onlarla savaşmayı denese bile bu kişi sadece ölümünü arzuluyor olacaktı... Ancak şehir kapısı ve Anka Tanrısı Heykeli onların tarikatlarının kudretini sergileyen şeylerdi ve bunlar yok edilmişti... Yani bu eylem artık sadece basit bir şey değildi; bu açıkça onların dayanabileceği sınırı aşan bir davranıştı!
Feng Hengkong'un önderliğinde tüm büyükler salondan çıktı. Şehir kapısına doğru bakarken yüzleri anında kararıp ciddileşti.
Şehir kapısı beş bin yıldır oradaydı ve Anka Tanrısı Heykeli de tarikatlarını sembolize ediyordu. Tarikatlarının bir büyüğünün gelerek Anka ateşi ile heykeli yedi günde bir canlandırması bir gelenek olduğundan, tüm İlahi Anka Şehrinde Anka Heykelinde yanan alevlerin ışığı ve sonsuz görkemi gözükebiliyordu. Bu sadece basit bir Anka Tanrısı Heykeli de değildi; o aynı zamanda tarikatlarının beş bin yıllık gurur ve şanını simgeliyordu.
Normal kişiler bu heykele uzaktan baktığında tarifsiz şekilde bir caydırıcılık hissediyorlardı ve yürüyüş şekilleri de daha dikkatli ve edepli hale geliyordu. Dört Büyük Kutsal Bölgenin üyeleri bile geldiğinde Anka Tanrısı Heykelinin önünde saygısızca davranmaya cüret edemiyorlardı.
Ama o anda yüzlerce metre yüksekliğindeki heykelin gökyüzünden düşerek parçalara ayrıldığını ve bu parçalarında büyük bir ses eşliğinde yere çarptığını görmüşlerdi. Ardından da şehir kapısından gelen koyu kırmızı alevler nedeniyle yakılmışlardı.
Heykelin çöküşü açıkça şehrin dış kısmından bile görülebilir bir şeydi ve bu hiç şüphesiz çevredeki yaşayan kişilerin binalardan çıkarak o yöne bakmalarına ve büyük bir karmaşa oluşturmalarına neden olmuştu.
"Kim... Bunu kim yaptı?!" Feng Hengkong'un saçı dışarı doğru kalkarken tüm saç telleri diken diken oldu. Öfkesi volkanik bir patlama gibi bedeninden yükseldi. Kendi yönetimi sırasında Anka heykelinin yıkıldığını düşünmek... Bu dayanılmaz bir hakaretti! Bunun suçlusu kim olursa olsun, sadece bu eylemi nedeniyle İlahi Anka Tarikatının azılı düşmanı hale gelecekti... Ve içlerinden biri yok olana kadar bu nefret son bulmayacaktı!
(Ç.N: Ne güzel işte. Ben ve tüm okuyucular da bunu görmek istiyor zaten ???? )
"Birisinin tarikatımızın İlahi Ruhuna saygısızlık yapmaya ve tarikatımızın ters pullarına dokunmaya cüret ettiğini düşünmek! Affedilemez!" İlahi Anka'nın ikinci büyüğü Feng Feiran kızgınlıktan titreyen sesi ile konuştu
(Ç.N: Ters pul: Efsanelere göre ejderhaların boyunlarında bir bölge de tersine doğru uzayan pullar olurmuş ve bu pullar çok hassas olduğundan onlara dokunan kişiler ejderhanın öfkesine maruz kalırmış. Hatta dokunanların kesinlikle öldüğü bile söyleniyormuş.)
"Onu bizzat parçalara ayıracağım!"
Boom!!
Feng Hengkong ateş ışınına dönüşürken şehir kapısına doğru ilerledi. Havaya atılırken çıkardığı ses patlaması bile onun ne kadar sinirli olduğunu açıkça sergiliyordu.
Tüm büyükler de onu takip etti. Elli İlahi Anka Tarikatı büyüğünün Tarikat Liderleri ile birlikte hareket etmesi, tarikatlarının tarihinde bile nadiren görülen bir şeydi. Üstelik şehir kapısı ve Anka Tanrısı Heykelinin yok edilişi tarikat içinde gök gürültüsü gibi patlamıştı ve tüm prensler, salon efendileri, saray efendileri, düşük ve yüksek seviyeli öğrenciler ile hizmetçiler tamamen sersemlemişlerdi. O anda yaptıkları iş ne kadar önemli olursa olsun bunu bırakarak şehir kapısına doğru ilerliyorlardı.
(Ç.N: Oh oh... Şimdiden Sefil çığlıklar duyuyorum <3 )
Bir anda tüm Anka Şehri düzensizleşirken kavurucu ve öfkeli auralar her yeri kapladı. İnsanlar çekirge sürüsü gibi havada toplanmaya başladı.
İlahi Anka Şehrinin kapısı... Oh, şu an kapının olduğu yerde kalan tek şey yıkık bir kuleydi. Anka Tanrısı Heykelinin yok edilmesiyle birlikte onun içindeki Anka alevleri de tamamen dağılmıştı. Büyük miktarda koyu kırmızı alevin işgali ile de onlar hızlıca solmuştu.
Moloz yığınının önünde kapıyı korumakla görevli iki 'şanslı' Anka öğrencisi bulunuyordu. Göz bebekleri daralmışken yerde felçli şekilde yatıyorlardı ve bacakları şiddetle titrerken yüzleri de şoktan tamamen beyazlamıştı. Yüzlerindeki dehşet sanki korkunç bir kabustan yeni kalkmışa benziyordu ve Altın Karga Alevleri tarafından çektikleri acıyı bile çoktan unutmuşlardı.
Ateş ve kum hızlıca yere düşerek molozların üzerinde duran figürün ortaya çıkmasını sağladı. Feng Hengkong havada durdu. Molozların üzerindeki kişiye bakarken gözleri anında genişledi ve tüm bedenini alevler sardı: "Yun... Che... Bu sensin!!"
Feng Hengkong aşırı öfkeli olsa da kendini kaybetmemişti. Buraya uçtuğu süre boyunca birçok tahmin yapmıştı... Ancak düşündüğü olası şüphelilerin hepsi Dört Büyük Kutsal Bölgedendi! O anda, Anka Tanrısının ölümünün artık tamamen ortaya çıktığını bile düşünmüştü!
Çünkü Dört Büyük Kutsal Bölge sadece Anka Tanrısının ölümünden emin olduklarında tarikata bu şekilde saldırmaya cüret edebilirlerdi!
Ancak Yun Che olduğunu hiç düşünmemişti. Çünkü dün Feng Huwei'nin ölüm ruh damgası aracılığı ile Yun Che kendisiyle konuştuğunda açıkça Mavi Rüzgar Ülkesindeydi. Üstelik, Uçan Bulut Şehri İlahi Anka Şehrinden elli bin kilometre uzaktaydı ve kutsal bölgelerdeki yüksek seviyeli Kaynak Arkları dışındaki bir şey ile bir günde buraya ulaşmak imkansızdı.
Ancak molozların üzerindeki kişi gerçekten de Yun Che’ydi.
Feng Hengkong şok olmuş ve öfkeli olsa da aynı zamanda büyük bir rahatlama nefesi almıştı. Dört Büyük Kutsal Bölge olmadığı sürece İlahi Anka Tarikatı biraz bile tehdit hissetmeyecekti. Üstelik Anka Tanrısının ölümünün ortaya çıkmadığı da artık açık olduğundan, düşündüğü tehlike gerçekleşmemişti.
(Ç.N: Ah ah keşke bilsen Yun Che'nin Dört Büyük Kutsal Bölgeden daha tehlikeli olduğunu sinirlendiğinde... Yazık... Çok yazık...)
Buna ek olarak, bunun en iyi kısmı, onların Yun Che'yi ortadan kaldırma konusu ile meşgul oldukları sürede Yun Che'nin kendi ayakları ile buraya gelmesiydi... Ve bunu tüm büyükler toplanmışken yapmıştı! Bu onu öldürmek için aşırı güzel bir neden de vermişti... Bundan daha güzel bir sebep olamazdı! Yun Che üç sene önce Prenses Kar'ı kurtardığı için Yun Che'yi öldürürlerse ve bu haber yayılırsa kesinlikle eleştirileceklerdi. Ama artık bizzat Anka Tanrısı Heykelini yok ettiğini için on bin kez öldürseler bile bu yine de makul olacaktı!
Yani ne olursa olsun Yun Che bugün buradan canlı ayrılmayı düşünmemeliydi! Bu nedenle Feng Hengkong biraz sakinleşmişti.
"Humph, gelmek için gerçekten güzel bir zaman seçmişsin. Feng Hengkong'un arkasındaki tüm kişiler orta veya yüksek seviyeli Derebeyleri, yani onlar İlahi Anka Tarikatının büyükleri olmalılar. Onlar tek bir yerde toplandığına göre büyük bir toplantının ortasında olmalılar." Jasmine konuşurken Yun Che'nin şansızlığını keyifle seyretti.
(DN: Adam Hükümda çüküyo, on tane Derebeyi gelse ne olur?)
Yun Che kollarını göğsünün önünde çaprazlarken ağzı atılgan, kötücül ve soğuk bir gülümseme oluşturdu. Feng Hengkong, toplanan tüm büyükler ve yaklaşan öğrencilere bakarken yüzünde en ufak bir korku yoktu. Onlara soğuk gülümsemesi ile bakarken konuştu: "İlahi Anka Tarikatı Lideri, üç senedir görüşemedik, bu yüzden sağlığının iyi olduğunu umuyorum. Üç sene önce İlahi Anka Tarikatı Lideri beni öldürmek için İlkel Kaynak Arkında bir suikast girişimi bile ayarlamıştı, ama görünüşe göre üç senede oldukça nazikleşmişsiniz. Yeni gelmeme rağmen, beni karşılamak için bizzat İlahi Anka Tarikatı Lideri gelmekle kalmayıp tüm büyükler ve öğrencileri de beni karşılamak için yanında getirmiş... Ah, bu gerçekten bendenizin biraz utanmış hissetmesini sağlıyor."
-------------ÇEVİRMEN NOTU---------------
Yun Che neler yapacak? Neler yaşanacak? Feng Hengkong ne tepki verecek? Yun Che ne planlıyor? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin ????
Editör Notu: Kü’çük Anka, kü’çük Anka kuyruğun nerede? Kuyruğum yok, kuyruğum yok, çükerim derede.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..