Bölüm 731

avatar
16138 39

Against The God - Bölüm 731


Bölüm 731: Savaşın Sonu



"Asil Baba!!!"

 

Kaynak arkının çalışma sesi Xue'er'in ana salondan uçarak çıkmasına neden oldu ama tek görebildiği batıya doğru kaybolan kırmızı bir gölgenin iziydi.

 

"Asil baban gitti." Yun Che döndü ve konuştu.

 

"Ama asil babam neden veda bile etmeden gitti ki?" Xue'er'in nazik yüzü biraz şaşkınlık içeriyordu. Doğduğundan ilk kez babasının yanından ve İlahi Anka Tarikatından ayrılmıştı.

 

"Asil baban seni görürse seni bırakamayacağından korktu. Buna ek olarak iyi olacağına inandı ve tabii ki de bana güvendi." Yun Che gülümseyerek konuştu: "Gelecekte uzun süre Mavi Rüzgarda kalman gerekebilir. Sadece babandan ve klan üyelerinden ayrı değilsin ayrıca yabancılar tarafından çevrelendin... Korkmuyor musun?"

 

"Tab... Tabii ki hayır!!" Xue'er nazikçe kafasını salladı ve hafifçe güldü: "Çünkü Xue'er'in yanında Büyük Kardeş Yun var."

Yun Che ileri adım attı ve elini tuttu. Nazik bir tonda konuştu: "Rahat ol Xue'er. Mavi Rüzgarda olduğun sürece kendine bir şey yüklemene gerek yok. Bir şey istediğin sürece veya bir yere gitmek istediğin sürece... Eğer istersen ben sana eşlik edeceğim."

 

"… Mn!" Xue'er canlı bir şekilde kafası ile onayladı ve kaşları hilal şeklini alırken gülümsedi. Yun Che'in birkaç sözü bile paniğini dağıtıp ruhunun mutluluk ile dolmasını sağlamıştı: "Teşekkür ederim Büyü Kardeş Yun."

 

"Enişte!!”

 

Rüzgar sesi arkalarından gelirken Yuanba ilerledi. Bir Numara, Dongfang Xiu ve Qin Wushang da onu takip ediyordu. Yuanba'yı gören Xue'er çekingen şekilde gülümsedi: "Yeniden karşılaştık İri Yarı Büyük Kardeş. Xue'er Kaynak Arkında bizi koruduğu için İri Yarı Büyük Kardeşe teşekkür edememişti."

 

"Hehe..." Yuanba utanmış şekilde güldü: "Bu benim görevim. En son karşılaştığımızdan bu yana üç sene oldu ama Küçük Kız Kardeş Xue'er çok fazla değişmemiş."

 

"Ama İri yarı Büyük Kardeş... Daha da büyümüş gibi." Xue'er merakla Yuanba'ya baktı. Yuanba üç sene önce Ye Xinghan ve Feng Feiyan’ı bedeniyle engelleyerek onun ve Yun Che'nin kaçmasını sağlamıştı. Buna ek olarak o Yun Che'nin en önemli ailesiydi bu nedenle Xue'er Yuanba'ya karşı güçlü bir yakınlık hissediyordu. Aniden gülümsedi ve konuştu: "Ayrıca İri yarı Büyük Kardeş gerçekten harika, çoktan Altıncı Seviye Egemen Kaynak Alemine ulaşmış! Sen büyükbabamdan bile güçlü olabilirsin."

"Hehe... Eh?" Yuanba gözlerini kırptı? "Nasıl biliyorsun? Eniştem mi söyledi?"

 

Yun Che güldü: "Xue'er şu an sekizinci seviye Hükümdar, onun senin kaynak gücünü hissetmesi oldukça kolay."

 

!@#¥%… Ne!” Yuanba şaşkınlıktan haykırırken ağzı açıldı.

 

Arkasındaki Dongfang Xiu ve Qin Wushang da neredeyse gökyüzünden düşüyorlardı.

 

(Ç.N: Bunlara da yazık lan. Kaç sene yaşa yaşa sonra ilk Yun Che gelsin ufacık hali ile sizi ezecek güce sahip olsun sonra gücü olmayan Yuanba ezecek güce sahip olsun sonra da ufacık kız daha da güçlü bir şekilde çıksın önlerine... İyi ki Jasmine'yi görmediler yoksa maazallah kalp krizinden cenaze kaldırmak gerekecek.)

 

"Se... Sekizinci seviye Hükümdar?” Bir Numara sorarken afalladı. Yirmi bir yaşındaki Yuanba'nın altıncı seviye Hükümdar olması onu zaten ürkütmüştü, ancak Küçük Şeytan İmparatoriçeden daha düşük seviyede olmayan bir yüze sahip olan bu genç kız, Yuanba'nın dediğine göre yirmi yaşında bile yoktu, yinede çoktan sekizinci seviye Hükümdar olmuştu.

 

Bu seviye babası Göğün Altında En Büyük İhtirastan bile daha yüksekti!!

 

Bu kaynak gökyüzü kıtasında... Nasıl olur da böyle akıl almaz ve mantık dışı varlıklar olabilirdi!!

 

"Kü... Küçük Kız Kardeş Xue'er'den beklendiği gibi, bu... Bu harika..." Yuanba yutkundu ve kekeleyerek konuştu. Dongfang Xiu ve diğerleri çoktan afallamışlardı. Sekizinci seviye Hükümdar düşünmeye bile cüret edemedikleri bir kavramdı.

 

Yuanba kafasını salladı ve sonunda aklındaki konuya girdi: "Enişte, demin Feng Hengkong'un İlahi Anka Arkı ile gittiğini gördüm. Neden Küçük Kız Kardeş Xue'er'i burada bıraktı? Bir şey mi oldu?"

 

"Bu konu..." Yun Che durumu açıklayacakken Cang Yue'nin salondan çıkmadığını fark etti. Kaşlarını çattı ve Xue'er'in elini bıraktı: "Xue'er onlara anlatırsın. Ben Yue'er'e bakacağım."

 

Yun Che hemen Mavi Rüzgar Ana Salonuna uçtu.

 

Beklediği gibi Cang Yue... Anka tahtına yığılmıştı. Yüzü solgundu ve aurası zayıftı. Yun Che hemen oraya gitti, omuzlarından tuttu ve nazikçe kaynak enerjisini ona aktardı: "İyi misin, Yue'er?"

 

Cang Yue nazikçe onayladı. Kafasını onun omzuna yaslarken yüzünde yorgun olsa da memnun bir gülümseme vardı. Ruhsal Kaynak Alemindeyken Hengkong'un yoğun baskısına boyun eğmemişti. Hengkong gittiğinde baskı kaybolmuştu ve neredeyse anında çökmüştü.

 

"Dinlenmeye odaklan ve diğer şeyleri düşünme... Hengkong çoktan gitti ve Xue'er burada. Mavi Rüzgar güvende." Yun Che ona sarılırken mırıldandı.

 

"Mn..." Cang Yue zayıfça konuştu: "Bunların hepsi kocam sayesinde… Eğer kocam olmasaydı..."

 

"Hayır." Yun Che kafasını salladı: "Bunlar Yue'er sayesinde. Eğer Yue'er üç sene boyunca her şeyi sırtlamasaydı bugünkü sonuç ortaya çıkamazdı. Yue'er'in üç senedir yaptıklarına kıyasla benim birkaç gündür yaptıklarım bahsedilmeye bile değmez."



"Heh..." Cang Yue usulca güldü. Gülüşünde en ufak bir stres veya karanlık yoktu: "Benim Küçük Kardeş Yun'um, kocam, beni her zaman mutlu ediyor."

 

"… Yue'er, bu üç senede düşünmeye cesaretim olmadığı kadar acı çektin. İlahi Anka İmparatorluğundan nefret ediyorum, ama onlardan nefret etmek benden daha çok senin hakkın." Yun Che kalbindeki soruyu sordu: "Neden her türlü cezayı kabul etmek isteyen Hengkong karşısında böyle bir karar verdin? Elli milyar tazminat çok olsa da İlahi Anka için bu miktar tereyağından kıl çeker gibi toparlanabilir."

 

"Çünkü herhangi bir ceza kısa süreli zafer kazandırıp heyecan yaratsa da uzun vadede diğerlerinin nefretini ve içerlemesini kazanacaktı. Bu tarihte farklı şekillerde birçok kez tekrarlanmış bir şey ve gelecekte kesinlikle büyük çaplı bir savaşa neden olacaktı. İlahi Ankaya kıyasla Mavi Rüzgar zayıf. Eğer bu olursa zarar görecek olan Mavi Rüzgar olacaktı. Hem tamamen onları affetmedim..." Cnag Yue gülümsedi: "Benim kocam ve ben İlahi Ankadan en değerli Prenses Karlarını aldık!"

 

"Eğer Küçük Kardeş Xue'rer kocam ile evlenirse bu Mavi Rüzgarın geleceğine İlahi Anka Ülkesinin yarısını ele geçirmekten daha çok fayda sağlayacak. Benim için de en iyi karar buydu."

 

Yun Che nazikçe onun yanaklarına dokunurken mırıldandı: "Sen bu ülkenin yöneticisin, ancak yine de benimle başka bir kadın arasında bir evlilik ayarlıyorsun. Ayrıca o seninle aynı statüye sahip resmi bir eş olacak... Bunun sana adaletsiz olduğunu düşünmüyor musun?"

Cang Yue hafifçe gülümserken nazikçe kafasını salladı: "Ben eskiden sadece seninle olabilmek istiyordum. Şu an bu hayalim gerçek oldu ve ben dünyanın en mutlu kişisiyim. Bunda adaletsizlik yok."

 

"Küçük Kardeş Xue'er hayatımda gördüğüm en mükemmel kız. Görünüşü, karakteri, duruşu, statüsü, kaynak gücü, her şeyi kusursuz. Ve tabii ki de dünyadaki en mükemmel kadın benim kocama ait olmalı. Heh... Ben gerçekten dünyadaki en mükemmel şeylerin kocama ait olmasını istiyorum."

 

(FN: Ben de senin gibi bir kadın istiyorum. Bizi de senin gibi güzel seven olaydı... Yak aga yak.)



"Yue'er..." Yun Che iç çekerken bedeninin her köşesine sıcaklık yayıldı. Cang Yue'yi en ufak hayal kırıklığına uğratamayacağını biliyordu.

 

"Eşim..." Kolları arasındaki Cang Yue gözlerini kapadı ve fısıldadı: "Bana bir çocuk vermeyecek misin? Büyüdüğünde ona tahtı vereceğim. Bu şekilde kocamın yanında olabilirim ve gerçekten sadece ona ait olabilirim."

 

Yun Che nazikçe onayladı ve parmakları onun karlı boynunda gezindi. Kafasını eğdi ve sırıttı: "O zaman bugün elimizden geleni yapalım, olur mu?"

 

(Ç.N: Bundan sonra çift kale maç için bilet satışına başlamıştır. Epiknovel iddia oranları bu maç için Yun Che 1e 1.01 ve Cang Yue 1 e 11 dir. Beraberlik oranı ise tam olarak 7dir.)

 

Cang Yue gözlerini kapasa da karlı yanakları yavaşça kızarmıştı. Utanmış şekilde kafasını Yun Che'nin göğsüne gömdü. Bir süre sonra usulca inledi: “Mn..."

 

İlahi Anka Arkının ayrılmasından iki gün sonra Mavi Rüzgar ülkesindeki tüm Anka Ordusu yeniden organize edildi. Ordular Mavi Rüzgardan çekilmese de İmparatorluk şehrinden çıktı ve bir daha işgal etmemeleri için katı emirler aldı.

 

Mavi Rüzgar Ülkesi istilası böyle beklenmedik bir şekilde sonlanmıştı.

 

Bu durumun gelişimi tüm kıtayı şok etmişti... Hengkong'un Anka Ülkesine dönüşünün beşinci günü, Mavi Rüzgar İmparatorluk Ailesine tazminat olarak elli milyar mor kaynak parası vereceğini ve buna ek olarak otuz ton Mor Kristal ve İlahi Anka alevi ile yapılmış on üç bin set hafif zırh ve silah hediye edeceğini duyurdu. Aynı günün akşamı, on binlerce Anka askeri Mavi Rüzgar Başkentine yöneldi... Ama bu bir istila değildi.  bu sefer askerler Mavi Rüzgar Başkentine destek vererek savaş sırasında yok edilen yapıları yeniden yapmaya yardım etmek için gönderildi.

 

Yun Che'nin birkaç Anka Prensi ile Büyüğünü öldürmesi ve Anka Şehrini harap etmesi haberi de yedi ulusta genişçe yayıldı.

 

En aptal kişi bile ikisi arasında neler olduğunu tahmin edebiliyordu.

 

Her ne kadar Mavi Rüzgar hala darmadağın olsa da gölgelerin arkasında bir umut ışığı gözükmüştü. Tüm ulus neşeli kutlamalar yapıyorken sayısız Mavi Rüzgar vatandaşının artık kaçmasına gerek yoktu; onlar memleketlerine ağlayarak ve gülerek dönmüşlerdi. Aynı zamanda Yun Che'nin ismini de haykırıyorlardı, çünkü bu adamın Mavi Rüzgarı yok oluşun eşiğinden kurtardığını biliyorlardı.

 

Mavi Rüzgar haricindeki diğer altı ulus ise hiç şüphesiz tamamen şok olmuştu.

 

Eğer İlahi Anka basitçe geri çekilseydi bu normal olabilirdi ama İlahi Anka sadece geri çekilmemiş ve bunun yanında büyük bir tazminat verip üstüne bir de ordusunun yüzde yetmişini Mavi Rüzgarın yeniden yapılmasına yardım için göndermişti...

 

İlahi Ankanın böyle bir şey yapması basit bir nedende bile diğer ülkeleri korkudan titretiyordu. Son günlerde Filo Gelgiti, Kara Şeytan, Ayçiçeği Çiyi, Büyük Asura ve İlahi Tütsü hükümdarları uykusuz geceler geçiriyor ve bir şey yiyemiyorlardı. Sonuçta Mavi rüzgar İlahi Ankanın zulmünün altındayken Mavi Rüzgar ne kadar başını eğip yardım için yalvarsa da onlar gözlerini yumup görmezden gelmişlerdi.

 

İlahi Ankayı bile böyle köşeye sıkıştırabildilerse onlardan intikam almaları çocuk oyuncağı olmaz mıydı?

 

Özellikle Yun Che'nin kısır yöntemlerini ve inatçı kişiliğini üç sene önceki turnuvada beş hükümdar bizzat deneyimlemişti!

 

Mavi Rüzgar'ın yaşadığı gölge çekildiğinde hemen onlar da Mavi Rüzgar ile iletişime geçmişlerdi ve Cang Yue'de doğal olarak daha meşgul hale gelmişti. Ülke meseleleri ile ilgilenmesi gerekiyordu ve gece de Yun Che ile ilgileniyordu. Öte yandan Yun Che aşırı rahattı. Her sabah Xue'er'e eşlik etmek için Cang Wanhe'nin mezarına gidiyordu... Hengkong'un günahlarının kefareti için Xue'er Cang Yue'nin mezarının önünde on gün on gece diz çökmek için ısrar etmişti ve Yun Che ile Cang Yue ona izin vermekten başka bir şey yapamamışlardı. Zamanının geri kalanında ise Mavi Rüzgar başkenti ile Yüzen Bulut Şehri arasında yolculuk ederek harcıyordu.

 

On gün sonra.

 

Şafak yaklaşırken hava aydınlandı. Cang Yue uyandı ama yumuşak, yeşim pürüzsüzlüğündeki bedeni Yun Che'den ayrılmak istemiyordu. Göz kamaştırıcı soluk porselen omuzu, oymalı battaniyeden çıkmıştı.

 

"Majesteleri, Ayçiçeği Çiyi hükümdarı Gui Wanli, sizinle görüşmek istiyor... Sabahın üçünden beri sarayın dışında sizi bekliyor."

 

Perdenin arkasındaki Cang Yue'nin saray hizmetçisi saygı ile haber verdi. Gözleri yarı kapalı Cang Yue nazikçe Yun Che'nin kucağından çıktı ve konuştu: "Yarım saat beklemesini söyleyin."

 

"Anlaşıldı."

 

Saray hizmetçisi girdiğinde Cang Yue gözlerini açtı ve battaniyeyi attı. Bir anda karlı yeşim cildi Yun Che'nin gözleri önüne serildi. Yun Che elini uzattı ve onu kucağına çekti: "Onunla konuşmayı neden önemsiyorsun ki? Haraç verip kaybolmasını sağlayabilirsin."

 

Cang Yue usulca güldü ve kafasını salladı: "Senin de kalkma zamanın geldi eşim. Küçük Kız Kardeş Xue'er asil babamın mezarı önünde on gündür diz çöküyor. Eğer onu geri getirmezsen kalp ağrısından öleceğim."

 

Cang Yue bedenini Anka kumaşı ile kolaylıkla kapattı. Yatakta diz çöktü ve narin elleri ile Yun Che'yi giydirip saçını düzeltti. Ardından kendi kıyafetlerini giyip Yun Che'ye kahvaltı hazırlamak adına hızlıca ayrıldı.

 

Yun Che saraydan ayrıldığında şehrin kuzeyine uçtu. Cang Wanhe'nin mezarı önünde genç bir kız başı eğik ve elleri göğsünün önünde bir şekilde diz çöküyordu. Kar beyazı yüzü sakin ve içtendi. Uzun saçı ve kıyafeti sabah çiyi ile nemlenmişti ve bu ona zarif ve yalnız bir görünüş kazandırarak izleyenin bir kalp ağrısı çekmesine sebep oluyordu.





---------------ÇEVİRMEN NOTU-------------

 

Xue'er neler diyecek? Yun Che ne yapacak? Cang Yue kahvaltıda ne hazırladı? Barış ne kadar sürecek? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin ????

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr