Bölüm 739: Asgard Ziyaretçisi
Habarsizce Yun Che Asgardda bir ay kalmıştı.
Bu süre boyunca her gün meşguldü. Murong Qianxue'yi Derebeyi Hapı ile güçlendirmesinin ardından diğer beş Asgard Perisini de Derebeyi yapmıştı ve bu süreçte tek bir hata veya kaza bile olmamıştı.
Fazladan bir çaba gerektirmeyen bu yöntem ile tek bir günde hayatları boyunca asla hayal etmeye bile cüret edemedikleri bu yüksekliğe ulaşmışlardı. Bir ay geçtikten sonra bu hayal gibi şaşkınlık yine de dağılmamıştı. Bu süre boyunca hepsi her gün sessizce gelişime ve Yun Che'nin arıttığı Buz Kara Kurbağası Yeşiminin yardımı ile kaynak güçlerini stabilize etmeye odaklanmışlardı.
Asgard Perilerinin ardından Yun Che Asgard öğrencilerin kaynak güçlerine yardım etmeye başlamıştı. Benzer şekilde Derebeyi Hapı ile bu süreci gerçekleşmişti. Her bir Asgard öğrencisinin kaynak seviyesi farklı olduğundan doğal olarak hepsinin dayanabileceği Derebeyi Hapı enerjisi de farklıydı. Harcanan zaman da farklılık gösteriyordu.
Aralarında en güçlüsü olan Mu Lingxue iki Derebeyi Hapına dayandı ve iki saat içinde kaynak gücü İmparator Kaynak Alemine yükseldi. Diğer gün de tıpkı diğerleri gibi rüyadaymış gibi hissetti. Genç, yeni gelen öğrenciler ise yarım hapa bile zorlukla dayanmıştı.
Bu nedenle sıradan öğrencilerin kanyak gücünü yükseltmek için harcanana zaman Asgard Perilerine göre oldukça kısaydı, ancak zorluk biraz bile düşük değildi. Bu süreç boyunca Yun Che tamamen odaklanmıştı ve kaynak enerjisini de tamamen serbest bırakmıştı. Çünkü kaynak gücü düştükçe kişinin fiziği de zayıflıyordu, bu nedenle kazaları önlemek için daha da dikkatli olması gerekiyordu.
Yaklaşık bir ayda üç yüz Asgard kızının kaynak gücünü yükseltmişti ve tek bir hata bile olmamıştı.
Yeni atanan Asgard Efendisine bakarlarken bir erkek olması bile önemsizken artık kimsenin gözünde reddediş belirtisi gözükmüyordu... Onlar tamamen hayranlıkla doluydu ve sanki ilahi bir varlığa bakıyor gibi bakıyorlardı.
Bir öğlen vaktiydi ancak Yun Che öğrencilerin kaynak gücünü yükseltmiyordu. Bunun yerine buz köşkünde bağdaş kurarak oturuyor ve bedenindeki enerjiyi yavaşça yönlendiriyordu. Bu sabah Shui Wushuang'ın kaynak gücünü yükseltmeyi bitirdiğinde bedenindeki enerji aniden büyük bir karmaşaya girmişti. Görüşü kararmıştı, kafası yere çökerken ifadesi de korkutucu derecede şok olmuştu. Shui Wushang da şok olmuştu ve daha kar cübbesini giyme zamanı bile bulamadan onu hızlıca kaldırmıştı. Bir süre sonra Yun Che'nin kaynak gücünün darboğazı geçtiğini fark etmişti.
Üçüncü Seviye İmparator Kaynak Aleminden Dördüncü Seviye İmparator kaynak Alemine yükselmişti.
Yun Che Budanın Büyük Yoluna sahip olduğundan gelişim yapmasa bile bedeni otomatik bir şekilde dünyanın elementlerini emiyordu. Uyurken bile gücü ve fiziği yükselmeye devam ediyordu ve aynı şekilde kaynak gücü de gelişiyordu.
Fiziğinde ve kaynak gücündeki en büyük iki yükseliş kaynak arkı ve Altın Karga Yıldırım Alev Ovasındakilerdi. Asgard'ın içindeki buz elementi sıra dışı bir şekilde hareketliydi. Kanyak arkındaki boyutsal fırtına veya ovadaki Ölüm Denizi gibi olmasalar da buradaki element emiş hızı diğer yerlere göre biraz daha hızlıydı.
Yaklaşık iki saat dinlendikten sonra Yun Che'nin bedenindeki enerji tamamen sakinleşti ve kaynak gücü de dördüncü seviye Taht seviyesine ulaştı. Asgard öğrencilerinin kaynak güçlerini yükseltmek kendisini de güçlendirmişti. Bir kaza olmazsa Juechen ile olacak dövüşünden önce kaynak gücü beşinci seviye İmparator Kaynak Aleminde olabilirdi.
Eğer Xue'er'in Anka Hayati Yin'ini elde edebilirse...
O anda Yun Che'in gözleri açıldı ve buz köşkünün dışından Xue'er'in sesi geldi: "Büyük Kardeş Yun, girebilir miyim?’
"Xue'er gel." Yun Che hemen konuştu.
Buz kapısı hafifçe itilerek açıldı ve Xue'er nazik adımlarla içeri girdi. O anda Yun Che'nin gözleri parladı; görüş alanı sabitçe Xue'er de sabitlendi ve uzun süre aşırı sevinçli bir durumdaydı.
Xue'er'in normalde giydiği kıyafetleri ya altın ya da ateşli kırmızı rengindeydi ama bu sefer saf, kar beyazı Asgard cübbesi giyiyordu.
"Büyük Kardeş Yun, güzel gözüküyor muyum?" Yun Che'nin önünde durdu ve Asgard cübbesi ile görünüşünü sergiledi. Aldığı cevap ise Yun Che'nin zaten afallamış bakışıydı.
Kar beyazı giyinmişti, uzun elbise yere değiyordu ve bir çift Kar Ankası ayakkabısı da görülebiliyordu. Belinin çevresinde kar beyazı ipek bir şerit vardı ve mükemmel bir şekilde ince belini sararak göğsünün sersemletici hatlarını ortaya çıkarıyordu.
Asgard’daki kar cübbeleri arasında öğrencilerin giydikleri ile Asgard Perilerinin giydikleri farklıydı ve Xue'er'in giydikleri Perilerinkindendi. Yun Che buna alışıktı ama yine de sersemlemişti ve onun sersemlediği şey kar cübbesi değil onu giyen kızdı.
(Ç.N: Onu giyen kızdıysa ben de kızmadım... Çok bölüm çevirdim sapıttım sanırım ???? )
Xue'er'in cildi aşırı beyazdı... Tıpkı kar ve buz gibi saftı; en mükemmel beyaz mum yağı kadar parıltılıydı. Parlak ışığın olmadığı Buz Köşkünün içinde giydiği saf beyaz kar cübbesinin altında bile cildi göz kamaştırıcı beyazlık ile parıldıyordu. Yüzü sanki kar ve buzdan yapılmış gibiydi ve ince, uzun hilal kaşları ile net, derin gözlerini taşıyordu. Kokulu yanakları kardan daha beyazdı, gamzeleri şiirler ve resimlerde anlatılanlardan daha güzeldi ve dudağındaki ruju sanki göğün ruhu ve kanı ile çizilmiş gibi güzeldi ve bu birinin kalbini bile yerinden oynatabilirdi.
"Xue'er'im... Doğal olarak ne giyersen giy dünyadaki en güzel kız sensin." Yun Che afallamış şekilde ona bakarken içten şekilde konuştu.
Xue'er kollarını açarken gülümsedi: "Bu Küçük Efendi Hanyue'nin hediyesi. Bana oldu ve hiç rahatsız hissetmiyor. Çok hafif ve serin de... Ah!"
Xue'er'in narin iniltisinin ortasında Yun Che çoktan onun belini kavrayarak çekmiş ve onu kucağına oturtmuştu. Onun yeşim bedenini nazikçe sararken biraz sinsice konuştu: "Xue'er sen o kadar güzelsin ki... Ne yapmam gerektiğini bile bilmiyorum."
Xue'er Yun Che'nin kucaklaması içinde bedenini kıvırdı, kokulu yanakları hafifçe pembeleşirken nazik bir tonda ürkekçe konuştu: "Büyük Kardeş Yun, sen... Sen bir kez daha... Bana zorbalık yapmayacaksın değil mi..."
Xue'er'in yumuşak peri gibi bedenine ne zaman sarılsa Yun Che kontrolünü kaybediyordu. Xue'er'in yüzüne yaklaştı ve nazikçe konuştu: "Başlangıçta bunu düşünmemiştim ama Xue'er hatırlatınca..."
Sesi indiği an zaten Xue'er'e sıkıca sarılan Yun Che onun dudaklarını mühürledi. Ardından ağzındaki tatlılığı ve kokuyu ele geçirdi.
"Nng." Xue'er haykırdı; genç kızın utangaçlığı ile ürkekliği anında kar beyazı yüzünü kırmızıya döndürdü.
Yun Che tarafından ilk kez dudaklarının tadına bakılmamıştı. Yarım ay önce ilk kez öpülmesinin ardından Yun Che elini aldıktan sonra kolunu kapmayı istemeye başlamıştı ve her gün dikkatsiz yakalandığı an onu nazikçe, zalimce ve utanmazca öpüyordu. Her gün utangaçça ona karşı direniyordu... Ama kalbinin derinliklerinde o çoktan asil babası tarafından Yun Che'ye verilen biriydi.
Narin küçük elleri zayıfça Yun Che'nin omuzlarından iterken hafifçe nefes aldı, yarı açık gözleri sis gibi bulanıktı... Eğer İlahi Anka İmparatorluğu vatandaşları tanrıça olarak gördükleri Prenses Karlarının bir erkek tarafından bu şekilde zorbalığa uğradığını görseydi bu tüm imparatorluğun ayaklanmasına neden olabilirdi.
Xue'er'in bilinci bulanıkken kar elbisesinin belinden sessizce büyük bir el tarafından kaldırılarak kar beyaz yeşim gibi bir çift şeyin ortaya çıkarıldığını hissetmemişti. Belindeki ipek kumaş da kaldırılmıştı ve cübbesi aşağı, yere doğru kayarak omuzlarını ortaya çıkarmıştı.
Yun Che'nin gözleri kendinden geçti ve bedeni içindeki yoğun çarpıntıyı bastıramıyordu. Elleri kontrolsüzce kalkmış gibiydi ve onlar Xue'er'in ortaya çıkmış köprücük kemiğine yerleştirilmişti...
Bir engel olmadığından eli onun cildi ile temas etmişti ve bu Xue'er'in güzel gözlerini aniden açmıştı. Ürkek bir tavşan gibi Yun Che'nin kucağından atlayan Xue'er gözlerindeki düzensiz parlaklıkla birlikte hızlıca nefes aldı...
"Ben... Ben kar cübbesini... Küçük Efendi Hanyue'ye vereceğim..."
Xue'er'in yüzü ve kulakları koyu kırmızıydı. Kar cübbesini toplarken oradan kaçtı...
"Haaah..." Yun Che yatağa çökerken morali biraz bozuldu.
"Hala başarılı olamadın. Fen Juechen'in ellerinde sefil şekilde kaybetmekten korkmuyor musun?” Jasmine soğukça konuştu: "Xue'er'in kalbinde ve ruhunda sana karşı en ufak reddediş yok. Eğer biraz daha zorlayıcı olursan belki de onun Anka Hayati Yin'ini elde edebilirsin."
"Ben bunu yapamam." Yun Che kafasını salladı, mırıldadı: "Bu mesele yavaşça olmalı. Xue'er bana saf kalbi ile bakıyor. Eğer dediğin gibi yaparsam onu korkutabilir veya incitebilirim. Üstelik Fen Juechen'i yenmek için onun Anka Hayati Yin’ini almak bana Xue'er'i kendi çıkarlarım için kullanıyor gibi hissettirir. Bunu yapamam... Bu prensip meselesi."
"Prensip?" Jasmine burnundan soludu ve soğukça gülümsedi: "Konu kadınlara geldiğinde senin gerçekten prensiplerden bahsedecek yüzün var mı... Hmph, beklendiği gibi, senin yüzün şehir duvarlarından bile kalın."
"Heheh. Jasmine sahip olduğum şeyleri en iyi bilen kişi." Yun Che ucuz bir gülümseme ile cevapladı.
"… Ama sana bakılınca sanki Juechen ile savaşın hakkında endişelenmiyor gibisin."
"Bunu söyleyeceğini tahmin etmiştim. Sonuçta, o çocuk, Fen Juechen, kişiliğinde büyük bir zayıflık taşıyor." Yun Che sakince konuşurken gözlerini kapadı.
"Kişiliğinde bir zayıflık mı? Demek istediğin..."
"Yüce Okyanus Sarayından Ji Qianrou Donmuş Asgard Efendisi Yun Che'yi görmek istiyor!"
O anda yumuşaklık ve naziklik içeren hafif bir ses dışarıdan geldi. Yun Che anında yataktan çıktı: "Ji Qianrou?"
O neden geldi?
Zi Ji'nin daha önce bahsettiği İblis Kılıç Konferansına beni davet edecek kişi o mu?
Kapının dışında Murong Qianxue'nin sesi yankılandı: "Asgard Efendisi, Asgard kapısının dışında garip bir kişi sizi görmek istiyor ve Yüce Okyanus Sarayından olduğunu iddia ediyor.”
Yun Che kalktı ve buz köşkünden çıktı. Murong Qianxue ve Mu Lanyi'nin ağır ifadelerini gördüğünde hızlıca konuştu: "Kıdemli Efendiler endişelenmeyin ve bu kadar titiz olmanıza da gerek yok. O tanıdığım biri ve buraya gelme nedeni de bana bir şey vermek. Onu aldığımda hemen geri döneceğim. Xue'er ve diğerlerine endişelenmemelerini söyleyin."
Bunu söyledikten sonra Yun Che dışarı doğru uçtu.
"Yüce Okyanus Sarayından birisi... Asgard Efendisi dikkatli olun lütfen." Murong Qianxue ve Mu Lanyi aynı anda konuştu. Her ne kadar Yun Che endişelenmemelerini söylese de... O kişi yine de Kutsal Bölgelerden biriydi.
Asgard’dan çıktığı an Yun Che kapının önünde bir figür gördü. Sıra dışı bir beyaz cübbe giyiyordu ve soğuk rüzgarın içinde elbise kolları uçuşuyordu. Erkeksi güzel bir görünüşü vardı ve gözleri bahar suları gibiydi, bu dünyadan olmayan bir çekiciliğe sahipti... Bu adam kadınların bile kıskanabileceği bir güzelliğe sahipti.
Yeşim Yüzlü Şeytan Hükümdar... Ji Qianrou.
(Ç.N: Geldi hepimizin en sevdiği karakterlerden biri di mi ???? )
Yun Che ilerledi ve yumruklarını nazikçe kenetledi: "Küçük Yun Che Kıdemli Ji'yi selamlar. Görüşmeyeli üç sene oldu ve beklendiği gibi Kıdemli Ji'nin hal ve hareketleri öncesinden daha iyi hale gelmiş."
Ji Qianrou'nun narin gözleri açan çiçekler gibiydi; onlar acılık belirtisi taşıyorlardı: "Eğer hal ve hareketlerden konuşuyorsak Ufak CheChe'ye kıyasla ben oldukça gerideyim..."
Ji Qianrou'nn sesini üç yıl aradan sonra duyduğunda Yun Che'nin tüyleri yine diken diken oldu. Ji Qianrou'nun sesi solduğu an sağ elini uzattı ve yeşil soğan benzeri yeşim parmağı hafifçe kıvrılarak birden bire hafif mavi bir taç yaprağın ortaya çıkmasını sağladı. Parmağının nazik hareketinin ardından o Yu Che'ye doğru uçtu.
Bu hafif mavi taç yaprağı normal taç yapraklarından çok farklı değildi. Yavaşça Yun Che'ye yaklaşırken sanki nazik bir esinti tarafından uçuruluyor gibiydi. Soğuk rüzgarlar burada çılgın ve şiddetliydi ancak taç yaprağın uçuş yolunu engellemiyorlardı. Aksine... Soğuk rüzgarlar sanki onun yakınında tamamen kayboluyordu.
Taç yaprak ilerlerken Yun Che'nin yüzü hala gülümseme doluydu. Doğrudan parmaklarını uzatarak iki parmağı ile taç yaprağı yakaladı ve onu elinde tuttu. Avucunu açtığında taç yaprak çoktan kaybolmuştu... Bu süreçte tek bir ses bile olmamıştı ve en ufak enerji hareketi de yaşanmamıştı.
"Hediyesi için Kıdemli Ji'ye şükranlarımı sunarım." Yun Che gülümseyerek konuştu.
"Haah." Ji Qianrou bir kez daha hafif, acı bir iç çekti: "Beklendiği gibi, Ufak Cheche söylentilerdeki gibi. Görüşmeyeli üç sene oldu ancak beni çoktan geride bırakmışsın. Gelecekte korkarım ki Ufak Cheche'nin gözüne bile giremeyeceğim."
“~!@#¥%…”
Yun Che tüm gücü ile gülümsemesine devam etti ancak tonu aşırı içtendi: "Bu küçük asla üç sene önce İlkel Kaynak Arkında Kıdemli Ji'nin gösterdiği lütfu unutmaya cüret etmedi. Eğer Kıdemli Ji'ye borcumu ödeyebileceğim bir şey varsa bu küçük kesinlikle çabalayacaktır."
Ji Qianrou'nun gözlerindeki ışık sallandı, bir şaşkınlık oluştu. Ardından narin bir gülümseme attı: "O zamanlar benim kaynak arkında yaptığım sadece Ufak Hanhan ile oyun oynamaktı ve aynı zamanda senin iyiliğinin karşılığını da vermiş oldum. Bu senin dediğin kadar abartılacak bir şey değil, yani bana geri ödeme konusundan bahsetmeye gerek yok. İyilik gibi şeylerden sürekli bahsetmek çok sinir bozucu. Bu sefer buraya gelme nedenim Yüce Okyanus Sarayı Ulu Büyüğünün emirleri doğrultusunda Ufak Cheche'ye bir şey vermek."
-------------ÇEVİRMEN NOTU---------------
Yun Che ne yapacak? Ji Qianrou neler söyleyecek? Fen Juechen neler yapacak? Merak mı ediyorsunuz? O zaman... Bekleyin, okuyun ve öğrenin ????
10 bölüm bana arada yardım eden çevirmen arkadaş ile birlikte olacaksınız. Toplu yetişsin diye sağ olsun 10 bölüm çevirdi ben de 50 bölüm çevirince toplu bitmiş oldu. Toplam 60 bölüm çevirene kadar 2 hafta geçtiği için 10 bölüm de siteye atıldı böylece bitti gitti ???? Yani iyi okumalar 10 bölüm sonra görüşürüz :D
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..