Bölüm 853

avatar
13290 35

Against The God - Bölüm 853


Bölüm 853 - Yun Ailesi Konukları Kabul Ediyor



Xiao Yun ve Bir Numara, Hayali Şeytan Ülkesine ilk defa gelen kişileri, Yun Ailesinin evinin olduğu bölgeye doğru götürüyorlardı.

 

Yun Ailesi, önceden ses iletim cihazından bilgi almışlardı, bu yüzden Yun Qinghong ve Mu Yurou çoktan konukları karşılamak için ana kapıya gitmişlerdi.

 

Xiao Yun, endişeli bir şekilde gizlice Yun Qinghong ve Mu Yurou’yu bekliyordu. Onları gördüğünde, dört nala koşarak dedi ki, “Baba, Anne, çocuğunuz geri döndü.”

 

Bir Numara da hemen arkasından dedi ki, “Patrik Yun, Bayan Yun, görüşmeyeli çok uzun zaman oldu.”

Yun Qinghong, başını sallarken yorgun bir gülümseme verdi. Xiao Yun’u ayağa kaldırmak için elini uzattı, samimi bakışları arkasındaki tanıdık gelmeyen yüzdele odaklanmıştı. Birinin başını döndürmeye yetecek kadar güzellikte olan Donmuş Bulut’un kızlarını gördü. Tam sormak üzereyken, endişe içerisindeki Mu Yurou’nun sesini duydu, “Yun’er, Che’er nerede? O, sizinle beraber gelmedi mi? Ve İmparatoriçe… O da geldi mi?”

 

“Anne, Baba, Büyük kardeş ve İmparatoriçe ile kaygıları…” Xiao Yun bile onun tam olarak söylemek istediğini anlamıştı. Mu Yurou’nun oldukça endişeli görünen gözlerine baktı, kalbinde hâlâ panik hissediyordu. Kendisini zorla rahat bir şekilde konuşmasını sağlamadan önce tükürüğünü yuttu ve dedi ki, “Aslında Büyük Kardeş, buraya gelmeden önce biraz yaralandı. Biz buraya geldik ve İmparatoriçe de onu Altın Karga Yıldırım Ateş Ovasına, yaralarını iyileştirmek için götürdü.”

 

“Ah!!” Mu Yurou’nun yüzündeki mutlu beklenti, bir anda yerini korku ve endişeye bıraktı. Xiao Yun’nun kolundan tuttu, parmakları beyaza dönene kadar parmaklarını sertçe sıktı, “Yun Che, o… nasıl yaralanabilir… Onun yaraları ciddi mi… Onu kim yaraladı… Onun durumu nasıl? Çok ciddi mi…”

 

“Ben… Büyük Kardeş, o…” Xiao Yun, yalan söylemede oldukça kötü biridir. Üstelik, en yakın kişi olan annesinin önünde, en sevdiği kişi ve en çok saygı duyduğu kişinin önünde… Bu yüzden tam olarak ne yapacağını bilemiyordu, ağzındaki kelimeler bir birlerine dolandı ve düzgünce konuşamadı.

 

“Yurou, endişelenmeye gerek yok.” dedi Yun Qinghong ve rahatlatıcı bir gülümseme vererek, Mu Yurou’nun omuzunu okşadı, “Bu sefer endişelerin seni çok yordu. Yun Che’nin muhteşem ölçüdeki iyileşme yeteneğini unuttun mu yoksa? Ayrıca o, normal bir insan gibi zayıf değildir, biliyorsun değil mi? Çok ciddi yaraları bile olsa, çok hızlı bir şekilde iyileşir. Zaten İmparatoriçe de onu özel olarak Ovaya götürmüştü değil mi? Altın Karga Kutsal Tanrısının ilahi gücüyle birlikte, ne kadar yaralanmış olduğunun bir önemi yok, o kesinlikle iyileşip güvenli bir şekilde buraya gelecek.”

 

“Evet, evet, evet, evet!” Xiao Yun aceleyle kafasını onaylarmışçasına sallarken devam etti, “Büyük Kardeş öküz gibi yaralansa bile… ve bu sefer, Altın Karga Kutsal Tanrısından yardım alacak şekilde çok ciddi de olsa, o kesinlikle her zamankinden çok daha sağlıklı bir şekilde geri dönecek. Bu yüzden Anneciğimin endişelenmesine gerek yok. Hepimizin de bildiği gibi, Büyük Kardeş yarın güvenli bir şekilde geri dönecek.”

 

Yun Qinghong’un sözleri her nasıl olduysa da Mu Yurou’nun kalbindeki paniği azalttı, “Evet doğru… Altın Karga Kutsal Tanrısının Ruhunun iyi dilekleri ve yardımıyla, Che’er çok büyük bir ihtimalle, onun ilahi gücüyle iyi olacaktır. Che’er kesinlikle sapasağlam bie şekilde geri dönecektir.”

 

“Heh heh, elbette,” Yun Qinghong başını sallarken güldü. Fakat aynı zamanda, gözlerinin derinliklerinde ağır bir şekilde hüzün okunuyordu.

 

Yun Che’nin insan üstü yenileme yeteneğinin farkındaydı… Ama bu sefer, o kadar yaralıydı ki onu eve atmadı. Bunun yerine, direkt olarak Ovaya gittiler.

 

Bu seferki yaraları gerek çok ciddiydi...

Kaynak Gökyüzü Kıtasında ne olmuş olabilir?

 

“Doğru! Baba, Anne, Kaynak Gökyüzü Kıtasına gittiğimde Büyükbabamı buldum.”

 

Xiao Yun uzun adımlarla, Xiao Lie’nin yanına gitti ve Yun Qinghong ve Mu Yurou ile konuşmadan önce onu destekledi, “Bu benim öz büyübabam. Ayrıca, Ağabeyimi gerçek bir adam olarak yetiştiren kişi olan Büyükbabam. Büyükbaba, bunlar benim Hayali Şeytan Ülkesinde yaşam ailem. Bana yirmi sene boyunca kendi öz evlatları gibi baktılar. Onları her zaman, kendi annem ve babam olarak gördüm ve saygı gösterdim.”

Xiao Lie, çiftle konuşmadan önce saygı maiyetinde hafifçe eğildi, “Beni mağrur görün, şunu söylemek gerekirse Ben, Xiao Lie, Yun’er’i büyüterek bana çok büyük bir iyilik yapmış oldunuz.”


Xiao Lie, konuşma yaptıktan uzun süre boyunca hiç bir cevap almadı. Xiao Yun onu tanıttığından beri, Yun Qinghong’un bedeni titriyordu. Gözleri sersemlemiş bir şekilde Xiao Lie’ye bakarken titriyordu ve vücudunun bütün eklemleri de titremeye devam ediyordu.

 

“Baba?” Xiao Yun, soru sorar gözlerle, çoktan bütün canlılığını kaybetmiş olan Yun Qinghong’a bakıyordu.

 

Thump!!

 

Yun Qinghong, Xiao Lie’nin önünde dizlerinin üzerine çok sert bir şekilde düştü.

 

“Baba!!” Xiao Yun büyük bir şok içerisinde haykırdı.

 

“Ah! Pat… Patrik!!” Yun Ailesinin bir araya gelmiş olan büyükleri ve öğrencileri, geçirdikleri şok ile birlikte bembeyaz oldular.

 

Xiao Lie de geçirdiği şoktan dolayı içgüdüsel olarak yarım adım geri çekildi. Fakat ondan sonra, aceleyle ileriye atıldı ve yerde olan kişiye yardım eli uzattı, “Bu… Siz ne yapıyorsunuz… Bu sizin yapmamanız gereken bir şey!”

 

Fakat bütün gücünü kullansa bile, Yun Qinghong’un dizleri sanki yere köksalmış gibi olduğundan onu ayağa kaldıramıyordu. Onun dışında Mu Yurou da yere çokmüştü ve güzlerinden parlak göz yaşları akıyorduj.

 

“Kıdemli Xiao…” Yun Qinghong’un kaplan gibi olan gözleri çoktan göz yaşlarıyla dolmuştu, “Ben, Yun Qinghong, sana karşı hata yaptım… Kardeş Xiao Ying’in mükemmel geçen zamanlarını felaketle sonuçlandıran kişi benim. Senin aileni dağıtan kişi ben oldum, sizin yirmi yıldan daha uzun bir süredir dağılmış olmanız benim hatam… Fakat buna rağmen, bizim ailemize karşı ne kızgınlık ne de nefret hissettiniz, bunun yerine Che’er’e kendi öz torununuz gibi on yıldan daha uzun bir süre baktınız. Ailemiz sonunda bir araya gelmesini sağladınız…”

 

“Bu olay üzerinden on yıl geçmesine rağmen, Ben, Yun Qinghong, hâlâ suçluluğumu geri ödeyemedim. Bize karşı yapmış olduğunuz büyük iyiliğin karşılığını hâlâ ödeyebilmiş değilim…”

 

Yun Qinghong, Xiao Ying’in yirmi sene önceden öldüğünü Yun Che’den öğrendiğinden beri, öyle bir azap çekiyordu ki bir an önce ölmek istiyordu. Xiao Ying’e karşı hissettiği sonsuz minnet ve suçluluk duygusu, kalbinde derin bir yaraya dönüşmüştü. Bu yüzden bugün Xiao Lie’yi gördüğünde, kalbine gömdüğü bütün duyguları, püsküren bir gayzer gibi patladı. Yun Ailesinin Patrik’i, herkes tarafından saygı duyulan ve takdir edilen kişi olan Patrik, zayıf ve kırılgan görünen yaşlı bir adam karşısında çocuk gibi ağlıyordu.

Mu Yurou da onunla birlikte ağlıyordu, çünkü onun kalbinde ne kadar acı çektiğini biliyordu. Xiao Ying’in babası önündeydi ve ne kadar acı çektiğini onun önünde gösterebiliyordu.

 

Xiao Lie’nin gözlerinin etrafı giderek ıslanıyordu. Hayali Şeytan Ülkesinin en yüce ailesinin patrikiyle karşı karşıyaydı. Bu ailesinin statüsü, sadece Kaynak Gökyüzü Kıtasının eşsiz Kutsal Bölgeleriyle kıyaslanabilirdi. Böyle biri herkesin gözleri önünde diz çöktüyse, bu yaşlı adam normal bir kişi değildi… İçerisinde barındırdığı bu duygu, bir dağ kadar ağırdı. Oğlu Xiao Ying’in neden yıllar önce bu adamla beraber gitmek istediğini şimdi anlıyordu.

“Lütfen ayağa kalk… Lütfen hızlıca kalk.” Xiao Lie, yerdeki çifti durmadan ayağa kaldırmaya çalışıyordu. Ağlamaklı bir şekilde dedi ki, “Yıllar önce gerçekleşen olay senin hatan değildi, nasıl olurda bize borçlu olursunuz? Benim oğlum Xiao Ying, arkadaşlığının uğruna öldü ve ölürken ne şikayet etti ne de pişmanlık duydu. Ayrıca ben, size karşı ne nefret besledim ne de kızgınlık duydum. Bugün, Yun’er ve Che’er fevkalade şeyler başardı ve bu de geçmişin oluşturduğu sis perdesini yok etti. Neden hâlâ suçluluk duygusuyla kalplerimize kaldıramayacağı yükü verelim?”

 

Xiao Lie, onlara karşı ne kızgınlık ne de nefret besliyordu. Bunun yerine onlara böyle bir olay yüzünden kendilerini helak etmemeleri için onlarla konuşuyordu. Çok sayıda duygu, Yun Qinghong’un kalbinde dalgalanıyordu, hiç ses çıkarmadan ağlıyordu. Daha sonra, yavaşça Xiao Lie’nin önünde yere doğru eğildi.

 

Yun Ailesinin bir araya gelmiş olan üyeleri, en nihayetinde Yun Che’yi Kaynak Gökyüzü Kıtasında büyüten kişi olduğunu anlamışlardı. O anda, kafa karışıklığı yaşayan herkes, Xiao Lie’ye derin bir saygı göstermeye başladı.

 

“Kıdemli Xiao.” Yun Qinghong’un çıkardığı sesler metal çınlaması gibiydi, “Xiao Ying ve Ben kardeşiz, bu yüzden Xiao Ying’in babası benim de babamdır. Benim öz babam, kötü kişiler tarafından kaçırılıp öldürüldü, bu yüzden ona karşı olan yükümlülüklerimi yerine getiremedim. Fakat şimdi, sen benim babamsın ve Ben, Yun Qinghong senin oğlunum… Eğer sana karşı hayırsız bir evlat olursam, cennetler ya da dünya tarafından hoş karşılanmayacak!”

“En çok saygı duyulan baba, lütfen beni kabul et.” Yun Qinghong’un davranışı oldukça ciddiydi ve Mu Yurou da onunla birlikte ayaklarına kapanmıştı.

 

Xiao Lie’nin yıllanmış gözlerinden yaşlar akıyordu. Yun Qinghong’un bu jestini geri çevirmedi ve bu çiftin istediğini kabul etti. Ondan sonra, yerdeki çifte yardım eli uzattı, “Güzel, güzel çocuklarım, acele edin ve kalkın…”

 

Bu sefer, Yun Qinghong kendisine uzanan yardım edili kabul etti.

 

“Bu oldukça mükemmel!” dedi Xiao Yun, hissettiği duygulardan dolayı burnu kaşınırken. “Cennetteki Babanın ruhu kesinlikle mutlu ve huzurludur… Ah, doğru, Büyükbabamın dışında bir de küçük halam var.”

 

“Anne, Baba, bu benim küçük halam ve onun ismi Xiao Lingxi.” Xiao Yun onu tanıtırken bir yandan da onu gösteriyordu.

 

“Oh sen, nasıl bu kadar terbiyesiz olup kıdemli birine ismiyle hitap edersin.” Yun Qinghong, Xiao Yun’u yüzünde bir gülümsemeyle azarlarken bir yandan da göz yaşlarını siliyordu. Daha sonra, barışçıl bir duyguyla Xiao Lingxi’ye dedi ki, “Bayan Xiao, sizi daha çok Che’er bahsederken duyardım. İkinize de Che’er’e baktığınız için nasıl teşekkür ederim bilemiyorum. Şu andan itibaren, siz benimi Yun Qinghong’un kız kardeşisiniz. Her ne olursa olsun, buradaki büyük kardeşinize karşı mesafeli olmayın.”

 

Xiao Lingxi, Yun Che’nin gerçek ailesiyle ilk defa karşılaştığından beri gergin bir endişesi vardı. Kendilerini selamlamaları ve hitaplarından sonra Yun Qinghong’un, “Şu andan itibaren, sen benim kız kardeşimsin,” sözü onu afallatmıştı. Güzel gözleri genişlerken, kalbide karmaşaya girmişti. Bu sözleri kabullenmek kötüydü ama kabul etmemekte iyi değildi. Bu yüzden bir anlığında duraksadı ve söyleyemediği şeylerin üzerinde durdu.

 

Sadece kadınların sahip olduğu hislerden dolayı, Mu Yurou, Xiao Lingxi’nin görünüşüyle ilgili bir bilgiye sahipti. İleri doğru yürürken yorgunca gülümsedi ve Xİao Lingxi’nin ellerini tuttu. Ondan sonra, gözleri büyümüş bir şekilde Yun Qinghong’a bakarak dedi ki, “Kendine bir bak, o hâlâ minik ve küçücük bir kız fakat sen yaşlı bir adam olarak hemen onu kız kardeşin yapıyorsun. Bu küçük kızı sadece yaşlı hissettiriyorsun.”

 

Xiao Lingxi’ye bakarken, Mu Yurou’nun ifadesi sıcak ve arkadaş yanlısıydı, “Lingxi, onunla canını sıkmana gerek yok. Şu andan itibaren, burayı kendi evin gibi kullanabilirsin. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa, bana söyle, benimle konuşurken kesinlikle hürmetkâr olmana gerek yok. Bana nasıl sesleneceğine gelirsek, kısaca abla diyebilirsin, evet abla diye seslenebilirsin. Eğer hala demek istersen, o zaman hala dersin. Bu adamın kararlarını takip etmek zorunda değilsin.”

 

Yun Qinghongi Mu Yurou’nun sözlerinden sonra tamamen afallamıştı fakat konuşmamak ve çenesini kapatmaktan başka çaresi yoktu.

 

“Evet… Ha… Hala.” Elleri, Yun Che’nin annesinin elleri tarafından tutulduktan sonra, Xiao Lingxi’nin kafası iyice karıştı ve bu kafa karışıklığından dolayı onu ‘hala’ diye çağırdı.

 

Bu selamlamadan sonra Mu Yurou’nun kalbinde sevinç ışınları dolaşmaya başladı. O arada, bakışları aniden belirli bir noktada olan kıza yoğunlaştı. Yerinden yavaşça kalktı, bütün bedenini saran kaynak enerjisi güçsüz ve zayıftı fakat dışarıya doğru sızan gelişimi ve asilliğinin açıklaması zordu. Dahası, bu asil hava kesinlikle sıradan bir aileden değildi ve şu ana kadar tanıştığı bütün kızlar arasından sadece, İmparatoriçe onun bu şekilde hissetmesine sebep olmuştu.

Farklı bir dünyaya geldiklerinde ve Yun Ailesinin yanına vardıklarında, yeni gelenlerin çoğu endişeli ve çekingendi. Sadece o kız sakin, rahat ve zarif bir resim gibi etkileyiciydi.

 

“Bu leydi de kim?” Mu Yurou, sorusunu sorarken resmen büyülenmiş gibiydi.

 

“Hehe.” Yedi Numara mutlu bir şekilde kıkırdadı ve şen şakrak bir ses tonuyla dedi ki, “Anne, Baba, prenses olan gelininizle konuşuyorsunuz ama daha tanışmadınız mı? Şimdi sizin karşınızda duruyor.”

 

“Ah… O bizim gelinimiz…” Mu Yurou küçük bir çığlık attı. Yun Qinghong’un şaşkın bakışları Cang Yue’nun üzerine yoğunlaştı.

 

Cang Yue ileri doğru yürüdü ve derin bir şekilde selamlayarak, “Gelininiz Cang Yue, Anne ve Babayı selamlıyor.”

Mu Yurou günler geceler beklediği gelinini sonunda gördü, hızlıca yanına doğru gelerek Cang Yue’yu doğrulttu. Cang Yue’ya ölçülü bir şekilde bakış attı ve ne yapacağını bilmez konumda heyecanlandı, “Güzel evladım… Ah şu annene de bak sen, neredeyse senin için hazırladığım hoş geldin hediyeni unutuyordum…”

“Öyleyse başka bir hediye daha hazırlaman gerekecek. Anne, sana bir sır daha vereyim,” Yedi Numara sevgi dolu bir gülümsemeyle dedi ki, “Eltim artık prenses değil. O artık, Kaynak Gökyüzü Kıtasındaki bilinen Mavi Rüzgâr Ulusunun İmparatoriçesi. O müthiş birisi.”

 

“Hahahaha!” Yun Qinghong büyük bir kahkaha attı ve artından yürekten gelen bir ifadeyle dedi ki, “Sen kesinlikle Che’er’in gözünü kör eden kızsın. Che’er tamamen çok şanslı bir erkek.”

 

“Baba ve Anne olarak, size evlilik hediyesi veremedik… Evladım, sizi hayal kırıklığına uğrattık,” dedi Mu Yurou, Cang Yue’ya seven bir şekilde bakarak. Ona doğru bakarken, Cang Yue’nun gerçekten nadir bir numuneden daha fazlası olduğunu hissetti ve cennetten gelen nadir bir tür olduğu kanısına vardı.

 

Cang Yue nazikçe başını salladı ve dedi ki, “Kocamın karısı olmak, Ben, Cang Yue için hayatımdaki en büyük talih, bu yüzden neden biraz bile olsa üzgün hissedeyim? Bu gün, sonunda Annem ve Babamla tanıştım, bu benim en büyük arzularımdan biriydi. Bu günden itibaren, kocamla birlikte size bir evlat olarak tüm saygımı göstereceğim.”

 

“Ah, çok iyi bir evlat.” Mu Yurou’nun gözlerinden mutluluk göz yaşları geliyordu fakat başka ziyaretçiler olduğunu da unutmadı. Donmuş Bulut Asgard’ın toplanmış olduğu kızların oraya bakıyordu. Hayatından bu kadar güzel hatunu yan yana görmemişti. Onların bir göz kırpmasıyla kendisini sersemlemiş hissedebilirdi. Ondan sonra, duraksamış ve emin olmayan bir sesle, “Bu güzel kızlar, bunlar… Che’er’in cariyesi olamaz, değil mi?”

 

Güzel kızların sayısı çok fazlaydı, gerçek karısı bir İmparatoriçeydi, bir kaç bin tane cariyesi olması da çok şaşırılacak bir olay değildi. Ağzından şöyle bir şey kaçtı, “İmparatorluk haremi üç bin tane güzellikle dolu…”

 


Yazarın Notu:

 

Ne? Bu bölümde ben ne yazdım? Neden hiç birini hatırlamıyorum?









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr