Babam yanına geldiğimi görünce kararlı bir şekilde 'Olmaz.' dedi.
Hadi bakalım, başlıyoruz. Böyle bir tepki bekliyordum zaten.
Bende hemen bahaneler üretmeye başlamıştım zatenç
'Baba yaşıtlarıma göre kılıç kullanmakta çok daha iyiyim. Bu görevden gelen tecrübe ve altın benim için çok önemli. Okuldan mezun olmama ve kılıç taşıma hakkı alıp senin yanında resmi çalışan olarak çalışmama yalnızca 1 ay kaldı. Sırf 1 ay daha kaldığı için bu tecrübeden uzak kalmak istemiyorum.'
İlk önce güçlü olduğumu vurguladım ki, katılırsam ona bela olmayacağım. Sonuçta bu görev şirket için önemli olduğu gibi ailemiz içinde önemliydi. Başarılı olursak yeni bağlantılar kazanacağımız gibi ileride daha fazla para kazanma şansımızda vardı.
Babam 'Kılıç kullanmada iyi olduğunu zaten biliyorum, ben eğittim seni oğlum fakat seni göreve almamamın sebebi tehlikeli bir görev olması. Soyluların büyük ihtimalle onu öldürmek istemelerinin sebebi, veliaht ile evlenecek kişinin kendi ailelerinden olmasını istemeleri böylece düklükteki güçleri artacak. Soyluların iktidar hırsını asla hafife almayız sırf bunun için her şeyi yapabilirler.'
Konuşmama izin vermeden ' Ayrıca 1 ay sonra mezun olunca okulun bitmeyecek bu görevi tamamlarsak, biriktirdiğim paralarla seni Başkent Meritroan'da ki askeri kolejlerden birine vereceğim. Orada geçmişten kalma birkaç ahbabım var. Orada sana yardımcı olmalarını istedim. Sen benden farklı olarak okuyacaksın ve benim gibi bu tür işlerde uğraşmayacaksın. Hem ayrıca annenin son sözlerini asla unutmadım, sende unutmayacaksın.'
Annem... Canım annemin ne zaman vefat ettiğini hatırlasam, annemle birlikte yaşadığım günler aklıma geliyordu. Benim her zaman okumamı onlar gibi sıradan insanlardan olmamamı bilgili, eğitimli, varlıklı hatta bir gün soylu olabilmemi isterdi. Eğer hayatta olsaydı okulumdaki durumumu öğrenince, eşek sudan gelinceye kadar beni döverdi. Hayatta olması karşılığında beni her gün sabahtan akşama kadar dövmesine bile razıydım ancak o gün kü dehşeti, gözlerimin önünde yaşanan vahşeti, annemin ve ablamın canlı canlı yakılmasını asla ve asla unutmayacağım. Bir gün mutlaka o katilleri bulup intikamımı alacağım.
Babamın söyledikleri beni biraz melankolik yapsa da intikamım için ve ailemin tek kalan üyesi olan babam için yine de daha da güçlenmek ve bağlantılar kurmak zorundayım.
Ayrıca annem ve ablam vefat ettiğinden beri babam daima yalnız kaldı, tüm işleri tek başına yaptı. Artık ne olursa olsun onun yükünü hafifletecektim.
'Baba tehlikesiz görevimiz hiç olmadı zaten sadece bu diğerlerinden biraz daha tehlikeli o kadar. Hem zaten biz yakın koruma olmayacağız, sen de demiştin. Ayrıca suikast yapılacağıda kesin bir bilgi değil. Biz sadece 1 hafta boyunca uzaktan koruyacağız. Koleje gitmek istemiyorum baba ama onu sonra konuşuruz, zaten beni başkente yollayacaksan yanım da fazladan 200 dinar olması çok daha iyi olmaz mı?'
Bunları söyleyince babam sanki görev konusunda kabullenmeye yaklaşmıştı. Bir iki ikna edici cümle daha kurarsam alacak gibi.
'Baba hem şövalyelerin koruma becerilerini görme şansımda olur. Sana yemin ederim ki görevdeyken bir kez olsun bile bir dediğini iki etmeyeceğim. Her dediğine harfi harfine uyacağım.'
Babam bana bakarak yaklaşık 1 dakika düşündükten sonra 'Pekâlâ, bizimle geleceksin ama dediklerimi bir kez olsun bile dinlemezsen seni, bırak tecrübeyi kılıç tutmana dahi bir daha izin vermem.
'Tamam baba söz veriyorum' dedikten sonra karnım aç olduğu için mutfağa gittim. Yemekte orta sınıf insanların yiyebileceği klasik yemekler vardı. Yarım parça somun ekmek, 1 tane çorba, pilav ve herkese azıcık pay düşen et. Yemeğimi ön tarafta yerken, Eden ile bir iki arkadaşın daha konuşmalarını dinlemeye başladım.
Eğer Leydi Elle onların becerilerini beğenirse yüksek maaşlı bir özel koruma olabileceklerini söylüyorlardı. Eden ise onla gülerek bunun imkânsız olduğunu onca şövalye be yakın koruma varken bizim gibi iki üç çapulcunun anca hayal kurabileceğini söyledi.
Yani haksızda sayılmazdı şövalyeler kraliyet ailesinin krallıktaki yetenekli kişileri topladığı merkez şehirdeki özel akademide eğitildikten sonra şövalye ünvanlı verilirdi, ya da askeriyede özel başarı kazanmış kişilere verilirdi.
Bu kişilerde yarı soylu sayılırlardı. Hizmet ettiği Soylu ailede 3 yıl geçirdikten sonra eğer soylu aile onaylarsa, kraliyet tarafından da soylu ilan edilirdi yalnız bu tip soyluların ünvanı kuşaktan kuşağa devam eden soyluluk değildi. Unvanı alan kişi öldükten sonra soyluluk düşüyordu ve kraliyetten alınan destekler ve yönettiği topraklar bir başkasına veriliyordu. Ayrıca şövalye rütbesinden sonra gelen Soyluluğa Sibrin deniyordu. Sibrinler eğer 10 yıl üstün başarı gösterirse ve süzereni olduğu kişinin de resmi onayını alırsa eğer kral isterse bir üst kademe olan Aristokrat aileye terfi ediliyordu. Aristokrat ailelerin resmi unvanı ise Patriciler idi. Bu seviyedeki aileler genelde kontlar çok nadir de olsa arada bir dük 'de olabiliyordu. Meritroan tarihinde 3 veya 4 defa bu şekilde aileler çıkmıştı. Kraliyet ailesi haricindeki en üst rütbe ise Havritti. Bu unvanın karşılığı genelde Düklüktü. Askeri rütbeler arasında da Albay rütbesindeki bir aile üyesi bulunurdu tabii eğer ailede askeriye bir başarı varsa. Bu unvanı Kilise ve Kraliyet birlikte karar veriyordu. İkisinin de onayı varsa Havrit kademesine geçiyordu aile. Havrit mana olarak Kutsal Aileye tekabül ediyordu.
Krallıkta, kraliyet hanedanı da dağil 7 Havrit aile vardı.
Bu ailelerin şanı tüm krallıkta biliniyordu. Bu aileler;
Bizim bulunduğumuz Kuzey Doğu düklüğünü yöneten Lirent ailesi, Doğu düklüğünü yöneten Andora ailesi, Güney düklüğünü yöneten Krallıktaki en zengin aile olan Alfonso ailesi, Batıdaki Liena ailesi, Kuzey Batıdaki Wanfei ailesi, Kuzeyliler ile yani Varlak ırkı ile sınır korumasını İgrit ailesi ve son olarak da Merkez düklüğünü ve tüm krallığı yöneten, 500 yıllık aile olan, Aeras ve Havrit unvanlarını almış bunun yanında da 5 Kleouslar devrinde 1 kleous çıkarmış aile olan Meritroan ailesi vardı.
Bütün bunları düşününce bile biz halk tabakası ile soylular arasında yer ile gök kadar fark olduğunu tekrardan fark ettim. Neyse şimdi sıra geldi et kısmına eti yerken maalesef hiçbir şey düşünemeyeceğim. Pilavın üstüne eti parçalanmış et parçalarını koyduktan sonra ayranımı da iyice yanıma çektim. Bizim için et bir lükstü.
Mali durum olarak aile başı 200 dinar altı kazanan aile fakir iken, 200 ile 350 dinar arası kazanan aile Fakir-üst kademesine geliyordu. Bizim durumumuz ise aile olarak orta sınıftı aylık 400'e yakın dinar kazanıyorduk. Her ne kadar ayda ortalama 600-800 dinarlık iş yapsak da yüzde seksenini 12 ye bölüyorduk 12 de 2'lik kısımdan da babam ve ben kendi hakkımızı alıyorduk. Yüzde 20'lik kısım dükkânın ihtiyaçlarına, aşçıya, yiyeceğe ve temizlikçiye gidiyordu.
Mesela geçen ay 700 dinar kazandık. 700'ün yüzde 20'si 140 dinar ediyordu. 560 dinar kalıyordu geriye onu da 12'ye bölünce herkese 46 dinar. Babamla ben toplam 92 dinar alıyorduk. 140 dinardan 80 dinarı aslında biz alıyorduk. 2 temizlikçi var demiştik ama sabahları kimse yokken babam ile ben temizliyorduk. Bu yüzden o para da bizimdi. Toplam 172 dinar yapıyordu. Kraliyetin sorumluluğu olan bir bölgede yani kraliyet topraklarında gerçekleşen bir saldırıda yakınlarımızı yani annem ile ablamı kaybettiğimiz için devlet 15 yıl boyunca her ay toplamda 120 dinar. Saldırıdan sonra köyden ayrıldığımız için köydeki topraklarımızda da tarım yaptırıyorduk orada da çalışan masraflarını çıkarınca düzensizde olsa 75 ile 100 arası net kazanç alıyorduk. Totalde en fazla 392 dinar kazanıyorduk tabii bu kuraklık olursa veya o ay fazladan veyahut at iş yaparsa dükkân değişiyordu.
Bunları düşündükten sonra yemeğimi yemeye devam ettim. Bitirince depodan kılıcı bileyip biraz alıştırma yaptıktan sonra çoktan saat 6 buçuk olmuştu. Kolye saatimi cebime attıktan sonra dış kapının oraya geldim yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı herkes. 15 dakika sonra Babam ve İhtiyar da geldikten sonra yola çıkmak üzere dükkânı kilitledi.
Babam harekete geçmeden önce herkese ' Gruplar halinde hareket edeceğiz dikkat çekmeye gerek yok. Şehir meydanındaki nehirin oraya doğru gideceğiz oradaki köprüden geçerek, kaleden çıkacak leydi. Saat 8 civarında çıkacağını söylemişlerdi. 20 dakika erkenden oraya varırsak etrafı da kolaçan etmiş olacağız. Silahlarınızı pelerinlerinizin içine iyice yerleştirin, belli olmasın.' dedi.
Kuzeyde olduğumuz için her ne kadar yaz olsa da akşam saatlerinden itibaren Hava soğumaya başlardı. O yüzden pelerin burada tuhaf veya tehlikeli bir giysi olarak sayılmıyordu. Yalnızca Zenginlerin ve soyluların bulunduğu bölge olan nehir'in öteki tarafı yani şehrin güney kısmında bu tür elbiseleri kimse giymezdi orada herkes, gayet lüks ve kaliteli elbiseler giyerdi. Kadınlar kaliteli kumaştan geniş omuzlu üzerinde mücevherler bulanan uzun elbiseler yanında oldukça güzel eldivenler giyerken erkekler Uzun şapkalı, bastonlu, kaliteli kumaşlardan ve derilerden oluşan papyonlu takım elbiseleri, beyaz ve şık eldivenleri giyerlerdi. Kısacası oraya bu kılıkta gidersen Köprünü oradaki şehir korumaları seni almazdı.
Ardından babam herkese gruplarını söyledi. Ben, ihtiyar ve bir kişi daha aynı gruptaydık. Herkes gruplaştıktan sonra dağılıp farklı yollardan şehir merkezine gitmeye başladık. Orada nehirin diğer tarafındaki kaleden ve etrafında zenginlerin yaşadığı 2 katlı evlerin bulunduğu Güney bölgesinden gelicek olan Leydi Elle ve ekibini bekleyecektik.
Böylece ilk önemli göreve de başlamış oldum.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..