Öğlen saatlerinde, okuldan çıkıp kampüs yakınlardaki bir kafeye oturduk sağ çaprazımda ev arkadaşım Ümit, sol çaprazımda Salih vardı. Salih sipariş verirken telefonumu sessizden çıkarıp bildirimleri kontrol ettim. Birkaç virüs haberi gördükten sonra birine tıkladım.
>> Doğu Avrupa’da Ukrayna merkezli virüsün etkisindeki, kan ve kanlı vücut sıvılarıyla
enfekte olduğu tahmin edilen hastaların, herhangi bir tedaviye cevap vermediği gözlemlenmiş.
Hastalık ileriki safhalara anormal hızlarla geçerken, hastaların agresif tepkiler
göstererek birçok sağlık çalışanına fiziksel
saldırıda bulunduğu ve enfekte ettikleri haberler arasında. <<
Haber birkaç yerle bir olmuş hastane odası, kol ve bileklerinde ısırıklar bulunan cerrahi müdahale masasında yatan bir adamın fotoğrafıyla sonlanıyordu. Kafamı kaldırdığımda sinirlerim bozulduğundan dolayı küçük bir kahkaha patlattım.
Ümit sırıtarak “Ne oldu lan Ceren mi?” dedi. Hızlıca telefonumu masanın ortasına koyup gülmeye devam ettim kendimi tutamıyordum.
Salih telefona uzanıp haberi sesli okuduktan sonra “E yok ebesininki be bilader...” dedi sinirle. Ümit te katılarak “Şaka mı?” diye ekledi.
Kendimi durdurup kafamı iki yana sallayarak “Değil sanırım birkaç site de daha vardı.” dedim.
COVİD-19 ‘un başlangıcından bu yana yaklaşık 2 yıl geçmişti. 2022’nin Şubat ayındaydık bahar dönemi için okula döneli 1 hafta geçmişti. Haberden çıkardığım kadarıyla 3. sınıfında bahar döneminin karantinada geçeceğinden emin gibiydim. “Yine karantinadayız galiba beyler.” dedim.
Ancak Ümit’in sözleriyle oldukça rahatladım. “Yok be oğlum kan yoluyla diyor. Daha kolay başa çıkılır bununla.” dedi. Sanırım gayet mantıklıydı, artık karantina psikolojisini yavaştan terk ettiğimi düşünüyordum ama yanılmışım.
COVİD ve virüs hakkındaki muhabbet devam ederken Ceren kafeye girdi ve yanımıza yürümeye başladı. “Hemen konuyu değiştirin lan” dedim masaya eğilerek. Ümit te Ceren’i görünce ağzına geleni söyledi. “Ya Deniz bu Yağmur’la ne zaman konuşacaksın oğlum.” deyip koluma vurdu. Tamam birader konuyu değiştir dedik, kızın travması varda çüş yani... Sonrasında kalkıp Ceren’i öptü. “Hoş geldin bebeğim.” deyip geri oturdu. Ceren karşıma oturup “Naber şeker...” dedi, muzur bir şekilde bana bakarak. Beşlinin dördüncüsü ve Ümit’in kız arkadaşı olur kendisi. “İyilik yavrum, bu Yağmur işini bir bırakında. Proje işine girelim artık diyorum. Engin lavuğu geçen dönem başladık falan diyordu.”....
Birkaç saat geyik muhabbetinin ardından Cerenler Kadıköy’e geçtiler. Ben eve gidip taslağı çıkaracağım için onlara katılmadım. Salih te okula geri döndü.
Gece saat 2’yi gösterdiğinde dişlerimi fırçalamak için kafamı bilgisayardan kaldırıp banyoya yöneldim. Telefonum çalmaya başladı. Ümit olduğunu gördüm muhtemelen onları almamı isteyecekti o yüzden işimi gördüm ve odama dönerken Ümit tekrar aradı, açıp “Efendim birader?” diye sordum. Telaşlı bir şekilde “Deniz çabuk... Çabuk buraya gel kanka herifin... Biri Ceren’e saldırdı ben... Hastaneden ayrılıp ...karakola gitmem gerekecek... Sen hastaneye gel” konuşmasına daha fazla izin vermeden “Tamam kardeşim bana konum at.” deyip kapattım. Hızlıca hazırlanıp çıktım.
Birkaç dakika sonra Çengelköy Mezarlığına kadar inmiştim. 20-25 dakika içinde Acıbadem Kadıköy Hastanesi’ne vardım. Park yeri bulmam çok uzun sürmedi. Acilden içeri girdiğimde Ümit’i aradı gözlerim ancak onu bulamadım çoktan gitmiş olmalıydılar. Kayıt masasına gidip “Ceren Köse” dedim aceleyle. Bilgisayardan kontrol ettikten sonra, ilerideki koridoru gösterip “Sağdan girin acil müdahale odası” dedi. “Teşekkürler...” diyerek oraya yöneldim. Odaya girince hasta bakıcılardan orta yaşlı birine “Abi... Ceren Kö..” derken “Deniiiz..” arkadan gelen sesle oraya yönlendim. Minicik kabinde 2 doktor onunla ilgileniyordu, beni görünce gülümsedi. “Çıkar mısınız lütfen...” Hemşire beni kabinden çıkartırken, Ceren’in sol kolundaki çizikleri ve hemen altındaki büyük bir ısırığı gördüğümde beynimden aşağıya kaynar sular döküldü.
Sakinleşmek için odadan dışarı çıktım. Sandalyelerden birine oturup birkaç dakika dinlendim. Öğlen okuduğumuz haberdeki ısırılmış adam fotoğrafı aklıma geldi. Öncesinde okuduğumuz haberi tekrar bulmak için internete girdiğimde virüs haberlerinden başka bir şey karşıma çıkmadı. ‘KORKUNÇ VİRÜS TÜRKİYE’DE’ başlığını gördüğümde. Bu olamaz diye düşündüm. Hızlı bulaşamayan bir hastalık nasıl bu kadar çabuk yayıldı diye düşünürken biraz önce çıktığım kabinden dehşet verici bir çığlık duyuldu.
Hızlıca içeri girip Ceren’in kabininin perdesini açtım. Ceren minyon bedeniyle neredeyse benim kadar iri doktorun kolunu ısırmış ve tırnaklarını geçirmişti, bırakmaya niyeti yok gibiydi. Isırılmış adam fotoğrafını gördükten sonra zombi virüsü benzeri bir salgınla karşı karşıya olabileceğimiz fantastik düşüncesi bu anda kafamda oturan taşlara dönüşmüştü.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..