Gözleri kan kırmızısına dönen yaratık aniden hareketlendi. Önündeki dev ağaçları devirerek kampa doğru çıldırmışcasına koşmaya başladı.
----------------------
Kampın tam ortasında birbirlerine kenetlenmiş yüzlerce insan korkuyla bekliyordu. Muhafızlar ellerindeki mızrakları sıkıca kavrayıp, toplanan insanların önünde dizilmiş şekilde gelecek tehlikeyi bekledi. Kalabalığın arasında korkudan ağlamaya başlayan genç kızları, henüz yeni tanımış oldukları arkadaşları sakinleştirmeye çalışıyordu.
Klaus ve muhafızlar gözlerini ormanın karanlığına dikmiş, içerisinden fırlayıp çıkacak yaratığı bekliyordu. Yeni gelenler için bu manzara diğerlerine göre çok daha korkutucuydu, daha hiçbir şey bilmeyen bu insanlar birazdan ilk kez bir yaratıkla karşılaşma tecrübelerini yaşayacaktı.
O sırada yeni uyanmış Arden bulanık görüşüyle gökyüzünü seyrediyordu, "Sıcak" dedi. Zeren'in dizinde yattığından onun dizinin sıcaklığını hissediyordu, dahası şimdiye kadar yattığı en rahat yastıktı bu. Görüşü biraz daha netleştiğinde gökyüzünde yıldız olmadığına emin olduğu bir şeyi fark etti, dikkatini verdiğinde bembeyaz bir yuvarlak olduğunu gördü. 'Bu ay mı?'
Kendine geldikçe sesler daha anlaşılıyor olmaya başladı. Kısık sesiyle Zeren'e, "Bu gürültü ne?"
....
Kısa bekleyişin ardından ormanın içinde kan kırmızı gözleriyle insanların içine korku salan yaratık çıldırmışcasına ağaçları yararak koşmaya başladı.
Klaus'ın korkusu yüzünden rahatlıkla anlaşılıyordu ama ciddiyetinden taviz vermeden bağırdı, "Çalıştığımız gibi.. Dağılın."
Muhafızlar hemen büyük bir hilal oluşturdu, korkudan titreseler de olabildikleri kadar sert durmaya çalışıyorlardı. Oluşturdukları geniş hilalin en ortasında duran Klaus, yaratıkla ilk yüzleşecek isimdi. Çıldırmış yaratığı durdurup onu yavaşça grubun içine doğru çekecek, daha sonra çevresini saran muhafızlarla ellerinden gelen her şeyi yapacaklardı. Bu aynı zamanda bugün gerçekleşen başarısız avın telafisi için de müthiş bir şanstı.
O sırada muhafızların arasında bilindik bir ses yükseldi, yavru kurt muhafızların safına geçip ormandan gelen yaratığa karşı uluyordu.
Ağaçları yararak gelen yaratık sonunda karanlıktan fırlayıp kamp alanında göründü. Bu yaratık, bu dünyaya geldiklerinde ilk kez savaştıkları yaratıktı ancak bu seferki sıçan önceki savaştıklarından bir ayak boyu büyük ve biraz daha farklıydı. Sert ve sinirli görünen yüzü kıllardan arınmış, tamamen iğrenç görünümlü buruşuk bir deriyle kaplıydı. Uzun burnu ve ağzıyla her an birine yetişebilecek gibi duruyordu. Kuyruğu diğer gördükleri sıçanlardan uzun, yine kıldan arınmış tamamen deriden ibaretti.
Vücudunun diğer kısımları gri iğrenç kıllarla kaplı hayvan, korkunç kırmızı gözleri ve yüzündeki kana susamış ifadesiyle insanlara doğru koşmaya devam ediyordu.
Yeni gelenler güney ormanından gelen bu yaratıktan öylesine korktu ki kuzey ormanına doğru çığlıklar içerisinde koşmaya başladı. Onların yarattıkları kargaşadan diğer kampçılar bile korkup kaçışmaya başladı.
Eren onları fark ettiğinde kaçışan güruha seslendi. "Kuzey ormanına girmeyin, orada bundan bile daha korkunç yaratıklar var." ama kimse dediklerini dinlemedi. Dişlerini sıkıp geride kalan muhafızlara bağırdı. "Onları durdurun.!"
Eren bunları dese bile, birçoğu korkunun kulaklarını ve algısını tamamen kapatmasına çoktan izin vermişti. Muhafızlar zor kullanarak bile olsa büyük kısmını durdurmayı başardı, kaçmayı başarabilenlerse kuzey ormanın karanlığında birer birer gözden kayboldu. Kim bilir onları nasıl acımasız bir kader bekliyordu.
..
Sonunda dev sıçan muhafızların oluşturduğu hilale kadar ulaştığında Klaus, en önde dikilip onu durdurmayı planlıyordu. Derin bir nefes aldı ve sertçe geri verdikten sonra duruşunu sertleştirdi. Sıktığı kalın mızrağından çatırtılar çıkarken, bedenindeki her bir kas ve damar belirginleşti.
Mızrağını elinden kaçırmamak için tutabildiği kadar sıkı tutup gelen sıçana yöneltti. Sıçanı hedefleyip sert bir darbe atsa da ona zarar verememişti. Klaus'u umursamadan koşan sıçan, ona çarptığında sonunda durdu.
Klaus ise çarpmanın etkisiyle izleyen meraklı gözlerin önünde birkaç metre uzağa süzülmüştü. Muhafızlar şaşırmış şekilde, süzüldükten sonra yerde birkaç kez yuvarlanan Klaus'a baktılar. Yalpalayarak ayağa kalkan Klaus mızrağını sıkıp dimdik durdu ve "Etrafını sarın, sakın kaçırmayın." dedikten sonra oluşturdukları dairenin son parçasına geri döndü. Gerçek hayatta kalma savaşları daha yeni başlamıştı.
İlk amaçları Arden'in taktiğinde olduğu gibi canavarın hareket kabiliyetini kısıtlamak için bacaklarını yaralamaktı. Bir süre birbirlerini tartmaya devam ettiler, ilk hamleyi yapan sıçan oldu. Klaus'a doğru ani bir hamle yaparak dişlerini geçirmek istedi, tam zamanında geri adım atan Klaus bu saldırıdan kıl payı kurtulsa da soğuk terler atmaktan kendini alıkoyamadı. O kısa anda canavarın kan kırmızı gözlerini yarım saniye çok yakından görmüştü, dışarıdan korkutucu birer canavara benzese de gözlerindeki parlaklık ve renk muhteşemdi.
Sıçanın, Klaus'a hamle yapmasını fırsat bilen muhafızlar her yönden aynı anda bacaklarına saldırdılar. Muhafızlar bacaklarına birkaç yara vermeyi başarırken sıçan, kuyruğunu bir kamçı gibi sola savurdu. Sıçanın sert ve uzun kuyruğuna hedef olan muhafız geriye uçtu, göğsüne gelen sert darbenin çıkardığı ses her insanın kulaklarında yankılanmıştı.
Aynı zamanda çarpma sesiyle beraber birkaç kemiği kırılmış, kırılan kemiklerin sesi de rahatça duyulmuştu. Yere çökmüş ve elleriyle kendini desteklemeye çalışan muhafız, öksürükler içinden kan kusmaya başladıktan bir süre sonra kendini yere bıraktı.
Diğer sıçanların başvurmadığı bir hareketti bu ya da kullanamadıkları.. Bu sert hamleyle düşmanlarına iyi bir gözdağı veren sıçan, yeniden saldırmaya hazırlanıyordu.
Klaus da bu hareketle şaşırmıştı, yüzündeki gergin ifade yerini kararlılığa bıraktı. "Kuyruğuna dikkat edin."
Yeniden bir saldırı fırsatı yaratmak için kendini yem etmeyi düşünen Klaus, mızrağını sıçanın yüzüne doğru hedefleyip onu rahatsız ediyordu. Böylelikle hem dikkatini dağıtıyor hem de kendine saldırması için onu kışkırtıyordu. Sıçan mızrağın mesafesinden direkt olarak saldıramasa da birkaç pençe darbesi bırakabilmiş, ufak çiziklerle bir miktar yaralayabilmişti.
Dikkati dağılan sıçanın ön ayaklarından birine sağlam bir darbeyle ağır yara açmayı başardılar. Sıçanın her yanında ağır yaralardan kan akıp küçük bir gölet oluşturmuştu bile. Sıçan çığlığıyla beraber kuyruğunu genişçe savurup birkaç muhafızı yere indirmişti. Yaralanmış sıçan hemen toparlandıktan sonra dönüp onun canını sıkan Klaus'a kuyruğunu savurdu. Saldırının geldiğini gören Klaus, kendini savunmak için refleks olarak mızrağını önünde kalkan edip sıkıca kavradı.
BAAM..
Gelen kuyruk darbesi onun mızrağının üzerinde patlayıp, mızrağı ikiye böldü ama kuyruğu hala ilerliyordu. Klaus'un göğsüne indikten sonra göğsü boyunca ağır olmayan bir yara açtı. Yere düşen Klaus kafasını kaldırdığında ona saldırmak üzere ağzını hafifçe açan sıçanla göz gözeydi. Kaçabilecek bir pozisyonda da olmayan Klaus bunu kabullenip bağırdı. "Öldürün.!"
Bağrılmasına tepki veren sıçan aniden hareketlenip ağzını açtığı sırada, Klaus yanından geçen bir şeyin sesini duydu.
VıssT..
Klaus'ın kulaklarını okşayıp geçen bu şey, rüzgarı delen bir ok misali çıkardığı ani sesle ilgi çekiyordu. Geçip gitmesi çok kısa bir süre almıştı, sesin bitmesiyle birlikte yüzüne kanlar sıçradı. O anın verdiği korkuyla gözlerini sımsıkı kapattı, Klaus'un tüm bedenine ölümün hissizliği düştü.
Acı bir çığlık Klaus'un gözlerini açmasını sağladığında sıçanın gözünün derinlerine saplanmış mızrağı gördü. Arkasına dönüp ne olduğunu anlamaya çalışırken, kalabalığın önünde yere yığılmış Arden'i gördü.
Henüz iyileşmemiş Arden yerinden kalkıp yüzlerce insanın önünde son gücüyle mızrağı fırlatmış, daha sonra da olduğu yerde yığılıp kalmıştı.
Kan kırmızı gözüne saplanan mızrağın acısıyla, geriye doğru yönelen sıçan iki ayağının üzerinde kalıp çığırıyordu. Klaus'un yüzüne de sıçrayan kan, sıçanın gözünden mızrak aracılığıyla akıp yere damlıyordu. Böyle bir şansın tekrar gelmeyeceğini düşünen muhafızlar, kısa bir an birbirlerinin yüzüne bakıp konuşmasalar da saldırmak için anlaşmışlardı.
Hepsi birden sıçanın karın boşluğu ve üzerinde durduğu arka bacaklarına sapladıktan sonra hemen birkaç adım geriye attılar. Yeniden acı acı çığırmaya başlayan sıçan, yolun sonuna geldiğini anladığından çıldırmış gibi saldırmaya başladı. Yakaladığı muhafıza dişlerini geçirdikten sonra bir diğerine kuyruğuyla hafif bir darbe indirdi, zayıfladığı anlaşılan sıçan yalpaladıktan sonra soluna doğru devrilip yerdeki bütün tozu havalandırmıştı.
Hala nefes almaya devam eden yaratığa son darbeyi de ayakta kalabilen muhafızlardan biri indirip yaşamına son vermişti. Sıçanın kalan tek gözündeki kankırmızı renk solmaya başladı, kanı kamp alanını kırmızıya boyuyordu. Sonunda canavarın yenildiğini gören kamp halkı sevinçle ve bugün de yaşayacaklarını bilmenin rahatlığıyla muhafızlar için tezahürat yapıyorlardı.
Bugünkü savaşın sonucu olarak 2 muhafız ölmüş, 3 muhafız da ağır olmayacak şekilde yaralanmıştı. Eren yaralı muhafızları taşımalarını söyledikten sonra, ölen muhafızların başında bir süre bekledi.
Daha sonra yere yığılan Arden'i yeniden ateşin yanına kadar taşıttı. Zeren arkalarından koştu, Arden'in dişi kurdun kürkünden yaptığı yumuşak ve güzel görünümlü kaftanı yere serdikten sonra onun üzerine yatırmalarını istedi.
Hemen arkalarından göğsünden akan kanlarla Klaus geldi, yüzünde oldukça karamsar bir ifade vardı. "O iyi mi?"
Zeren tedirgin yüz ifadesiyle "Daha bilinci yeni yerine gelmişken savaşmaya kalktı. Sonra da bayıldı, dinlenmesi gerekiyordu. Niye bu çocuk böyle aptal?" dedikten sonra Klaus'un yarasını gördü, "Yaralanmışsın, sen iyi misin? Yaralarını saralım durma ayakt-"
Gülmeye başlayan Klaus Zeren'in sözünü kesti. "Ben iyiyim ufak bir sıyrık sadece merak etme. Hahahah cidden o tam bir aptal ama yine de ona bir can borçlandım." dedikten sonra muhafızlarının yanına gitmek için ayrıldı.
Güldüğü daha önce görülmemiş Klaus "Gerçekten annemiz gibisin." diyerek gülmeye devam ediyordu. Bunca zaman onun kimse güldüğünü görmemişti, hep ağır ve ifadesiz bir yüzle gezip insanların ona yaklaşmasına engel oluyordu.
O sırada ölen sıçana hırlayıp kulaklarından ısırman yavru kurt, sıçandan çıkan açık mavi taşı fark etti ve hızlıca kapıp Arden'in yanına koştu. Zeren'in dizinde baygın şekilde yatan Arden'in eline bıraktı, onu izleyen Zeren aralarındaki bağın kuvvetli olduğunu görünce gülümsedi. Arden'in elinden yavaşça kayan taş yere düşüp yuvarlandı, Zeren taşı yerden alıp tekrar eline koydu.
Biraz önceki hareketlilikten sonra yavaş yavaş sakinleşen kampta yeni gelenler, olanları daha önceden burada olan kamp sakinleriyle konuşuyordu. Bu sıralarda kuzey ormanından eş zamanlı birkaç çığlık yükseldi. Herkesin odağı bu olmuşken, yeni gelenlerden bir genç çığlıklara tepkisiz kalan Eren'e dönüp bağırmaya başladı. "Onlara ne oldu? Kurtarmayacak mısınız onları neden duruyorsun?"
Eren zaten biraz önceki olaylar için öfkeliydi, adeta kükreyerek "Hepinize demedim mi kuzey ormanına girmeyin diye? Dinlemeyip gidenler için kaybedecek bir can daha yok. Kurtarmak istiyorsan size engel olacak da yok."
Biraz önce gördüğü yaratıktan sonra biraz duraklayan genç, "Şimdi onları kurtarmazsan, onları öldürmekten ne farkı var bunun? Biraz önce de sadece onlar savaştı sen geriden izledin, sadece korkuyor musun?"
Bu konuşmaya sinirlenen Klaus öne atılıp kaşlarını çattı ve kalın sesiyle, "Kuzey ormanında insanları kurtarmak için kaç kişi öldü haberin var mı senin? Muhafızlarımızın neredeyse yarısı öldü, 50'den fazla insan öldü."
Arden'i göstererek, "Liderimiz hala ayağa kalkamadı. Birkaç aptal için kimsenin ölüp gitmesine, dahası o yaratıklarla karşı karşıya gelmesine izin vermem. Zaten bu yaratıkları gören ve de oradakileri duymuş olan muhafızların arasında oraya gidecek kadar aptal yoktur."
Klaus'un ürkütücü konuşması üzerine herkes sustu, bağıran genç de daha fazla ısrar edemedi. Ayrıca kuzey ormanından bu kadar korkup sakındıklarından orada neler olduğunu merak ediyorlardı. Kaçan 10 15 civarı insanın da ara ara çığlıkları kamptan duyulmaya devam etti.
Konuşmasına devam eden Eren, "Bugünden sonra kimse kuzey ormanına girmeyecek. Ayrıca yeni gelenler bize katılmak istiyorsa bizim liderliğimiz altında olacaklar, eğer farklı düşünceleriniz varsa kendi yemeğinizi ve ihtiyaçlarınızı kendiniz karşılamak durumundasınız. Karşı çıkan var mı?" demesinden sonra bir süre bekledi.
Kimseden ses çıkmayınca devam etti, "Tamam o zaman kalan pişmiş etleri yeni gelenlere dağıtın. Diğer öğünü yarın yiyeceğiz. Ayrıca savaşmaya meraklı olan veya yeteneği olan yarın yemekten sonra Klaus'un yanına gitsin. Bugünlük bu kadar şimdilik uyuyun." dedikten sonra arkasını dönüyordu ki durdu, "Ha bu arada geceleri çok soğuk oluyor, birbirinize yakın uyuyun."
Böylelikle bu zahmetli günü de atlatan Eren derin bir oh çekmişti ama gün henüz sonlanmış değildi. Ayrıca o genç kızın dediği 'onlar savaştı ama sen sadece orada bekledin.' lafı canını sıkıyordu.
..
Gecenin ortalarında karanlığı yaran tek şey beyaz ayın gönderdiği beyaz ışıktı. Kucağında uyuyan Arden'i, uykusundan ara ara kalkıp kontrol eden Zeren yanında bir gölge gördüğünde hızlıca arkasına döndü. Elinde bir mızrakla tepesinde dikilen genci gördüğünde onun niyetini hemen anladı. Genç mızrağını hışımla gerdi, Zeren'in çığlığı da kampı doldururken yüzü kana bulandı.
Onun ani çığlığı çıktığı anda mızraklı genç olduğu gibi kaskatı kesildi, hemen sonra ağzından kan gelen genç yere yığıldı. Onun arkasında heybetli birinin dev cüssesi ayakta duruyordu. Klaus, zorbanın çetesinden bazılarının geride kaldığını biliyordu. Ayrıca Arden de böyle zayıf bir durumdayken kesinlikle bir girişimin olacağını sezmişti. Bu yüzden bir gözü sürekli Arden'i kolluyordu ve onun mızrağıyla Arden'e gittiğini gördüğünde gencin arkasında bitmişti, saldırgan eylemde bulunduğu gördüğü gibi de tereddüt etmeden mızrağı sapladı.
Bunun üzerine Eren, Alvin ve diğer insanlar bu olayın üzerinde yoğunlaşıp bunu zorbanın yaptırdığını düşünüyorlardı ama o genç öldüğünden herhangi bir kanıtları yoktu.. Zaten o zorba takımı da kovulmuştu çoktan, nasıl iletişime geçeceklerdi ki?
Klaus emin olmak için Arden'in başına 2 muhafız dikip onu gece boyu güvende tutmuştu..
12. BÖLÜM SONU
-------------------------------------------------------
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..