"Ahh! O gün Tanrılar bizi 2.defa kutsamıştı. O eski demirci atölyesinde demir dövme ekipmanları olacağı kimin aklına gelir, onlar olmasaydı sen kolundan oluyordun."
"Sen de tedavi oldun, her şeyi bana harcamışız gibi anlatma ! Dışarıdan bencil pislikler gibi görünüyorum. "
"Buna tedavi mi diyorsun sen? O ekipmanları sattığımız adam bizi kazıkladı. Eksik para verdi şimdi karşıma o bok suratlı çıkarsa hoş şeyler olmayacak. Bu yüzden bütün ilaçları, tedaviyi alamadım hâlâ yağmurlu, sisli ve nemli havalarda bacağım beni öldürüyor, çok seri kullanırsam da kopacak gibi hissettiriyor. Sadece gündelik işlerimi görürken sorun çekmiyorum. "
"Eee ne istiyorsun? Okula kabul edilirsek eğer oradaki hocalardan birinden bacağını düzeltmesini istersin, olur biter. Zaten annene bu yüzden para harcatmadın, kadının sırf senin için kredi aldığını duydum. Tedavin için 15 altın para kredi almış "
"Sorma ya neyse ki o kredi ile anneme tarla aldık ve işliyoruz. Mahsüller ile de krediyi ödüyoruz, az kaldı o kredi borcu bitecek. Lanet kan sömürücüler bileşik faiz bindiriyorlar. Bir kere ödemeyi kaçırdık diye 3 ay daha fazla ödüyoruz ellerinde olsa evi alacaklardı zor kurtulduk. Bunlar komple; paraya tapan kansızlar sürüsü."
"Eğer izin
verseydin o bileşik faize maruz kalmayacaktın, sana tedavi borcumu ödeyecektim
!"
"Tabi tabi bi’ yerde 40 gümüşten bahsediyoruz bize bindirdikleri faiz 1 altın 1 ! Sen ömrün boyunca kaç kere 1 altın para gördün ? 1 kere belki 2 üstelik sana yeni bi’ kılıç aldırarak borcunu ödettirdim"
"O, benim tedavim için harcadığımız paraydı hâlâ hayatımın kurtarmanın borcunu ödeyemedim."
"İleride ödersin şimdi geç kalacağız. Senden at arabası ayarlamanı istedim hallettin mi 25 bakır para verdim umarım parayı sağ sola saçmadın ? "
Lucy gururla kafasını yukarı kaldırdı. Sanki kutsal bir görev tamamlamıştı.
"Daha iyi. At arabasını direkt satın aldım, istediğimiz gibi kullanacağız artık"
"50 Bakır paraya at arabası satın almak? Üstelik 2 tane de atı var. Şakan komik bile değildi 1 gümüş paraya yaşlı atları zor satıyorlar. Şimdi gerçeği söyle. Para nerede ? "
"Biliyordum işte biliyordum, bana inanmazsın diye söylemek istemiyordum ama inan bana "
"Peki sana inanıyorum diyelim 40 bakır para ile NASIL SATIN ALDIN ? "
" Şeyyy, o konuya gelirsek... Ya boşversene, şehre geldik işte sınavdan çıkarsak açıklarım sana olmaz mı ? "
Gerçekten şehre gelmeyi başarmışlardı. Melborune okulu aşırı köklü, bin yıllardır orada olan okullardan biri değil; 255 yıllıktı. Fakat şuan başkentte son yüzyıldır en çok tercih edilen okuldu.
"Lucy, çabuk at arabasına götür bizi ve okulun verdiği kağıdı çıkar."
"Kağıdı sen çıkar hepimize bir tane verdiler ve araba şurada, kolay bulunsun diye arkasına yeşil boyayla çarpı işareti çizdim"
"Tamam, kağıtta şehrin kuzey yakasındaki ufak açıklığı işaret ediyor. Heyy, çekil hemen ben sürecem atları"
"Bacağından dolayı at kullanamazsın, arkada otururken bacağına dikkat et hehehe"
"Şu bacağımı iyileştireyim, o zaman dalga geçme sırası bende olacak "
"Hazırsann. DEEHHHH GİDİYORUZ!"
Lucy kural tanımadan yoldaki insanları ezercesine şehrin kuzeyine gidiyordu. At arabasını kullanma hayalleri Aaric içinse bacağını sabit tutmaya çalışırken aynı zamanda kafasını korumak olmuştu.
"Fakir olmak çok kötü 3 saatir yoldayız. Rezalet sefillik yaşıyoruz."
"Söylenmeyi kes seni buraya tedaviye getirirken de aynı yolu çekmiştik. Üstelik atları sürmeyi isteyen sen değil miyindin ? Arkada otururken söylenme bari"
Aaric söylenmeyi kesmedi, sesini kendi duyacak şekilde azaltmakla yetindi. Burası Kibe şehriydi; köylerine en yakın şehir niteliğine sahip ve Melborune okulunun sınavına girecek 13-15 yaş arasındaki çocukların toplanıp başkentte götürülecekleri yerlerden biriydi. Buraya annesiyle gelmesi dışında tedavi olmaya, her yeni yılın kutlanmasında ya da benzer etkinliklerde bedava içki yemek ve halkı eğlendiren oyunlar için gelirdi.
---------------------------
"Acele et, atları bağladım herkes toplanmış bak. Bizi almadan gidecekler"
"Geldim geldim, bacağımın ağrısı artmaya başladı. Kendime masaj yapıyordum"
Aaric ile Lucy çok az zaman farkıyla kendilerini sınav alanına götürecek yere yetişmişlerdir.
"Geldik işte, yetiştik"
" Tabi yetiştik demi? Savaşta kaçan mülteciler bile bizden yavaş kaçıyordur, hiç durmadan mola vermeden hareket ettik senin yüzünden "
Aaric cevap vermedi, hafif gülerek gözlerini devirdi, yakınındaki ağacın gölgesine oturdu ve onları buradan alacak kişiyi beklemeye başladı. Yaklaşık 10 dakika geçmişti ama sınav için gelen kişiler dışında yetkili birine benzeyen kimse yoktu.
"Sence bizi, kim buradan nasıl alacak ? "
"Bilmem umrumda de- HAAAAAASSS SİKTİR BEEEE SESE BAK N’OLUYOR !!! ??? "
Bulundukları toprak parçasının etrafında kendilerini hapsedecek, kare şeklinde, 4 tane sarı saydam duvar çıkmıştı. Bu kimse sonradan girmesin diye koyulan bariyerdi, geç kalanlar bu manzarayı görünce geri gittiler zaten 3-4 tane insan geç kalacak kadar aptaldı.
"SİZE VERİLEN KAĞITLARI ÇIKARIN."
Kaynağı belli olmayan ses tekrar bağırdı. "İzinsiz girenlerdenseniz ayrılmanız için 10 saniyeniz var yoksa sonuçları ağır olur" Aaric titreyen ellerine zar zor hakim olarak ona verilen kağıdı çıkardı.
"Demek uyarıya rağmen kalan insan zavallıları var sizi uyarmıştım" Aaric elindeki kağıdı sıkmaktan yırtacak derecede tutarken koca kalabalıkta belli ki onlardan kat ve kat güçlü bu kişiyi kandırmaya çabalayacak kadar ahmak olanları düşündü
"Heh, bugün iyi günümdeyim, ölmeyeceksiniz sadece sakat kalacaksınız"
Tekrar sesi belli olmayan kaynak konuştu fakat bu sese yıldırım benzeri ışık demetleri katıldı. Kalabalık içinde 9-10 kişiyi vurdu, vurulanlar tepki bile veremeden yere düştü hepsi aynı yerden; tam boyunlarının arkasından vurulmuştu.
"Demek bizden aptalı varmış ha " Diye düşünmeden edemedi Aaric. Ellerindeki kağıtlar azıcık parladıktan hemen sonra ufak ufak küle döndüler.
"Şu 10 kişiyi atın. Sen arkadaki sarı kafa ve onun yanındaki, atın şu aptalları dışarı acele edin yoksa sizi onlarla burada bırakırım.
"H-emen efendim"
"Hemen yaparız"
30 Saniyede 10 kişi Aaricin oturduğu ağacın altına üst üste atılmıştı. Bazılarının elleri, parmakları anlık kasılıyordu. Bu, onların uyanmaya başladıklarının göstergesiydi.
"Rahat durun, çok kıpraşmayın, birazdan okulun bahçesine gideceğiz. Sizi uyarıyorum okulda sorun çıkarmaya çalışmayın, orada ben, merhametli olarak görülüyorum. Kanınızı içerler kimse ne yapıyorsun demez !
"İnsanları bu kadar küçük nedenlerden öldüren, sakat bırakan biri nasıl merhametli olabilir ?"
Bunu tabi ki dışarıdan söylemeye cüret edemedi hatta bırakın bu kadın sesli varlığa karşı çıkmayı, kafasını yerden kaldırmayı bile denemedi. Düşünceleri arasında bile sessiz bir düşünceydi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..