Aradan bir gün geçtikten sonra saat 11’i vururken Ayaz tek başına arabayla havaalanına gidiyordu. Arabada sevdiği şarkılardan biri olan “Beautiful is Boring” çalıyordu. Havaalanından en yakın arkadaşı olan Cenk’i almaya gidiyordu.
Cenk yaklaşık 2 hafta önce tatile gitmişti ve şimdi geri dönüyordu. Yaklaşık yarım saat sonra da uçağı inecekti. Cenk 1.80 boylarında 75 kilo yakışıklı bir çocuktu. Ayaz gibi yazar değildi. Şu anda ülkedeki en iyi üniversitelerden birinde bilgisayar mühendisliği okuyordu. Son sınıftaydı. Ayaz’dan iki yaş büyüktü.
Cenk ve Ayaz birbirleriyle sürekli uğraşan bir ikiliydi ve yer mekân fark etmeksizin sürekli birbirlerini kışkırtıyorlardı.
Ayaz ara sıra saatine bakarak Cenk’in ne zaman ineceğini kontrol ediyordu.
(Ayaz)-Daha 20 dakika var inmesine. Benimde 10 dakikalık yolum kaldı. Güzel.
Diye mırıldanarak şarkının sesini açtı ve biraz hızlandı. Yaklaşık 7.5 8 dakika kadar sonra da havaalanına girdi. Cenk’in çıkacağı yerin yakınına park etti ve havaalanına girip kendisine oturacak bir yer buldu.
10 dakika civarı bekledikten sonra ise telefonu çaldı. Cenk arıyordu.
(Cenk)-Destur. Cenk Padişah tam karşında duruyor.
Cenk güldüğü belli olan bir ses tonuyla Ayaz’a seslenmişti ve Ayaz hemen ayağa kalkarak karşısında Cenk’i aramaya başlamıştı. Çok geçmeden de el sallayan Cenk Ayaz’ın görüş alanına girdi. Ayaz Cenk’i görünce gülümsedi ve hiç bozmadan…
(Ayaz)-Hoş geldiniz hünkarım.
… diyerek sağ elini göğsüne yaslayarak yarım eğildi. Sonra da düzeldi ve ikili el sıkışıp sarıldılar.
(Cenk)-N’aber kanka?
(Ayaz)-Bıraktığın gibi paşa. Ama sende haberler iyi sanırım. Yüzüne renk gelmiş.
(Cenk)-Sorma ya. Tatil o kadar iyi geldi ki anlatamam. Kafa dağıtmaya kesinlikle ihtiyacım varmış.
Cenk 3 yıldır okulla uğraştığından hiç tatil yapmamıştı. Kaldı ki yazları bile ders çalışmaktan geri kalmıyordu. O yüzden inanılmaz derecede bunalıma girmişti ve Ayaz’ın ısrarları sonucu 2 haftalık bir tatile çıkmaya ikna olmuştu.
(Ayaz)-Güzel güzel. Çökük görüntünle evde zombi gibi geziniyordun çünkü.
(Cenk)-Abartma lan sende.
(Ayaz)-Abartma mı? Lan seni en son gece gördüğümde korkudan çığlık attım. Göknur çığlığıma uyandı geldi. Ne çabuk unuttun?
Cenk o anları düşününce kıkırdadı ve elini Ayaz’ın omzuna koyarak…
(Cenk)-Seni yememi ister misin genç adam? Haaııaaahhh…
Cenk düşük bir ses tonuyla konuşarak zombi taklidi yapmıştı ve Ayaz’ı ısırmaya çalışmıştı. Ayaz ise kıvrak bir hareketle zombiden sıyrılıp geri çekilmişti.
(Ayaz)-Git be. Romanlarımı bitirmeden önce ölemem. Lan git.
Cenk kollarını sallayarak Ayaz’ın peşinden giderken Ayaz yumruklarını sıkıp gard alarak Cenk’e değmeyecek bir iki yumruk sallamıştı. Çevredeki insanların onlara bakıyor olması umurlarında bile değildi.
İnsanların boş bakışlarını dert edemeyecek kadar eğleniyorlardı çünkü.
(Ayaz)-Hadi hadi aç zombi. Al eşyalarını yemeğe gidelim. Midem kıyılıyor.
(Cenk)-Tok olduğunu görmedik ki zaten. Kilo da almıyorsun. Harbi döverim seni.
(Ayaz)-Ağlama oyna. Kayıp ayı türü seni.
(Cenk)-Kayıp ayı türü mü? Pençeyi takmadım mı şimdi ben sana. Buraya gel!
Ayaz koşar adım Cenk’ten kaçarken Cenk eşyalarını alıp yavaşça peşinden gitmişti. Havaalanından çıktıktan sonra Cenk Ayaz’ı takip ederek arabaya kadar ilerlemişti. Ve arabayı görünce durdu.
(Cenk)-Lan! Camaro’ya ne oldu?
(Ayaz)-Aa. Sana söylemedim değil mi daha? Sattım onu. Porsche aldım sonra.
Ayaz arabanın bagajını açarken Cenk’in sorusunu cevaplamıştı. Cenk ise bagajlarını yerleştirmeye başlarken bir soru daha sormuştu.
(Cenk)-Kaça sattın kaça aldın?
(Ayaz)-250’ye sattım 420’ye aldım.
(Cenk)-Ney? Lan çok ucuz!
(Ayaz)-Satan kişinin paraya ihtiyacı vardı. O yüzden oldukça ucuza veriyordu. Bende görünce kaçırmadım.
(Cenk)-Vay çakal. E oğlum Camaro’yu niye sattın?
(Ayaz)-Sıkıldım.
Ayaz oldukça uzun bir süredir Camaro’yu kullandığı için artık o arabadan sıkılmaya başlamıştı ve Porsche’nin bu denli ucuz olması onu hemen ayartmıştı.
(Cenk)-Anlaşıldı. Küçük bey parayı bol buldu belli.
(Ayaz)-Hehe. O parayı kazanmak için 10 yılımı harcadım ben yazarlıkta. Bırak da biraz kullanayım.
(Cenk)-Haklısın haklısın. Takıl kafana göre.
Cenk zaten hiçbir zaman arkadaşının para harcamamasına takılmıyordu. Sadece ara sıra onu kızdırmak istiyordu o kadar. Onun dışında bir art niyete falan sahip değildi. Zaten sahip olsaydı bugünlere kadar gelemezlerdi.
Ayaz sürücü koltuğuna geçerken Cenk hemen yanına geçti.
(Cenk)-Seninki nerede?
(Ayaz)-Benimki nerede? Arkadaşlarıyla çıkacağını söyledi. Benimde biraz işime geldi. Seninle şöyle sağlam bir yemek yiyelim diyorum.
Ayaz normalde olsa Göknur’dan ayrı kalacağına üzülürdü ama artık Cenk geldiği için yalnız kalmayacaktı. Yine de Göknur yanında olmadığı için üzülüyordu ama önemli değildi. Cenk’le geçirdiği zamanı seviyordu.
Cenk erkek olduğu için Göknur’un yanında olduğundan bin kat daha rahat davranabiliyordu. O yüzden de Cenk’in yanındayken Göknur’u o kadar fazla aramıyordu. Tabii yine de Göknur’u düşünüyordu. Sevdiği kızı bir an bile aklından çıkartmak istemiyordu.
(Cenk)-Önce serpme kahvaltı sonra pizzayla mide fesadı geçirip hastaneye sevk.
(Ayaz)-On numara menü. Hadi gidelim.
***
İkili istediklerini yiyip eve geçtikten sonra Cenk uzun zamandır evde olmamanın getirdiği özlemle çantalarını kapının kenarında bırakıp direkt olarak kendi odasına koştu ve kendini yatağına attı.
Ayaz’da nasıl olsa çantalarını oradan kaldıracak diye seslenmedi. Sakince kendi odasına geçti ve Cenk özlemini giderirken gidip bilgisayarın başına oturdu. Cenk odasına çekildiği ve Göknur’da evde olmadığı için uğraşacak kimse yoktu. O yüzden oturup hiç değilse yazacağı yeni cilde bir başlangıç yapmayı düşündü.
(Ayaz)-Pekala. Sanırım savaş sonrası için kısa bir anlatımla başlasam iyi olur. Ama ondan önce cildin satış sayısını merak ediyorum.
Ayaz telefonu eline alıp doğrudan Baran’a mesaj attı ve sonra da telefonu kenara bırakıp romanına başladı. Tabii şarkı açmayı da ihmal etmedi.
“3 gün süren o delicesine savaşın ardından bölgenin çok büyük bir kısmı yıkıma uğraşmıştı ve krallık neredeyse düşmüştü. Baş Kahraman savaş sırasında sol kolundan olmuştu ve sağ gözünü artık kullanamıyordu. Çok fazla güç tüketmesinden dolayı da ömründen 5 yıla yakın zaman kaybetmişti.
Yine de bu kadar şeye rağmen rakibini yenememişti. Halk onu destekliyor olsa da o onların desteğine istediği gibi bir karşılık verememişti. O yüzden rakibini yenememesinin getirdiği üzüntü bir yana birde derin bir hayal kırıklığı yaşıyordu.
Başka bir gezegenden gelen bir canlının bu denli güçlü olması gerçekten akıllara sığacak bir şey değildi. Yanında gelen adamları da bambaşka bir detaydı. Hepsi birbirinden güçlüydü ve kendi alanlarında en iyilerdi.
Yine de onlarca kişi birleşerek onları devirmeyi
başarmışlardı. Ama kendine “Korgeneral” diyen o deli canavarı hepsi
birleşmelerine rağmen yenememişlerdi. Bir sürü de kayıp vermişlerdi. Ama şimdi
insanlar iyileşmeye çalışıyorlardı.
Yaşanan şeylerin ardından iyileşmek için çabalamaya başlamışlardı bile çünkü uzun süre bu şekilde kalamayacaklarını biliyorlardı. Kahraman gözüyle baktıkları onlarca insan onlar için hayatlarını tehlikeye atmışlardı ve ağır kayıplar yaşamışlardı. Onları suçlamak doğru bir hareket olmazdı.”
Diyerek yeni cildine giriş yapan Ayaz seri şekilde kelimeleri dizmeye devam etti ve saatler boyunca bilgisayar başından kalkmamaya karar verdi.
O sırada ise Cenk odasından aşağı inmişti. Eşyalarını teker teker odasına çıkartıyordu. Çok uzun bir tatil olmadığı için 2 tane valizi vardı. O yüzden ikisini aynı anda odasına çıkartmıştı. Kıyafetlerini çıkartıp gelişigüzel şekilde sağa sola yerleştiriyordu. Tabii katlanmış hallerini bozmadan yapıyordu bunu.
Tüm kıyafetlerini çıkardıktan sonra dolabına yerleştirmeye başlayacaktı ki telefonu çaldı. Bahar adında bir kız kendisini arıyordu.
Eşyalarını yerleştirirken telefonu açtı ve hoparlöre verdi.
-Efendim yavrum.
-Geldin mi bebeğim.
-Geldim geldim. Eşyalarımı yerleştiriyorum. Bir şey mi oldu?
-Bir şey olmadı ya. Seni özledim sadece.
-Haha.
-Gülme ya. 2 haftadır yoksun. Canım sıkılıyor sensiz.
-Tamam tamam gülmüyorum.
-Ne zaman boş olursun?
-Bir bakalım. Eşyaları yerleştiriyorum. Bunlar bitince duşa gireceğim. 45 dakikaya hazır olurum. Duşta küçük bir temizlik işim var.
-Anladım.
-Sen evinde kal. Gelip alırım seni.
-Tamam bebeğim. Görüşürüz o zaman.
-Görüşürüz yavrum.
Diyerek telefonu kapattı ve yatağının üzerine fırlattı. Sonra da eşyalarını yerleştirmeye devam etti. Hızlıca eşyalarını yerleştirmeyi bitirdi ve soyunarak odasındaki banyoya girdi. Yarım saat kadar sonra da duştaki işi bitti ve hızlıca üstünü giyindi.
Çok özenmeden gömlek ve pantolon giyerek masasının üzerine bıraktığı parfümüne uzandı. Parfümünü dikkatlice sıktıktan sonra telefon cüzdan gibi eşyalarını yanına aldı ve evden çıkmak üzere hareketlendi.
Gitmeden önce Ayaz’ın odasına uğradı ve…
(Cenk)-Ayaz arabanın anahtarlarını…
Daha lafını bile bitiremeden Ayaz masanın üzerindeki anahtarları aldı ve arkasına bakmadan fırlattı. Cenk anahtarları havada yakaladı.
(Cenk)-Canımsın.
Dedi. Ayaz ise buna karşılık olarak başparmağını kaldırdı. Yazmaya öyle odaklanmıştı ki tek kelime bile etme gereği duymamıştı. Cenk Ayaz’ın kapısını kapattı ve evden çıkıp arabaya bindi. Gideceği yer çok uzak değildi.
Arabayı çalıştırdı ve çok geçmeden kızın yanına vardı.
(Kız)-Ah. Araba değişmiş.
(Cenk)-Evet. Ayaz değiştirmiş. Atla hadi. Biraz dolanalım.
Cenk’in isteğinden sonra kız arabaya bindi ve Cenk arabayı çalıştırıp gaza bastı.
***
Göknur saatlerce dışarıda zaman geçirdikten sonra sonunda eve dönmüştü. Ayakkabılarını çıkartıp yerine koyduktan sonra derin bir nefes aldı ve…
(Göknur)-Ahhaaaaa. Ayaklarım ağrıyor.
Dedi bileklerini ovalarken.
(Göknur)-Hayret. Ayaz kapıda belirmedi.
Göknur bu duruma şaşırmıştı çünkü dışarıdan eve geldiğinde Ayaz daima kendisini kapıda karşılardı. Kapıya gelmiyor oluşu inanılmaz nadir bir durumdu.
(Göknur)-Düşüp bayıldı falan mı ki?
Göknur sakince oturma odasına geçti ve Ayaz’ı göremedi.
(Göknur)-Kesin odasında bu.
Diye mırıldanan Göknur yavaşça Ayaz’ın odasına gitti ve kapıyı tıklattı ama ses gelmedi. Göknur “en fazla çıplak görüp tokadı basarım” diye düşünerek kapıyı açmıştı. Ama kendisini hazırladığı şeyi görmediği için anında rahatlamıştı.
Ayaz romanına kilitlenmişti. Hem de öyle böyle bir kilitlenme değildi bu. Neredeyse göz bile kırpmıyordu ve parmakları bir makine gibi tuşlara saldırıyordu. Saniyede 3 kelime yazabilecek kadar hızlandığı oluyordu. Tabii kelimeler kısa olunca o kadar hızlanabiliyordu. Ama yine de düşünmek için ara vermiyor olması onun ne kadar iyi bir yazar olduğunu kanıtlıyordu.
Göknur onu rahatsız etmek istemeyerek kapıyı kapatmaya başladı ve tam kapıyı tamamen kapatacakken…
(Ayaz)-Evde yemek yok. İstersen bir şeyler söyle.
… dedi ve Göknur’a haber verdi. Göknur ise dikkati dağılmasın diye sesini çıkartmadı ve kapıyı kapatıp mutfağa hareketlendi.
(Göknur)-Bir şeyler yoksa yaparız. Gerçi o yemek yedi muhtemelen. Yoksa bir şeyler hazırlamamı isterdi.
Göknur gerilerek vücudunu esnetti ve…
(Göknur)-Neyse ya. Yemek yapacak kadar enerjim yok. Ayaz’ın dediği gibi yapayım.
Cebinden telefonunu çıkardı ve yemek söyledi. Sonra da kendi odasına çekilip üstünü değiştirdi. Yeniden aşağı indi ve yemeği beklerken televizyon izlemeye karar vererek televizyonun başına kuruldu.
***
Yemeğini yedikten sonra odasına çıkıp raflarında duran romanlarından birini aldı ve kulaklığını takarak yatağına uzandı. Kitap okumayı oldukça seviyordu. Zaten yaptığı iş kitap yazan birini denetlemekti.
Çocukluğundan beri kitaplarla arası iyi olmuştu. Ayaz ne zaman kendisini dışarı çağırsa Göknur kitap okuyor olurdu. Çoğu zaman dışarı çıkmayı reddetse de Ayaz evine girip onu zorla dışarı çıkartırdı. Ayaz’ın aşırı enerjisi her zaman Göknur’a karşı olmuştu.
Ayaz Göknur’a fazlasıyla bağlıydı ve bu sevgisini göstermekten hiç çekinmiyordu. Zaten Ayaz’ı ayakta tutan ilk şey Göknur’du. Sonra da romanları geliyordu. Göknur şaka yoluyla da olsa sürekli olarak Ayaz’ı reddediyordu ve bunu yapmaya devam edecekti.
Şimdilik bir ilişki için hazır olmadığını düşünüyordu. Ayaz’ı çok seviyordu evet ama gerçekten bir ilişki istemediği için onu kabul etmiyordu. Zaten Ayaz’da bunu dert ediyormuş gibi görünmüyordu. Sürekli olarak Göknur’la uğraşıyor ve karşılık beklemeden sevgisini saçıyordu.
Ayaz’ın aşırı enerjisi bu sevgi saçılışına katılınca ortaya kahkaha atmaktan yerlerde sürünebileceğiniz anlar çıkıyordu. Aileleri bile bu durumlara gülmekten kırılıyordu artık.
***
Aradan 3 saat kadar geçtikten sonra Göknur yorgunluğunun verdiği halsizlikle uyuyakalmıştı. Ayaz ise romanının birazını yazmıştı. Yaklaşık 4 saattir yazıyordu ve 5500 kelime civarına ulaşmıştı. Daha yazması gereken en azından 35000 kelimesi vardı. Ama bu onun için o kadar da büyük bir sorun değildi.
(Ayaz)-Yeter bu kadar.
Ellerini yavaşça klavyeden ayırdı ve boşluğa bıraktı.
(Ayaz)-Susamışım lan ben.
Kolları boşlukta sallanırken saatlerdir su içmediği için susadığını fark etti. Sandalyesinden kalktı ve mutfağa doğru ilerledi. Buzdolabını açtı ve kola şişesini aldıktan sonra kapağını açıp durdu.
(Ayaz)-Su iç salak. Kolayı niye alıyorsun?
Diye kendi kendine kızarak kolayı yerine bıraktı ve su şişesini aldı. Oturma odasına geçip Göknur’a bakındı ancak onu orada göremeyince doğrudan odasına çıktı. Göknur’un kapısını çaldı ama ses seda gelmeyince kapıyı yavaşça araladı ve Göknur’un uyuduğunu gördü.
Üstü açık bir şekilde yatıyordu. Muhtemelen yatak içinde dönüp durduğu için göbeği de açılmıştı.
(Ayaz)-Bu kız niye böyle ya?
Ayaz odaya girdi ve yatağın yanında duran battaniyeyi alarak Göknur’un üzerine örttü. Evin içi sıcak olmasına rağmen üzerini örtme ihtiyacı hissetmişti. Zaten battaniye ince olduğu için Göknur sıcaklamayacaktı.
(Ayaz)-Cenk’te daha gelmemiş. Arasam mı ki?
Ayaz kendi kendine mırıldanırken Göknur’un kapısını kapattı.
(Ayaz)-Yok ya. Rahatsız etmeyeyim. İşi vardır belki.
Tam o sırada ise dış kapının açılma sesi geldi ve Cenk’in sesi duyuldu.
(Cenk)-Huhhh. Kız delirmiş be. Nefesimi kesti.
Cenk kimsenin kendisini duymayacağını düşünerek söylediği bu sözlerin ardından adım sesleriyle irkildi ve Ayaz’ı gördü. Ayaz ise Cenk’in yanağındaki ruj izini.
(Cenk)-Hayır ya. Niye romanının başında değilsin sen?
(Ayaz)-Bıraktım.
Ayaz vereceği cevabı kısa kesti ve uzun süre boyunca Cenk’le uğraşacağını belli eden o gülümsemeyi takındı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..