(Cenk)-Ayaz sakın.
Ayaz hiç umursamadı ve başını sağa sola sallayarak reddetti.
(Ayaz)-Tatilden döndükten sonra sabredemedin bakıyorum.
İlk cümlesi basit bir saldırı cümlesiydi. Tabii ki herhangi bir art niyeti yoktu. Tek derdi anlamsız şeyler söyleyerek Cenk’i delirtmekti. Cenk’in ne yaptığı gerçekten umurunda değildi. Sonuçta bu Cenk’in özel hayatıydı. Ama onu delirtmeden de bırakamazdı. Arkadaşlıkları gereği bunu yapması gerekiyordu.
(Cenk)-O aradı.
Cenk o anda kendini savunmak için aklına gelen ilk şeyi söyledi ama işe yaramayacaktı. Çünkü Ayaz’ın sunacağı şeylerin hiçbiri mantıklı değildi. Mantıklı olsalar bile Cenk onları yapmak zorunda değildi.
(Ayaz)-Dinleneceğini söyleyebilirdin.
Ve evet. İşte o mantıklı olsa da yapılması gerekmeyen sebep Ayaz tarafından ortaya atılmıştı.
(Cenk)-Neden?
(Ayaz)-Bilmem. O an alt tarafın beyin görevini üstlendiyse demek düşünemedin bunu.
Ayaz Cenk’i sinirlendirmek için elinden geleni yapıyordu. Cenk ise sakinliğini koruyordu.
(Cenk)-Düşündüm aslında. Ama söylemek gelmedi içimden.
(Ayaz)-Sapııık. İmdat lan evimde sapık var.
Ayaz Göknur’u uyandırmamak için çok bağırmadan sesini yükseltmişti.
(Cenk)-Sapını bükerim çocuk senin.
Ayaz o anda iki eliyle alt tarafını kapattı.
(Ayaz)-Uzak dur sapımdan sapık herif! Kafana baklava tepsisini çakarım bak.
Cenk o anda gülümsemeye başlamış ve kışkırtılan yerine kışkırtan taraf olmaya karar vermişti.
(Cenk)-Denesene. Seni güzel bir et gibi terbiye edeyim.
Cenk bu sözlerden sonra eğlenceye dahil olarak dövüş pozisyonu almıştı. Sol ayağını ileri atmış ve ağırlığını geride kalan sağ ayağına vermişti. Sol avcunu Ayaz’a çevirip sağ yumruğunu germişti.
(Ayaz)-Ne o? Süper güçlerin olduğunu mu düşünüyorsun?
(Cenk)-Demon Slayer’i bitireli çok olmadı. Bence bir şeyler kapmışımdır.
(Ayaz)-Öyle mi dersin? O zaman sana karşılık vermeme izin ver.
İkili kendi aralarında eğleniyorlardı. Hatta o kadar eğleniyorlardı ki şu anda gördükleri dünya bile değişmişti. İkisi de aynı şeyleri görüyorlardı. Etrafları alevlerle kaplıydı ve ikili son savaşı veriyorlardı.
(Cenk)-Bana nasıl bir karşılık verebilirsin ki?
(Ayaz)-Çok zor olmayacak. Öldürücü Hareket Ciddi Seri: Ciddi Yumruk.
İkili bir anda ileri atıldı ve yumruklarını savurdular. Ama tabii ki ciddi olmadıkları için yumrukları birbirine çarpmadan önce durmuşlardı. Ama bu onların gözünde bir durma değildi. Yumrukları birbirine değmeyecek kadar güçlü auralara sahipti.
Yumruklarının birbirine değmeyişinin ardından Cenk eğildi ve Ayaz’ı bacaklarından tutup kaldırdı. Sonra da koltuğun üzerine fırlattı. Ve ellerini kaldırıp hayali bir kılıç tutuyormuş gibi yaptı.
(Cenk)-Bankai: Tensa Zangetsu!
(Ayaz)-Ney!? Yok! Za Warudo!
Ayaz’ın bağırmasıyla birlikte Cenk olduğu yerde dondu ve Ayaz ayağa kalkıp oradan çekildi. Cenk ise hayali kılıcını boşluğa indirdi.
(Ayaz)-KA-ME-HA-ME…
Ayaz birdenbire ellerini birleştirdi ve bağırmaya başladı.
(Cenk)-Final Flash!
(Ayaz)-…HA!!!!!
İki efsanevi enerji patlaması çarpıştı ve bütün dünyayı sarsmaya başladı. Ta ki…
(Göknur)-Yeter lan!!! Kesin bağırmayı!
Cenk’te Ayaz’da irkilerek sustular ve hızla oldukları yere oturdular. Ayaz birkaç saniyelik sessizliğinin ardından…
(Ayaz)-Lanetli Cadı geldi.
Diyerek eline geçen yastığı Göknur’un suratına fırlattı. Göknur ise yastık suratından düşerken yumruğunu sıktı ve…
(Göknur)-Bankai: Shishi Sonson!
(Ayaz)-Bankai ve Zoro’nun saldırılarını birleştirme!!!
(Göknur)-Konuşma be. Sadece karşılık ver.
(Ayaz)-Anneee!!!
Ayaz anne diye bağırırken Cenk’e bakmış ve yardım dilenmişti. Cenk o an için aklına bir şey gelmediğinden ne yapacağını bilememişti ve çareyi Göknur’a bir yastık atarak dikkatini üzerine çekmekte bulmuştu.
Göknur öfkeli gözlerini ona çevirirken hayali kılıcını çekti ve Cenk’in arkasında belirdi. Cenk ortadan ikiye ayrılarak yere düştü ve Ayaz hemen onu kucakladı.
(Ayaz)-Cenk! Cenk kendine gel Cenk! Sana diyorum!
(Göknur)-Off yeter! Bırakın oyunu. Sesinize uyandım başım ağrıyor zaten.
Göknur’un oyunu bitirmesiyle birlikte Cenk gözlerini açtı ve ayağa kalktı.
(Cenk)-Alt tarafı eğleniyoruz be ne var?
(Göknur)-U-YU-YOR-DUM!!!
Göknur Cenk’in üzerine yürüyerek yeri titretti.
(Göknur)-Ayrıca sen ne zaman geldin be?
(Cenk)-Sabah geldim. Beğenemedin mi?
Cenk geri durmayarak göğsünü gerdi ve Göknur’a karşı geldi.
(Göknur)-Hayırdır paşam? Bu ne cesaret? Roger’in Kamusari’sini takarım bak sana.
Göknur’un bu sözlerinden sonra Ayaz elini alnına vurdu ve kendi kendine mırıldandı.
(Ayaz)-Bu karıya niye One Piece izlettim ben ya?
Hafif bir pişmanlık duymuyor değildi. Göknur bir şeye kolay kolay bağlanmaz ama bağlanırsa tam bağlanırdı. One Piece serisinden Roger karakterine deli oluyordu ve favori karakteri o’ydu.
(Göknur)-Neyse neyse. Yürüyün mutfağa. Karnım acıktı benim.
(Ayaz)-Bende açııım.
Ayaz konuşurken karnına baktı ve sonra da bakışlarını Cenk’e çevirip gülümsedi. Cenk ise o gülümsemenin altında bir şeyler döndüğünü anladığı için…
(Cenk)-Ayaz vururum seni.
… diyerek tepki verdi.
(Ayaz)-Hiçbir şey de yapamazsın. Bir şey demedim bile.
(Cenk)-Kafandan geçen şeyin “kızı yedin ama umarım hala açsındır” olduğunu görebiliyorum.
(Ayaz)-Hiiiiğğğ. Kuru itiraf. Ben öyle sapık mıyım lan?
Ayaz komik bir tepki vererek sapık olmadığını iddia etse de aklından geçen şey tam olarak oydu. Cenk’in bunu anlayacağını biliyordu. Çocukluktan beri birlikte olmaları birbirlerinin düşüncelerini çok iyi öğrenmelerini sağlamıştı.
Sadece birbirlerine bakarak anlaşabilecek kadar iyilerdi bu konuda.
(Cenk)-Değil misin?
(Ayaz)-Öyleyim. Ama benim tüm sapıklığım Göknur’a. Gökseksüelim ben.
(Cenk)-Onu biliyoruz canım. Kızı hiç rahat bırakmıyorsun.
Cenk sadece gördüğü kadarıyla bile Ayaz’ın Göknur’a takıntılı olduğunu söyleyebilirdi. Yani bunu anlamak için uzun süredir arkadaş olmalarına gerek yoktu. Ayaz ne zaman Göknur’a baksa gözleri parlıyordu ve suratında küçük bir gülümseme beliriyordu.
Ona sıkıya bağlıydı. Her ne kadar sürekli olarak reddediliyor olsa da vazgeçmek gibi bir planı yoktu. Onu seviyordu ve bununla mutluydu.
(Göknur)-Beyler.
Göknur katı bir ses tonuyla ikiliye seslendi ve ikili anında hazır ola geçip mutfağa doğru depar attılar.
***
(Ayaz)-İŞTE BU!!! İŞTE BU!!! İŞTE BU!!!
Aradan 1 hafta geçtikten sonra Baran, Ayaz’ı aramış ve ona mutluluktan delireceği bir haber vermişti. O yüzden de Ayaz şu anda zıplayarak geziyordu.
(Ayaz)-Çocuklar! Başardım! Rekorumu kırdım!!!
Ayaz’ın tepinmesiyle yanına giden Göknur ve Cenk Aya söyleyene kadar ne olduğunu anlamamışlardı. Ayaz rekor kırdığını söylediğinde Cenk birkaç saniyeliğine anlamamış olsa da Göknur hemen durumu kavramıştı.
(Göknur)-Ciddi misin sen?
(Ayaz)-Ciddiyim tabii. Aa, deli olacağım. Çok mutluyum şu an.
Ayaz oyuncağına kavuşmuş küçük bir çocuk gibi seviniyordu ve evin havasını güzelleştiriyordu.
(Ayaz)-İşte bu ya. İşte bu. Biliyordum. O cildin insanları delirteceğini biliyordum.
(Cenk)-Kaç sattı oğlum o cilt?
(Ayaz)-Hazır mısınız? Önceki rekorumu yok ettim!
Ayaz hala zıplıyordu. Aşırı sevinçliydi. Tahmin ettiği sayıdan çok daha fazlasını satmıştı. Sonunda işleri daha da ileriye götürüyordu. Roman yazarlığındaki tüm engelleri kaldırma yolunda ilerliyordu. Ara sıra hala tavsiye isteyen birkaç insandan mail alıyordu ve onlara elinden geldiğinde yardımcı olmaya çalışıyordu ama hala daha farklı şeyler yazmaktan çekinen insanlar vardı.
(Göknur)-Çatlatma bizi söyle hadi.
Ayaz derin nefesler alarak kendisini sakinleştirdi.
(Ayaz)-Tamam tamam. Tam 2.7 milyon. 2.7 mil-yon!
Ayaz’ın gözleri gülüyordu. Bu sayıyla birlikte Göknur ve Cenk’in de gözleri gülmeye başlamıştı. 2.7 milyon satış sayısı Ayaz’ın önceki rekorunu neredeyse ikiye katlıyordu. Ayaz şu anda deliler gibi çığlık atmamak için kendisini zor tutuyordu. Romanının 41. cildi ülke rekorunu biraz daha ileriye götürmüştü. 2 gün önce 42. cildi de gönderen Ayaz bu gazla kalan 7 cildi de ışık hızında yazabilirdi.
Ayaz satış sayısını söyleyince Göknur direkt ona sarılmış ve kutlamıştı. Ayaz’ın bu günlere gelebilmek için ne kadar çok çalıştığını biliyordu. O yüzden o da çok mutluydu.
(Ayaz)-Bu akşam kutlama var! Baran’ı da çağırın!
Birkaç dakika daha bu kutlamaları devam ettikten sonra Ayaz kendini koltuğa bıraktı ve derin bir nefes aldı. Hedeflerini başarıyor olmanın getirdiği mutluluk onu gerçekten oradan oraya sürüklüyordu. Cenk yanına oturdu ve basit bir hesap yapmak istediği için Ayaz’a soru sordu.
(Cenk)-Kanka.
(Ayaz)-Efendim.
(Cenk)-Sana satılan kitap başına kaç para geliyor?
Cenk bunu merak etmişti. Aslında bunu çok uzun zamandır merak ediyordu. Çünkü Ayaz ve Göknur 3 katlı bir villada oturuyorlardı ve evlerindeki her şey son modeldi. Cenk sadece bir süreliğine onlarla birlikte yaşıyordu.
(Ayaz)-Şöyle. Biliyorsun ki benim romanımın ciltleri 10 liradan satılıyor. Bunu ben istemiştim. Çünkü herkesin kitaplara kolayca ulaşabilmesini istiyorum. Kitabın yayınlanması vesaire gibi işlemler aradan çıkınca bana kitap başına 2 lira kalıyor.
(Cenk)-Yani şu anda hesabına 5.4 milyon lira para yatacak öyle mi?
(Ayaz)-Sayılır. Kazandığım para miktarı kabaca o. Ama vergi beyannamesi yüzünden yüzde 18’lik bir vergi kesintisi yaşıyorum. 5.4 milyonun yüzde 18’i… neredeyse 1 milyon lira yapıyor. Yani banka hesabıma girecek olan para miktarı 4.4 milyon civarında. Yani her türlü oldukça iyi bir para kazanıyorum.
Ayaz konuşması sırasında bir an duraksayıp matematik işlemini yaptıktan sonra konuşmasına devam etmişti.
(Ayaz)-Yani kitabım milyon değil de 100 200 falan satarsa 200 ile 400 arasında bir şey kazanacaktım. Ha şöyle de bir şey var. Vergi ödemen için yıllık kazancının 880 bin lirayı geçmesi gerekiyor. Yıllık kazancın bunun altındaysa vergi ödemiyorsun. Gel gör ki benim haftalık kazancım bile bunun üstünde.
Cenk o an için Ayaz’ın yaptığı işin basit olduğunu düşündü ama sonra arkadaşı için bu şekilde düşündüğü için kendine küfretti. Bu anlamsızdı. Ayaz bu işte çok iyi olsa da işi kolay değildi. İnsanların beklentilerini karşılamayacak şeyler yazarsa bir yazar olarak oldukça kötü yoruma maruz kalabilirdi.
Sonuçta insanlar bu
tür şeylerde başka insanlara saldırmaktan çekinmiyorlardı. Ayaz duygusal birisi
olduğu için kötü yorumlar onu yıkabilirdi. Her ne kadar Ayaz sadece bilgisayar
başında oturup bir şeyler yazıyor olarak görünse de işin psikolojik tarafı daha
fazlaydı.
Ayaz canı istemese bile yazmak zorunda kalabiliyordu. Bazen canı sıkkın olsa bile yeni cilt çalışmalarına başlamak zorundaydı. Gerçekten yıkıldığı bir an bile olsa o bilgisayarın başına oturmak zorundaydı. Bu hafta yazmak istemiyorum gibi bir bahanesi yoktu.
Her hafta o cildi yayınlamak için çaba vermek zorundaydı. Pekala ara sıra 1 haftalığına izin aldığı oluyordu ama birçok insanın hiçbir şeye tahammülü olmadığı için kötü yorumlarını sakınmıyorlardı. Ayaz’ın mazereti olsa bile bunu umursamayıp ondan yeni cilt bekleyen pislikler oldukça fazlaydı. Fiziksel şekilde zarar vermiyor olsalar bile psikolojiyi yorarak insanın mental sağlığını bozuyorlardı.
Ayaz sürekli son güne bırakıyor olsa da bu onun seriyi umursamadığı anlamına gelmiyordu. Serinin finaline 7 cilt kalmıştı ve Ayaz seriyi bitirmek istemiyordu. O yüzden yazma işinde yavaş ilerliyordu. Son güne kadar romanı yayıp kendi yarattığı bu kurgusal evrenin keyfini çıkartıyordu.
(Cenk)-Anladım. Kitap başına aldığın para az olsa da satış sayın yüksek olduğu için sağlam meblağlar kazanıyorsun. Tebrik ederim evlat. Seni iyi yetiştirdiğimi biliyordum.
Cenk işin sonunu şakaya bağlamak zorundaymış gibi hissetti ve kendini tutmadı.
(Ayaz)-Şaka reddedildi. Ayaz isimli şahıs her şeyi kendisi başardı.
Ayaz bir anda çok ciddi bir ifadeye büründü ve robot gibi karşılık verdi. Küçük bir gülüşmenin ardından Göknur’a baktı ve…
(Ayaz)-Baran’ı arasana. Yemeği dışarıda yeriz. Oradan da bir şeyler içmeye geçeriz.
(Göknur)-Hay hay. Hallediyorum.
Göknur telefonunu alıp Baran’ı ararken Ayaz Cenk’e döndü ve…
(Ayaz)-Bizde hazırlanalım.
… dedi ve koltuktan kalktı.
Yarım saat kadar sonra hepsi hazırdı. Villadan çıktılar ve Ayaz arabaya hareketlenerek sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı. Göknur ve Cenk’te arabaya bindiler ve Ayaz gaza bastı.
(Ayaz)-Baran’a gideceğimiz yerin konumu attın değil mi?
(Göknur)-Attım attım. Sür sen. Yarım saate ordayım dedi.
(Ayaz)-Bizde 15 dakikadan önce varamayız zaten.
Ayaz mahalleden çıkarken tahmini varış sürelerini dile getirmişti. Gecenin karanlığında kaybolurken arabanın yalnızca farları görünüyordu.
17 dakikalık bir yolculuğun ardından Ayaz’lar gidecekleri restorana varmışlardı. Restoranda, Ayaz’ın arkadaşlarından birisi çalıştığı için yer ayırtırken herhangi bir sorun yaşamamışlardı. Akşam saatleri olmasına rağmen kolayca yer bulmuşlardı.
Üçlü sakince kendilerine ayırtılan masaya geçti ve Baran’ı beklemeye başladılar.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..