(Atakan)-Eşyalarınız hazır mı?
Aradan 2 gün geçtikten sonra Atakan’ın yazlığına gidip 1 hafta takılmak için hazırlanmaya başlamışlardı. Ayaz hayatında ilk defa bilgisayarını yanında götürmeden bir tatile gidecekti. Teknik olarak romanı bittiği için bilgisayarına ihtiyacı yoktu. Diğer romanına başlamıştı ama o romanı yetiştirmesi en azından 1 ayı vardı çünkü şu anki romanı biter bitmez yeni romanı yayınlamayacaktı. Aradan 1 ay kadar geçmesini bekleyecek ve öyle paylaşmaya başlayacaktı.
O 1 aylık süreçte de muhtemelen romanın 2 – 3 cildini yazmış olurdu.
(Ayaz)-Hazır hazır. Bagajı açsana.
Ayaz evden çıkarken abisinden bagajı açmasını istemişti. Bu sefer kendi arabasıyla değil abisinin arabasıyla gideceklerdi çünkü abisinin arabası daha genişti. Ayaz’ın arabası Porsche olduğu için bagaj kısmı küçüktü. En azından Ayaz’ın aldığı modelin öyleydi.
Ama Atakan’ın arabası daha genişti. O yüzden bagaj konusunda sıkıntı olmayacaktı. Çünkü havaalanındayken Porsche’nin bagajına eşyaları yerleştirirken bayağı bir uğraşmışlardı.
(Atakan)-Bagaj açık.
Ayaz kendi eşyalarını yerleştirip eve döndüğünde abisine bakmış ve…
(Ayaz)-Ulan dünya kadar paran var hala Corolla kullanıyorsun. Hiç kafan yok senin ha.
(Atakan)-Sana ne lan bozuk para! Seviyorum ben Corolla’yı. Laf atma kızıma.
(Ayaz)-Yengeeeee!!! Abim arabalardan hoşlanıyor! Ayrılsana bu enayiden.
(Atakan)-Ne o? Seni arabaya zincirleyip yazlığa kadar yolda sürüklememi mi istiyorsun?
(Ayaz)-Ne diyon? Yapaman falan öyle şeyler. Lastiğini patlatırım.
(Atakan)-Oğlum, bir gidelim o yazlığa. Sallandıracağım seni.
(Ayaz)-Valla Melisa ablaya söylerim ağzını yüzünü çizdirtirim. Karına karşı gelemezsin nasılsa.
Ayaz ortaya Melisa’yı attığı için burnu uzamıştı. Kendini çok zeki birisi olarak düşünüyordu. Atakan ise Ayaz’ın uzayan burnunu çekip bırakmış ve Ayaz’ın burnu yerine çekilerek suratına çarpmış ve yere düşmesini sağlamıştı.
(Atakan)-Hile yapma ufaklık. Adam gibi 1’e 1 dövüşeceğiz işte.
(Ayaz)-Her türlü hileyi yaparım. 1’e 1 dövüşte seni nasıl yeneyim ben. 2 katımsın be. Üflesen uçarım zaten.
Ayaz abisine göre fazlasıyla zayıftı. Hatta kendi yaşıtlarına göre de fazlasıyla zayıftı. Yemek yiyor olsa bile kilo alamıyordu. Ama abisi sorunsuz bir şekilde gelişiyordu. Zaten Ayaz’la yan yana geldiklerinde boy olarak olmasa da kalıp olarak dev gibi kalıyordu. İstese Ayaz’ı çubuk gibi ortadan ikiye ayırabilirmiş gibi bir görüntüsü vardı.
Tabii kardeşi hakkında bir kez bile olsun böyle bir şey düşünmemişti. Onunla girdiği bütün kavgalar tamamen eğlencesine yaptıkları şeylerdi.
(Atakan)-Ben mi sana kilo alma dedim çocuk. Ben karışmam. 1’e 1 geldin geldin gelmedin akşam yemeği yaparım seni.
(Ayaz)-İmdaaat!!! Yicek bu cani beni.
(Atakan)-Hadi lan! Sıpa. Git kızların bavullarını getir.
(Ayaz)-Hay haaay.
Her şey hazırlandıktan sonra güzelce yola çıktılar. Yaklaşık 21 saatlik bir yolculuk olacağı için evden bir şeyler hazırlamışlardı ama onlar yetmezse diye birkaç benzinlikte durup yemek içmek için bir şeyler alacaklardı.
Sonuçta 21 saatlik yol hazırlanan biraz yemekle geçmezdi.
***
Gece 4 sularında yazlığa vardıklarında hafif rüzgarlıydı ama soğuk sayılmazdı. Atakan ve Ayaz hızlı hızlı bavulları indirip evin içine koydular. Ev uzun zamandır kullanılmıyor olduğu için çok kirliydi. Ama şu anda kimse evi temizleyecek kadar iyi değildi. Herkesin uykusu vardı. O yüzden şimdilik kirli de olsa yatağa geçmeleri gerekecekti.
***
Aradan 10 dakika geçtikten sonra Ayaz ve Atakan merdivenlerden inip mutfak tarafına doğru yöneldiler.
(Atakan)-Göknur uyudu sanırım.
(Ayaz)-Uyudu uyudu. Melisa ablam da yattı diye düşünüyorum.
(Atakan)-Uyuttum onu da. Sen ne yapacaksın?
(Ayaz)-Bilmem. Uyuyasım yok. En azından şimdilik.
(Atakan)-Benimde. Dışarı çıkalım mı?
(Ayaz)-Olur.
(Atakan)-Hem geçen arabadaki konuşmamız yarım kalmıştı.
(Ayaz)-Olur abi.
Ayaz onayladıktan sonra beraber mutfağa girdiler ve dolaba koydukları içeceklerden birer kahve alarak mutfak balkonuna çıktılar. Balkon doğruca denize bakıyordu ve manzarası çok güzeldi. Ay ışığı denizin üzerinde seyrediyor ve güzelliğine güzellik katarak mükemmellikle parıldıyordu.
(Atakan)-Ee, devam et bakalım.
Atakan konuşmadan önce Ayaz’ın gerginliğini gidermek için başını okşamıştı. Ayaz bu hareketle rahatlamış mıydı bilmiyordu ama konuşmaya devam edecek rahatlığı hissettiği kesindi.
(Ayaz)-O günde dediğim gibi… Onu üzmemek için elimden geleni yapıyorum ve onu bir şeylere zorlamamak için çabalıyorum.
(Atakan)-Ve o ne kadar sana öyle hissetmediğini söylese de ister istemez tersini düşünüyorsun.
(Ayaz)-Son zamanlarda o düşüncelerden kurtulmaya başladım. Göknur beni destekliyor. O yüzden bu düşünceler uzaklaşmaya başladı.
(Atakan)-Ama gelecek için ne yapacağını bilmiyorsun. Durumun yüzünden onun hayatına etki etmekten korkuyorsun değil mi?
(Ayaz)-Maalesef.
Ayaz başını eğip yere bakmaya başlamıştı. Göknur hayatında olduğu için mutluydu ama bunun doğru karar olduğundan emin değildi. Bir kızın hayatına girmek önemli bir olaydı. Hele de o kız evleneceği kızken.
(Atakan)-Bak Ayaz. Abinde olsam gerçekten ne düşündüğünü ya da ne hissettiğini net bir şekilde anlayamam. Şu durumda elimden sadece empati yapmak geliyor. Ama küçüklüğünüzden beri Göknur ve ikinize kesin gözüyle bakıyordum. Bilmediğim tek şey Göknur’un seni ne zaman gerçekten kabul edeceğiydi. Ve en sonunda seni kabul etti, değil mi? Seni sevdi. Bunu sana hissettirdi. Göknur’un ablasıyla evli olarak sana şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki nasıl Melisa benim için en iyisiyse Göknur’da senin için olabilecek en iyi seçim.
Atakan haberi bile olmadan Melisa’nın söylediği şeylerin aynısını söylemişti. İkisi de Ayaz ve Göknur’un birbirleri için yaratıldığını düşünüyordu.
(Atakan)-Siz birbirinizi tamamlıyorsunuz. Kafa yapınız aynı, hareketleriniz benzer, düşünce yapınız benzer. Bunlar öyle basit şeyler değil ufaklık. Bazı insanlarla kafa yapın bir olsa bile anlaşamayabilirsin. Aynı düşünceleri paylaşıyor olsanız bile olaylara baktığınız pencereler farklı olabilir. Bunlar yaşanma ihtimali olan şeyler. Ama seninle Göknur arasında böyle şeyler yok. İkiniz beraber büyüdünüz ve olayları karşılama şekliniz aynı. Düşünceleriniz, olaylara bakış açınız, kısacası her şeyiniz aynı. Sanki gerçekten bir parça olup da sonradan kopmuş gibisiniz.
Atakan içinden geçen her şeyi söyledikten sonra susmuş ve Ayaz’ın düşünmesine izin vermişti. Atakan’ın Ayaz’ın düşüncelerini etkilediği kesindi. Az önceye nazaran Ayaz biraz bile olsa gülümsüyordu.
(Ayaz)-Pekâlâ. Sanırım o düşüncelerden tamamen kurtuldum. Göknur’umu bir kenara bırakırsak şimdi başımda başka işler var. Bunu da ilk defa sana söyleyeceğim.
(Atakan)-Nedir o ufaklık?
Atakan merakla bakışlarını Ayaz’ın gözlerine dikti. Ayaz genelde güzel bir şey olduğunda hemen haber veren biriydi ama şu anda ilk defa söyleyeceğini söylüyordu.
(Ayaz)-İşlerden birincisi, benim yayınevimi biliyorsun. Yükselen Yayınları.
(Atakan)-Ee…
(Ayaz)-Şey, şirketin hisselerinin yüzde 51’ini satın aldım.
(Atakan)-Ne yaptın!?
Atakan istemeden bağırmış ve hemen eliyle ağzını kapatmıştı. Durup dururken kızları uyandırmak istemiyordu.
(Atakan)-Ne yaptım dedin?
(Ayaz)-Şirket hisselerinin yüzde 51’ini satın aldım. 55 milyon liraya falan patladı bana. Ama gelecek için harika bir yatırım oldu.
(Atakan)-Anladım. Hem yazarak hem de yatırım yaparak para kazanmak istiyorsun.
(Ayaz)-Aynen öyle. Oradan bana para geldikçe başka şirketlerden de almayı planlıyorum. Ama asıl olay bu değil. Yakında, Yükselen Yayıncılık gerçekten yükselişe geçecek.
(Atakan)-Nasıl yani? Başka planlarında mı var?
(Ayaz)-Benim yok. Ama başkalarının benim için planları var. Şöyle ki, 2 hafta önce bana sadece 1 ay vermesini ve 1 ay sonra harika şeyler olacağını söyledim. Ama içeriğini söylemedim. Gerçek şu ki, 2 hafta sonra Japonya’ya gidiyorum.
(Atakan)-Ne?
Atakan az öncekinden daha fazla şaşıp kalmıştı. Ayaz’ın böyle harika bir şeyi söylemeden durabilmiş olması şaşılacak bir şeydi. Ki Ayaz’ın bu tür şeyler konusunda ne kadar heyecanlı birisi olduğunu ele alırsak gerçekten şaşılması gereken bir durumdu.
(Atakan)-Na-nasıl yani? Ciddi misin lan!?
Atakan hala inanmakta zorluk çekiyordu.
(Ayaz)-Evet abi. Yalan söylemek için bir sebebim yok. 2 hafta önce Japonya’daki bilinen yayın şirketlerinden birinden mail aldım. Beni bir röportaja çağırıyorlardı. Ayrıca romanını Japoncaya çevirmek istediklerini söylediler. Kabul etmemek için hiçbir nedenim yok. Aaa, çok mutluyum.
Ayaz’ın büyük haberi buydu işte. 2 hafta sonra Japonya’ya gidiyordu. Üstüne üstlük kendisini çağıran şirket romanını Japoncaya çevirmek istediğini bile söylemişti.
Atakan kardeşine sarıldı ve onu kutladı.
(Atakan)-Off. Çok mutlu oldum şu an. İstediğine kavuşuyorsun sonunda ufaklık ha?
(Ayaz)-Evet abi. Önce Japonya sonra tüm dünya. Dünya çapında bir yazar olmak istiyorum.
(Atakan)-O zaman bunu kutlamak için yarın mangal yakıyoruz.
(Ayaz)-İşte bu.
(Atakan)-Bu arada, kızlara bundan bahsedecek misin?
(Ayaz)-Japonya’dan yarın bahsederim ama hisse aldığım kısım ikimiz arasında.
(Atakan)-Anlaştık ufaklık. Ulan, sevinçten uykum kaçtı ya. Biraz turlayalım mı ne dersin?
Atakan sorusunu Ayaz’a yöneltirken yaslandığı demirlikten çekildi ve mutfak kapısına doğru yöneldi.
(Ayaz)-Olur abi olur. Benimde uykum kaçtı zaten.
Böylelikle mutlu bir şekilde balkondan ayrıldılar ve terliklerini giyerek kumsala indiler. Yürümek için deniz kenarını seçtiler ve denize doğru ilerlemeye başladılar.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..