Ayaz bu konuşmanın ardından yavaşça ayağa kalktı ve odayı terk etti. Göknur ise ağlayarak onun gidişini izledi. Zaten çocukluğu yüzünden kendisini sevmekte sorun yaşayan birisine sevilmeyi hak etmediğini söylemişti.
(Göknur)-Ne yaptım ben?
Ayaz gecenin 2 buçuğunda hastane bahçesine indi ve soğuğa aldırış etmeden dışarıda oturmaya başladı.
(Ayaz)-Sevilmeyi hak etmiyorum demek ha.
***
-Hahaha. Şuna bakın. Saçları beyaz ve siyah renk. Uzaylı Ayaz. Uzaylı Ayaz.
-Uzaylı.
-Uzaylı.
***
(Ayaz)-Hayatım bitti lan ne uzaylısı. Lanet veletler. Keşke o zamanlar sizi dinleyip kendimi kapatmasaydım.
***
(Ayaz)-Anne. Ben neden diğerlerinden farklıyım?
***
(Ayaz)-Baba. Çocuklar bana ucube dedi.
***
(Ayaz)-Hepsi geride kaldı. Ya da ben öyle zannediyordum.
Ayaz uzun zaman önce yüzleştiğini düşündüğü travmalarıyla yeniden baş başa kalmıştı ve hiçbirini aşmadığını, sadece onları bir kenara bıraktığını fark etmişti. Ama o travmalar asla kaybolmadıkları için şimdi yeniden yüzeye çıkmışlardı.
Ayaz’ın kalp atışları hızlanmaya başlamıştı. İçinde yükselen bir şeyler vardı. Ne olduğundan emin değildi ama vardı işte.
-Ucube.
-Sen neden bizimle oynamıyorsun?
-Annemden duydum. Yakınca öleceğini söyledi.
-Sen neden normal değilsin?
-Koşamıyor ki ezik, ezik.
Ayaz’ın nefes alışverişleri hızlanıyordu. Kalbi çekiç gibi sert sert çarpıyordu.
-Babam dedi ki yaşlıların saçları beyazlarmış. Sen yaşlanmadan beyazlamış. Sen neden sorunlusun?
-Üzgünüm hanımefendi ama Ayaz’ın uzun süre yaşaması mümkün değil.
(??)-… bey.
Ayaz derin nefesler alırken bir yandan da dudaklarını ısırıyordu.
(Ayaz)-Bu hayatı ben seçmedim rahat bırakın beni.
(??)-Ayaz Bey.
(Ayaz)-Rahat bırak beni!
Ayaz bir hışımla aniden yanında beliren kişiyi ittirdi ve geri çekildi. Fakat aniden travmalarından kurtuldu ve gerçek dünyaya döndü.
(Ayaz)-Hemşire Hanım?
Yanında oturup kendisine seslenen kişi kendisine bakan hemşirelerden biriydi.
(Hemşire)-Ayaz Bey burada duramazsınız lütfen odanıza dönün. Hava çok soğuk.
Hemşire Ayaz odasını terk ettikten sonra onu görmüş ve dışarı gittiğini anladığında takip etmişti. Gecenin köründe bir hastanın odasından ayrılmaması gerekiyordu.
(Ayaz)-Rahat bırakın beni lütfen. Hiç iyi bir modda değilim. Öğh!
Ayaz şu anda gerçekten içeri geçmek ve hastanenin boğucu atmosferine maruz kalmak istemiyordu. Temiz hava onu bir nebze de olsa rahatlatıyordu. O yüzden hastaneye geri dönemezdi. Havanın soğuk olduğunun farkında bile değildi. Bir hışımla aşağı indiği için havayı hiç hissetmemişti.
(Hemşire)-Böyle yapmayın Ayaz Bey. İçeri geçmelisiniz.
(Ayaz)-BENİ RAHAT BIRAK DEDİM!!! Öğh! Öğhü öğh! Siktir.
Ayaz hemşireye parladıktan sonra hemşire irkildi. Ayaz ise öksürmeye devam etti. Hala öksürürken ağzından kan geliyordu. Çok değildi ama yine de geliyordu.
Elindeki kana bakan Ayaz yine düşüncelere dalıp gitti.
-Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun. Sevilmeyi hak etmiyorsun…
Öksürükleri güçlenen Ayaz göğsünü tutmaya başladı. Yanında kalkmaya başlayan hemşire endişeyle kendisine bakıyordu. Hemşire yavaş yavaş uzaklaşırken Ayaz yumruğunu sıktı. Düşmemek için çabaladı ve elinden geleni yaptı ancak başarılı olamayarak görüşünü kaybetmeden önce hemşirenin kolunu tutmayı başardı. Sonra da ağzından kanlar akarken sert bir şekilde yere yığıldı.
Gördüğü son şey ise endişeyle bağıran hemşire oldu ve bilinci kapandı.
***
Göz kapaklarını yavaş yavaş araladığında hastanenin boğucu beyazlığıyla baş başa olduğunu hemen anladı. İçerisi o kadar parlaktı ki gözlerini açamıyordu. Fakat bir o kadarda sessizdi içerisi. Sanki…
(Ayaz)-Öldüm mü lan ben? Niye bu kadar sessiz burası?
… içeride bir ölüm sessizliği var gibiydi. Her taraf kör edici bir şekilde beyaz ve sessizdi. İnsana aklını yedirtebilecek türden bir yerde gibi hissediyordu Ayaz. Ama hastanede olduğu kesindi. Çünkü bu lanet kokuyu unutmasına imkân yoktu.
Küçüklüğünden beri hastanede geçirdiği onca zaman bu kokuyu beynine kazımasına yardımcı olmuştu. Bu kokuyu duymak bile Ayaz’ı huzursuz etmeye yetiyordu. Ve maalesef ki birkaç gün daha bu kokuya maruz kalmaya devam edecekti.
(Ayaz)-Lanet olsun. Eve gitmek istiyorum.
Ayaz etrafına bakmak için kafasını biraz oynattı ve hemen yanında elini tutarak sandalyede uyuyan Göknur’u gördü. Uyuştuğunu düşündüğü elini Göknur’un elinden yavaşça kurtarmaya çalışırken istemse de Göknur’u uyandırdı.
Yavaşça gözlerini açan Göknur Ayaz’ın kendisine baktığını görünce bir anda yerinden fırladı ve…
(Göknur)-AYAAAAAZZZ!!!
… diye bağırarak sevinçten yerinde zıpladı. Hemen Ayaz’a sarıldı ve yeniden elini tuttu.
(Göknur)-Yine kriz geçirmişsin.
(Ayaz)-Göknur.
(Göknur)-Efendim.
(Ayaz)-Elimi bırakır mısın?
(Göknur)-Ha?
Göknur o anda duruldu. Ayaz’ın uyanmasıyla yüzünde beliren bütün sevinç bir anda yok olup gitmişti.
(Göknur)-N-ne-neden?
(Ayaz)-Biraz yalnız kalmak istiyorum. Lütfen elimi bırakır mısın?
Göknur neye uğradığını anlayamadan Ayaz’ın elini bırakmıştı ama farkında bile değildi. Gözleri dolmuştu.
(Ayaz)-Lütfen Göknur. Ağlamanın sırası değil. Sadece yalnız kalmak istiyorum.
Ayaz şaka yapmıyordu. Hatta Göknur Ayaz’ı hiç bu kadar ciddi görmemişti. Bütün hayatı boyunca Ayaz asla bu kadar ciddi olmamıştı. Roman yazmak için kendini odasına kapattığı zamanlarda bile bu kadar ciddi olmamıştı. Göknur bu ciddiyeti net bir şekilde hissediyordu.
(Göknur)-Özür dilerim.
Ayaz sadece başını salladı ve bu özre cevap vermedi. Göknur ise başını öne eğip yavaşça odadan dışarı çıktı. Kapıdan çıkarken de Ayaz’ın doktoruyla karşılaştı.
(Doktor)-AH, Göknur Hanım. Biraz zamanınız var mı?
Doktor Göknur’un ağlamaklı olduğunu görmüştü ama söylemesi gereken şey önemliydi. O yüzden şu anda onun ağlamaklı olmasına aldırmamak zorundaydı.
(Göknur)-Tabii buyurun.
Zaten Göknur’da bunun farkında olduğu için doktoru dinlemeye başladı.
(Doktor)-Ayaz’ın Beyin kalbi şimdilik iyi. Sadece küçük bir atak geçirdi o kadar. Aslında dün geceye kadar kalbi gayet stabildi. Fakat tetikleyici bir etken kalp atışlarını anormal derecede hızlandırmış ve kalbi bu ritim artışına ayak uyduramadığı için atak geçirmiş.
O anda Göknur vurulmuş gibi duruldu. O tetikleyici etkenin ne olduğunu gayet iyi biliyordu.
(Göknur)-Benim yüzümden.
(Doktor)-Anlamadım.
Göknur söylediği şeyleri düşündü. Farkında bile olmadan konuşmuştu. Doktor ise Göknur’un mırıldanışından bir şey anlamamıştı.
(Göknur)-Ha? Ah, şey… kusura bakmayın. Ne diyordunuz?
(Doktor)-Ayaz Bey için bundan sonra daha dikkatli olmanız gerekli. Aşırı heyecanlanır ya da üzülürse yeniden atak geçirebilir. Şu anda kalbi yaşıtlarının kalbinden 3 kat daha zayıf. Yani elinizden geldiğince sakin bir hayat sürmesini sağlayın. Sabit kalp atış ritmi ne kadar bozulursa atak geçirme ihtimali o kadar artar. Ama unutmayın ki üzülmesi onu her şeyden çok yorar. Psikoloji insan bedeni üzerinde büyük bir etkiye sahip. Heyecanlanırsa sorun çıkmama ihtimali var ama üzülürse sorun çıkmama ihtimali yok. Üzüntüden uzak sakin ve dozunda eğlenceli bir hayat yaşamalı. En azından geri kalan ömrünü bu şekilde geçirmeli.
Doktorun ağzından çıkan her kelime Göknur’un gözünde önceki akşamın pişmanlığını artırıyordu. Kendisi haklıydı, hem de sonuna kadar ama söylediği son laf her şeyi boşa çıkartmıştı.
(Göknur)-Anlıyorum. Elimden gelenin en iyisini yaparım. Ee, peki taburcu olma konusunda ne diyorsunuz?
Göknur dün geceki ataktan sonra taburcu olma sürelerinde bir değişiklik olacak mı merak ediyordu.
(Doktor)-Geceki atak çok önemli değildi. Hemen durdurduk. O yüzden taburcu olma zamanınızda bir değişiklik olmayacak. Yaklaşık 1 hafta içinde taburcu olabilirsiniz.
(Göknur)-Anlıyorum. Bilgilendirme için teşekkür ederim.
(Doktor)-Rica ederim efendim, görevimiz bu. Tekrar geçmiş olsun size de.
Doktor oradan ayrıldıktan sonra Göknur kendini tutmayı bıraktı ve duvara yaslanıp ağlamaya başladı.
(Göknur)-Benim yüzümden. Benim yüzümden ölebilirdi.
Eli ayağı boşaldığı için duvara sürtünerek dizleri üzerine çöktü ve olduğu yerde ağlamaya başladı.
(Göknur)-Benim yüzümden.
Tam o sırada da Anais Hanım oradan geçiyordu ve Göknur’un ağladığını gördü. Onu tanımamıştı. Sadece ağlayan bir kız olarak görmüştü ve ona yardım etmek istemişti.
(Anais)-Kızım?
Sesi duyan Göknur başını kaldırdı ve Anais Hanımı görünce hızlıca ayağa kalkıp koştu ve ona sarıldı.
(Göknur)-Ben çok kötü bir şey yaptım.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..