Bölüm-41 İnat

avatar
133 0

Bir Yazarın Hayatı - Bölüm-41 İnat


Göknur yaşanan her şeyi anlattıktan sonra Anais Hanımla kısa bir sohbette bulunmuştu ve ondan birkaç tavsiye almıştı. Gerçi bildiği şeylerden çokta farklı şeyler duymamıştı ama şu anda bildiği şeylerin bile önemi daha fazlaydı. 


Sonuçta kendisi haklı durumdayken bir anda Ayaz’ı kırmış ve hatta Ayaz kendisi yüzünden kalp krizi geçirmişti. Yani, en azından kendisi bu şekilde olduğunu düşünüyordu. Kendisinin dediklerinin kalp krizini tetiklememişti.


Ayaz’ın küçüklüğünden beri biriktirdiği travmaları “sevilmeyi hak etmiyorsun” lafı ile birlikte gün yüzüne çıkmış ve Ayaz’ın kalp ritmini bozmuştu. Bu durum ise Ayaz’ın kalbini tetiklemiş ve kriz geçirmişti.


Dolaylı yoldan da olsa Göknur’un bunda suçu vardı ama Ayaz’ın yaptığı şey göz önüne alındığında Göknur tamamen suçsuz sayılırdı çünkü Ayaz neredeyse camdan atlamak ve intihar etmek üzereydi. Hiçbir zaman tam olarak toparlanmayan psikolojisi bu olayların ardından iyice bozulmuştu ve durumu çok kötü noktalara kadar sürüklemişti.


Göknur da Ayaz’ın bu davranışı yüzünden gerçekten aşırı öfkelenmiş ve söylemek istemediği bir şeyi söyleyecek kadar ileri gitmişti. Yine de hangi taraftan bakarsanız bakın Göknur haklıydı. Sevdiği adamın ölmesindense kendisinden nefret etmesini tercih ederdi.


Ama yine de bunu da istemiyordu. O yüzden söylememesi gereken o şeyle birlikte Ayaz’ın yanına geri dönecekti. Ayaz’ın alıngan ve kırılgan birisi olduğunu biliyordu. Bir şekilde Ayaz’ın gönlünü almalıydı. Özellikle de onu en zayıf yerinden vurduktan sonra.


***


Göknur Anais Hanıma durumu anlatırken Ayaz odasında tavanı izlemeye devam ediyordu. Aklı bomboştu. En canı sıkkın anında bile hiç değilse romanlarını düşünür ve kafasını dağıtmaya çalışırdı ama şu anda gerçekten hiçbir şey düşünmüyordu.


Nefret ettiği hastane kokusu ciğerlerini dolduruyordu ve hatırlamak istemediği anıları hatırlamasını sağlıyordu. O yüzden de Ayaz hiçbir şey düşünmüyordu.


(Ayaz)-Keşke o zamanlar hepinizi dövseydim. Dayak yersem abim hepinizi parçalardı. Tch! Çareyi ağlamakta bulmasaydın Ayaz.


Ayaz küçük yaşlarda henüz insanların konuştukları şeylerin yüzde 99’unun dikkate alınmaması gereken boş laflar olduğunun farkında değildi ve diğer çocukların kendisiyle dalga geçmesini çok kafaya takıyordu. Gerçi o yaşlarda diğerlerinden farklı görünüp birde üstüne bir hastalığa sahip olmak acımasız çocukların elinde mükemmel bir işkence aletine dönüşebiliyordu.


***


(Ayaz)-Melisa ablaaaaa.


Küçük Ayaz elinden geldiğince hızlı bir şekilde Melisa ablasına doğru koşturuyordu ve bir yandan da ağlamamak için çaba sarf ediyordu. Çocuklar yine onunla dalga geçmiş ve saçını başını dağıtmışlardı.


(Melisa)-Gel bebeğim gel.


Melisa’da çok büyük sayılmazdı ama vahşi yapısı ve cazgırlığıyla diğer çocukların korkulu rüyası gibi biriydi.


Ayaz koşup Melisa’ya sarıldı ve sonrada hızla arkasına geçti.


(Melisa)-Yine mi kötü şeyler söylediler?


(Ayaz)-Hhm.


Ayaz evet dercesine bir ses çıkardı ve başını salladı. Tam o anda yanından koşarak birisi geçti ve çocuklardan birinin üzerine atılarak onu yere düşürdü. Diğer bir çocuğunda kaçmasına izin vermeden suratına bir yumruk attı ve biraz geri çekildi.


(Atakan)-Size kardeşime bir daha bulaşmayacaksınız demedim mi lan ben!?


(Çocuk)-Kardeşinin uzaylı olması bizim suçumuz mu? Biz ne yaptık sanki?


Yerdeki çocuk bu şekilde bağırınca Atakan sonuna kadar açık gözlerini çocuğa dikti ve öfkeyle…


(Atakan)-Hey. Tekrar söylesene.


(Çocuk)-İşitme sorunun mu var be? Kardeşinin uzaylı olması bizim suçumuz değil diy…


Çocuk aniden suratına yediği bir yumrukla neye uğradığını şaşırdı.


(Atakan)-Eve gittiğinde aynaya bakmayı unutma. Çünkü gerçek bir uzaylının neye benzediğini göreceksin.


Diyen Atakan yerde yatan çocuğun üzerine çöktü ve onu yumruklamaya başladı. Ve kimse onu çocuğun üzerinden kaldırmak için bir girişimde bulunmadı. Çünkü herkes ondan korkuyordu. Tüm mahalle Atakan’dan korkuyordu. Büyükler bile.


Atakan’ın sırf kardeşine zorbalık yapanları dövmek için okulda hocalarıyla kavga edip okuldan kaçtığı zamanlar bile vardı. O yüzden kimse Atakan’ın olduğu bir ortama girmek istemiyordu. Atakan inanılmaz derecede saygılı ve örnek bir çocuktu ama konu kardeşine gelince kesinlikle bir şeytana dönüşüyordu.


Gören tüm insanların örnek alabileceği kadar mükemmel biri olan Atakan işler kardeşine gelince insanların kabuslarını süsleyecek kadar vahşileşiyordu. Melisa onu zaman zaman durdurabiliyor olsa da bazen o bile Atakan’dan korkmadan edemiyordu.


(Melisa)-Atakan yeter artık. Öldürecek misin çocuğu!?


(Atakan)-Konuşma Melisa! Gerekirse ölecek! Ailelerin seve seve veremediği terbiyeyi ben sike sike vereceğim. Gerekirse ailelerine de terbiye öğreteceğim.


Tabii ki Atakan büyüklere karşı gelecek kadar güçlü değildi. Sonuçta hala bir çocuktu. Ama bu dayak yiyecek bile olsa onlara saldırmayacağı anlamına gelmiyordu. Dayak bile yese bir defa gözlerini korkutması yeterdi.


Çünkü Ayaz’ın hiçbir şey yapmadığı halde çocukların ailelerinden azar işittiğini biliyordu ve bu durum onu deli ediyordu. Daha lanet ailelerin yeterince eğitimi yokken aptal çocuklarının zaten olamazdı. Bu yüzden de Ayaz gerekirse tüm herkese terbiye verecekti ama kardeşine tek bir laf bile ettirmeyecekti.


(Çocuk)-SENİ BABAMA SÖYLEYECEĞİM LAN! BEKLE SEN! BABAMA SENİ DÖVDÜRTECEĞİM!


***


Aradan biraz zaman geçtikten sonra Atakan ve diğerleri hala aynı yerdeydi. Az önce dayak yiyen çocuk ise babasıyla birlikte geri gelmişti. Babası çocuğu ölümüne dayak yediği için çok sinirliydi ve Atakan’ı dövmekte kararlı gibi görünüyordu. Fakat orada bir başka ebeveyn daha vardı.


(Adam)-Sen bunların babası mısın?


Adam öfkeyle çıkıştı. Adam ise oturduğu yerden kalkmadan cevapladı.


(Baba)-Evet. Bir sorun mu var efendim?


Oldukça sakindi ve bacak bacak üstüne atmıştı.


(Adam)-Var evet. Çocuklarınıza hiçbir şey öğretmediniz mi? Başka çocukları bu şekilde dövebiliyorlar.


(Baba)-Yanlış duymadıysam sizin çocuğunuz ve arkadaşları oğlumla dalga geçmişler. Ve dövmeye kalkmışlar. Ben oğlumun yanlış bir şey yaptığını düşünmüyorum. Ve umuyorum ki eşek kadar bir adam olarak buraya küçücük bir çocuğu dövmeye gelmediniz.


(Adam)-Öyleysem ne olmuş? Hem siz kim oluyorsunuz da bu sözleri bu kadar rahat söyleyebiliyorsunuz? Benim kim olduğumu biliyor musunuz? Ben CEO’yum CEO. Kahraman Elektronik şirketinin CEO’suyum.


(Baba)-Ah, öyle mi? Çok özür dilerim. Gerçekten. Peki siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?


Adam yavaşça ayağa kalktı ve sakince adamın yanına doğru gitti. Sanki birazdan her şey çözülecekmiş gibi görünüyordu. Adama yanaşıp, elini omzuna koydu. Birazcık güç verip adamı bir anda diz çökertti.


(Baran)-Tanıştığıma memnun oldum CEO. Benim adım Baran Gündoğdu. Emekli Orgeneral Baran Gündoğdu.


(Adam)-O-O-Orgeneral…


Baran hafifçe çömeldi ve adamın kulağına yaklaşıp…


(Baran)-Sana askerlere davrandığım gibi davranmamı istemezsin değil mi?


Adam çaresizce başını salladı ve titremesini durdurmaya çalıştı.


(Baran)-Çocuklarıma elini sürecek olursan, dünyanın neresine gidersen gitmiş olursan ol seni bulurum. Anladın mı beni? Bunu da herkese söylemeni öneririm. Bir kez daha Ayaz’ımı ağlatacak olursanız karşınızda önce bir baba sonra da herkesin korkacağı bir orgeneral bulursunuz, kapiş?


(Adam)-Ka-kapiş efendim. Lütfen kusura bakmayın.


Bu olay bu şekilde dağılıp gitmişti ve o günden sonra Ayaz neredeyse hiç ağlamamıştı. Kimse onunla değil konuşmak bakmaya bile cesaret edemiyordu. Babasının sadece tek seferlik kurduğu üstünlük orada olmayanlara bile yetmişti.


(Baran)-Dondurma isteyen var mı?


***


(Ayaz)-Ahhh. Keşke babam kadar güçlü olabilseydim.


Ayaz hissiz bakışları ve soğuk ses tonuyla mırıldanmıştı. Tam o sırada da kapı açıldı ve tanıdık bir yüz içeri girdi.


(Göknur)-Gelebilir miyim?


Ayaz soğuk bakışlarını Göknur’a çevirdi.


(Ayaz)-Neden?


(Göknur)-Konuşmak istiyorum.


(Ayaz)-Neyi konuşacağız? Konuşacak bir şeyimiz yok.


(Göknur)-Ama…


(Ayaz)-Göknur. Yapma. Lütfen. İstemiyorum. Özür falan da istemiyorum. Sadece yalnız kalmak istiyorum.


(Göknur)-Ayaz ben üzgünüm. Sana öyle bir şey söylememeliydim. O yüzden nefret edeceksen kendinden değil benden nefret et. O sözlerden sonra kendine yükleneceğini biliyorum.


(Ayaz)-Bak, Göknur. Kendimi sevebilmemin tek nedeni senin beni sevebilme ihtimalindi. Şimdi sen bana böyle bir şey söylemişken ben ne yapabilirim. Sana inanabilir miyim? Lütfen Göknur. Ben kalbini kırmadan önce git. Hatta Türkiye’ye dön. Birkaç güne buradan çıkacağım zaten. Kendi başımın çaresine bakabilirim. 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46895 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr