Sessiz seyirci arenaya o kadar odaklanmıştı ki arenada yeni bir aura hissedilmeye başlanmıştı. Bu aura seviyesi ne olursa olsun sadece kişinin ilgisine bağlı olarak yayılırdı. Eğer kişi çok fazla ilgi duyar ve odaklanırsa ortaya hissedilmeyecek kadar küçük bir aura çıkardı fakat tüm arena Oleh'e üst düzey ilgi ile baktığı için bu aura artık hissedilebiliyordu. En azından sadece Oleh için. Kral başlamalarını söylemesine rağmen hala yerlerinde duran ikili birbirini gözlüyordu. Bunu değerlendirmek isteyen Oleh hemen etrafında ona yönlenmiş aurayı toplayıp vücudunu kaplıyordu. Bu sayede etrafa yaydığı hoş aura yeni bir evreye giriyordu. Havayı iki kere koklayan adam "Her saniye güzelleşiyorsun hm? Kölem olacaksın." Dedi garip bir sesle. Oleh sadece yakında büyük şehir adamlarına oynayacağı oyunlarını kesinleştirebilmek için bu andan yararlanmak istemişti fakat adamın sesindeki iğrenç isteği sezebilmişti. "En son bu şekilde koku almayı denemiş birine ne olduğunu görmek ister misin?" Dedi öfkeyle Oleh. Yetu o anı unutmamıştı. Sinsice Oleh'in tuzak saldırısına yavaş yavaş enerjisini aktarmaya başlamıştı.
"Göster bakalım." Dedi adam keyifle gülerek. Oleh dahada öfkelenerek adamın üzerine hücuma geçti. Adam o anlık dikkat dağınıklığından kurtulup savunduğunda bir patlama oldu. İlüzyon yeteneğinde çok iyi bir kavrama düzeyinde olduğu için kimsenin anlamasına fırsat vermeyen Oleh yere karşısındaki adamın cesedinin ilüzyonunu bırakıp arkaya sıçradı. Kimse ilüzyonu göremiyordu. Adam yerde kendi cesedini görünce bu tuzağa yakalanan son canavarla aynı tepkiyi verdi. Geri geri giderek arkasındaki tuzağı aktif hale getirdi ve aniden ayısıyla beraber yukarı doğru uçtu. Havaya doğru yükselten toprak tuzağı aniden ikiliyi yere çekip kan kusmalarını sağladı. Oleh bu sefer fazla enerji kaybetmiyordu çünkü bu adam ile önceki canavarda olduğu kadar büyük bir güç farkı yoktu. Oleh elini adamın kalbine koydu ve içerisindeki karanlığı patlatarak adamın kalbini parçalara ayırdı. İçeride ateşlenen karanlık enerji tüm vücudu sardı ve patlayarak her yere kan sıçrattı.
Adeta havaya uçan iki beden Yetu ve Oleh'in tüm bedenini kan ile kaplamıştı. Kral sahneye bizzat gelerek "Bu maceracı artık benim krallığıma da ait biri." Tüm halk sanki çok iyi bir haber almış gibi sevinerek alkışlamaya başladı. Oleh en azından alacağı şehirlerde halkın onu seveceğini düşünerek mutlu oldu. Kral işini bitirdiği için oradan ayrılırken temizlikçiler arenaya geliyordu. Oleh hızla en büyük kütüphaneleri araştırdı ve kendine en uygun olanına girdi. Seviyesi zaten çok hızlı okumasını sağlıyordu yani sadece istemesi yetiyordu. Bu krallığın kültürünü öğrenmeye başladı. Birkaç saatin ardından tüm krallığın kültürünü ve tarihini öğrenmişti. Bu bilgiler ona çok sayıda plan yapmasında yardımcı olmuştu. Bilgi odasına girerek iyi bir ilerleme planı oluşturdu ve kralın ona verdiği planlarla birleştirerek kendi için kusursuz sayılabilecek bir planı bitirdi.
Hızla büyük şehirlerden birine giren Oleh yanında Yetu ile beraber şehir lordu ile konuşmaya başladı. Yetu Oleh'i dinliyecek, arada bazı noktalarda yardım etmeye çalışacaktı. "Selam her zaman kaybedeceği sanılan fakat en güçlüleri yenen ve sonunda kaybedeceği düşünülen fakat kolaylıkla kazanan güzel maceracı." Dedi lord. Oleh, lordun sesinde bile kötü aurayı görebiliyordu adeta. Çok fazla haksızlık etmiş ve masum canı almış olduğu anlaşılıyordu. Her ne kadar lordun söylediğine sinirlenmiş olsada bunu konuşmasında göstermemeye çalışarak, "Büyük çabalar gösterdim. Beni kabulünüze o kadar mutlu oldum ki tüm büyük şehir lordlarını gezerek içeceklerimle güzel konuşmalar yapıyor, ticaret için iyi ilişkiler kuruyorum." Lord karşısındaki kadının iyi aurasını sezdiği için ona kötü davranıyordu fakat bu teklifi ile daha da dalga geçme isteğine tutuldu. "Tadını merak ettim." Dedi yumuşak bir sesle. Tadına bakacak ve nasıl olursa olsun her türlü bir açığını bularak dalga geçecekti fakat bilmediği bir şey vardı. Oleh planlarını oluşturduktan sonra öyle bir karışım oluşturdu ki hiçbir açığı bulunamazdı. Bulunamazdı çünkü içindeki zehir tüm açıkları gizliyordu.
İki tane biri temiz biri zehirli karışımı masaya koyan Oleh kendi içeceğinden bir yudum aldı. Lord iyi auralı birini seviyesiz bir aptal olarak gördüğü için hiç şüphe etmeden içeceğini içti. Bitirdiği içecek ağızında ve tüm organlarında mükemmel bir tat bıraktığında gözlerinde hayranlıkla Oleh'e bakıyordu. Oleh ise aşağılandığını zaten çoktan anlamıştı fakat bu anı bekliyordu. "Beni aşağılayarak düşüncesizce içeceğimi içmen asıl seni aptal durumuna düşürdü. Beni hafife alman kötü oldu." Lord kendinden güç olarak düşük seviyede olan birinin nasıl içinden konuştuğu şeyleri duyduğunu anlamamıştı. Ardından gözleri dahada büyüdü. Az önce Oleh ona resmen bağırarak zehir içtiğini söylemişti. Eline kılıcını alarak saldırıya geçtiği sırada siyah bir sıvı kusmaya başladı. Bağıramıyordu sesini bile çıkaramıyordu. Oleh eline kendi kılıcını alarak lordun kafasını basit bir kağıt keser gibi kesmişti. O anda 120.seviye lordun tüm enerjisini kendine çekmiş ve 115.seviyeye kadar ulaşmıştı. Aniden gelen bu güç ile aydınlık aurası etrafa dağılarak tüm insanları huzurla doldurmuştu. Oluşturduğu dış görünüşü daha bir güzelleşmişti.
Lordun çıkıp konuştuğu büyük alana kadar gelmişti. Tüm halka bakarak konuşmaya başlamıştı. "Lordunuz benim tarafımdan yenilerek öldürüldü. Artık yeni lordunuz ben oluyorum. Şimdi aranızdaki tüm karanlık auralı insanlar şehrimi derhal terk etsinler." Bunu duyan tüm karanlık auralı insanlar öfke ile ayrılırken aydınlık auralıların mutluluğu ise yüzlerinden okunuyordu. Oleh şehrin ortasına kadar yavaşça uçtu. Tüm aydınlık auralı halk ise peşinden gitti ve yeni lordlarının altında meditasyon durumuna geçti. Oleh bu yapılan şehin sebebini okuduğu kitaplardan biliyordu. Yeni gelen lord eğer aydınlık auralı ise aurasıyla şehrindekini insanlara güç katıyordu. Eğer karanlık auralı ise karanlık aurası ile şehrindeki insanları dayanıklı hale getiriyordu. Bu dayanıklı hale getirmek ise hiç kolay değildi. Herkes acı çekiyordu. İşte bu yüzden kimse karanlık auralı birinin şehre gelmesini istemiyor, geldiğini gören kişiler hemen kaçmak istiyordu. Aslında bu saçma olayı eski aydınlık auralı kral ortaya atmıştı. Bu sayede karanlık auralı kişilerin sayısını azaltmak istiyordu fakat kazancınıda düşürmemek için kimseyi öldürmüyordu.
Oleh mutlu olan halkına gülen yüzü ile bakarak hepsini aydınlık aurası ile sardı ve güçlendirdi. Acısı olan yarası olan büyük sakatlıklara sahip olan herkes iyileşiyor iyileşmekle kalmıyor güzelleşiyordu. Herkes öncekine göre daha iyi iş yapabilecek durumda olduğu için şehrin kalkınması yakındı. Oleh ilk krallığındaki şehirlerinin durumunu kimsenin bilmediğinden emin olduğu için kimsenin kendinin Brian olduğundan şüphe duyacağını düşünmüyordu. Bu yüzden rahatla "Vergileri sıfıra indiriyorum. Herkes rahatla ticaretini güçlendirebilir kazancını katlayabilir." Bunu duyan halkın hiç sesi çıkmamaya başladı. Herkes evlerine hızla dağılarak plan yapmaya başladı. Oleh okuduğu kitaplardan bununda sebebini anlayabiliyordu. Bu halkın en düşük seviyelisi bile 40.seviyeydi. Bu krallığın en büyük şehrinin burası olmasıda halkın zeki olmasına yeterdi. Tüm halkın tarih bilgisi üst düzeyde olduğu için eski dönemlerde ortaya çıkan ve vergiyi sıfıra indirerek şehrin gelişimini sağlayan kralın kim olduğunu gayet iyi biliyorlardı. O kral krallığını öyle bir geliştirmişti ki önceki hali o anki haline göre adeta bir köye benzetiliyordu. Bu olayın başka bir sebebi ise kral zorla insanlarına planlar yapmak konusunda eğitim aldırıyor ve ticareti güçleniriyordu. Şuan şehirdekilerin yaptığıda buydu. Lord söylemeden kendileri çalışmaya başlamıştı. Eğer Oleh tarih hakkında bilgi sahibi olmasaydı şehrindeki insanların yeni lordlarından şüphelendiğini zannederdi.
Herkes planlar yapıyorken Oleh hızla kralın yanına gitti. Kral onu bu kadar erken beklemesede pek umursamadı fakat bu güç artışı onu çok merak içinr soktu. Defalarca denemesine rağmen başaramayan ve Oleh'in uyarısı ile zihnine girmeyi bırakan kral Oleh'i dinliyordu. "Krallığınızın en büyük şehrini aldım. Bu benim için pek yeterli olmaz çünkü vergi almıyorum. Eğer kabul ederseniz komutan olmak istiyorum." Kral Brian'ın da vergi almadığını biliyordu. Oleh bunun farkındaydı fakat tarih bilgisi sayesinde böyle bir şey uyguladığını düşündürtebilirse kral ondan şüphelenmezdi. Kral birden bir tarih sorusu sordu. Oleh beklemeden buna doğru cevabı verince kral sessizce kafasını iki yana sallayarak "Tabii ki komutan olabilirsin fakat önce bir komutanı aradan çıkarmalısın." Oleh kafasını sertçe sallayarak "C seviye komutanınızla yüzleşmek istiyorum." Dedi. Kral şaşkınlığını içinde giderdikten sonra "Sen bilirsin." Dedi kısaca.
Arenaya giden Oleh C seviye komutanı beklemeye başladı. Meditasyonu sırasında arenanın yeri garip bitkiler ve otlarla dolmuştu. C seviye komutan otlara indi ve onları ezerek yavaş yavaş yerine geçti. Oleh kendini sinirlendirmeye çalışan komutana acımayacaktı. O da yerine hiçbir ota zarar vermeden geçti ve kralı bekeldi. Kral özel alanına giderek "Savaş başlasın!" Dedi. Tüm arenadaki seyirciler Oleh'in önceki savaşındaki galibiyeti çok abarttığı düşünüyordu. Oleh savaşın başlamasıyla havalandı ve etrafında bir tur dönerek etrafında oluşturduğu hava toplarını rakibine sertçe gönderdi. Rakibi karanlık auralı bir savaşçı olduğu için kendine gelen içi saldırgan aydınlık aura ile dolu hava toplarından kaçınmaya çalıştı. Oleh rakibini beklediği sırada yerde oluşturduğu otlar sayesinde yerdeki sarmaşıklardan biri ile rakibini tuttu. Bu sarmaşık kendinden bu kadar daha güçlü birini tutamazdı fakat yavaşlatabilirdi. Komutanın hızı gözle görülemeyecek kadar az yavaşlamış olsada hava elemetini ustaca yöneten Oleh rakibine vurabilmişti. Rakibi üzerindeki küçük çiziklerle gülmeye başladı.
Oleh'in bu denli güçsüz olacağını düşünmeyen adam hemen hücuma geçti. Oleh rakibi ile neredeyse aynı hıza sahip olduğu için bir kaç sıyrılış gerçekleştirebilmişti. Adam öfke ile sonunda yakaladığını anladığı anda tüm gücü ile Oleh'e koca iki elli kılıcını savurdu. Kılıcı ile savunmaya geçen Oleh arena duvarlarına yapışarak yere düştü. Komutanın bir canavarı olmadığı için Yetu ona yardım edemiyordu. Bu sırada yerdeki otlar yukarı yavaşça yükselerek Oleh'i aldı ve içeri çekti. Komutan otlara yetişemediği için rakibinide kaçırmasının öfkesiyle yerdeki otları kesmeye başladı. Küçük otlar bir bir kesilirken birden komutanın arkasında beliren Oleh hava elementiyle ve içinde bol miktarda 5.düzey saldırgan aydınlık aurasıyla oluşturduğu bıçağı komutanda açtığı küçük kesiklerden birini hedefledi. Aralarındaki en büyük kesiğe giren bıçak adamın vücudunun içinde yok olurken Oleh otlar yardımıyla toprağa geri çekiliyordu. Adam ise öfkeyle arkasına savurduğu kılıcı boşluğa gitmesine öfkeleniyordu.
Uzun süre aynı işlemi tekrarlayan Oleh'in artık otları bitmek üzereydi. Komutanın ise ayakta duracak hali yoktu. Sonunda otlardan çıkan Oleh komutana yavaşça yaklaşarak elindeki katanayı savurdu. Komutan bu anı bekliyor gibi birden kendi etrafında dönmeye başladı. Oleh ise omuzlarını silkerek tekrar otların yardımı ile yerin içine çekildi. Komutan uzun bir süre kendi kendine döndükten sonra kendini zorla durdurarak yere düştü. Oleh ise yerdeki otları etrafa sararak komutanın yanına kadar gitti. Elindeki katanasını bir kez daha havaya kaldırdıktan sonra sertçe komutanın kalbine saplamayı denedi. İnsanların acı çekerek ölmesini hiçbir zaman istememişti. Komutana giden kılıç birden görünmez bir nesneye çarptı ve kılıçla beraber geriye uçan Oleh arenanın duvarına bir kez daha çarptı. Bu kez sadece basit bir çarpma ile kalmadı. Çarpması ile büyük miktarda kan kustu. İç organları ve kemikleri büyük zarar görmüştü. Kendini bir an önce iyileştirmeye başlayan Oleh karşısındaki olaya dikkat etmiyordu.
Az önce komutanın yaptığı saldırı ile komutan önce çok fazla kan kusmuş ardından ayağa kalkarak havalanmıştı. Vücudu karardıktan sonra çatlamaya başladı. Çatlak yerler mor katı bir madde ile kaplandıktan sonra gözleride morlaşan adam öfke ile bağırarak saldırıya geçti. Kendine yaklaşan büyük aurayı hisseden Oleh'in elinden bir şey gelmiyordu. Sadece hissediyordu fakat hareket edemiyordu. Yerdeki güzel ot örtüsü birden soldu, toprak ise mor pis kokulu kuru bir hâl aldı. Sonunda Oleh'e ulaşan komutan onu havaya uçurdu. Havaya yüksek bir hızla yükselen Oleh her yerinden saldırı almaya devam ediyordu. Tüm kemikleri çoktan paramparça olmuştu ve saldırılar durmuyordu. Nereden geldiğini bilmediği için dahada savunmasız kalan Oleh birden bembeyaz bir odada belirdi.
"Yüzleşemeyeceğin bir rakip seçtin Brian. Bunun cezasını rakibinin şuan sana çektirdiğini düşünüyorum." Brian bedensiz bir şekilde havada uçuyor utanç ve acı içinde kıvranıyordu. "Hatanı anlamana sevindim. Sana ihtiyacım var dikkatli hamleler ile oyna." Birden etrafı beyaz bir ışık ile dolan Brian içindeki 5.düzey aydınlık aurası ile etkileşime geçmeye başlayan beyaz enerjiyi tutmadı. Birden tüm vücudunda garip semboller beliren Brian içindeki öfkenin aydınlığa dönüşerek öfkesinin yok olduğunu hissediyordu. Birden gerçekliğe dönen Oleh birden yukarıdan karnına bir yumruk yiyerek toprağa bir meteor gibi düştü. Havaya kalkan tozun içinden birkaç saniye sonra güneş gibi parlayan beyaz bir ışık herkesin gözünü kapatmasına sebep oldu. Birden etrafa dağılan tozun altında yukarıya sertçe bakan bir kadın ve ayaklarının altında büyük yeşillik belirdi. Sanki meteor düşmüş gibi delinen sahadan komutana sertçe bakan kadının tıpkı onun gibi bedeni çatlamış ve mor yerine beyaz katı bir madde ile dolmuştu. Gözü ise mor değil sarıya yaklaşmış bembeyaz bir renkte idi.
Bacaklarını kıran Oleh yukarı doğru tüm gücüyle sıçrarken yerdeki bitkiler mükemmel bir şifalı rüzgarın etkisine girmiş gibi coşarak büyümüştü. Bundan geri kalmayan komutan öfke ile Oleh'e doğru hücuma geçmiş ve arkası mor kötü bir aura ile dolmuştu. Yukarıdan aşağıya doğru inen hafif moraran gökyüzüne ve aşağıdan yukarıya doğru çıkan yemyeşil aura tüm seyircileri etkileyen bir manzara oluşturmuştu. Ortada bitişen iki düşmanın savaşı kılıçların uzun süre çarpışarak birbirlerini itmesi ve sonunda Oleh'in hızı ile sıyrılarak saldırması ile sonlanmıştı. Komutan acı ile bağırarak yere düştüğünde karanlık aurası toprağa zarar verememişti. Bitkiler adamı dikenli dalları ile çekerek parçalamış ve öldürmüştü. Yere inen Oleh katanasını ölen düşmanının kanına soktuğunda etrafı büyük bir ışık sarmıştı. Öyle güçlü bir ışıktı ki bu arenayı kaplayan bariyer bile sarsılmıştı. Kralın gözleri büyümüş korku ile bu sahneyi izliyordu. "Kehanet..." kral birden kafasını sallayarak Oleh'in son saldırısını koz olarak kullandığını düşündü.
Kılıç sonunda işini bitirdiğinde Oleh 147.seviyeye ulaşmıştı. Hemen arenayı önceki haline getirdi ve ortada tertemiz arenada kralı beklemeye başladı. Kral birden kalkarak "Yeni C seviye komutanım Oleh benim sancağımı kazanmıştır. Ona yapılan herşey bana yapılmış sayılır." Tüm arena hâla az önceki savaşın etkisinden çıkamamıştı. Oleh teşekkür ettikten sonra hızla sancağı ile beraber şehrine döndü. Sancağı şehrin ortasındaki şehir sancağının hemen yanına koyduğunda farketti ki kendi bayrağı hâla yoktu. Hemen şehrin eski lordundan kalma bayrağı alarak su elementi ile temizledi ve kendi bayrağının nasıl bir şey olması gerektiğini düşünmeye başladı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..