Brian ve diğer köydeki adam bir süre büyük çürümüş ağaçların ve 2 metreyi aşan yaprakların arasından geçip her tarafı yapraklarla kapalı hoş bir his veren köyle karşılaştılar. Çok gizli olan köyün üzerinde büyük bir saklanma büyüsü vardı. Herhangi bir karanlık auralı buraya gelecek olsaydı saniyeler içinde çekebileceği kadar acı çekerek ölürdü. "Neden bu kadar güçlü büyüleriniz varken burada saklanmak istiyorsunuz? Elinizdeki güçle krallığı bile kuşatabilirsiniz." Brian çok merak etmişti. Adam ona hak vermişti fakat yanılıyordu. "Bu büyüyü eski bir yaşlımız yaptı. Bizim o kadar gücümüz yok ama farklı bir yol izliyoruz. Krallığı kuşatmak şuan ki projemizle gayet kolay olacaktır." Merakını gizleyemeyen Brian "Projeniz nedir?" Dedi hızlıca. Adam eliyle bir örümceği gösterdi. Brian oraya baktığında 3 tane adam zar zor görülebilen bir örümceğin üzerine farklı büyüler yapıp oradan uzaklaştı. Örümcek bir süre kabardı ve 3 adam aynı anda "1.düzey gelişim" diye bağırdı. Küçük örümcek büyüdü ve gayet gözle görülebilir hale geldi. Önüne tonla farklı böcekler döken 3lü, hepsini yedikten bir süre sonra tekrar kabaran örümceğe "2.düzey gelişim" dedi. Örümcek büyümek yerine bu sefer rengini daha koyu yeşile çevirdi.
Brian yoluna dönerek adamla konuşmaya devam etti. "Bu örümcekler bu hızla gelişirse nereye kadar güçlenebilir ki?" Adam tebessüm ederek "Benimle gel." Dedi. Uzun süre yürüyüşün ardından koca köyde sarı taşlarla çevrili hoş bir arenaya vardılar. Brian'ı buraya kadar getiren adam "Usta bu adamın buralı olmadığını zaten biliyorsun." Usta "Biliyorum ve bize söylemeden getirmeni kınıyorum Paru." Paru korkuyla "Bu adam gibisini bulamayacağımızı düşündüğüm için buraya getirdim. Kendisinin aydınlık aurası çok güçlü." Usta tebessüm ederek "Görelim bakalım." Dedi. Sanki burasının gizliliği ustanın umurunda değil gibiydi.
Brian tüm aydınlığını saf enerjisini hafifçe etrafa yayıp hızla geri çekti. O geri çekene kadar etrafındaki alan tamamen hoş otlarla ve güzel çiçeklerle dolmuştu. Karşısındaki adam tepkisiz öylece donmuş kalmış onu izliyordu. "Yeterli değil mi?" Dedi merakla. "Tabii tabii yeterli." Dedi usta hızlıca ve kolundan tutup çekiştirdi. Arenaya girdiler "Bu dünyada bunu senden çok hak eden kimse yok. Eğer kabul edersen her 10 seviyede bir sana evrim niteliğinde güç kazandıracak gelişim büyüsünü aşılayabilirim." Brian şaşkındı. Resmen dışardan bir güç ona hızlı gelişmesi için yardım ediyor gibiydi. "Kabul ederim tabii ama büyüyü bana yapmak yerine öğrenebileceğim bir parşömen hazırlasanız olur mu?" Dedi utangaç bir şekilde. "Bu biraz zor parşömen hazır fakat sen daha bir çocuksun. Bunu kendin yapman için biraz erken gibi..." Dedi üzüntüsünü belirterek. Brian hiç tereddüt etmeden "Ben çok alt boyutlarda büyük bir imparatordum. Buraya daha çok güçlenebilmek ve her boyutu aydınlıkla doldurabilmek için geldim." Dedi. Usta bundan etkilendi fakat pek inanmış gibi değildi. Birkaç yönetim hakkında soru ve büyük matematik terimleriyle dolu bolca soru sordu. Brian amacı anlasa da çok gereksiz abartıldığını düşünerek hepsini cevapladı.
"Küçük imparator eğer bu parşömeni istiyorsan en alt boyuta inecek ve oradan başlayarak bu boyuta kadar ki tüm boyutları aydınlığa kavuşturacaksın. Korkma bu boyuta kadar temizlediğin ve aydınlığa kavuşturduğun tüm boyutlar bizim korumamız altına girecek. Bunda amacımız senin tamamen tertemiz bir enerjiye sahip olman. Her kim olursa olsun bu kadar boyutu temizlerse yeterince aydınlık enerjiye sahip olabilir." Brian bunu memnuniyetle kabul etmişti. Usta ona bağdaş kurmasını, tüm aydınlık enerjisini vücuduna enerjinin daha rahat bir şekilde işleyebilmesi için düzenleyerek sarmasını istedi. Brian saniyeler içinde yapabileceği bu işlem için dakikalarca uğraştı ve enerjisini, yapabileceği en iyi şekle sokmayı başardı. Usta hayret içinde enerjinin ustaca şekil almasını izlemişti. Bu kadar yıllık ömründe kendine göre çocuk bile denmeyecek yaştaki birinden bir şeyler öğrenebileceğine ihtimal vermiyordu.
Brian hazır olduğunu hissedince söyledi ve olacakları bekledi. Usta iki elini ona doğrultarak bariyer ve boyutlar arası gezintisini kolaylaştıracak birkaç büyü aşıladı. İşlem kısa sürse de acı verecek düzeyde ağır bir enerjiye sahipti. "Bu kadarı yeterli olacaktır. Bu boyuta gelene kadar elindeki güç ve üzerindeki çuvala benzeyen mütevazi kuvvetli zırhın seni her saldırıdan koruyacaktır. Seni bekliyor olacağım." Dedi ve aniden Brian'ın ışınlanırcasına ortadan kaybolmasını izledi.
Saniyeler içinde tekrar ortaya çıkan Brian karşısında kendi gezegenine oranla mükemmel bir teknolojiye sahip elektriği ilk öğrendiği gezegene geldi fakat garip bir şey vardı. 7 kıtalı bu gezegende altta bulunan Afrika ismi verilmiş kıtada da elektrik vardı. Tüm kıtalar öncekine oranla hiç olmadığı kadar yeşil ve tertemiz gözüküyordu. Önceden havada bulunan kirli gazlar gitmiş yerine tertemiz bir atmosfer gelmişti. İçeriye biraz yaklaşan Brian tüm kıtalarda kendi bayrağının dalgalandığını görmüştü. Biraz inceleme yaptığında sınırlar ortadan kalkmış olduğunu ve insanlar arası kavganın son bulmuş olduğunu gördü. Herkes birbirine saygılı ve nazik davranıyordu. Din kavgalarından toprak kavgalarına kadar her şey çözülmüştü. Brian kolunu gezegene doğru bir kez bir kez yuvarlak çizecek şekilde oynatarak tüm gezegeni bariyere almıştı. İçeriden dışarıya ve dışarıdan içeriye her giriş çıkış kontrol edilecekti. Burada işi biten Brian tek tek doğduğu gezegene kadar her yeri gezmiş ve tüm gezegenlerin aydınlık tarafa geçerek kendi bayrağını aldığını görmüştü.
Kendi gezegenine ulaştığında herkes onu saygıyla karşılamıştı. Gezegendeki turistler dahil neredeyse herkes Brian'ın önünde yarım çember oluşturmuş şekilde onu karşılamıştı. Brian bu kadar insanı boş çevirmek istemediği için kolunu havaya kaldırmış ve aydınlıkla herkesi sarmıştı. Enerjisi çok hızlı tükeniyor olsa da herkes büyük bir huzurla yerlerinde sadece hissetmek için gözlerini kapatmış duruyordu. Brian bu sahneyi izlemek için yıllardır çabalıyordu ve amaçları bir bir gerçekleşiyordu. Sonunda kolunu indirdiğinde aydınlık enerji havada asılı kalmış insanları mest etmeye devam ederken o kızı, Yetu'yu ve ejderhayı bulmak için havalanmıştı. Onları çok özlemişti.
Sonunda kızını, Yetu'yu ve ejderhasını auralarını izleyerek ayrı ayrı birbirinden uzak tamamen kapalı mağaralarda gördü. Üçü de büyük bir hüzün içindeydi. Brian ilk önce kızının yanına gitti. Onu bu kadar üzen şeyi merak etmişti. Üstü kapalı içinin tamamen karanlık olduğuna inandığı mağaranın içine sessizce girdi. İçerisi dışarıdan daha aydınlık, daha temiz ve daha hoş bir havaya sahipti. Brian kızına baktığında ağladığını ve yere düşen her göz yaşının mağaradaki otları ve bitkileri dahada yeşerttiğini gördü. Etrafta uçuşan aydınlık küreler onun etrafında dönüp duruyor tam anlamıyla onu teselli etmek için çabalıyordu. Brian her ne kadar onun babası olsa da kızının onu özlediği için bu kadar ağlamadığına emindi. Bunu hissediyordu. Onu bu kadar uzun süredir burada ağlatan şeyi merak ederek kısık bir sesle "Kızım..." dedi.
Aniden mağaranın tepesi parçalanıp etrafa saçıldı ve içerideki bitkiler coşkuyla dışarıya yayıldı. Aynı anda 2 mağaraya da aynısı oldu. Brian daha tepki veremeden 3 kişi Brian'ın karşısında belirdi. Yetu, Ejderha ve kızı Arya Brian'a aynı anda sarıldı. Dakikalarca sessiz sarılma Brian'ı garip hissettirmişti. Neye üzüldüklerini anlayamıyordu normalde herkesin düşüncelerini kolayca okuyabilmeliydi. Birisi onların zihnine kuvvetli bir zincir vurmuş gibiydi. Arya aniden yüksek sesle "Baban..." dedi ve Yetu tarafından sertçe susturuldu. Brian olayın babasıyla ilgili olduğunu düşününce daha da endişelenmişti. "Ne oldu babama?" Yetu sakin olmaya çalışarak "Olay seninle alakalı babanla değil. Sana hiçbir şey anlatmamak için söz verdik. Bizi affet..." Dedi sinirli ve üzgün bir tonda. Brian hala ne döndüğünü anlamaya çalışıyordu. Herkes sarılmayı bırakıp birkaç adım geriledikten sonra yere oturdu. "Buraya neden geldin?" dedi Yetu, Arya ağlamaktan konuşamadığı için soramamıştı. "Gelişmek için gittiğim son gezegenden aldığım görev o boyuta kadar ki tüm boyutları aydınlığa kavuşturmak. Basit bir görev ama ödülü çok büyük." Bunu güzel bir haber olarak vermek istiyordu fakat şuan hepsi çok üzgündü. Yetu "Bu kadar yakın olacağını düşünmüyordum..." Dedi ve aynı anda dediğine pişman oldu. "Daha önümde sayısını kimsenin bilmediği kadar fazla boyut var. İşim hala çok uzun neden bunu dedin ki?" Brian meraklıydı. Sebebini bilmiyordu ama Yetu'nun söylediklerinin babasıyla alakalı olduğunu düşünüyordu. "Hiç düşündün mü geldiğin boyutta o kadar insan varken bu görevin sana neden verildiğini?" Dedi Yetu, Brian'a bakamayarak. Brian bir süre düşündü fakat bir şey bulamadı. "Neden?" Yetu acı bir tebessümle Brian'a döndü ve "Bunu hiçbirimiz bilmiyoruz..." dedi.
Brian en yakın zamanda babasıyla görüşüp bunu sormak istiyordu. Yetu kesin bir dille "Görevine devam et. Seninle daha fazla duramayız." Dedi. Zorunda kalarak söylediği ses tonundan davranışlarından ve yüz ifadesinden anlaşılıyordu. Yetu'nun babasından başka kimseden emir almayacağını bilen Brian özlem giderememenin üzüntüsüyle onlarla vedalaştı ve bir üst boyuta gitmek için önünde geçit kapısını oluşturdu. Tam gitmek için adım atacakken Arya babasının ayağına sarıldı ve "Seni hep sevdim baba..." dedi. Yetu onu alıp ortadan kayboldu. Brian duygularını zor da olsa içine atarak adımını attı. O hiçbir zaman çıkarını göz etmeden insanların mutluluğu için çabalamak isterken bu kadar acıyı neden çektiğini anlamıyordu. Aklında bu düşünce varken bir üst boyutunda bulunan en kuvvetli gezegene adım attı.
Aklı düşüncelerle doluydu dalgın dalgın şelale sesiyle huzur bulan büyük ormanda bir taşın üzerine oturup ileriye baktı. Ormanda büyük vahşi hayvanlardan tavşanlara en yırtıcı kuşlardan serçelere kadar tüm hayvanlar etrafında toplanmıştı. Hiçbiri birbirine zarar vermiyor sadece onu izliyordu. Saatler saniyeler gibi geçiyor Brian zihnindeki düşüncelerden kurtulamıyordu. Aklındaki tek düşünce babasının onlara ne anlattığıydı. Babası ondan iyi biri olmasını istemişti, o olmuştu. Gücüne hiçbir zaman güvenmeden her ihtimali düşünerek dikkatli olmasını istemişti, olmuştu. Her gün bir önceki güne göre çok fazla güçlenmişti. Şimdiye kadar milyarlarca hatta belki trilyonlarca canlıyı kendi bayrağı altında toplamış ve rüya gibi bir yaşama kavuşturmuştu. Neden kendisi hala acı çekiyordu?..
"Burada ne ararsın?" Yakından gelen sesle irkilen Brian kafasını çevirdiğinde karşısında yaşlı bir adam görmüştü. "Görevim için buradayım sizi rahatsız ettiysem affedin." Dedi samimi ve mahcup bir sesle. Adam tebessümle karşılık verdi "Beni rahatsız etmiyorsun aksine ilk defa yaşadığım yeri bu kadar huzur içinde hissediyorum. Görevinden sonra benimle kal istiyorum." Brian'da aynı tebessümle "Görevim nedir bilir misin amca?" Dedi. Adam "Ben nereden bileyim oğul?" dedi yaşlılığın verdiği yorgunlukla gülerek. "Herkesi mutlu etmek." Dedi Brian bir anda ve aynı anda ayağa kalktı. "Bunun imkanı yok oğul kendini boş yere yorma." Adam kararlı olduğunu bilse de Brian'ın hayal kırıklığına uğramasını istemiyordu. "Benim aydınlığım bitmez amca her harcadığım da fazlasıyla geri gelir." Dedi ve elini gökyüzüne kaldırarak tüm gezegeni aydınlığıyla sardı.
Bitkiler canlandı, hayvanlar coşkuyla bağırıştı, gökyüzü temizlendi, meyveler bollaştı, hasta tüm insanlar iyileşti, uzuvları olmayanlar uzuvlarını kazandı, duyu organlarını kaybeden herkes duyu organlarının iyileşmesiyle şaşkınlık ve mutluluğu aynı anda yaşadı. Yaşlı adam bunları gördükten sonra ses tonu ve konuşma şekli değişti. "Seni yıllarca bekledim." Elini uzattığı yerde büyük bir geçit açıldı. Brian'ın kalbinde nedensizce büyük bir acı oluştu. Geçitten yavaş ve temkinli adımlarla girdiğinde önünde büyük bir saray salonu ve salonun sonunda evrendeki en değerli taşlardan yapılma büyük bir koltuk vardı. Koltuğun üzerinde bedeni koltuğa tamı tamına oturan dev gibi bir kadın vardı. Gençliğinin ve gücünün verdiği çarpıcı güzelliğini gözlerinin altındaki endişe, korku ve acıyla dolu mor torbaları yutuyordu. "Hoş geldin." Dedi bunca zenginliğe sahip olmasına rağmen büyük bir hüzünle. Parayla saadetin olmadığını çok net bir şekilde göz önüne seren bir manzaraydı. Brian'da endişelenmişti. "Bir sorununuz mu var?" dedi ses tonunda endişesini sonuna kadar belli ederek. "Oğlumun hastalığına çare olman için seni çağırdım. Bugüne kadar onun hastalığı için tüm hazinem ile evrenin en iyi doktorlarına sundum. Hiç kimse bir gelişme sağlayamayınca ölüme terk edilmesi gerektiğini söylediler. Sen benim son çaremsin bu acıyla yaşayamam."
Brian "Elimden geleni yaparım. Nerede?" dediği anda büyük kanatlı onlarca hizmetçi ona yolu gösterdi. Brian bu kadar zengin bir imparatoriçeye evrenin en iyi doktorları yardım edemezken kendinin ne yapacağını düşünmeden edemedi. O sırada imparatoriçe yanındaki yaşlı adama, yaşlı gözlerinin ardında gözüken heves ve mutlulukla bakıyordu. "Yardım için çağırdığımız tüm doktorlar alacağı parayı, kazanacağı şöhreti ve ileride elde edeceği kazançları düşünürken bu genç sadece oğlumu nasıl kurtaracağını düşündü. Bu sefer olacağına eminim." İmparatoriçenin hevesli sesini odadaki hizmetliler yıllar sonra duyduklarında ilk görüşte gözlerine kestiremedikleri Brian'a karşı büyük bir sevgi beslemeye başlamışlardı.
Odanın önüne geldiklerinde kapıyı açan hizmetliler içeri girmeden Brian'ın önünü açtılar. Yünlere dair hiçbir şey bilmeyen birisinin bile anlayabileceği kadar kaliteli bir yatakta uzanan, bir deri bir kemik kalmış genç acı dolu bir ifadeyle kapıya baktı. Brian içeri girdikten sonra dışarıdakilere "Bir hafta boyunca kapıyı açmayın." Dedi. Hizmetliler kapıyı yavaşça kapayıp imparatoriçenin odasına gitti. Yatakta uzanan gencin Brian'a önyargı dolu bakışları Brian'ı rahatsız etmekten ziyade iyileştirmeyi psikolojik olarak daha kolay bir hale getirmek gerektiğini düşündü. Elini kaldırıp salladı ve üzerine bilinen en gelişmiş doktor kıyafetlerinden giydi. Biraz yaklaşıp elini vücudu üzerinde gezdirdi. Uzunca bir süre vücudu üzerindeki tüm enerji geçit noktalarını araştırdı. Her bir geçit noktasında başka birinin aurası vardı ve bunlar geçitleri tıkamıştı.
Üç gün boyunca tüm geçitleri temizleyen Brian yataktaki gencin biraz daha rahatladığını görebiliyordu. Bu sırada dışarıdaki imparatoriçe oğlunun odasını kendi dahil hiç kimsenin hissedemeyeceği bir şekilde yaptırdığı için pişman olmuştu. Kendi kendine üzerinde samandan yapılma bir kıyafet parçasıyla getirdiği adama oğlunun sağlığını emanet ettiği için pişmanlık hissetmeye başlamıştı.
Beşinci günün sonunda Brian gençte gözle görülür bir biçimde değişikliğe sebep olmuştu. Genç Brian'a sonuna kadar güvenmeye başlamıştı. Birkaç gün öncesine kadar iyileşmeyi imkansız görürken şuan kısa bir süre sonra elde edebileceği olağan bir durum gibi hissediyordu. Bu esnada dışarıda İmparatoriçenin içinde fırtınalar kopuyordu. Korkusu oğlu hastayken bile bu kadar fazla değildi psikolojisi yüzünden dördüncü gün rüyasında oğlunun acı içinde kendisinden yardım istediğini ve hemen ardından öldüğünü gördüğü için iki gündür uyuyamıyordu. Oğlunun iyileşmesi için çağırdığı doktorların gözlerinin altında gördüğü morluk yüzünden ona günde en az 7 saat uyumasını söylemiş olsa da o artık bu plana uyamıyordu.
Altıncı günün akşamı İmparatoriçenin oğlu ayağa kalkabilecek kadar iyileşmişti. Kapının hemen önünde kalbinin sesiyle tüm sarayı inleten annesi duruyordu. İçeriden dışarıya hiçbir şey çıkmadığı gibi dışarıdan içeriye de hiçbir şey gelmiyordu. İmparatoriçe kendi dahil her şeyi feda edebileceği oğlunu hissedebilmek için yaşam enerjisi dahil tüm enerjisini aura sezgisini kuvvetlendirmek için kullandı. Artık evrendeki tek aura geçirmez maddeden yapılmış odanın içinden iki tane aura hissedebiliyordu. Birisi yorgunluk ve acıdan ölmek üzereyken diğeri sanki doğduğundan beri hiç acı çekmemiş kadar yumuşak bir auraya sahipti.
Bunun üzerine şüpheleri daha da arttı ve daha fazla dayanamayıp kapıyı sertçe açtı. Dışarıda sarayda bulunan tüm hizmetliler dururken içeride işini birkaç saat erken tamamlamayı başarmış Brian ve mutluluğu yüzünden okunan ayaklarının üzerinde İmparatoriçenin oğlu duruyordu. Brian kapıya doğru döndüğü esnada daha fazla dayanamayıp yere yığıldı. Enerjisi ve aurası ölmüş bir insanla neredeyse aynıydı. İmparatoriçenin dizleri titriyordu. Oğlu kendine doğru koşuyordu. Yaşlı adam Brian'ın yanına gidip onun enerjisini stabil hale getirirken saraydaki herkes İmparatoriçenin oğlu şerefine büyük bir festival düzenlemek için orayı terk etti. İmparatoriçe ve oğlu mutluluktan ağlarken değerli taşlardan yapılmış sarayın içerideki yıllardır süren karamsar duygular yüzünden kararmış yapısı tamamen parlamaya başladı ve gecenin karanlığında dünyaya güneş inmiş gibi bir görünüme kavuştu.
Dakikalarca yoğun duygularla sarılan anne oğul bir süre sonra Brian'ın yanına gitti. Gözlerini aralayan Brian yaşlı adam sayesinde ayakta durabilecek kadar iyiydi. Ayağa kalktığında İmparatoriçenin yüzünü bir kez daha gördü. Öncekine oranla bebek gibi pürüzsüz bir yüze sahipti. coşkuyla "Benden ne dilersen dile!" dedi onunla ilk konuştuğu sese göre kulağa çok daha hoş gelen bir sesle. Brian acısını tıpkı aura geçirmeyen evrendeki tek madde gibi saklayarak "Hiçbir şey istemiyorum. Bunu yalnızca yardıma ihtiyacınız olduğu için yaptım." dedi. İmparatoriçenin aura sezgileri öncekine oranla çok gelişmişti. Brian'ın çektiği acıyı görebiliyordu. Elini Brian'ın göğsüne koydu. Gözlerinin içine bakarken "Sen bana en çok ihtiyaç duyduğum şeyi verdin. Seni eli boş gönderemem." dedi mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Ondan şüphelenmesinin ve oğlunun ölmesi korkusuyla evrendeki en gelişmiş aura sezme yeteneğine sahiplik etmesi kısa sürmüştü. Artık onu Brian kullanacaktı. İçine en ince detayıyla işleyen enerjiyi hayretle izleyen Brian uzun Ömrün kazandırdığı tecrübeyi görüyordu. Kısacık bir sürede kazandığı gücü deneyince etki alanını ve etkisini görünce mükemmel hissetmişti. Bu esnada oğlunun enerji damarlarını tıkayan kişilerin kim olduğunu net bir şekilde gördü. Bunlar önceki tüm doktorlardı. Onları öldürmeyi ilk önceliği haline getirdi.
"Çok teşekkür ederiz." İmparatoriçe müteşekkirliğini dile getirirken oğlu tebessümle başını eğmişti. Brian'da tebessüm edip rica etti ve oradan ayrıldı. Bir sonraki boyuta geçmek için boyut açtı ve içeri kendinden emin bir şekilde adım attı. Elini tekrar gökyüzüne kaldırıp gezegeni aydınlığa kavuşturacağı esnada babası önünde belirdi. Brian tebessüm edip babasına sarılmaya kalktığı anda yüzünden itildi ve büyük boş bir boyutta belirdi. Babası da bir geçitten geçerek yanına geldi. Yalnız ikisinin bulunduğu kapkara bir boyutta sanki uzayda süzülüyor gibi hissediyordu fakat sadece bir yıldız görüyordu.
Babasına döndüğünde onu biraz süzdü. Gözlerinden hiçbir şey okunmuyordu. Sanki onu gördüğüne mutlu değil gibiydi. Brian içinde büyük bir korkuyla arkadaşlarının söylediği şeyleri düşündü. Aklına bin bir türlü şey gelirken kendine hakim olamadı ve İmparatoriçeden kazandığı yeteneği kullanmak istedi. Babasına gözünden okunan korkuyla bakarken birden babasının anılarına girdi. Babası çok genç görünüyordu. Yaşlılarla dolu bir odada bir sandalyede oturuyordu. Yaşlılar onu olabildiğince fazla sıkıştırmış aşağılıyorlardı. Yüzlerce kişinin ölümünden sorumlu tutulmuştu. Olanları açıklamaya çalıştıkça daha fazla batmıştı. Yaşlılar sonunda onu odadan atmaya kalktıklarında içinde birikmiş öfkeye ve kibre yenilen çocuk yaştaki babası odadaki tüm yaşlıları öldürmüş ve şehirden kaçmıştı. O esnada Brian'ın görüşü çocuk yaştaki babasının kalbinde oluşan ufak kara bir noktaya kitlenmişti. O esnada babasının şu anki hali yanına gelmişti. "Buraya girebilecek kadar güçleneceğine asla ihtimal vermezdim fakat madem girdin açıklama yapmama izin ver. Bu anlamsız şeyleri izlemeni istemiyorum. Ben senin yaşlarındayken güç olarak en üstün evrende gelecek vaat eden az çocuktan biriydim. Herkes benim istediğim şeyi biliyordu. 'Evreni aydınlığa bürümek' bu yüzden herkes benden yüz çevirmişti. Hiç kimse bana inanmamıştı. Ben hariç tüm çocuklara eğitim verilmişti. Bana da basit görevler vererek şehirden uzaklaşmam sağlanıyordu. Turist kafilesine gezegenimizi gezdirirken bir grup haydut, prensin emriyle turistlerin hepsini öldürdü. Herkes benim dayanamadığımı ve sonunda bir göreve ihanet ettiğimi düşündü. Yaşlılar her şeyi bilmesine rağmen beni sürmekle tehdit ettikleri için kibrime yenilerek hepsini öldürdüm. İçimde oluşan karanlık deliği fark ettim ve her şey için geç olduğunu anladım. Hayatım için bir çaba ararken annenle tanıştım. Sen doğduğunda kibirden uzak büyümeni istedik ve seni en zayıf evrende büyütmeye karar verdik." Bu esnada aralarına annesi de katılmıştı.
"Baban seni doğduğundan beri hep korumak istedi. Bu yüzden bu yaşına gelene kadar başına gelen tüm olayları o tasarladı. Hatta son imparatoriçenin oğlunun hastalığına kadar." Brian şaşırmıştı. "O doktorların o çocuğa zarar vermesini sen mi istedin?" Bunu duyduklarında şaşkınlıkları arttı. "Aura sezgilerin olması gerekenden çok daha güçlü. Evet hepsini ben ayarladım. İçimdeki karanlık kontrol edilemeyecek kadar çok büyüdü." Bu esnada kızına tokat atan kişiyi hatırladığında Brian'ın yüzü öfkeyle dolu bir hal aldı. "Şimdi ne istiyorsun?" diyerek çıkıştı. Babası bu yaşına kadar kendisine kaşlarını çatamamış Brian'ın bağırmasını duyunca bu güne kadar çektiği acılara üzüldüğü her ana lanet etti. Şimdiye kadar bir kez olsun acıyı tatmadığını hissetti. Annesi de farklı değildi.
"İçindeki aydınlık enerjinin bugüne kadar tüm evreni iyileştirmek için hazır olmasını beklemiştim. Artık hazırsın. Kendini tüm evrenin aydınlığa bürünmesi için feda etmeye hazır hissediyor musun?" Brian'ın tüm yüz ifadesi bir anda değişti. Eğer kendini feda ederse evrendeki herkes rüya gibi bir yaşama sahip olacaktı. Hiç kimse çektiği acıları çekmeyecekti. Tüm olumsuz şeyler unutulacaktı. İçindeki babasına karşı oluşmuş sinir birden yerini tekrar mutluluğa bıraktı. "Hazırım!" Diye bağırdı. Babası eline aldığı ufak bıçakla oğlunun boğazındaki atar damarının üzerinde ufak bir kesik açtı. "Bu çekeceğin son acı olacak. Elveda." Babası hiçbir şey hissetmiyormuş gibi gözükse de Brian her şeyi görebiliyordu. "Elveda..." dedi kısık bir sesle. Atar damarından çıkan her kan etraftaki yıldız sayısını arttırıyordu. Brian çektiği acıya rağmen yanan her yıldızda daha da mutlu oluyordu. Buna benzeyen bir odada gücüne kavuşarak doğmuştu ve şimdi bu odada ölüyordu. Her ikisinde de odayı karartmak yerine aydınlıkla doldurduğu için şükrediyordu. O orda yavaş yavaş ölürken en güşsüz ve zayıf evrenden en güçlüsüne kadar tüm gezegenler yavaş yavaş değişiyor, herkes aydınlığın kendini ele geçirdiğini hissediyordu. Kimse buna karşı koymaya çalışmıyordu. Bazısı içini dolduran huzura karşı gelmek istemezken bazısı gücünün yetmeyeceğini bildiğinden yapmıyordu.
Bu esnada bunları gören Yetu, Arya ve ejderhası Brian'ın ölmeye başladığını anlamıştı. İçinde dolan aydınlık onlara huzur vermesi gerekirken çok büyük bir acı veriyordu. Hepsi tekrar mağaralarına çekildi. Bunu gören halk bu sefer çıkmayacaklarına emindi.
Brian mutluluk gözyaşlarını dökerken acı hissetmeden ölüyor Evren çok hızlı bir şekilde değişiyordu. Kan kaybından bilincini yitirmeye başlayan Brian sonunda dayanamayarak düştü ve ölü bedeni odada yayılarak ardında kalan tüm karanlık köşeleri aydınlığa bürüdü. Artık evrende karanlık enerji denen bir şey yoktu.
Brian'ın annesi ve babası tüm bu olayları en güçlü evrendeki büyük saraydan izledikten sonra orada onlara inanmayan herkesi mahçup etmişlerdi. Ardından bir boyut kapısı açan ikili kimsenin bilmediği o yere tekrar gitmiş ve bir daha geri dönmemişti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..