Bölüm 16: Gizemli Oyuncular, Vahşi Alevlerin Korucusu Avlanır

avatar
466 3

Cennet Hükümdarı'nın Günceleri - Bölüm 16: Gizemli Oyuncular, Vahşi Alevlerin Korucusu Avlanır


Bölüm 16: Gizemli Oyuncular, Vahşi Alevlerin Korucusu Avlanır

 

[Cehennem Suikastçisi sizi hedefledi!]

 

[Tüm becerileriniz kilitlendi!]

 

[Dünya Rahibi sizi lanetledi!]

 

[Tüm statlarınız yarıya düştü!]

 

Çılgın Ateş, Roan’ı öldürmeye fırsat dahi bulamadan gökyüzü karardı ve görüşü karanlığa büründü. Kılıcındaki siyah alevler bir anda patladı ve onun etrafında ki her şeyi yaktı. Roan o sırada gözünü açtı ve kan kırmızı gözlerle geriye patladı.

 

Bir daha arkasına bakmadan ağaçların arasında kayboldu.

 

Çılgın Ateş ne olduğunu anladığında öfkeyle kükredi ve ateşlerden bir kalkan oluşturdu. Ancak siyah alevlerden oluşan kalkan bir anda buz heykeline döndü. Aynı anda bir karaltı ona atıldı. Siyah-mor renginde bir hançer zırhını bir kağıt gibi deldi. Hançer göğsüne sapladı ve orayı anında çürüttü.

 

Çılgın Ateş bunlara direndi ve Vahşi Ateşlerin Koruyucusu’nu uyandırdı. Vücudunun etrafında bir ateş patladı ve suikastçiyi kendisinden uzaklaştırdı. Kutsal Sınıfı, Dünya Rahibi’nin Laneti’ni görmezden gelmişti.

 

“Gerçekten bir Kutsal Sınıf ile uğraşmak oldukça can sıkıcı…”

 

Çılgın Ateş suikastçiyi savuşturduktan sonra ağacın üzerindeki figüre baktı. Figürün yüzünde altın çizgileri bulunan beyaz bir maske vardı. Üstünde herhangi bir isim yoktu. Çılgın Ateş bu kişinin kim olduğunu bilmiyordu. Ancak görünüşüne bakılırsa bir kılıç ustasıydı. Onun bu saldırının beyni olduğunu düşünüyordu. Bir buçuk metre boylarında olan bu figürden aldığı hissiyat, boğazına doğrultulmuş bir kılıcı andırıyordu.

 

Maskeli figür küçük bir kahkaha attı. “Merak etmene gerek yok dostum. Sana saldıran kişi ben değilim.”

 

Çılgın Ateş onu daha fazla dinlemedi ve ona doğru bir ateş dalgası gönderdi. Siyah ateş dalgası gencin altındaki ağacı yutarak küllere çevirdi.

 

“Sizde kimsiniz lan!?”

 

“Biz mi?”

 

Maskeli genç kafasını eğerek sordu.

 

“Burada başka birisi mi var?”

 

Çılgın Ateş konuşurken enerjisini yineliyordu. Enerjisini yavaşça dolduruyor iken maskeli figürün bir envanterinden bir şeyler çıkardığını görmesiyle oraya odaklandı. Maskeli figür çıkardıklarını rahat bir şekilde Çılgın Ateş’e fırlattı.

 

Çılgın Ateş maskeliye hiç güvenmiyordu, bu yüzden çoktan savunma mekanizmasını yükseltmişti. Ancak attığı şeyleri görünce bir süre hareket edemedi. Öyle ki enerji yenilemeyi bile bırakmıştı. Hareket etmeyi kesmiş bir şekilde yuvarlanan şeylere baktı…

 

“Daphne…?”

 

Daphne’nin kafası en önde olmak üzere tüm parti üyelerinin kafaları önünde yuvarlanmıştı. Beş kadının gözleri yaşlar ile kaplıydı, korku ve hüzün içinde öldükleri belliydi.

 

“Merak etmene gerek yok dostum. Ölürken bizi bayağı bir eğlendirdiler. Bilirsin, bizim gibi gençler için hızlı zamanlar olur.”

 

Çılgın Ateş, Core’nin durumuna bile sadece öfkelenmişti. Çünkü onun öncesinde ne yaşadığından bihaberdi. Ancak, Daphne ve diğerlerinin ne yaşadığını anlamıştı.

 

Maskeli genç soğuk gözleri ile Çılgın Ateş’i izliyordu. Hafif bir kahkaha ile onu teselli etti. “Endişelenmen yersiz. Bayağı bir zevk aldılar. Özellikle şu Daphne miydi? Evet. Oydu. Oldukça eğlenmişti.”

 

Çılgın Ateş’in gözleri kanlandı ve kontrolünü yitirdi.

 

“Seni orospu evladı!”

 

Tüm gücünü kullanarak maskeli gence doğru atıldı. Öyle hızlıydı ki Roan bile onun yanında yavaş olarak kalırdı. Kılıcını savurdu ve genci bölmek için tüm gücünü kullandı.

 

Genç sakin bir şekilde elini kaldırdı.

 

Aynı anda dört farklı yönden büyüler ve insanlar ortaya çıkıp aynı anda Çılgın Ateş’i kestiler. Hatta bir ok tam olarak gencin kulağını sıyırarak Çılgın Ateş’in göğsüne saplanmıştı. Bu öyle güçlü bir atıştı ki Çılgın Ateş yere mıhlanmıştı.

 

Çılgın Ateş ne olduğunu bile anlamadı. Aslında kimse ne olduğunu anlamamıştı. Maskeli genç bile afallayarak arkasını döndü.

 

Ondan çokta uzak olmayan bir yerde dikilen figürü gördü. Figür rüzgâra karşı koyuyordu. Suratını bir bez parçası kaplıyordu. Omuzundan aşağısı çıplaktı. Elindeki yaya farklı bir ok yerleştirmedi ve yayı envanterine kaldırdı. Ardından bir hayalet gibi kayboldu.

 

Çılgın Ateş kim olduğunu anladığında her şey çok geçti.

 

[Mr. Crazy Villain tarafından öldürüldünüz!]

 

[Bekleme Alanı’na aktarılıyorsunuz!]

 

[Profiliniz sıfırlandı!]

 

[6 Gün 23 Saat 59 Dakika sonra tekrar doğacaksınız!]

 

Çılgın Ateş kendini karanlık bir ortamda buldu.

 

***

 

Maskeli genç ağaçtan atladı ve Çılgın Ateş’in vücudundaki oku çıkardı. Oku dikkatli bir şekilde incelediğinde, çok sıcak olduğunu fark etti. Hafif bir rüzgarla bile uçuşacakmış gibiydi.

 

“Remy, onu takip etmemek konusunda emin misin?”

 

Siyah kıyafetli suikastçi, genç adamın yanına indi. O da en azından Remy kadar şaşkındı. Roan’ın böyle bir şey yapabilecek nitelikte olduğunu hiç beklemiyordu.

 

“Görev tamamlandı. Dönüyoruz.” Dedi genç adam oku envanterine gönderirken. Ardından arkasını döndü ve oyundan ayrıldı.

 

“Ah… Bunu atlatması uzun sürecek.”

 

Siyah kıyafetli suikastçi iç çekti ve oyundan ayrıldı.

 

Bugün onlar için bir ders olmuştu. Bundan sonra kimseyi hakir görmeyeceklerdi. Değişkenler her an oyuna dahil olabilirdi. Remy bir hata yapmıştı. Roan’a benzerdi.  Odaklandığı şey konusunda sağlam adımlar atıyordu. Ancak odaklandığı hedefin, bir çok değişkeni olabilirdi.

 

Roan’da, Remy’de bugün aynı şeyi, farklı yollardan öğrenmişti.

 

***

 

Roan vücudundaki yaraları belli bir yere kadar iyileştirdikten sonra tekrardan harekete geçti. Çoktan Acemi Bölge’den ayrılmıştı. Ancak vücudunun çeşitli yerlerinde hâlâ savaşın izleri vardı. Orta Seviyeli Sağlık İksir’i bile iyileştirememişti. Belirli aralıklar ile iyileştirmesi ve dinlenmesi gerekiyordu.

 

İsim: Mr. Crazy Villain

 

Seviye: 32 (10/3250)

 

Sınıf: Avcı Okçu (Nadir)

 

Gelecekte çok büyük potansiyel bulunduran bir avcı!

 

Tip: Menzilli

 

Zırh: Yok

 

Statlar:

 

Güç: 170

 

Zeka: 49

 

Hüner:  200

 

Can: 30 / 750

 

Etki: Öfke’nin Hakimeti isimli yeteneğin yan etkisi. Aşırı kullanım sonucunda ciddi hasarlar doğurmuştur. Bir gün boyunca can puanı 100’ü geçmeyecektir. 1000 Öfke Puanı kullanımı aşırı ciddi sonuçlar doğurdu! Bundan sonra daha dikkatli olması önerilir!

 

Çeviklik: 185

 

Dayanıklılık: 10 / 160

 

El Becerisi: 325

 

Öfke Puanı: 0

 

Yetenekler: İleri Düzey Acı Direnci (Lvl. Max), Öfke’nin Hakimiyeti (Kutsal), İleri Düzey Avcılık (Özel), Orta Düzey Hançer Kullanıcısı (Nadir), İleri Düzey Yay Ustalığı (Özel), Suikast (Nadir)

 

Roan bir sağlık iksiri daha içtikten sonra şehre gitti.

 

Şehrin güzelliğini umursayacak durumda değildi. Hızlıca bir han buldu ve bir oda kiraladı. Ardından odasına girdiği gibi yatağında uyuya kaldı.

 

***

 

Sabah saatler altıyı gösteriyordu. Güneş doğuyor, büyük şehri aydınlatan altın güneş doğudan yükselerek gökyüzünde yerini almaya başladı. Altın renkli büyük, yenilmez gözüken güneşin ilk ışıkları ile şehir uyandı. Oyuncular, oyuna girdi ve NPC’ler harekete geçti.

 

Ağaçların hüküm sürdüğü bir alanda bir mızraktan farksız bir şekilde duran Rowan, önündeki bitik gence sakince baktı. Kırmızı gözlü genç yorgun bir şekilde yerden kalktı ve Rowan’a saygıyla baktı. Vücudunu saran ağrı, sabahın soğuk ve nemli havasına rağmen yükseliyordu. Normalde uyuması gereken Roan, güneş dahi doğmadan burada antrenmana gelmişti.

 

“Hm, artık ısındığına göre eğitime geçebiliriz.”

 

“Anlaşıldı, usta.”

 

Roan vücudunu gerdi ve dikkat kesildi. Rowan bunu görünce bir altın çıkardı ve havaya fırlattı. Roan altına odaklandı ve sağ elini harekete geçirdi. Altın havaya fırladığında düşmesini dahi beklemeden altını avcunun içine almaya çalıştı, ancak Rowan’ın yumruğu onun suratına indi ve geriye düştü.

 

“Yavaşsın.”

 

Roan tekrardan ayağa kalktı ve aynı pozisyona geçti. Amacı Rowan’dan darbe almadan altını yakalamaktı. Bunun amacını tahmin ediyordu, ancak emin değildi. Bu yüzden sadece Rowan’ın dediklerini yaptı.

 

Rowan tekrardan altını havaya fırlattı. Roan sol elini uzattığında, aynı anda vücudunu da harekete geçirerek farklı bir pozisyona geçti. Ancak Rowan o sırada çoktan tekmesini atmıştı. Roan bunu kolayca gördü ve pozisyonunu değiştirdi.

 

Bir adım ileri attı ve tekmenin gücünün yoğunlaştığı, ayak ucundan kaçındı. Altını kolayca yakaladı ve bıyık altından sevindi.

 

“Öldün.” Dedi Rowan.

 

“Nasıl?”

 

Roan altını aldıktan sonra Rowan’a baktı. Rowan’ın sağ eli, Roan’ın şahdamarının üzerine yerleşmişti. En ufak bir hamlesinde Roan’ın damarını kesebilir ya da boynunu kırabilirdi. Roan, darbe almamıştı ancak ölmüştü.

 

Rowan onun bakışlarını görünce iç çekti. “Bir şeye çok fazla odaklanıyorsun. Ancak savaş alanında sadece bir hedef olmaz. Her an her şey olabilir, bunu dikkate alarak harekete geçmelisin.”

 

“Suikastçilerin amacı hedefi ortadan kaldırmak değil mi? Avcı sadece avı ile ilgilenmez mi?” dedi Roan meraklı bir şekilde. Aynı sürede Rowan ile yaptığı antrenmanı zihninde analiz ediyordu.

 

“Yanlış bir yaklaşım değil. Ancak her an her şey olabilir mantığı ile yaklaşırsan, değişkenlere hazırlıklı olursun.” Rowan bir anda ileri atıldı ve Roan’ın dibinde bitti. “Şuan seni öldürebilirim ve hiçbir şey yapamazsın.”

 

Roan, Rowan’ın hareketinin oluşturduğu rüzgarları hissetti. Hızlıydı ve rahatlıkla ses hızına yaklaşıyordu. Kısa bir mesafe olduğundan dolayı etkileri net bir şekilde hissedilmese de, Roan gözleri ile takip edemiyordu.

 

“Ne demek istediğimi anladın mı?” dedi Rowan, Roan’ın alnına küçük bir fiske atarken. Ardından arkasını döndü ve eski yerine geçti. Roan’dan sadece iki metre uzaktaydı.

 

Roan kafasını salladı.

 

“Anlamana sevindim. Eğitim programımız bayağı dolu olacak. Sana sadece atış teknikleri değil, aynı zamanda farklı tekniklerde göstereceğim.” Rowan Roan’ı dikkatle süzdü. “Seviye konusunda bir sıkıntın yok. Çoktan 30. Seviyeyi geçmişsin, bu beni bile şaşırtabileceğin bir başarı. Nasıl yaptın bilmiyorum, ancak başını bir süreliğine belaya sokmasan iyidir.”

 

Roan kafasını sallayarak onayladı ve Rowan’a baktı. “Öldükten sonra herhangi bir bekleme süresi bulunuyor mu?”

 

“Bir haftalık bir bekleme süresi var.” Diye yanıtladı Rowan. “Hayırdır, ne oldu? Düşman mı edindin?”

 

“Hayır, bir sıkıntım yok.”

 

Rowan memnuniyetle kafasını salladı ve Roan’ı eğitmeye devam etti.

 

Roan çok hızlı öğrenen birisiydi. Her raunttan sonra Rowan ona hatalarını söylüyordu. Bundan sonra Roan kendi başına, analiz ediyor ve cevaplar buluyordu. Rowan’ın acımasız ve kesin eğitimi sayesinde bir kılıç gibi dövülmeye başladı.

 

Zaman yavaşça geçti ve Roan’ın eğitim programı belli bir düzene oturdu.

 

Sabah güneş doğmadan kalkıyor ve ormanlık alana Rowan’ın yanına gidiyordu. Burada çeşitli yardımcı teknikler ve bilgiler öğrenerek, güçleniyordu. Bu eğitim yaklaşık üç saat sürüyordu.

 

Ardından Rowan, Roan’a bir nefes tekniği öğretiyordu. Nefes tekniği Roan’ın ciğerlerini yakıyordu. Rowan bu tekniğe ‘Hayalet Nefes’ ismini vermişti. Eğitim dört saatten fazla sürüyordu. Çeşitli meditasyon ve tütsüler eşliğinde yapılıyordu.

 

Nefes eğitimden sonra Roan yakın dövüş eğiti alıyordu. Hançer kullanma yeteneğini geliştirmek için kuklalara saldırıyor, belli kesme teknikleri öğreniyordu.

 

Yakın dövüş eğitimi iki şekle ayrılmıştı; Silahlı ve silahsız.

 

Silahlı eğitimde hançer kullanımını öğreniyordu. Tabii etkili teknikler için belli bir derecede anatomi bilmesi gerekiyordu – ki Rowan bunun üzerine fazlasıyla odaklanıyordu. Roan ilk defa bilimsel bilgilere bu kadar değer veren birisi ile karşılaşmıştı, bu onu sevindirmişti.

Silahsız eğitim ise belli dövüş teknikleri üzerineydi. Rowan, Roan’ın fiziğini analiz etmişti ve bildiği yakın dövüş sanatlarını öğretti. Roan, bu dövüş sanatlarını öğrenirken Hayalet Nefesi’ni kullanıyordu. Çok daha zor olsa da vücudunun değiştiğini hissediyordu.

 

Yakın dövüş eğitimden sonra, temel okçuluk eğitimi geliyordu. Çapraz atış, sıralı atış, kavisli atış, düz atış ve gizli atış eğitimi alıyordu. Ancak Rowan özellikle Tayf Atışı dediği bir tekniğe odaklanmıştı. Roan garip bir duruş sergiliyordu ki bu durum onun için alışılmadıktı. Düzgün bir duruş sergilemek için saatlerce kiriş çekmişti.

 

Temel okçuluk eğitimden sonra, Roan, başka kişiler ile dövüşüyordu. Böylelikle öğrendiklerini gerçek dövüşe aktarmaya çalışıyordu. Roan sadece bununla yetinmedi. Güçlenmek için sürekli savaşlara girdi ve avlanarak seviye kastı. Güçlendiğini hissetmek Roan’a eşsiz bir zevk verdi.

 

Zaman geçti ve Roan bir kez bile şikayet etmeden acımasız eğitime katlandı.

 

İki hafta sonra bambaşka birisi Rowan’ın karşısında dikiliyordu.

 

Roan sabahın körü olmasına rağmen uyanmış ve antrenman alanı olarak belirledikleri ormana gelmişti. Rowan sakince kafasını kaldırdı ve konuştu.

 

“Önemli olan neyi duymak istediğindir. Sende bir avcının mentalitesi var. Bir şeye mükemmel bir şekilde odaklanıyorsun, öyle ki ben bile senin kadar odaklanamam. Avını gözlemleyip, kendi zihninde birçok yönden analiz edebiliyorsun. Ancak bu sadece hedefin için geçerli.”

 

Roan sordu, “Ne demek istiyorsunuz?”

 

Rowan yanıtladı. “Etrafta benim sesimden başka bir ses duyabiliyor musun? Rüzgar ve yaprakların hışırtısını sormuyorum.”

 

Roan gözlerini kapadı ve çevresine odaklandı. Rüzgarın oynattığı çimlerin ve yaprakların sesi haricinde sadece Rowan’ın nefesini ve sesini duyuyordu. Başka bir ses ortada yoktu. Ne kadar odaklanırsa odaklansın başka bir ses duyamadı, bu yüzden yanıtladı.

 

“Hayır, duymuyorum.”

 

Rowan gülümsedi ve elini salladı. Siyah bir bez parçası elinde belirdi, Rowan bunu kendi gözlerini kapatmak için kullandı.

 

“Etrafta sandığından çok ama çok daha fazla ses var. Ancak sen bunları duymuyorsun. Bunun sebebi nedir, sence?”

 

Roan düşünmeye gerek dahi duymadı. “Bunun sebebi algılarımın sizin kadar gelişmemiş olması?”

 

“Yanlış.”

 

“Nasıl yani?”

 

Rowan gözlerini kapatan siyah perde yokmuş gibi hareket etti ve çimlerin arasında hareket etti. Bir taşa bile temas etmedi. Roan dikkatle baktığında çimlerin arasındaki yeşil olmayan yerlere bastığını fark etti.

 

“İnsanlar sadece değer verdiği şeyleri görür, duyar ve hisseder. Hiç gözlerine ihtiyaç duymadığın zamanlar bulundu mu? Beş duygu organının tamamının aynı derecede zorlandığı bir zaman oldu mu?”

 

“Hayır.”

 

Rowan parmağını şıklattı.

 

“Olayda bu! Sen sadece gözlerine güveniyorsun, görmeye değer veriyorsun. Ancak sadece gözlerin ile görebileceğin şeyler sınırlıdır.”

 

“Bunu duymak ile alakası nedir?”

“Görmediğinde duymanın önemini anlarsın. Bu yüzden düzgün bir şekilde duymak için kulaklarına değer verirsin. Kulakların, gözlerinin yerini aldığında; duyamadıklarını duyabilirsin.”

 

Roan kaşlarını çattı, sıradaki eğitimi anlamıştı.

 

“Bu da demek oluyor ki…”

 

“Evet, bundan sonra gözlerini kullanmayacaksın.”

 

Rowan çeşitli hareketler sergiledi. Gözlerini kullanamasa bile gücünden ufak bir parça dahi eksilmemişti. Gözleri hala varmış gibi hareket ediyor, hiçbir sıkıntı yaşamıyordu.

 

“Bunun için daha erken değil mi? Temeller konusunda hâlâ uzmanlaşmadım.” Roan konuştu ve düşüncelerin içine daldı.

 

Rowan durakladı. “Buraya gelmenin bir amacı var değil mi? Sadece oyun oynamak için gelmiş birisine benzemiyorsun. Bir görev aldın değil mi?”

 

“Bu…” Roan şaşırdı. Ancak hızlıca kendisini topladı. “Evet, bir görevim var. Bu yüzden hızlıca güçlenmem gerekiyor.”

 

“Demek bu yüzden insan avlıyordun.”

 

“Evet, en hızlı yol insanlardan geçiyor. Tek bir saldırı öldürmek için yeterli.”

 

Rowan, Roan’a baktı ve iç çekti. “Bu sana yarardan çok zarar verecektir. Cennet Yolu’na giren herkes olağanüstü servete sahip ailelerden ya da eşsiz yeteneklerin çıktığı okullardan geliyor. Oyuna verdikleri emek boş verilse dahi gururları düşman olmaları için yeterli.”

 

Roan omuz silkti. Fazla düşmanı olmazdı, hem de kimliğini gizliyordu. Düşmanları onu görmeden ölüyordu.

 

“Seviyen kaç?”

 

“65.”

 

“????!!?” Rowan’ın vücudu dondu ve şaşkın gözler ile Roan’a baktı. Sormaktan korktuğu soruyu ona yöneltti. “Kaç kişi öldürdün?”

 

Roan cevapladı. “Dördü büyük takım, üçü büyük klan ve küçük avcı takımları da dahil edersek; 327 kişi.”

 

“…” Rowan başını ağrıdığını hissetti. Herkes bir aileye mensup olsa toplam 327 büyük aile düşmandı. Kaldı ki hepsi aynı istasyon çevresindeydi. Roan’ın gelecekte başı çok ağrıyacaktı.

 

“Ne yaptığının farkında mısın?”  

 

“Karıncaları umursayacak kadar dikkatli değilim. Bunlar sadece saydıklarım, büyük ihtimalle daha fazla kişi öldürmüşümdür.” Roan seviyelere bakmamıştı. Büyük ihtimalle öldürdüğü 10. Seviye altındaki insanların sayısı ile rahat bir şekilde 400’ü geçmişti.

 

“Neden meditasyon yaparak güç kazanmayı denemedin? Ya da boss avlayabilirdin.”

 

“Meditasyon ile ilerlemeyi düşündüm. Ancak on dakika da fark edilmeyecek kadar güçlendim. Bu sürede ben bir takım yok ediyorum. Bosslar ise, insanlardan daha fazla TP verse de, insanlar kadar kolay değil. İnsanlar hem daha kârlı, hem de daha kolay.” Diye yanıtladı. Sadece bunlar değildi. İnsanlar ile savaşırken daha hızlı gelişiyordu. Hızlı gelişmek istediğinden dolayı en kısa yolu seçmek zorundaydı.

Ayrıca insanlara karşı daha güçlüydü!

 

“Sen gerçekten… Artık avlanmaya gitmeyeceksin.” Rowan söyledi ve eğitime devam ettiler. Roan kısa süre sonra detayları aldı ve artık gözlerini kullanmayı bıraktı.

 

***

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44763 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr