Bölüm 26: Taşşaklı Oyuncular Toplanır
Hammer, Conner’den aldığı emirle birlikte 7 Başlı Altın Kurt’un sürüklendiği yöne doğru yola koyuldu. Bu yol vadinin girişiydi, yani Gümüş Öküz ve diğer takımların geldiği yöndü.
Burası Conner’in olduğu yerden çok daha kalabalıktı. Onlarca kişi kurtların arasından yer düşmüş eşyaları topluyor, bir diğer onlarca kişi de ölü kurt bedenlerini bir portala taşıyordu.
Hammer onlara bir kez dahi bakmadan yoluna devam etti. Bu kişiler elit grubun ‘fakir’ dedikleri aşağılık kişilerdi. Her boku çalar, ardından da çaldıkları kişileri öldürürlerdi. Büyük Atış aslında iyi bir klan değildi, tam aksine acımasız ve aşağılık bir klandı.
Demir Kazık Bölgesi binlerce kilometrelik Büyük Kai Çölü’ne çokta uzak olmayan bir yere kurulmuştu. Büyük Kai Çölü, ‘Kötülüklerin Yuvası’ ünvanını almış bir yerdi. Tüm kötü organizasyonlar oraya ana üslerini kurmuştu. Demir Kazık Şehri ise oraya karşı bir kalkan görevi görüyordu.
Büyük Atış aslında, Altın Şehir’de yükselmiş bir klandı ancak bu sadece görünüşte öyleydi. Ana üssü ve elit birliklerin çoğu, Altın Şehir’deki bir portal aracılığı ile Büyük Kai Çölü’ne dönüyordu. Böylelikle ünvanlarını koruyor, bir iyilik abidesi olarak biliniyordu.
Halkın bilmediği ama onlar gibi davranış sergileyen çok fazla insan vardı. Çünkü kötüler her zaman çok daha hızlı gelişiyordu. Buna, Hammer’in yükselişi örnek gösterilebilirdi.
Zekası ile öne çıktığında Conner onu bir av takımının başına koymuş ve sürekli kendisini insan avlayarak geliştirmesini sağlamıştı. Bu artık damarlarına işlemiş bir şeydi. Ayrıca insan öldürdükten sonra gelen tecrübe puanları garip bir tat bırakıyordu. Yeterince insan öldüren kişiler artık bunu bırakamıyor, tıpkı bir uyuşturucu bağımlısı gibi insan öldürmeye bağımlı oluyordu.
Buradaki çoğu kişi öyleydi. Bu çoğunluk canavar avlamaz, insan avlardı. Ancak Büyük Atış’ın itibarı sayesinde gizlenir, Kötülüklerin Yuvası’nda şanlarını yaşarlardı.
Hammer bu insanları geçtikten sonra ani bir şekilde hızlandı ve gerisinde sadece yıldız enerjisi bulutu bıraktı.
Onu arkadan takip eden savaşçı bu ani harekete anında ayak uydurdu ve olduğu yerden kayboldu. Kimse onları fark edecek kadar güçlü değildi.
* * *
Vadinin olduğu yerden pek uzakta olmayan bir ormanda iki figür karşı karşıya geldi. Birisi garip giyim tarzı ile kendisini belli eden savaşçıyken, diğeri ise eşsiz tarzıyla kendisini belli eden Hammer’dı.
“Chrisr, hm, anladım.” dedi Hammer.
“Patron ölümünü emretti.” dedi Chrisr, envanterinden bir kılıç çıkardı. Kılıç gece gibi karanlık, güneş gibi yakıcıydı. Üzerinde siyah alev işlemeleri vardı. Boyu 1.5 metre kadar erişiyordu. Uzun bir kılıçtı ama Chrisr’ın ellerinde bir hançer kadar çevikti.
Hammer’da nadiren gösterdiği gülümsemesinin eşliğinde bir mızrak çıkardı. Bu gülümseme onu dikkatle izleyen Chrisr’ın içine bir şüphe düşürdü. Kendisini Hammer’dan aşağı görmüyordu. Çünkü Chrisr, Conner yerine onun işlerini halleden bir kara eldi. Yetki ve etki bakımından Hammer’dan çok daha üstün olduğunu düşünüyordu. Ancak bu gülümseme onu ciddi manada huzursuz etmişti.
Hammer’ın elindeki mızrağa odaklandığında kalbi birkaç saniyeliğine atmayı bıraktı. Çünkü bu mızrağı önceden bir yerlerde görmüştü. Mızrak gümüşi ışıklar ile kutsanmıştı. Normal mızraklardan farklı olarak uzunda uzun ve keskin bir pala bıçağı vardı. Keskin bıçağın üzerinde ise iki simge kazınmıştı. Bunlar geçmişte bulunan antik dillerden birisi olan ‘Cennet Dili’nde ‘Gümüş Kutsama’ demekti.
“Saldıracak mısın? Yoksa ben mi geleyim?”
Chrispr o konuştuğu anda ileri atıldı ve kılıcını savurdu. Siyah alevler patlak verdi ve çevredeki ağaçları anında kül etti. Ne olduğu belirsizdi. Ancak ateşler bir anda hiç var olmamış gibi kayboldu ve Gümüş Kutsama, Chrispr’ın boğazını deldi. Burada kalmadı. Gümüş Kutsama hafifçe parladığında gümüşi parıltılar Chrispr’ı sardı ve vücudu hızlı bir şekilde eritti.
“Keok- Seğğğğğniii…”Chrispr bir şeyler söylemeye çalışsa da Hammer bileğini hafifçe çevirerek kafasını gövdesinden ayırdı.
“Ne dediğin anlaşılmıyor, gerçek dünyada bul beni.” Dedi Hammer. Ardından Chrispr’ın vücudunu yağmaladı ve oradan ayrıldı. Giderken oyun konsolundan bir mesaj iletti.
‘Av yerinde. Her şey size kaldı. Ben malzemeyi ele geçireceğim.’
Oyun Konsolundan mesaj iletmek oyun yetkilileri tarafından devre dışı bırakılmıştı. İletişim ya İletişim Taşı adının verildiği garip taşlar aracılığıyla olurdu, ya da eski çağlarda bile kullanılmayan mektuplaşma ileydi.
Hammer bunu kullanabiliyordu çünkü bir bug bulunmuştu. Bu bugu bilen sadece birkaç kişi vardı ve birkaç kişiden birisi de kendisiydi.
Sistem her ne kadar eşi benzeri bulunmayacakmış gibi güçlü olsa da aralarda gözden kaçan birkaç hata vardı. Hammer bunun üzerinde fazla durmadı ve yolu takip etti. Taa ki ormanın gizli bir bölgesinde, dev ağaçların oluşturduğu bir gizliliğin içindeki gölün yakınına gelene kadar.
Göl gözün görebileceği sınırlara kadar ulaşıyordu. Berrak yüzeyi hiçbir hareket sergilemeden, bir ayna gibi duruyordu. Hammer buraya ayak bastığında bir yanlışlık fark etti.
Normalde kurdun getirileceği yer burasıydı. Çünkü burası diğer bölgelerin aksine gizli ve sakindi. En az zararı burada görürdü. Ayrıca Conner’den onlarca kilometre uzaktaydı. Yani savaşın etkileri burada hissedilmeyecekti.
“Bir şeyler yanlış…” Hactor aurasını etrafa yayarak ayrıntılı bir tarama gerçekleştirdi. Yüzlerce metre öteye kadar bir arama yapabilecek güçteydi. Ancak buldukları hiç hoşuna gitmemişti. Hızla hareket etti ve gölün diğer tarafına gitti.
Gölün diğer tarafı ise garip bir şekilde tahrip edilmişti. Hactor bunun neden olduğunu anlayınca kaşlarını çattı. Etrafı araştırmaya devam etti ve tekrardan izler buldu. Bu sefer yerde kanlar ve kopuk et parçaları vardı.
“İçlerindeki yıldız enerjisinin miktarına bakarsak bizden birilerinin olmalı.” Dedi Hactor, tekrardan hareket etti ve izleri takip etti.
Bu sırada vadiye büyük bir grup giriş yaptı. Grup yaklaşık yüz kişiden oluşuyordu. Altın zırhların içindeydiler ve çevrelerinde bir kutsama vardı. O kadar zırhlı hareket ediyorlardı ki sıradan bir insan gözleriyle onları takip dahi edemezdi.
Hepsinin zırhı birbirinin aynıydı ve yüzleri hariç görünümleri aynıydı. Bu kişiler Kötülükler Yuvası’nın en büyük düşmanı olan Adaletin Kılıcı’ydı!
Durmadılar ve çok hızlı bir şekilde devam ettiler. Kayalık Vadi’nin girişini öyle hızlı aştılar ki birkaç saniye sonra altın kurtların öldürüldüğü yere geldiler. Bu yerde Büyük Atış’ın Elit Takımı kurtların yarısını portala göndermişti. Adaletin Kılıcı oraya geldiğinde anında tepki verseler de, Adaletin Kılıcı’ndan bir ışık yükselerek hepsini sardı.
Bu ışık saydam altın renkliydi. Yarı saydam olan bu ışık bir anda tüm Büyük Atış oyuncularını sararak hepsini garip bir bariyerin içine hapsetti. Bundan sonra bir kişi hariç tüm Adaletin Kılıcı oyuncuları bariyerin içine dalarak, önüne gelenleri biçmeye başladılar.
Büyük Atış’ın oyuncuları bir tavuk gibi katledilmeye başladı. Neler olduğunu bilmeden katledilmeye başlamışlardı ki karşı koyamıyorlardı bile! Onları saran bariyerin belirli özellikleri vardı ki karşı koyamayacakları bir ortam yaratıyordu ve elementlerini mühürlüyordu.
Beş dakika gibi kısa bir sürede tüm oyuncular katledildi. Durdurulamaz bir tayfun gibiydi. Oyuncuları katlettikten sonra yön değiştirdiler ve başka bir yöne hareket ettiler.
Son yirmi dakika da onlarca insan Altın Kamış Av Alanı’na giriş yapmış ve insanlara saldırmaya başlamıştı. Böyle bir şey saçma gibi gözükse de aranan suçluların ve güçlü insanların toplandığı bir savaş alanına dönmüştü.
Adaletin Kılıcı kısa bir süre sonra çevredeki büyük grupların hepsini kolayca temizledi. Bu grup öyle güçlüydü ki Cennet Yolu’nda çok az klan rakibi olabilirdi.
Büyük ve sonsuz gibi gözüken steplerin üzerinde Adaletin Kılıcı yükseldi ve etrafa ilahiyat yaydı. Karşısındaki güçlü gruplar anında bir bariyerin içine sıkıştı ve savaşçılar bariyerin içindeki kötüleri kesmeye başladılar.
Bu sırada Hammer kaşlarını çatmıştı.
Kalın ağaçların ve sarmaşıkların oluşturduğu bir biyom içindeydi. Parlak yeşil bitkilerin arasında yayılmış kanları takip ediyordu. Yaklaşık on kilometre ilerlemişti ve buraya varmıştı. Uzun süredir avcılık yaptığından dolayı iz sürmeye alışıktı. Ancak böyle bir izi daha önce sürdüğünü hatırlamıyordu. Çünkü böyle bir iz hem hayvanlara hem de insanlara aitti.
“İnsansı bir yaratık mı?”
Hammer çatık kaşlarla ilerlemeyi sürdürürken bir yandan da çevresine aurasını yaymıştı. Yüz metrelik alana giren her şeyi hissediyordu. Aurasını fazla salmamıştı çünkü kendisinden daha güçlü olan yaratıkları kendisine çekmek istemiyordu.
“Bir şeyler garip!”
Bilmediği bir nedenden dolayı kanı akmayı bırakmıştı. Yıldız Enerjisi karmaşaya sürüklenmek üzereydi ki böyle bir şey onu ciddi bir şekilde yaralardı.
Bir süre daha ilerledikten sonra aurasına bir varlık takıldı. Ardından yirmi metreden daha büyük olan 7 Başsız Altın Kurt’u gördü. Yanında iki adet yardımcı patronu ile birlikte yerde yatıyordu. Hammer hızla oraya ilerledi.
“Tanrım… bu?”
Karşısındaki manzara iğrençti. Yardımcı patronlar pençe izleriyle parça pinçik edilmişti. Sekiz uzuv etrafa saçılmıştı ve kemiklerine kadar ayrılmıştı. Büyük kurt ise daha beterdi. Göğsünün üzerinde dört metrelik bir göçük vardı. Önceden yedi kafası olan yerde hiçbir şey yoktu.
Hammer tedirginlikle ilerledi ve kurdu kontrol etti.
“Ölmüş.”
***
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..