Bölüm 28: Kartal Gözlü Okçu

avatar
445 1

Cennet Hükümdarı'nın Günceleri - Bölüm 28: Kartal Gözlü Okçu


Bölüm 28: Kartal Gözlü Okçu

 

Rowan derin bir iç çektikten sonra kafasını parçalara ayrılmış Hammer’in cesedinden çekti. Her zamanki gibi düzgün bağlanmış saçları ve temiz okçu zırhı üzerindeydi. Yıldızları andıran gözleri her zamanki gibi parlıyordu. Sağ elinde bir futbol topu büyüklüğünde, kırmızı kan toplanmıştı.

 

Elinde toplanmış kanları etrafa yayarak çevrede gizlenen oyuncuları öldürdü. Bu kişiler Hammer’in çıkardığı seslerden dolayı buraya toplanmış güçlü kişilerdi. Ancak Rowan gibi ünvanlı bir Usta’nın karşısında tavuktan farksızlardı.

 

“Ah… Şirket’in politikalarından birisini çiğnedim. Böyle giderse derin bir incelenme altına alınacağım ve özgürlük şansımı kaybetmek dursun, kimliğim açığa çıkacak!” diye homurdandı Rowan, ardından elini salladı ve garip bir güç ormana yayıldı. Bu güç bir kuvvet alanını andırıyordu, ancak özünde tamamen farklı şeylerdi.

 

“Ah, Roan. Roan, beni çok yoruyorsun evladım.” Dedikten sonra bir hayalet gibi olduğu yerden kayboldu.

 

Buradan yedi yüz metre ötede kırmızı gözleriyle insanımsı bir yaratık, farklı bir yaratığı parçalara ayırıyordu. Bu yaratık kambur ve öne hafifçe eğikti, ellerindeki tırnaklar uzayarak kararmış ve sertleşerek bir bıçağın yerini almıştı. İki bacağı bir çekirgenin bacaklarını andırır şekilde bükülmüştü. Yüzünde acı çektiğini gösteren bir ifade vardı, bu insansı yaratığın.

 

Avladığı yaratık ise artık bir yaşam gücü taşımıyordu. Dört metrelik büyük figürü, siyah çizgilerin boyadığı beyaz kürk ile dev bir Beyaz Kaplan’dı. Vücudundan yayılan asil aura, karşısındaki varlığı boyunduruğu altına alıyordu. Düşünebilen her varlık Beyaz Kaplan’a bulaşılmaması gereken bir yaratık olduğunu bilirdi.

 

Ancak karşısındaki insansı yaratık düşünemiyordu. Kan bürümüş kırmızı gözleri ile Asura Yaratıkları’na benziyordu. Bu yaratık türü normal yaratıklardan farklı olarak düşünemiyor ve sadece emirleri takip ediyordu.

 

İnsansı yaratık pençeleriyle Beyaz Kaplan’ı parçalarken garip bir kuvvet onu olduğu yerde durdurdu. Çoktan Zirve Aşama’ya ulaşmış bu yaratık, ormandaki en güçlü varlıklar arasında oynayacak güçte olsa da bu kuvvete karşı koyamadı.

 

[Eşsiz bir kuvvet tarafından sarıldınız!]

 

[Öfkeleniyorsunuz…]

 

[Öfke Puanı kazanıldı; +200!]

 

[Öfke Puanı kullanıldı; -1200!]

 

Yaratığı merkeze alan kuvvetin üzerinde çatlaklar ortaya çıktı. Ancak kuvveti parçalamaya yetmemişti, aksine daha da bir güç kazandırmıştı.

 

[Öğretmeniniz Rowan, öğrencisini terbiye etmeye geldi! Usta’nın Buyruğu devreye girdi! Ofansif davranışlar kısıtlanıyor, öğrenci öğretmenine saygı göstermelidir!]

 

İnsansı yaratığın tüm gücü bir anda vücudundan çekildi ve dizlerinin üzerine çöktü. Vücudundaki kuvvet dışarı çıkmıştı. O arada hayalet gibi ortaya çıkan Rowan, puslu gözlerle insansı yaratığa baktı.

 

“Öfke’nin Hakimiyeti… Böyle bir yetenek lütuf değil, aksine bir lanettir. Roan, evladım. Çok büyük boka batmışsın!” dedi Rowan, gözleri pusluydu. Şimdi Roan’ın neden bu kadar hızlı geliştiğini anlamıştı.

 

Kutsal yetenekler çok büyük bir lütuftu. Bu güce sahip kişiler çok hızlı gelişir ve zirvedeki yerini alırdı. Son zamanlarda bu lütfu taşıyan en popüler kişi; Ateş Tanrısı’ydı. Bir yılda çoktan bir Usta olarak yerini almıştı. Dış dünyadaki şöhreti İttifak içinde zirveye ulaşmıştı.

 

Ancak Öfke’nin Hakimiyeti çok farklıydı. Bir Kutsal Yetenek olarak anılsa da aslında bir Asura yeteneğiydi. İttifak’ın bulduğu belgelere göre 8 Efsanevi İblis’in Mitolojisi, Asura Irkı’na dayanıyordu. Yani bir Asura’nın zihniyeti ve özel fiziği ile çalışılabilirdi.

 

Roan’ın bu kadar dayanması bile onun ne kadar yetenekli olduğunu gösteriyordu. Ancak öfkenin gücüne dayanamıyordu. O kızıl ateşin içinde, bir yıldız gibi parlayan zihni erimişti. Bunun sonucunda akli dengesini yitirerek bir canavara dönüşmüştü.

 

Böyle kişiler genellikle Cennet’te ortaya çıkardı. Nadir bir şey olsa da Ender seviyesinde olacak kadar nadir değildi. Kendi boyunu aşan lütuflara ağzı sulanan kişiler insansı yaratığa dönüşüyordu. Tek amaçları öldürmek olan kişilere dönüşüyordu.

 

“Her neyse… Yeteri kadar ilgilenirsem bunu çözebilirim. Bir Özgürlük Fedaisi için mükemmel bir potansiyele sahip!” dedi Rowan, kuvvet alanını yönlendirerek Roan’ı esir alıp oradan ayrıldı.

 

Onlar ayrıldıktan sonra Adaletin Kılıcı, iki yüz kişiyle birlikte oraya geldi. Gelirken önlerinde ne varsa yok etmişlerdi. Normalde böyle bir şey çok zor olurdu, adam kaybetmemişlerdi, aksine daha da güçleniyorlardı. Bunun sebebi hepsinin aynı becerilere sahip olmasıydı. Ayrıca canavarlar ve yaratıklar doğaları gereği karanlık yaratıklardı, ışık ve kutsal nitelikli becerilere karşı doğuştan zaafları olurdu; iki yüz kişinin ustalığı da yüksek olduğu düşünülürse böyle bir şey beklenirdi.

 

Adaletin Kılıcı, Gümüş Kanat Klanı ile aynı seviyedeki bir klandı. Belirli bir kanunu duyurmuş ve buna uymayan herkesi avlamışlardı. Yaptıkları her şey toplum huzurunu gözetiyor, haksızlıklara karşı duruyorlardı. Halkın en büyük desteği, küçük oyuncuların koruyucusuydu. Oyuncu katillerinin bu kadar az olmasının nedeni de Adaletin Kılıcı gibi iyi klanlardı!

 

İki yüz kişilik grubu yöneten iki bölük liderinden birisi olan Alastair ileri çıktı. Altın renkli saçı ve gözü ile ışığın oğlu gibi gözüküyordu. Üzerindeki altın işlemeli beyaz tam zırhı ile, belindeki altın renkli kılıcı göze çarpıyordu. Gruptaki en güçlü dört auradan birisine sahipti, Adaletin Işığı lakabı ile bilinirdi.

 

“Andrew, buradan bir Usta aurası sezdim. Anlaşılıyor ki bugün sağlam Güven Puanı kasacağız!”

 

Andrew, iki bölük liderinden diğeriydi. Altın renkli saçı ve gözü ile Alastair’ın kopyası gibiydi. Aslında öyleydi. Andrew ve Alastair tek yumurta ikizleriydiler.

 

“Adaletin Ateşi’ni denemek için güzel bir fırsat olur bu! Bakalım iki yüz kişilik Zirve Seviye bölüğün gücü, bir Usta ile eşit derecede mi? Denemek için sabırsızlanıyorum.” Andrew’de öne çıkıp Alastair’ın yanında yerini aldı.

 

Güven Puanı, Adaletin Kılıcı’nın kendi içinde oluşturduğu sistemin en önemli değeriydi. Cennet Yolu’ndaki bir çok büyük klan gibi, Adaletin Kılıcı’da sadece Cennet Yolu’nda kurulmuş bir klandan ibaret değildi. İttifak’ın içinde oldukça bilindik bir Işık Okulu’nun, öğrencilerinden oluşuyordu. Bu okuldan mezun olan adalet duygusu yoğun kişiler, hukuki alanlarda büyük başarılar sergilemek için BSB ya da Hukuk Bürosu’nda çalışmaya başlardı.

 

Yani konuşlandıkları yerde akıl almaz bir etkiye sahiplerdi!

 

Andrew bir süre daha bakındıktan sonra Alastair’ın arkasından bölüğün önüne geçti. “Anlaşılacağı üzere karşımıza büyük bir fırsat çıktı! Buradaki aşağılıkları öldürerek hanemize büyük miktarda Güven Puanı kazandırabiliriz! Benimle misiniz?!”

 

Tüm oyuncular aynı anda metalik sesleriyle yanıtladılar.

 

“Evet!”
 

***

 

Crown ve Conner arasındaki mücadele etraflarının çevrilmesiyle yarıda kesilmişti. Nereden çıktığı belli olmayan yirmi kişilik bir grup onları çevrelemişti. Hepsinin çevresinde karanlık auralar bulunuyordu. Onları gören Gümüş Öküz, Hactor, Conner, Crown ve Kutsal Büyücü’nün yüzleri ekşidi.

 

“Bu şerefsizlerin burada olacağını beklemezdim.” Dedi bir kişi. Yirmi kişilik grubun içinde en öne çıkan kişiydi. İsmi Rome’ydi.

 

“Durum sandığımızdan daha karmaşık Rome, Gümüş Kanat’ın ve Büyük Atış’ın burada bulunduğuna bakarsak, diğer kişilerde burada olacaktır. Hızla şunları öldürelim de buradan gidelim.” Dedi başka bir kişi. O da Conner’in hemen arkasındaki grubun içinde öne çıkıyordu. İsmi Flynn’di.

 

Crown Gümüş Öküz ve Hactor’u korumasının altına alarak konuştu. “Bir suikast olsaydı kazanabilirdiniz, ancak açık bir alanda karşı karşıya bir mücadele bize karşı şansınız yok.”

 

“Kiskiskiskiskis! Ne dedi duydun mu Flynn, şansımız yokmuş! Neden ona yeni edindiğin becerini göstermiyorsun?” Rome gülerek aniden ileri atıldı ve Conner’i havaya uçurdu. Kullandığı beceri bilinmedikti ve Conner’i anında uçurmaya yetmişti.

 

Conner ve Rome oradan ayrıldıktan sonra on adet suikastçı de onları takip etti. Onlar gittikten sonra Crown saldırıya geçti. Gümüşi kılıçlar yerden yükselerek hepsini biçmek için harekete geçti. Usta olmayan kişilerin ona karşı hiç şansı yoktu.

 

Beklediği gibi de oldu. Gümüşi saldırılar anında kalan sekiz suikastçiyi kesti. Suikastçilerin kalbini delen kılıçlar dönerek tekrardan Crown’un çevresine geldi. Flynn saldırıdan kaçınsa da ani saldırı onda bir şok etkisi oluşturarak kan kusmasına yol açmıştı.

 

“Beklediğimden çok daha iyisin… Gümüş Kanat’ın liderinden bekleneceği gibi!” diye boğuk sesiyle mırıldandı Flynn.

 

“Heh! Bugün iyi günümdeyim. Bu yüzden gitmene izin vereceğim…” Crown elini sallayarak gitmesine izin vereceğini bildirdi.

 

O anda beklenmedik bir şekilde Flynn kahkahalar eşliğinde kafasını kaldırdı. Yere düşmüş cansız bedenler hiçbir şey olmamış gibi tekrardan ayağa kalkınca Crown’un içine kurt düştü.

 

Hactor bunu görünce yutkundu, “Bir kukla becerisi mi? Böyle şanslı insanlar bulunuyor mu?”

 

“Kukla becerisi mi?” Gümüş Öküz merakla sordu. Daha önce böyle bir kavram duymamıştı. Akademi de dersleri sallamadığından dolayıydı büyük ihtimalle.

 

“Evet,” dedi Hactor, “Bir kukla becerisi, seçtiği bir bedeni iradesinin altına alarak kontrol edebilmesini sağlayan yetenektir. Farklı varyasyonları bulunsa da karşımızdaki kişinin sahip olduğu kukla becerisi bu! Büyük ihtimalle Patron’un öldürdüğü kişilerde cansız bedenlerden ibaretti. En başından beri onun iradesinin altındaydılar! Suikastçiler Loncası gerçekten çok gizemli!”

 

Gümüş Öküz şimdi ne olacağını anlamıştı. Bu yüzden Crown’a bakmaktan başka bir şey yapamadı. Durum düşündüğünden daha garipti. Sadece bir patron baskını olması gerekirken, işler nasıl bu kadar çığırından çıkabilirdi? Önce patron kaçırılmıştı, sonrasında Conner onları esir almıştı. Şimdi de gizemli oluşumlardan birisi saldırıyordu.

 

Burada ne sikim oluyordu?

 

Neden herkes buraya aniden yığılmıştı?

 

Gümüş Öküz bunun nedenini anlayamadığını fark etti!

 

Crown, Flynn’in ne yaptığını görünce derin bir iç çekti. Bu sefer gerçekten uğraşması gerekiyordu. O sırada sekiz kukla bir anda onlara doğru atıldı. Sekiz zirve seviyeli oyuncu, bir güç yayarak Crown’un çevresini darmaduman etti. Normal zirve seviye oyunculardan çok daha büyük bir güce kavuşmuşlardı. Bunun bir sebebi hepsinin birbiri ile bir bağ içinde olması ve Flynn’in ustalık gerektiren kukla kontrolüydü.

 

Sekiz oyuncu kara ışıklara dönüştü ve eşsiz bir delme gücüyle Crown’un vücuduna saldırdı. Yaşlı adamın vücudunda kandan çizikler oluştu ama hızla geri kapandılar. O anda Crown’un eli yavaşça havaya kalktı. Gümüşi ışıklar yerden yükselerek kuklalara saldırdı.

 

Bunu gören Flynn bıyık altından dalga geçti ve kuklaları yönlendirerek saldırıyı kolaylıkla atlattı.

 

“Bu kalıplaşmış saldırını başkalarına saklamanı öneririm. Suikastçiler Loncası’nda seninle ilgili kalın bir dosya bulunuyor… tüm saldırılarını biliyorum! Beni yenmen imkansız!” 

 

“Hmph.”

 

Crown bu sözlere aldırış etmeden Amansız Çare’yi kullandı. Mavi ışık ışını bir doğru çizerek Flynn’e gitti. Flynn sekiz kuklanın beşini bir kalkan oluşturmalarını emretti ve diğer üçünü de saldırmaya yönlendirdi.

 

Beklediği gibi beş kişinin oluşturduğu kalkan ışını durdurmayı başarmıştı.

 

Diğer üç kişi de soğuk hançerlerine aktardıkları yıldız enerjileriyle saldırdılar. Eşsiz kuvvetin kaynağıydı bu kişiler, bu kuvvet Gümüş Öküz ve diğerlerine zarar vermek için yeterliydi. Gümüş Öküz’ün beyni çatlayacak gibiydi.

 

Crown yerinden dahi ayrılmadan üç kuklayı geri savurdu, ama beş kukla bir anda arkasında çıkmasıyla savaş alanı bir anda değişti.

 

Bir ağacın gölgesine sığınmış Conner ve Rome o anda ortaya çıkarak Crown’a suikast düzenlediler. Zaman adeta durmuştu. Normalde Rome ile savaşmaya gitmesi gerek Conner onlarla iş birliği içindeydi! Böyle bir şey Büyük Atış’ın itibarını yerle bir etmek için yeterliydi!

 

Onlar ortaya çıktığında Flynn kuklaların arasına karışarak saldırıya geçmiş ve yirmi bir kişi mükemmel bir saldırı düzenlemişti. Bir Usta’nın desteği ile mükemmel bir suikast gerçekleşmişti.

 

“Kartal Okları!”

 

Suikast tam olarak gerçekleşemeden Rowan’ın yaşlı sesi herkesin kulaklarını çınlattı. Yirmi adet kahverengi ok gökyüzünden bir meteor gibi inerek suikastçilerin yirmisini yere çiviledi. Conner son anda yön değiştirdi ve oradan kaçmaya başladı. Ancak Crown harekete geçerek onun önünü kesti.

 

Envanterinden anında çıkardığı gümüş kılıcıyla yıldız enerjisi patlak verdi ve patlayıcı kuvvet Conner’i anında ezdi. Conner alanını kullanmayı düşünse de ensesinde hissettiği ürperti ile bundan vaz geçerek ensesini korumuştu. Bu tamamen içgüdüsel bir davranıştı.

 

Beklendiği gibi bir saldırı ensesine inerek yere çarpmasına yol açtı!

 

Peng!

 

Surat üstü yere çakılan Conner, yerde derin bir çukur oluşmasına neden oldu. Bu sırada Crown’un kılıcı bir cellatı andırırcasına infaz için indi.

 

“Durun!”

 

O anda ilahi ışıklar çevrelerini sardı.

 

“Bu orospu evladı bize ait!”

 

Adaletin Kılıcı, Crown ve diğerlerini bir çember içine aldı.

 

Alastair kılıcı ile öne çıktı, “Merhaba, Usta Kartal Göz, Usta Gümüş Kanat ve Usta Büyük Atış… eğleniyora benziyorsunuz.”

 

“Bir rahat verin artık…” Crown kaşlarını çattı. 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46884 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr