Bölüm 29: Rowan Ölür, Roan Ölüme Götürülür.
Adaletin Kılıcı, Adaletin Ateşi isimli bir bölüğün özel formasyonu olan Işığın Çemberi’ni kullanıyordu. Bu yüzden içerideki tüm yıldız enerjisi kilitlenerek ustaları devre dışı bıraktı. Bu formasyon oldukça özel ve güçlüydü. Conner kesinlikle bundan kaçamazdı.
Zaten böyle bir formasyon anca bir suçlu için kullanılırdı, Alastair’da bunu bildiğinden dolayı kullanmıştı.
Rowan, Alastair’a baktıktan sonra iç çekti ve hızla ayrılmaya karar verdi. “Peki çocuklar bana müsaade… Öğrencim şu an kritik bir an yaşıyor.”
O anda herkes onun omzundaki küçük figürü fark etti.
Alastair bunu fark ettiğinde gözlerini kıstı ve Roan’ı dikkatle inceledi. Tam olarak kim olduğunu anladığında aklındaki bilgilerle kıyasladı.
“Hah! Turnayı gözünden vurduk!”
“Abi bu kişi ilandaki ile birebir uyuşuyor.” Dedi Andrew. Roan’ın B.S.B’nin aradığı kişi ile uyuştuğunu fark etmişti. Bu özelliklere sahip kişiler nadirdi. Suçlu olmasa bile incelenmeye alınmalıydı.
Alastair’da anlamıştı. Tam Roan’ında adını söyleyecekti ki Rowan bir anda formasyonu yararak kaçmaya başladı. Conner’da onun açtığı yarıktan kaçmaya çalıştı ama bunu denediği anda vücudu kasıldı ve tekrardan yere yapıştı.
“Sen hiçbir yere gitmiyorsun.” Crown soğukça yerdeki Conner’e baktı. Ardından kafasını kaldırarak Alastair’a baktı. Normalde sakin olan gözleri eşsiz bir keskinlik sağladı.
“Sanırım Gümüş Kanat’ın gücü hakir görülmeye başlamış. Boktan bir klan bile bana kafa tutmaya cüret ediyor.” Yerdeki Conner’in yıldız enerjisini mühürledikten sonra Gümüş Afet’i kullandı. Yerden çıkan gümüşi kılıçlar anında doksan oyuncuyu kesti.
“Seni yaşlı adam! Adaletin Işığı!” Alastair bu ani saldırıya anında karşılık vererek atağa geçti. Kılıcından çıkan altuni ışıltı büyük bir gücün habercisiydi. İlahi ışıklar etrafında döndü ve ona kuvvet kattılar.
“Ah… Veletler son zamanlarda hadlerini iyice aştı. Amansız Çare.” Crown, Alastair’ı umursamadı bile. Adaletin Kılıcı her ne kadar çok güçlü olsa da Gümüş Kanat’ta herkesin sataşabileceği bir klan değildi. Alastair’a boyun eğerse Usta seviyede olmayı hak etmezdi.
Elinde sıkışan ışık önceki ile karşılaştırılmayacak bir güçte ilerledi. Crown bu sefer kendisini tutmuyordu. Bu ışık öyle hızlıydı ki Alastair kolunun havada uçuşunu izlemekten başka bir şey yapamadı.
Kılıcı tutan sağ kolu omzundan itibaren koptu ve gözünün önünde tozlara ayrıldı. Bu ona acı vermese de güç kaybının habercisi olmuştu. Artık eski gücünü sergileyemezdi.
Crown omuz silkti. “Gördün mü? Benim gibi bir Usta’nın karşısında karınca bile değilsin. Önemsiz bölüğünü de al ve git. Buradaki olaylar sizi fazlasıyla aşan cinsten. Görüşürüz..” dedikten sonra dört kişi ile birlikte oradan ayrıldı. Geride dişlerini sıkan kolsuz Alastair ve öfkeden dişlerini sıkan bir bölük bıraktı.
Alastair öfkeyle bir taş çıkardı ve alçakgönüllülükle taşa bir şeyler söyledi. Söyledikten sonra kafasını salladı ve Rowan’ın ardından haince baktı.
O sırada Rowan çoktan ufukta kaybolmuştu. Bir rüzgâr gibi hızla ilerliyor, taşlardan taşlara çekirge misali atlıyordu. Birkaç saniyede kilometrelerce yol kat etmiş. Büyük Kazık Çukur’una doğru ilerliyordu. Bir şeylerin yanlış olduğunu hissettiğinden dolayı en zor kuşatılabileceği yere yol alıyordu.
“Roan, Roan! Ne boka bulaştın! Adaletin Kılıcı neden peşinde?! Büyük Atış’da dahil büyük bir bok çukuruna saplandın!” Rowan dişlerini sıkarak vücudundaki yıldız enerjisini deveran ettirerek bir yıldırım misali parladı.
Beş dakika sonra Rowan büyük bir uçurumun kenarına geldi. Uçurum bu kıtanın deliği gibi karanlık ve büyüktü. Öyleki Rowan’ın akılalmaz derece de güçlü gözleri bile uçurumun dibini göremiyordu.
Rowan uçuruma bir bakış attıktan sonra karşı kenara bir bakış attı.
“Bir şeyler yanlış… Yoğun bir yıldız enerjisi hissediyorum.” Rowan eline bir ok aldıktan sonra uçurumun karşısına doğru sertçe gönderdi.
“Alan Genişletme; Gümüş Ay!”
“Alan Genişletme; Ejder Kısıtlama Alanı!”
“Alan Genişletme; Altın Güneş’in Doğuşu!”
“Alan Genişletme; Demir Kazık!”
“Alan Genişletme; Büyük Uçurum!”
O anda beş farklı aura çevresini sardı. Hemen önündeki uçurum ayaklarını altında belirdi. Sağ üstünde beş yüz metrelik bir ay yükselirken, solunda dört kilometrelik bir güneş doğdu. Kafasını kaldırdığında 1.800 metrelik büyük bir kazık onu kaplıyordu. Hızla harekete geçmek için yıldız enerjisini kontrol etmeye çalıştı ama Ejder Kısıtlama Alanı’nın kısıtlama gücü onu bastırdı.
Beş ustanın gücü onu tamamen kilitlemişti. Rowan tuzağa düştüğünü anladı. Roan’a baktı ve derin bir iç çekti.
“Conner, Crown, Demir Kazık, Altın Güneş ve Büyük Uçurum… Hah… Demir Kazık Bölgesi’nin en büyük destekçileri burada, neden bu durumda olduğumu sorabilir miyim?” Rowan gözlerini kırk metre ötesinde beliren 16 yaşlarında gözüken çocuğa baktı. Onun hemen arkasında, Rowan’ı ezen güçlü bir auraya sahip yaşlı bir adam duruyordu. Ellerini arkadan bağlamış ve kibirle Rowan’a bakıyordu.
Çocuk, altın sarısı saçlara ve gri gözlere sahipti. Vücudundan yayılan eşi benzeri olmayan kudret Rowan’ın aurasından aşağı kalmıyordu. Bu kişi görünüşünün aksine herkesin dilinde olan; Ateş Tanrısı’ydı.
Ateş Tanrısı ellerini dudaklarını götürdü. “Aman aman, bu kişi beni öldürmek için gönderilen katil değil mi? Ne acınası… Blaze Ailemin bir üyesi olmayı hak etmeyecek kadar acınası bir halde.” Dedikten sonra arkasını döndü ve yaşlı adama baktı. “Usta, bu kişiyi nasıl halledeyim? Kollarını ve bacaklarını kesip Holy ailesine hediye mi edeyim? Ya da tanıdığım gay arkadaşlara ikram mı edeyim? Böylelikle empati kurabilir.”
Rowan az kalsın kan kusacaktı. Bir Ateş Tanrısı’na bir de arkasındaki yaşlı adama baktı. Bu kişinin kim olduğunu bilmesi için görmesine gerek yoktu. Yüz yıl önce kim olduğunu herkese kanıtlamıştı.
Uzman Yedi Yıldız!
Bu kişi Yedi Yıldız Şehri’nin valisiydi! Sadece bir emirle binlerce oyuncuyu yanına çekebilecek kişiydi. Asuralar ile olan savaşta en önde savaşan kişiler arasındaydı. Rowan’ın bu seviyedeyken karşı koyamayacağı biriydi. Bir tokadı ile öteki dünyayı boylardı.
Yedi Yıldız, Ateş Tanrısı’na bakmadan Rowan’a söyledi. “Rowan, yıllar boyu İttifak’a bir sürü profesyonel okçu kazandırdın. Buradayken birçok başarı sağladın ve yükselmeye devam ettin. Yeniden doğman için yakında bir beden bile hazırlanacak. Yol yakınken vaz geç. Sana olan saygımdan dolayı harekete geçmiyorum. Ama ben olmasan bile beş Usta’ya karşı koyman olanaksız.”
“Hayır, Roan oyuna geldiğinden beri benim yanımdaydı. Sizin salak saçma oyunlarınıza kanacak değilim. Ben gidiyorum.” Dedikten sonra Conner’in gücünü tekrardan yardı ve altındaki uçurumu görmezden gelerek kaçmaya başladı.
“Ah… Benden kaçamazsın.” Dedi yorgun bir ses. Bu sesin ardından altındaki uçurum eşsiz bir çekim gücü oluşturdu ve bir kara delik misali çevresinde ne varsa çekmeye başladı. Buna kaçmaya çalışan Rowan’da dahildi.
Rowan bacaklarındaki gücün çekildiğini hissetse de umursamadı ve zorlamaya devam etti. Ardı ardına yükler üzerine geldi. Solundaki Altın Güneş ışıklar saçtı ve çevresinde altın haller oluştu. Gümüş Ay’dan gümüşi kılıçlar inmeye başladı. Kafasındaki demir kazık ise olduğu yerde dönmeye başladı.
Beş güçlü usta, bir kişiye karşı birleşmişti.
Yıldız Enerji’si isyan etti. Çevrede patlamalar meydana geldi. Çok yakındaki bir dağ bile güce dayanamayıp kendi içine çökmeye başladı. Ama kimse Rowan’ı tutsak edemedi. Rowan tekrardan bu tuzaktan kaçtı.
“Siktir, içinden geçti!” Crown’un sesi yankılandı. Gümüşi parıltıalar bir kılıç halinde Rowan’ın sırtına çakıldılar.
Peh!
Rowan bir ağız dolusu kan kussa da bu gücü momentuma çevirerek daha da hızlandı. Bir telin bile dışarı çıkmadığı, titizlikle bağlanmış saçı sıcaktan dolayı erimişti.
Rowan işinin biteceğini tahmin etmişti. Bu yüzden kollarındaki Rowan’ı sırtı aşağıya gelecek şekilde çevirmiş ve kaçarken tedaviye başlamıştı.
“Zihin damarlarından birisine darbe yemiş. Normalde olmaması gereken acıyı sonuna kadar hissetmiş. Orospu çocukları! Cennet’ten önceki çağda bile kullanılması yasak olan en acı verici işkencelerden oluşan kapsülü vermişler. Küçücük çocuğun size ne zararı vardı?” Rowan, Roan’ın zihin damarına vurduğunda Roan tekrardan çığlıklar eşliğinde uyandı.
Kırmızı gözlerinin çevresi kan kırmızı rengini aldı. Refleks olarak Rowan’ın kollarını sıktı. Ardından çırpınmaya başladı. Rowan’ın elbiselerini parçalıyordu neredeyse! Ancak Rowan bunu umursamadan koşmaya devam etti. Her hareketinde vücudundaki yara miktarı daha da artıyordu. Bariyerden kaçsa da iki ustanın saldırılarına maruz kalıyordu. Ayrıca Büyük Uçurum yüzünden hızı yarı yarıya düşmüştü.
Roan’ın çığlıkları devam ederken tepelerine bir kilometreden daha büyük bir Demir Kazık indi. Rowan son anda Roan’ı bir kenara atmış ve kazıktan kaçınmıştı. Kaçındığı anda binlerce küçük kazık onu hedefledi.
“Bin Yıllık Kartal Oku!” Rowan geriye takla attıktan sonra envanterinden yayını çıkardı ve bir ok yerleştirdiği gibi kirişi serbest bıraktı.
Kullandığı ok, bin yıllık Kara Kartal’ın kemiklerinden ve çekirdeğinden yapılmıştı. Bu yüzden eşi benzeri olmayan bir kuvvete sahipti. Yaydan çıktığı anda büyük kazıkla çarpışmış, giderken binlerce kazığı da yok etmişti.
Bu okun kuvveti D-7 seviyesinde bir lazer topuyla aynıydı. Bırakın bir büyüyü, İttifak’ta bulunan en güçlü savaş gemisi bile hasar alırdı. Demir Kazık’ta bir savaş gemisi kadar dayanıklı olmadığından ok tarafından anında defedilmişti.
Ancak ok orada yok olmamıştı. Hızla yön değiştirmiş ve Büyük Uçurum’un derinliklerine dalmıştı. Yarım saniye sonra bir çığlık oradan yükseldi.
“HAYIRR!!!!”
[Tebrikler! Bir Usta Oyuncu’yu öldürdünüz.] Rowan zihnine dolan bildirimleri umursamadan Roan’ı fırlattığı yere gitti.
“Yok!”
“Çünkü burada!” Yedi Yıldız aniden Rowan’ın arkasında belirdi. Sol elinde çığlıklar atan Roan duruyordu. Yedi Yıldız sağ avcunu, Rowan’ın sırtına vurdu.
Güm! Güm! Güm! Güm! Güm! Güm! Güm!
Yedi Yıldız Işığı, Rowan’ın tüm kemiklerini anında parçalara ayırarak savurdu. Rowan üç yüz kilometre öteye bir futbol topu gibi uçtu. Lakin burada bitmemişti. Yedi Yıldız, Rowan havadayken üzerinde belirmiş ve göğsüne başka bir avuç indirmişti.
Güm! Güm! Güm! Güm! Güm! Güm! Güm!
Rowan bir meteor gibi yere çakıldı. Düştüğü yere seksen metrelik bir krater açıldı. Yıldız ışıkları etrafa saçılarak her yeri tahrip etti. Kraterin ortasında ki Rowan’ın göğsü içeri göçmüştü. Herhangi bir yaşam belirtisi hissedilmiyordu.
“USTAAAA!” Roan aşağıdaki manzarayı görünce acıyla çığlık attı. Acısını dahi unuttu ve tüm gücüyle kurtulmak için çabaladı. Ama Yedi Yıldız’ın bir tokadı ile bayıldı.
“Kulak tırmalayan şeylerden hoşlanmam.” Yedi Yıldız, Roan’dan Rowan’a döndü. “Her ne kadar bir usta olsan da Usta’lar sadece bu oyunda güçlü. Bir Uzman değilsen, bir bok parçasısın. Ah… Gerçekleri göremeyen aptallardan da hoşlanmam.”
Bir ışınlanma ile Ateş Tanrısı’nın yanında ortaya çıktı. Roan’ı bir çuvalmış gibi Ateş Tanrısı’na fırlattı. “Ona zarar verme. Alex bunu daha çok sevecektir. Yedi Yıldız Şehri’nde bizi bekliyorlar.”
***
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..