Bölüm 30: Alex'in Misafirperverliği

avatar
472 2

Cennet Hükümdarı'nın Günceleri - Bölüm 30: Alex'in Misafirperverliği


 

Yıldırımlar gökyüzünden düşüyordu. Rüzgar korkusuzca kükrüyordu. Yıldız ışıkları garip bir şekilde Yedi Yıldız Şehri’ni aydınlatıyordu. Görkemli şehir Demir Kazık’tan bile daha muhteşem bir mimariye ve ihtişama sahipti.

 

Şehrin ortasındaki vali konağından ateşler yükseliyordu. Büyük avluda siyah saçlı, yeşil gözlü bir adam ellerini arkadan bağlamış bir şekilde önünde diz çöken çocuğa bakıyordu. Adamın zümrüt gibi ince gözleri vardı. Pala bıyığı iki taraftan yukarı doğru kıvrılmıştı. Yüzünde ufak bir duygu bile yoktu. Sadece gözleri yerdeki çocuğa dönüktü.

 

Onun karşısında yaşını gösteren görünümü ile Vali Yedi Yıldız, altın saçları ve gri gözleriyle Ateş Tanrısı duruyordu. Vali Yedi Yıldız karşısındaki adam sanki büyük bir dostmuşçasına kollarını açarak sarıldı. Ateş Tanrısı bir diken üzerindeymiş gibi tevazuyla eğildi.

 

Karşısındaki adam oyunda acemi bile değildi. Ama gerçek dünyada uzmanların bile başını eğdiği yüce bir figürdü. BSB’nin şefi Alex!

 

Yedi Yıldız geri çekilde ve yerde diz çökmüş Roan’ı işaret etti. “Bu kişi Blaze Gezegeni’ne hükmeden imparatorluk ailesinin en yeni üyesi… İsmi Roan, soyadı Flame. 12 yaşlarında, oyuna bir ay önce katılmış birisi. Kartal Göz’ün öğrencisiydi. Ancak onu çoktan ortadan kaldırdım. Endişelenmene gerek yok.”

 

Alex’in dudakları yukarı kıvrıldı. “Teşekkürler Kardeş Yedi Yıldız, bu sefer gerçekten sana borçlandım.” Ardından Ateş Tanrısı’na döndü. “Ateş Tanrısı’nın mirasını alacak kadar şanslısın. Seni tebrik ederim, İttifak’taki yükselişin kaçınılmaz.”

 

“Teşekkürler, efendim! Sizin kadar yükselmek için elimden geleni yapacağım!” Ateş Tanrısı heyecanla söyledi.

 

“Güzel,” dedi Alex, “Bana bu bilgileri nereden aldığını söyleyecek misin? Eğer bilgi simsarın güvenilirse iş teklifim olacak.”

 

“Tabii ki!” diye heyecanla konuştu Ateş Tanrısı, “Demir Kazık Bölgesi’nin arka mahallerinden birisinde bir klanı kontrol ediyor. İsmi Remy, gerçek dünyada dahi tanıdığım bir dahi. Bu bilgileri kendisinden aldım. İş teklifinizi ona ileteceğim.”

 

“Sana güveniyorum…” diyen Alex, Ateş Tanrısı’ndan ayrılmasını istedi. Ateş Tanrısı saygıyla eğildikten sonra Roan’a baktı ve oradan ayrıldı.  

 

Ateş Tanrısı gittikten sonra Alex’in yüzündeki gülümseme silindi ve yerini gaddar bir ifade aldı. Yedi Yıldız’a bakarak mırıldandı, “Kardeş Yedi Yıldız, bana ses geçirmez bir oda vermelisin. Gereksiz gürültü çıkmasını istemem.”

 

“Sen nasıl istersen.”

 

***

 

Roan kalbinin birkaç santimetre altına saplanan iğnenin çıkarılmasıyla tekrardan uyandı. Zarif ve yakışıklı yüzü çektiği acı yüzünden buruşmuş ve ıslanmıştı. Vücudunu kaplayan terlerin açılan yaralara düşmesinin verdiği acı yüzünden tekrar inledi.

 

“Söyle! Core’ye neden tecavüz ettin?” Alex gümüş renkli uzun iğneyi bir bez parçasıyla silerken Roan’a sordu. Bugün Roan’ın işkencesinin ikinci günüydü. İlk gün Roan’ın tırnaklarını çekmiş ve kaynar sular içirmişti. Roan’ın çektiği acıyı gördüğünde ise zihinsel yerine fiziksel acıyı tercih etmişti.

 

Roan soyulmuş dudaklarını oynattı. “B…e…n… y…a…p…m…a…d…ı…m…” sürekli bağırması yüzünden ses telleri birkaç kere yırtılmıştı. Kendi kanında boğulmayı beklese de Alex işkence konusunda oldukça ustaydı. Bunu fark ettiği anda Roan’ı iyileştirmişti.

 

Alex siyah ayakkabılarını dikkatle sildikten sonra Roan’ın erkeklik organına sertçe tekme attı. “Palavra, sen yapmadın da kim yaptı? Ah… Doğru. Sen yapmadın ama başkasına yapma imkanı verdin…”

 

Roan acıyla büküldü. Derisi kasıldı ve çığlıklarını yuttu. Bacak arasından kan ve et düştü ve Roan’ın zihnini nasırlaştıran acı tekrardan ortaya çıktı.

 

“Merak etmene gerek yok. Sen hatırlamıyor olabilirsin ama ben hepsini sana hatırlatacağım. Oldukça zorlu olsan da daha beterlerini görmüştüm.” Dedi Alex, başka bir sıvı alırken. Bu sıvıyı Roan’ın üzerine attığında sıvı Roan’ın deliklerinden içeri girerek organlarını kavurmaya başladı.

 

Roan tekrardan acıdan dolayı bayıldı. Ama bir saniye sonra tekrardan uyandı. Vücudu nöbet geçiriyormuşçasına titriyordu.

 

“Bu işlem biraz  uzun süreceğinden sana bir aşk hikayesi anlatacağım.” Alex bir sandalye çıkardı ve bacak bacak üzerine atarak oturdu. “Bir varmış, bir yokmuş. İttifak daha şuanki gücüne erişmemişken, Cennet’teki canavarlar azmamıştı. Kutsal Büyücülük Akademisi’nde, altından daha nadir olan saçları, bal rengi gözleri olan bir kadın varmış. Kadın öyle güzelmiş ki namı komşu gezegenleri, bölgelere yayılmış. Kadın öyle yetenekliymiş ki yeteneği komşu gezegenlerce yayılmış, bölgelerin diline düşmüş. İttifak’ın 24 bölgesinin her birinden taliplileri ortaya çıkmış. Bu kadını elde etmek için milyarlarca cennet kristali teklif edenler, savaş filoları hediye edenler, imparatorluklar sunanlar varmış. Ancak kadın hiçbirini kabul etmezmiş.”

 

“Günlerden bir gün, Bölgesel Suç Bürosu’nda çalışan genç bir dedektif bu kadına tutulmuş. Ancak kadın öyle muhteşemdi ki, bırakın bir dedektifi; bir imparator bile kendini ona layık görmüyormuş.”

 

“Genç dedektif, bir imparator kadar zengin değilmiş. Diğerlerinden daha keskin bir gözü, dikkati ve kalbi varmış. Kadını ne olursa olsun bırakmayacağına dair ant içmiş, kadının önünde. Kadın bunu kâle almamış, çünkü hangi imparator ant içmemişti ki? Kimler ona yemin etmemişti ki? Ama bu kişiler bile birkaç ay sonrasında vaz geçmişti.”

 

“Ancak bu genç dedektif diğerleri gibi değilmiş. On yıllar geçse de kadını sevmekten ve her sene onu ziyaret etmekten yılmamış. Ayrıca kadını bir hedef olarak gördüğünden, sürekli olarak kendini geliştirerek büroda Yardımcı Şef olana kadar yükselmiş. En sonunda yeterli olduğunu düşünmüş ve kadına evlenme teklifi etmiş.”

 

 

“Kadın bu evlilik teklifini düşüneceğini söylediğinden genç dedektif pes etmemiş.” Alex konuşurken Roan bir anda uyandı ve zincirlerden kurtulmaya çalıştı. Ancak Alex onun suratına ayağının tabanıyla vurarak geri oturttu. “Burada önemli bir şey anlatıyorum.”

 

“Neyse, devam ediyorum. Genç dedektif oldukça inatçı olduğundan sürekli denemiş ve en sonunda kadın kabul etmiş.” Alex elinde olmadan gülümsedi. “Dünyalar genç dedektifin olmuş. Midesinde kelebekler uçuşmuş, heyecanla düğün yapmışlar. Dedektif zaten kadına aşıkmış, kadında zamanla ona aşık olmuş ve yirmi sene sonra bir kızları olmuş. Baba olan dedektif artık duramamış ve tedirgin bir şekilde doğumhaneye girmiş. Bir beşikte evrenin en tatlı bebeği duruyormuş. Dedektif dili tutulmuş bir şekilde bebeği ellerine almış, kainattaki en nadir hazineyi tutuyormuş gibi dikkatli ve titizdi.Ancak heyecanı beş saniyeden uzun sürmedi. Çünkü odada hissettiği nefesler 4’ten 3’e düşmüş. Aceleyle arkasını dönmüş ve yatakta yatan güzeller güzeli kadını kucaklamış. Kalbi artık atmıyormuş. Teni solmuş, vücudundaki kan hızla çürümeye başlamış. Dedektif kendini toplamaya çalışmış ama başaramamış. O gün, yeni doğan bebekle birlikte kadının başında ağlamış…” yüzündeki gülümseme yavaşça soldu ve yerini derin bir hüzün aldı.

 

“Bunların kim olduğunu söylememe gerek yok. Ondan sonra dedektif canla başla çalışmış ve karısının ölümünü araştırmış. Bu sırada biricik kızını da özen ve dikkatle yetiştirmiş. Bir dediğini iki etmemiş, ne isterse almış. Kızı, aynı annesine benziyormuş, bu yüzden dedektif daha da özenmiş ve etrafına kimseyi yaklaştırmamş. Onun için yapamayacağı şey yoktu.”

 

Alex yavaşça doğrularak dik pozisyona geldi. “Şimdi ne kadar değerli birisine bulaştığını anladın mı? Bırak seni, Demir Kazık Bölgesi’ndeki bütün erkekleri toplasan onun saçının teli kadar etmezsiniz. Sen böyle birisini kirlettin. Elini sürdün. Neyse ki teknoloji oldukça gelişmiş ve bu bir oyun. Zihinsel yaraları kapatmak için onları silmek yeterli.”

 

“Önemli olan suçluyu bulmak. Şimdi, tekrardan soruyorum. Ona neden tecavüz ettin? Senin pis ellerin nasıl onun yeşim bedenine temas etti?” Alex eğilerek Roan’ın gözleriyle aynı pozisyona geldi. Roan’ın bir ateş gibi parlayan gözleri artık eski parlaklığını taşımıyordu. Bunu görmek Alex’i memnun etmişti. Bu kırılmaya çok yakın olduğunu gösteriyordu.

 

“S…a…n…a… b…e…n… ya…p…m…a….d..u…m… de…d..m…” Roan kafasını kaldırdı ve Alex’in küçük gözlerine baktı.

 

Alex Roan’ın sol eliyle çenesini hafifçe kaldırdı ve sağ eline aldığı 30cmlik gümüş iğneyi gözlerine doğru yaklaştırdı. Roan’ın göz bebekleri küçüldü. Zincirlerle bağlanmış vücudunu çevirmeye çalıştı. Çırpındıkça çırpındı ama Alex’in ellerinden kurtulamadı.

 

“Beyin gizemli bir şeydir. Özellikle sınıf olarak uyanmış kişilerin beyni. Beyinde on iki tane yıldız damarı vardır. Bunlardan birisi sağ göz bebeğinin hemen altında bulunur.” Alex gümüş iğneyi tek hamlede Roan’ın gözünün derinliklerine sapladı. “Eğer orayı delersen, görme duyun yok olur ve vücudunun uzuvları işe yaramaz hale gelir. Bunun sonucunda hareketsiz kalırsın ama çok fazla acı hissedersin.”

 

Dediği gibi de oldu. Roan çığlık dahi atamadan hareketsiz hale geldi. Gözleri olabildiğince açıldı. Derisinde kasılmalar oluştu. Sağ gözünden altın renginde kanlar akmaya başladı.

 

“Birazdan içeriye Elmassırtlı Öküz’ün kanından yapılmış bir gaz sızdırılacak. Ne işe yaradığını söylemeyeceğim. Bu yüzden zevk almaya bak.”

 

Alex bunları söyledikten sonra Roan’ı daha fazla umursamadı ve odadan çıktı. O gittikten beş dakika sonra içeriye bir gaz dolmaya başladı. Gaz hafif pembeydi. Ancak çok hızlı bir şekilde havayla karışmıştı.

 

O andan sonra Roan’ın gözleri kasılmayı hiç bırakmadı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46884 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr