Bölüm 31:
Blaze İmparatorluğu, birçok maden gezegene, yıldıza ve istasyona sahip bir imparatorluktu. Ayrıca güzel manzaraları ile bilinirdi. Bu yüzden her yıl bir çok turist orayı ziyaret ederdi. Ayrıca Başkent Blaze’deki Bilgelik Sunağı birçok bilgini kendine çekerdi.
Lakin her zaman ışıklar saçan o başkentin üzerini kara bulutlar kaplamıştı. Sıradan halk bunun sıradan bir doğal afet olduğunu düşünebilirdi ama büyük aileler ve sarayla bağlantısı olan herkes bunun nedenini anlardı.
Her zaman tarafsız olan Flame Ailesi, herkesi şaşırtacak bir hamle yapmıştı. Bir süre önce yerinden edilen Sapphirus Ailesi birçok büyük aileyi tedirgin etmişti. 12 Büyük Dük Ailesi’nden birisi bir gün ansızın her şeyini kaybetmişti. Aile lideri ertesi gün halka açık idam edilmiş, diğer fertler sürgüne gönderilmişti.
Bu aralarından birisine olmuşsa, diğerlerine neden olmasın? Bu yüzden tüm aileler kendi taraflarını seçti.
12 Büyük Aile’nin en güçlü ikinci ailesi olan Diasworth Dükü tarafını bildirmiş ve 2. Prensin yanında yerini almıştı. Bu güç dengelerini tamamıyla değiştirmişti. 2. Prens daha baskın hale gelmiş ve Genç Prenses’in yenilgisi kesinleşmişti. En azından herkes öyle düşünüyordu; 12 Büyük Aile’nin en güçlüsü olan Wykes Ailesi tarafını bildirene kadar.
Wykes ve Diasworth Ailesi ezelden beri birbirine düşman olan iki aileydi. Aralarında pek bir güç farkı yoktu ama Wykes Ailesi öne çıkıyordu. Diasworth Ailesi 2. Prensin annesinin ailesi olduğundan en başından beri gizlice onu destekliyordu. Wykes’lardan tamamen farklıydılar.
Onlara nazaran Wykes Ailesi’nin Genç Prenses ile herhangi bir akrabalığı yoktu. Onları desteklemelerinin sebebi 2. Prensin Diasworth Ailesi’nden olmasıydı. Eğer gücü eline geçirirse Wykes Ailesi kesinlikle rahat edemez, belki de yok olurdu.
Ancak bunlar bile o kadar şaşırtıcı haberler değildi. Asıl şaşırtıcı olan Flame Ailesi’nin hareketiydi.
Yaklaşık bir hafta önce Flame Ailesi bir anda gezegeni terk etmişti. Bu öyle bir terk ediş değildi. Tam olarak işleri karıştırmışlardı.
Topraklarını fahiş bir fiyata 2. Prense satmış ve Yükseliş Akademisi’nin alt ailelerinden birisi olmuştu. Bu ne demekti? Blaze Gezegeni için en kritik materyal olan Ateş Taşları’nın tüm kontrolü 2. Prense geçmişti. Ayrıca ele geçirdiği topraklara kendi adamlarını yerleştirerek hiç iz bırakmadan ele geçirebilirdi.
12 Büyük Aile küçümsenecek bir şey değildi. Tüm temel bu ailelerin üzerine kurulmuştu. İmparatorluğu gelirlerinin %50’si bu aileler tarafından yürütülür, askerlerin büyük çoğunluğu bunlar tarafından yürütülürdü.
Sadece birisi bile her şeyi değiştirmek için yeterliydi.
Bilgelik Sunağı, Bilgi’nin Yuvası.
Cassius tamamen bitmiş bir şekilde çalışma masasından kalktı. Üzerinde altın işlemeleri olan, azure renkli bir cüppe vardı. Yüzü dünyanın yükünü omuzlayan, ömrünün sonuna gelen bir kahraman gibi bitikti.
Beyaz renkli duvarlara dayanmış büyük parşömen dağını umursamadan alnını ovdu ve yürüyüş yapmak için odadan çıktı.
“Lanet olası Allen! Tüm Blaze Gezegeni’nin yüz karası, Usta’ların en aşağılığısın! Yaptın yapacağını… her şeyi mahvettin.” Diye kederle mırıldandı Cassius.
Son bir hafta da birkaç kez yorgunluktan bayılmıştı. Her ne kadar bir Usta olsa da yorgunluk başına vuruyordu.
Allen Flame bir Dük’tü. Ve Dük olmanın en düşük koşulu da Orta Seviye Usta olmaktı. Ancak Allen bundan daha fazlasıydı. O imparatorlukta ki en güçlü 7. Büyücüydü. Yeri doldurulamayacak kadar önemli birisiydi.
“Onu küçümsemek büyük bir hataydı. Her şey bitti. Veliaht Prens olması kaçınılmaz. Eğer o veliaht olursa, benim ve Genç Prenses’in ölümü kesinleşir. Ne olursa olsun buna engel olmam gerekiyor… ölmek zorunda olsam dahi.” dedi soğuk bir his yayarken.
***
Günler ya da saatler geçti. Roan hiçbirini umursayacak kadar rahat değildi. Zaman duygusunu çok önceden kaybetmişti. Kendisinden geriye kalan; kanla yıkanmış bir vücut ve yaşam isteğini yitirmiş bir ruhtu.
Alex her zamanki gibi karşısındaydı. Elinde kıl kadar ince bir hançer vardı. Bugün farklı bir işkence türü deneyecekti. Tırnak çekme, bin derecede kaynamış Yeşim Yılan Zehri içirme ya da enerji kesişim noktalarına saldırma gibi birçok acımasız işkence ona sıkıcı gelmişti. Birçoğunda Roan sadece acımasızca sırıtmış, hiç tepki vermemişti.
Alex işkence etmeyi seviyordu. Özellikle suçlu birisine, özellikle Roan’a! Duyduğu öfkeyi Roan’dan çıkarmak, onun çaresizliğini izlemek büyük bir zevk veriyordu. Bugün ise daha eğlenceli bir işkence deneyecekti.
“Bilirsin, dedektif olmak için gereken nitelikler oldukça fazla. Örneğin uzmanlığı cinayet olan birisi, keskin bir görüşe, eşsiz bir bakış açısına ve objektif bir zihne sahip olmalıdır. Ayrıca oldukça iyi bir anatomi bilgisine, kimya ve matematiğe dair lisanları olmalıdır. Bunlar en düşük seviyeli kişiler için geçerli.” Alex, Roan’a yaklaştı ve çenesini yakaladı. “Bense onlardan binlerce kat daha nitelikli ve özelim. Bir saç telini yüzlerce kez bölebilirim. Suikastçiler, mezhepler, klanlar, tarikatlar, okullar, krallıklar, suçlular… herkes benden korkar ve bana saygı gösterirler. Sence ben bu seviyeye gelmek için neler feda etmişimdir? Söyleyim mi?”
“…insanlığımı!”
“Şimdi senin derini en iyi kasaptan binlerce kat daha iyi bir şekilde yüzeceğim, ardında onu yıkayıp sana çiğ çiğ yedireceğim.”
Roan’ın gözleri en ufak bir şekilde dalgalanmadı. Yakışıklı yüzü artık bir yaşlının cildine benzemişti. Kızıl saçlarında beyazlamalar oluşmaya başlamış ve vücudunda güç kalmamıştı. Tombul ve sevimli olması gereken yanakları kupkuru ve inceydi. Düzensiz bir eğimi vardı – ki bunun sebebi şişmiş yanağıydı.
“Yüzün çok çirkin olduğundan dolayı ilk oradan başlayalım.” Elindeki hançeri ustalıkla çevirdi ve Roan’ın çenesinin başladığı eğime sürdü.
KA-BOOM!
Eşi benzeri olmayan bir güç tüm Yedi Yıldız Şehri’ni sardı.
***
Kardeşimin okulu ve ev işleri ile uğraştığımdan dolayı kısa oldu. Kusura bakmayın. Bir daha ki bölümü 2000 kelime yaparak düzelteceğim.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..