Eşi benzeri olmayan bir güç tüm Yedi Yıldız Şehri’ni sardı.
***
“Kim buna cüret ediyor!?” Yedi Yıldız malikanesinden bir yıldız ışığı saldırının kaynağına doğru hareket etti. Ancak malikaneden bir kilometre uzaklaşmadan yer yüzünden fırlayan bir silüet tarafından yok edildi.
Bu ani saldırı yüzünden malikanede duran Yedi Yıldız kan kustu.
“Bu kişi benimle denk! Yoksa bir Asura mı?” Yedi Yıldız, alanını tüm kuvvetiyle saldı. Bu kuvvet alanı Conner, Crown’unkinden farklı olarak tamamlanmış bir alandı. Uzman seviyesindeki Yıldız Enerjisi hızla şekil değiştirerek uzaydan bağımsız bir alan yarattı.
On kilometrelik büyük şehir bir anda karanlığa boğuldu. Parlak güneşin asılı olması gereken gökyüzü yedi farklı yıldızın ışığıyla yıkandı. Yıldızlar bir ay kadar belirgindi. Yaydıkları eşsiz güç tüm şehri kaplayarak taradı.
Yedi Yıldız alaycı bir şekilde gülümsedi. “Bakalım Yedi Yıldız Alanı’ma karşı ne yapacaksın? İttifak’ın köpeği olmam karşılığında verilen en büyük hediye!”
Yedi Yıldız Alanı, Uzman seviyesinde ki bir gücün eseriydi. İttifak’ın en büyük kütüphanesinde en güçlü alanlar arasında yerini alıyordu. Yedi Büyük Yıldız’ın hepsi bu tekniğe işlenmiş ve karakteristik özellikleri alana entegre edilmişti. Bu alanı kavramak için eşit yaşlarda, yedi farklı yıldızın doğasını kavramalıydınız.
Bu alanı geliştirmek İttifak’ın yardımlarıyla birlikte 98 yıl sürmüştü. Yedi Yıldız dâhilerin arasında bile parlayan bir yıldız gibiydi. O bile 98 yılda yapabildiyse diğerleri kim bilir ne sürede yapardı?
Yedi Yıldız Alanı yayıldıktan sonra başka bir kuvvette onu desteklemek için ortaya çıktı. Bu da başka bir Uzman’dan yayılıyordu. Kim olduğunu anlamak zor değildi; Yedi Yıldız Şehri’nin Yedi Yıldızı’ndan birisi olan Tek Gözlü Alf!
Bir şehre saldırmak son derece yasak olan bir şeydi. Şehirdeki herkes kendilerini savunmak için öne çıkarır ve savaşa katılırdı. Gerçekten de öyle oldu. Şehrin farklı bölgelerinden güçlü auralar yükseldi ve gücün kaynağını aradılar. Yedi Yıldız Alanı tüm çevreyi kapladığından kontrol Yedi Yıldız’da olsa da diğerlerine izin veriyordu.
Bu sırada Tek Gözlü Alf’in konağından yeşim rekli bir kılıç saldırının kaynağına ilerledi. Üstünde tek gözlü bir adam duruyor, bir kaykay gibi kılıcın üzerinde ilerliyordu. Yedi Yıldız, konağından ayrılma gibi bir şeye tenezzül dahi etmedi. Alanını güçlü tutmakla meşguldü. Ayrıca Alf kendisinden aşağı değildi. Sadece bir saldırı için iki Uzman’ın harekete geçmesi itibarlarını düşürürdü.
Alf hızla saldırının kaynağına – şehrin girişine doğru gitti. Şehrin girişi düşük güce sahip insanların bulunduğu mahallelere sahiplik ediyordu. Çok korunaklı olmasa suç işlenmezdi. Ve çevredeki güçlü insanlar sayesinde olay çıkarmak imkansızdı.
Orada bir Uzman’ın olması mantıksızdı.
Alf duyularını çevreye yaydı ve saldırının kaynağını hissetti. Şehrin dışından karanlık bir güç yayılıyordu. Hızla oraya doğru hareket etti. Giderken yanına birkaç Usta’da katılarak gücüne güç katmıştı.
Şehrin hemen dışı büyük bir platoydu. Onlarca kilometrelik alan karanlığa gömülmüştü. Alf bunun bir küçük alan olduğunu anladı ve kendi kuvvet alanını, bu alanı kırmak için kullandı. Böyle alanlarda savaşmak, onlar için büyük bir dezavantajdı.
Alan Genişletme; Hatırlanan Umutsuzluk!
Umutsuzluğun korkutucu gücü çevreye yayılarak bu alanla çakıştı. İkisinin denk olduğunu gördükten sonra Alf’in nutku tutuldu. Bu kişinin alan konusundaki anlayışı kendisi ile eşdeğerdi. Bu bile tehlikesini gösteriyordu.
“Hm, değişti mi?” Alf gücün merkezinin yer değiştirdiğini fark etti. Saniyede onlarca kilometrelik bir hızla alan dönmeye, merkez kaymaya başlıyordu. Alandaki değişim sıradan bir merkez kayması gibi görünüyordu. Ancak Alf’in hisleri bir şeylerin yanlış olduğunu gösteriyordu.
“Benim alanım bu kadar güçlü bir illüzyon alanına sahip miydi? Ayrıca hislerim kırk kilometreden seksen kilometreye kadar erişiyor. Merkezde tam olarak bu mesafenin ortasında…” Alf sakalını ovuştururken gözleri aninde büyüdü.
“Siktir! Tuzağa düştük. Şehre koşun!” Yanındakilere kükredi ve olduğu yerden şehre ışınlandı.
Ancak surların üzerinde doğal olmayan bir bariyer girmesine izin vermedi. Alf kalbinin atmayı bıraktığını hissetti. Şehirde bulunan ustaların %50’si şuan şehrin dışında eğitimdeydi. Birkaçı kendisi ile birlikte saldırganı etkisiz hale getirmek için şehrin dışına çıkmıştı. Geriye iki usta ve bir uzman kalmıştı.
Bariyeri yumrukladı ama üzerinde küçük dalgalar dışında başka bir şey yapamadı. Aksine vücudundan çıkan enerjiler kalkanı daha da kuvvetlendirdi. Umutsuzluk kendi vücudunu sardı. Alanı şekillendirerek kılıcına yükledi ve kuvvetli bir saldırı gerçekleştirdi.
Ba-Bam!
Bariyerin üzerinde küçük bir açıklık oluştu. Alf zaman kaybetmeden bu deliği büyüttü ve endişeyle içine atıldı. Şuan düzgün düşünemiyordu. Yedi Yıldız Şehri kendisinin hayatından bile daha büyük bir öneme sahipti.
Delikten girdikten sonra kendini farklı bir yerde buldu. Burası şehrin girişi ya da herhangi bir bölgesi değildi. Aksine seksen metrelik bir kraterdi. Zihni bir bilgisayardan daha hızlı çalıştı. Neler olduğunu anlamaya çalıştı.
Bulunduğu yer bir ormandı ve bir kraterin içine ışınlanmıştı. Bariyerde açılan gediğe girince buraya gelmişti…
“Siktir, siktir, siktir! Orospu evlatları!” Alf öyle bir öfkelendi ki ormanı saniyeler içine yok etti. Tekrardan bir tuzağa düşmüştü. Afallayacak zamanı bile yoktu. Tüm hızı ile yıldızların en yoğun olduğu bölgeye doğru ilerlemeye başladı. Sanyiede onlarca kilometre hızla ilerliyordu.
Bu sırada Yedi Yıldız Şehri’nin sokaklarını kan bürümüştü. Alf tuzağa düştükten bir saniye sonra yeraltından siyah renkli hayaletler çıkmaya başlamış ve önüne gelen her canlıyı yutmaya başlamıştı. Hayaletlerin gücü değişkenlik gösteriyordu. Düşük seviyelilerden, zirve seviyelilere, zirvelerden ustalara kadar birçok hayalet vardı.
Şehir sakinleri ilk başta korkudan bayılma durumuna gelse de cesur insanlar öne çıktıkça savaşmaya başladılar. Hayaletlere saldırmaya başlamak için gerekli cesarete sahip değillerdi, ama ölüm kalım durumunda yapmak zorundaydılar.
On binlerce hayalet şehrin dört bir yanında terör estirdi. Cesaretli insanlar bir süre sonra korkudan öldü. Şehir sakinlerinin savaşma isteği bir anda yok oldu. On binlere ulaşan hayalet ordusu yüz binlere çıktı.
***
Tüm bunlar olurken işkence odasında ölüm sessizliği hakimdi. Alex gözleri büyümüş bir şekilde Roan’ın suratına bakıyordu. Sağ elinde hançer, sol elinde ise bir deri parçası vardı. Deri parçası yüz kısmından alındığını belli ediyordu. Ancak bu sadece bir deri paraçsı değil, aksine bütün bir suratın derisiydi.
Bir ürperti vücudunu sardı ve korkuyla titredi. “S-Se-Sen… sen kendi yüzünü mü soydun?”
Elindeki deri parçası Roan’ın yüzünde olması gereken tüm deriyi içeriyordu. Bunu Alex’in kendisi yapmamıştı. Aksine hançeri deriye dokundurduğu anda tüm deri kasılarak yerinden kopmuştu. Böyle bir şeyin olması için o derinin daha önceden oraya tutturulmuş olması gerekiyordu. Böyle bir şey o kadar acı vericiydi ki CP-405 gibi acımasız işkence aletlerini kullanan birisi yapamazdı. Kaldı ki Roan gibi bir çocuk asla yapamazdı.
Roan derisinin korumadığı, kanlı yüzüyle gülümsedi. “Makyaj yapmış gibi mi duruyorum?”
Dudakları, göz kapakları, burnunu koruyan eti, yanakları yoktu. Alnı yoktu. Sadece kan, kemik ve kas vardı.
“Ne?” Alex soğukkanlılığını koruyamadı. Sadece Roan’ın kaslarının hareketini gördü. Başkalarının derisini yemek yerken bile soyabilirdi, ancak kendi derisini soyamazdı. Roan’ın kendisine yaptığını görünce empati kurdu ve işkence için yaratılmış bir aletle ne kadar acıtabileceğini hissetti.
Böyle bir şeye dayanabilir miydi?
Roan’ın çene kasları hareket etti. Alex bir şey söyleyeceğini düşündü ama bir şişe kapağı uzunluğundaki çelik iğne kaşlarının ortasından girdi ve diğer taraftan çıktı.
Alex gözleri açık bir şekilde Roan’ın dizlerinin önüne düştü. Kaşıntı, toksin, acı tüm vücudunu sardı. Acı bir şey hissettirmese de ölmeden önceki birkaç saniyelik zaman diliminde hissettiği kaşıntı onu çok rahatsız etti.
“Bu iğne ona yutturduğum iğnelerden değil mi?” Bilinci oyundan ayrılırken düşündü. “..şimdi anladım. Dişinin arkasına sapladı ve bir gün boyunca onu orada tuttu.”
Alex, dün gece Roan’a bir tabak dolusu kızgın çelik iğne yutturmuş ve bazılarını çiğnetmişti. Roan’ın çığlıklarına odaklandığından bu senaryo tamamen aklından çıkmıştı.
Alex’in nefesi durakladığında Roan’ın yüzünden akan kanlar akmaya devam etti. Roan acıya karşı soğuk bir nefes aldı ve ağzında biriken kanı Alex’in üzerine tükürdü.
“Şimdi…” Kollarının bağlı olduğu prangalara ve prangaların monte edildiği beyaz duvara baktı. “…dışarıda bir boklar dönüyor. Prangalardan kurtulduktan sonra burada kalmak en mantıklısı. Umarım piçler buraya odaklanamayacak kadar meşgul olurlar.”
,***
Akşama doğru bir bölüm daha geliyor. Bitirmelik bir yer olduğundan bitirdim.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..