Bölüm 43:
Roan’ın önündeki kağıtlarda garip semboller vardı ve garip bir şifreleme yöntemi izlenmişti. Garip semboller Dumortiorito isimli garip bir ırkın antik diliydi. Dumor Dili olarak da geçerdi ve genellikle gözcülük için yapılan büyülü aletlerde kullanılırdı. Sadece bir dil olmasına rağmen kelimeleri, büyüleri bir kod gibi yazmaya olanak sağlayacak kadar güçlüydü.
Roan bu dili çok iyi bir şekilde biliyordu. Çünkü neredeyse fotografik olan hafızasının tüm gücünü, Cennet Yolu’ndaki Demir Kazık Kütüphanesi’nde kullanmıştı. Sadece Dumor Dili’ni değil, farklı ve değişik birçok şey hafızasındaydı.
Kağıdın üzerinde beş farklı sembol Roan için kolaydı. Bu yüzden beş saniye içinde sembolleri çözümledi ve bir kenara not aldı. Bunu yaparken bir yandan da askerleri yöneterek, hiçbir korumayı bankaya yaklaştırmadı. Yaklaştırdıklarını da içeri çekip işlerini bitirdi.
Sırada şifreleme yöntemini çözmek vardı. Beş farklı sembol vardı ve sırasıyla; ‘Ölüm’, ‘Göz’, ‘Kanal’, ‘Işık’, ‘Güneş’ sembolleriydi. Bunların bir şifre olduğu belliydi. Roan garip şifreleme yöntemi derken bundan bahsediyordu.
“Neyden bahsediyor acaba? Ölüm. Güneş. Göz. Kanal. Işık…” O anda sezgileri garip bir tepkime verdi. Gözünü kapattı ve hiç düşünmeden ellerini hareket ettirdi. Bir kalem aldı ve Dumor dilinden garip sözcükler yazmaya başladı. İçinden bir ses sadece bunu yapmasını söylüyordu.
Yirmi saniye sonra Roan gözlerini açtı ve aklından çizdiği sembollerin anlamlarına baktı. Yedi sembol çizmişti ve sadece bir tanesi; Formasyon yazan sembol dikkatini çekmişti.
“Formasyon… Formasyonların gücünü kullanmamı istiyor olabilir mi? Hazır demişken, bankanın haritasında herhangi bir kasa odası gözükmüyor. Bir formasyon aracılığı ile açılıyor olabilir mi?”
Önünde beliren haritalardan ilki bankanın haritasıydı. İç mimarisi, güvenlik kameralarının yeri hepsi gözüküyordu. Roan’ın yaptığı ilk işte güvenlik kameralarını etkisiz hale getirmekti.
Roan derin bir iç çekti ve askerlerini gruplara ayırdı. Bir grubu güneş ışığının vurduğu yere yerleştirdikten sonra en çok ışık düşen yere de bir grup koydu. Ardından gelen askerin öldüğü yere bir tane, kapıdan girince gözün ilk gördüğü rezervasyon yerine bir grup koydu. Sen grubu ise, haritada gösterilen büyük kanalın üstüne koydu.
“Denemekten başka şansım yok. Olmadı çıkarım ve eğlenceli bir oyun oynarım.”
Bu oyun her ne kadar Roan’ı eğlendirse de çok zorsa oyunu oynamayı bırakır ve başka oyuna geçerdi. Beklediği gibi beş saniye geçti ama herhangi bir şey olmadı. Roan iç çekti ve “Sertçe yere vurmayı deneyin.” diye emir verdi.
Yerlerine geçen gruplar sertçe yere vurdu ama herhangi bir değişiklik olmadı. Bankalar genellikle en güvenli yerler olurdu. Duvarları kaba kuvvetle kırmayı denemek aptallıktan başka bir şey değildi.
Beklediği gibi hiçbir şey olmadı. Ancak bu sayede kaba kuvvetin işe yaramazlığını fark etti. Beş askerini pencerelerden çıkardı ve dışarıda dikkatle duran askerlere saldırttı. Tekrardan kazanılan tansiyon içinde Roan’ın bir askeri pencereden düştü ve korumaların ateş altında anında can verdi. Aynı anda ikisi daha pencereden düştü ve korumaların önüne kuzu gibi sunuldular.
Korumalar saldırdığı anda ekrandaki koruma sayısı birden sıfıra vurdu. Roan’ın üç askeri bir anda arkalarından çıktı.
Ölen askerlerin çektiği dikkat sayesinde, arka pencerelerden çıkan askerler diğerlerinin işini tek saldırı da bitirmişti. Onlar saldırdığı anda Roan askerlerini salmış ve saldırıyı bitirmeyi sağlamıştı.
“Hm…”
Roan düşüncelerle boğuşurken önündeki ekran karardı ve parlak yeşil harflerle yazılmış ‘kazandınız!’ yazının önünde belirdi.
“…”
“…”
Bu yazıyı gören Roan kazandığını bilmesine rağmen en ufak bir şekilde sevinmedi, aksine öfkelendi ve küfürler etmeye başladı.
“Benimle taşak geçiyorlar! Yarrak kafalılar!”
Tek yapması gereken korumaları öldürmek miydi? O zaman o kadar harita, şifre neden verilmişti? Neden beyninin bir köşesinde onlarla uğraşıyordu? Roan bunların bir tuzak olduğunu anladı ama kendisine yediremedi.
“Acilen 2. Aşamaya geçmek istiyorum!”
Roan hiç olmadığı kadar öfkelendi ve tüm oyunun içine sıçmayı istedi. Oyunun tüm aşamalarını bitirmeye ve herkese yaymaya yemin etti. Önceden eğlence için girdiği oyunu bu sefer ciddi bir şekilde oynayacaktı.
Birkaç saniye sonra mekanik ses tekrardan belirdi.
[2. Aşama başlatıldı! Değerli Taş Bankası, yeni nakliye edilmiş tam on bin adet Melek Gözlü Sitrin’e sahip. Bu sitrinleri en az kayıpla ele geçir ve çağrılan gemiye yükle. Bu sefer daha gerçekçi olacaktır. Bir karakter olarak dahil olacaksın ve yöneteceksin.”]
Roan öncekinden farklı olarak bu sefer gerçek insanlar gördü. Hepsinin yüzünde gülümseyen civciv maskesi vardı ve auraları engindi. Hepsi en azından Zirve Seviye uzmandı ve teknolojinin gücü ile donatılmışlardı.
[Seviye arttığından zorluk ve imkanlarda arttı. Haritada ki turuncu renkli nokta sitrinlerin bulunduğu kasa, mavi renkli olan sitrinleri yükleyeceğin gemi ve son olarak kırmızılar, bu kişiler oldukça önemli rehineler. Onları kullanarak düşmanı caydırabilirsin.]
Roan önündeki haritaya baktı ve her kısmı hafızasına kazıdı. Gözlerini kapadı ve savaş simülasyon oluşturdu. Birçok adımı düşündü ve nasıl uygulayacaklarını anladı.
Gözlerini tekrardan açtığında önünde on altı Zirve Seviye’nin görüş açısı vardı. 9’u yakın dövüş savaşçısıydı. Ellerinde amazonit ile güçlendirilmiş, titreşimli gümüş mızraklar vardı. Hepsinde garip auralar vardı. Roan onların sağ göğsündeki yedi renkli garip gülü fark etti ama şirket logosu olduğunu düşündüğünden umursamadı. Reklamlar normaldi.
Geriye kalanlardan biri elektriğin gücüne hükmeden bir büyücüydü, birisi suikastçi ve diğerleri de farklı alanlarda uzmanlaşmış kişilerdi. Ancak hepsi bu soygun için yaratılmıştı.
“Tamam. İçeride büyük bir klanın varisi var.” Suikastçinin kulağına iletti. “Suikastçi, sana P-1 adını kodunu veriyorum. İçerideki varisi ele geçir ve kasayı koruyan kişileri etkisiz hale getir.”
“Savaşçılar soldan sağa doğru sırasıyla P-2, P-3,P-4, P-5, P-6, P-7, F-1, K-1 kod adları ile bilinecek. Diğerleri ise dikkatle beni dinlesin…” Roan hepsine kod adını verdikten sonra hepsinden canlı sesler duydu. Hepsinin bakış açısından görebiliyordu ama tam anlamıyla kontrol edemiyordu. Daha çok yönlendirmesi bekleniyordu. Kontrol etmesi değil.
“V-1, bankanın arka kapısının üç metre sağında bir elektrik kutusu var. Orada parlak kırmızı bir güç taşı var, onu çıkararak güç jeneratörlerini deaktif et. P-1 harekete geçmek için hazır ol. P-2 ve P-3 önüne çıkacak düşmanları halletmek için önden ilerleyecekler. Sinyal bozucuları ve yapay alanları yerleştirin. K-2 elektriği kontrol etmek için hazırlan. Senden elektriği manipüle etmeni ve yere aktarmanı istiyorum… Geri kalanlar, üçe bölünsün ve savaşa hazır olsun. Üç dakikamız var.” Roan hepsine tek tek söyledikten sonra önüne semboller çıktı. Sembole üstünkörü bir bakış attıktan sonra V-1’e söyledi. “Kırmızı taşı boş ver, yanındaki turuncu taşı çıkar ve kırmızı taşı onun yerine koy. Ardından turuncu taşı kasanın yanına götür. Kasayı daha hızlı açmak için o taşın gücünü kullanabilirsin.”
Bir saniye sonra soygun başladı ve tüm herkes harekete geçti. Roan tam odak bir şekilde soyguna odaklandı ve inanılmaz bir performans sergilemeye başladı.
Zaman bir su gibi akıp gitti.
Roan onlarca dakika, hatta saatlerce oyunda durdu. 2. Aşama, 3. Aşama, 4. Aşama, 5. Aşama, 6. Aşama derken Roan hepsini büyük bir çabayla geçti. Her şeyi beynine kazımıştı artık. Onu en çok zorlayan 6. Aşama olmuştu. Çünkü bu aşamada daha önce hiç görmediği seviyeler ve garip güçler vardı. Ancak oyundan ayrılıp detaylı bir araştırma yaptı ve tüm şifreleri detaylıca çözdü. Çözümleme becerisi gittikçe gelişti ve bilgi deposu oldukça açtı.
Roan oyunu kaydetti ve kanlanmış gözlerle oyundan çıktı. Sanal Dünya’nın içinde tekrardan belirdiğinde bir oyun forumu açtı ve hızla bildiklerini oraya yazdı. Nasıl geçileceğini, ne yapılacağını ve ekstra ödüller için ne yapılacağıydı. Bunları yaptıktan sonra çıkmaya karar verdi, çünkü zihni ve gözleri son derece bitikti. Ayrıca yorgun hissediyordu. Kaç saat geçtiğinden emin değildi ama kısa olmadığı kesindi.
“Oh, yarrak kafalılar! Şimdi şirketi batırmazsam en adi şerefsizim.”
Tam o anda mesaj kutusundan bir bildirim geldi. Roan mesaj kutusundaki mesajı okuduğunda öyle sinirlendi ki oyundan çıkmayı dahi unuttu.
Oyun şirketi Roan’a meydan okumuştu!
[Böyle aptalca taktikler izleyerek bize zarar vermezsin. 6. Aşama zor bir şey değildi çünkü bu oyun herkes için yapıldı. Para sadece teşvik içindi. İttifak’ta oyunların bir kazancı olmaz. Hahaha. Gerçekten… beni güldürüyorsun. Ah… Ne diyeceğim? Bir meydan okumaya ne dersin? Sana biraz daha zor bir harita hazırlayacağım. Hm, giriş yerinden anlaşılacağı üzere bir gemide seyahat ediyorsun. Sanal alemden istediğin bilgiye ulaşmana olanak sağlayarak bir kolaylık sağlayacağım… Ama bu haritayı bir ay içinde bitirmelisin. Kaybedersen benden özür dileyeceksin ve aptal olduğunu kabul edeceksin, bu süreçte de ben haritayı kayda alıyor olacağım. Ardından bunu sosyal medya aracılığı ile herkese ileteceğim. Ne dersin?]
Roan hemen yazdı. “Peki ben kazanırsam?”
[Hah. Öyle bir şey imkansız.]
“Karşımda ezilmiş yapay zekaların yaratacısının böyle bir şey yazması çok acınası. Kazanırsam 1,000,000 Cennet Kristali isterim. Ayrıca bu bir anlaşma olacak kayıt altına alınacak. Kabul mü?”
[Senden korkan senin gibi olsun. Haritayı hazırlıyorum. Karşında ben olacağım.]
Roan alayla gülümsedi.
“Kralınız gelsin.”
***
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..