Bölüm 23: Sadece Tanrının Sözünü Dinleyen Rahibe Miria 2
Çevirmen:Ratelnim
Editör:Kurogane / Extacy12
“Ve işte bu şekilde dünya Tanrıça Quira’nın ilahi koruması altında. Nasıldı? Şimdi Leydi Quira’nın yüceliğini anlayabiliyor musun?”
Kilisedeki küçük bir odanın içinde, rahibe Miria bana saatlerdir durmaksızın vaaz veriyordu.
“Evet … anlıyorum. Çok iyi anlıyorum, Leydi Quira en yüce …”
Onu dinlerken, çocuk görünüşümle kasıtlı olarak kafa sallıyordum.
“Canım, anlattıklarımın sana ulaşmasına çok sevindim. Bilge ve sağduyulu küçük kuzu, eminim Leydi Quira’nın lütfu senin üzerinde.”
Miria nazikçe kafama vurdu.
Altın renkli saçları burnumu gıdıklıyordu çok güzel kokuyordu.
“………”
Gözlerim istemeden Miria’nin göğüslerine gitti.
Beyaz kıyafete bütünmüş göğüsleri oldukça dolgun olsalar da Ruby’ninkiler kadar da büyük değillerdi.
Ancak şekilleri çok düzgündü.
Kendimde olmadan yutkundum.
“O zaman ben gidiyorum …”
Beyin yıkamaya yakın seviyedeki dini eğitim hem kulaklarımı hem bedenimi yormuştu.
Bugün yapacak başka işlerim de vardı.
Hemen geri dönüp Liu ile buluşmam gerekiyordu
Diye düşünüp ayağa kalkıyordum ki, Miria omuzlarımı sıkıca tuttu.
“Eve gitmek mi? Canım neler söylüyorsun? Tam da ikinci vaaza başlamak üzereydik, bilirsin. Senin Leydi Quira’nın … insanları nasıl yarattığını ve onlara nasıl yönlendirdiğini duymanı istiyorum.”
“Hayır … çoktan eve gitmiş olmam lazımdı … kaç tane vaaz var ki?”
“Canım güzelim, vaazların bir sonunun olması düşünülemez. Sonuçta Leydi Quira’nın gücü sonsuza kadar devam edecek, bu yüzden onun öğretileri de sonsuz olmalı. Bu herkesçe bilinen bir şey, öyle değil mi?”
“Ama um … gerçekten gitmez zorundayım …”
“Hayır, sorun yok. Eve ne kadar geç gidersen git ailen bunu anlayışla karşılayacaktır. Çünkü dünyada Leydi Quira’nın öğretilerinden daha önemli bir şey yok. Eve gitme vaktinin geçmesi bunun yanında çok önemsiz bir konu.”
Gitmeye çalıştım ama Miria beni kolumdan geri çekti.
… oh siktir, bu piliç kafayı üşütmüş.
Gerçekten başkalarının dediklerinin bir kelimesini bile dinlemiyor.
Sanırım Quira Kilisesi oldukça büyük bir organizasyon olsa da bu kilisenin bomboş olmasının nedeni anlıyorum.
Bunun nedeni kimsenin bu kaçık rahibeye yaklaşmak istememesi.
Beni alıkoymaya çalışan Miria ile kaçmaya çalışan benim aramda bir süre savaş yaşandı...
Sonra,
“Miria! Burada mısın?”
Şapelin içinden bir ses geldi.
Bu saatte bir ibadetçi mi?
“Bu ses!”
Miria’nın yüzü zevkle boyandı, ışık hızıyla şapelin içine koştu.
Onu arkasından takip ettim.
“Yuutarou …?”
Yarı açık kapıdan kafamı uzattım ve yeniden-doğan Yuutarou’nun şapelin içinde olduğunu gördüm.
Miria onun önünde diz çökmüştü.
“Sör Yuutarou … Tanrıça Quira tarafından bu dünyaya gönderilmiş en yüce yeniden-doğan … bugün sizi buraya ne getirdi?”
Görünüşe göre Yuutarou’yu Tanrıça tarafından buraya gönderilmiş bir temsilci gibi görüyor.
Anlıyorum, demek Miria bu şekilde onun haremine katıldı.
“Şey … bir seferden daha yeni döndüm de. Leydi Quira’ya faaliyet-sonrası raporumu vermek istiyorum!”
Yuutarou tazeleyici bir gülümseme yapmaya çalıştı.
Açıkçası yüzü biraz kasvetli gözüküyordu, muhtemelen zihni hala geçen gün çaldığım Ruby’deydi.
“Canım, bu bir problem değil. Peki bu sefer neler başardın?”
Miria Yuutarou’nun seferiyle ilgili açıklamalarını kâğıda yazdı.
Miria kâğıdı sunağın ateşinde yaktı.
Bu “Cennetsel Gönderi Seremonisi” dedikleri şeydi.
“Leydim Quira, kutsaman Yuutarou’nun üzerinde olsun!”
Miria’nın bunu söylemesinin ardından, canlandırıcı bir rüzgâr koptu.
Bu rüzgâr hızla Yuutarou’nun göğsüne doğru aktı.
“… yani Seviye Atlama bu?”
Bu dünyada rahiplerin ve rahibelerin 2 görevi vardı:
İlki maceracıların serüvenlerini tanrıçaya raporlamak.
Bunun karşılığında tanrıça maceracıya yeni bir güç bahşediyordu.
Buna kısaca Seviye Atlama diyebiliriz.
Diğer görevleri ise hayır, bunu daha sonraya bırakalım.
“Hey Yuutarou, sencede Leydi Quira biraz ... Hayal kırıklığına uğramış görünmüyor mu?”
Miria yüzünü Quira heykeline döndü ve kafasını merakla eğdi.
Sadece onun hissedebildiği bir şeyler var gibiydi.
Tam olarak göremiyordum, ancak Quira’nın yüzünde belli belirsiz bir memnuniyetsizlik havası vardı, buna eminim.
Tanrıça Quira sinirliydi sebebiyse çok açıktı.
Çünkü yeniden diriltip bu dünyaya gönderdiği Yuutarou’nun harem üyelerinden biri çalınmıştı.
Artık yaptığım şeyin Yuutarou’nun hikayesine büyük ölçüde zarar verdiğine emindim.
Muzaffer bir eda takındım ve kilisenin arka kapısından gizlice sıvıştım.
*****
Kiliseden kaçtıktan sonra, hana geri döndüm. Liu’yi aldım ve bir yere gittik.
Miria’nın uzun vaazı yüzünden gecenin geç saatlerinde buraya gelebilmiştim, ama aslında gecenin geç saatlerine kalmamız daha da iyiydi.
Sonuçta yapacağımız şey bir mezar kazmaktı.
Liu ve ben yarım saat yürüdük ve etrafında hiç insan olmayan bir mezarlığa ulaştık.
“Eh, senin sapık korkunç bir piç olduğunu uzun zamandır biliyordum Motoki, ancak şimdi beni bir mezarlığa getirdin. Sanırım senin sapıklığının sınırlarını hafife almışım. Peki peki ne tür bir fantezi istiyorsun? Beni yatak yerine bir tabutta bu yapacaksın? Kalçalarım biraz üşüyecek ama sanırım buna katlanabilirim. Getir bakalım!”
“Hayır, şey, bugün yapacağımız şey bu değil … içine ne girdi Liu, bugün oldukça iddialı davranıyorsun.”
“Hayır, sadece … sanırım yaklaşan krize dair bir hisse kapılıyorum.”
Liu elini mezar taşına yasladı ve iç çekti … haah.
“Yaklaşan kriz mi?”
” … olay şu Motoki, izin ver seni aydınlatayım, senin korkak bir tavuk olduğunu ve başka bir kadınla beraber olamayacağını düşünmüştüm, wahahaha. Öyle bir şey. Sonra sen gittin ve Ruby’yle işi pişirdin. Şimdi de elini bir sonraki kıza atıyorsun ve bu nedenle düşündüm ki ‘siktir, peki ilk kızı ne olan ben ne olacağım? sikildim ve bir kenara mı atıldım?’ Bu yüzden, sanırım belki de sana biraz iltimas geçebilirim”
“Ha ha”
“Ah, bunu iki anlamlı bir kahkaha ile atlatmaya çalışıyorsun ha …! Beni geçiştiriyorsun, seni!!”
Liu ayağını yere vurdu.
“Hayır, şey, nasıl söylesem, senin bu yönünden hoşlanıyorum, bu yüzden seni bir kenara atamam muhtemelen”
“MUHTEMELEN Mİ!? Muhtemelen dedi. İnanmaman gereken 1 numaralı kelime!”
“Hayır, peki, seni bir kenara atmayacağım, tamam mı. Her neyse bana yardım etsene gelen giden birisi olursa bana haber ver.”
Liu’yu gözcü olması için gönderdim ve belirli bir mezar taşına yaklaştım.
Sonra Ayna yeteneğimi kullanarak Elf Elieya’ya dönüştüm.
Yeryüzü Dalgası büyüsünü kullanarak mezar taşının altındaki toprağı maniple ettim ve mezarın üstünü açtım.
Yıllardır yer altında duran tabut yeryüzüne çıkmıştı.
Bu sefer Luna’nın Kraliyet Korumalarından bir Orka dönüştüm.
Onun insanüstü gücünü kullanarak çivilenmiş tabutu açtım.
Tabutun içinde sadece saçları ve kemikleri kalmış bir ceset vardı.
“Bunu denemek istiyorum, eti çürüyüp gitmiş birine dönüşebilir miyim acaba?”
//DN: Sizce beyler Liu’nun fantezisiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum:)
&& Motoki neler planlıyor? Liu daha ne kadar trip atacak? Rahibe ne ayak?
&&Merak ediyorsanız Takipte kalın;)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..