Gürültülü. Hem de çok gürültülü. Bağırışlar, birden kesilen çığlıklar,insanı kısa bir süreliğine sağır eden patlamalar. Hepsi kulaklarımda yankılanıyor. Odağımı toplayamıyorum, dikkatim darmadağınık.
Etraf karmakarışık. Kimin hangi tarafta olduğunu bile anlayamıyorum.
Olduğum yerde sağa sola kaçıyorum sadece. Üzerime biri mi yaklaşıyor hemen kaçıyorum. Ayağımın altında ezilen cesetler koşmamı zorlaştırsa da şu ana kadar hayatta kalmayı başardım.
Bir de kan kokusu var. Midemi altüst ediyor resmen. Neden savaş alanına geldiğimi sorgulatıyor bana.
Sonra hatırlıyorum ve hayatta kalmak için daha fazla gayretleniyorum.
Yine bulunduğum tarafa doğru gelen askerden kaçarken ayağım cesetlerden birinin koluna takıldı ve yere düştüm. Çırpınarak hemen ayağa kalktım ve etrafa baktım. Neyse ki asker beni es geçti ve kılıcını yanımdaki askere salladı. Diğer asker bu hamleyi mızrağıyla karşıladı. Ardından tekmesini karşısındakinin dizine indirdi ve mızrağını yalpalayan adamın boynuna sapladı. Boynuna mızrak saplanan asker biraz çırpındıktan sonra yere düştü. Ardından onu öldüren asker kafasını kesti, mızrağının ucuna takarak yukarı kaldırdı ve bağırdı; "Askerlerim korkusuzca ilerleyin. Düşman rütbelilerin kafasını getirenler cömertçe ödüllendirilecektir!"
Konuşmasından sonra mızraklı askerin kim olduğunu anladım. Takım kaptanı Brand. Savaş alanında acımasızlığı ve karşı konulamaz mızrak ustalığıyla tanınan cesur asker. Doruk Kale savaşında düşman komutanının kellesini almasıyla ünü son zamanlarda iyice artmıştı. Kışlada dillerden düşmüyordu resmen. Aldığı ödüller sayesinde de kendisine yeni bir ev aldığını duymuştum. Yani benim aksine işinde ve hayatında başarılı bir erkek. Aynı zamanda gerçek bir asker.
Düşman rütbelisinin kafasını mızrağa takılmış bir şekilde gören askerlerimizin morali inanılmaz bir şekilde artmıştı. Hep bir ağızdan savaş naraları atmaya başladılar. Ben de Takım Kaptanı Brand ve askerlerinin olduğu tarafa gidip onlarla beraber nara atmaya başladım. Bu güçlü takımla beraber olduğum için içimdeki korku az da olsa dinmişti. Takım Kaptanı Brand sayesinde artık önümüzde kimse duramazmış gibi hissediyordum ama ne kadar da büyük bir hataya düşmüştüm.
Kaptan Brand aynı zamanda hem savaşıyor hem de askerlerine pozisyonları hakkında emirler yağdırıyordu. Ben de arada kaynıyor ne taraf daha güvenli geliyorsa o tarafta pozisyon alıyordum. Dizilimimiz öyle ölümcüldü ki yakalanan askerler bir dakikadan fazla dayanamıyorlardı, bir süre için gerçekten yenilmezdik.
Dizilimimizle askerleri araya alıp etkisiz hâle getirmeye devam ettik. Takım çalışmasını bozmamak için hiçbir şey yapmıyor, sadece askerlerimize engel olmamaya çalışıyordum. Üzerimde büyük bir rahatlama vardı. Bir gün daha hayatta kalacaktım ve bu savaş bittikten sonra alacağım para aileme uzun süre yeterdi. Ancak hayat işte. Olaylar ne zaman istediğimiz gibi gider ki?
Düşman komutanı etkili dizilimimizi farketmiş olmalı ki birden üzerimize doğru yüzlerce asker hücum etti. Dizilimimiz bu kadar askeri etkisiz hâle getirecek kapasiteye sahip değildi, bu yüzden Kaptan Brand tekrardan emirler yağdırmaya başladı. Askerlerimiz arada kalmamak için geniş bir dizilim alacaktı fakat düşman çoktan etrafımızı sarmıştı bile.
Düşman, takımımızı ortaya almış tek tek katlediyordu. Çok kısa bir sürede yarıdan fazlamız ölmüştü. Ben hâlâ hayattaydım çünkü etrafımız sarılır sarılmaz Kaptan Brand'in yanında mevki almıştım. Ancak güvenliğimin çok uzun süreceği düşünmüyordum. Bunca adama karşı hayatta kalmamız çok düşük bir olasılıktı ve o olasılık da Kaptan Brand'in yanı başımda öldürülmesiyle sona ermişti. Düşman onlarca kişiyle Kaptan Brand'e saldırmış ve acımasızca öldürmüşlerdi. Evet, sıra bana gelmişti.
Bu sefer bana doğru gelen askerlerden kaçmadım. Kaçamazdım da zaten. En azından ölümüm onurlu olacak diye düşünüp kendimi avutmaya çalıştım ama olmadı. Ailemi geride bırakmak istemiyordum. Annem, erkek kardeşlerime bakabilmek için çok yaşlıydı artık. Bensiz hayatta kalamazlardı. Bu yüzden yaşamak istiyordum. Savaştan ve ölmekten o kadar korkmama rağmen yine de hâlâ savaş alanındaydım. Hepsi ailem içindi.
Üzerime gelen ilk düşmana tüm gücümle mızrağımı sapladım. Mızrak öyle güçlü saplanmıştı ki çekip çıkaramadım. O sırada göğsümde bir acı hissettim. Acı gittikçe çoğaldı ve tüm vücuduma yayıldı. Artık ne hareket edecek ne de ayakta duracak gücüm kalmıştı. Kendimi yerde yatan dostlarımın cesetleri üzerine bıraktım. Gözlerimle gördüğüm son şey dostlarımın ölümüydü. Sonrası tamamen karanlık. Bilincim de yavaş yavaş soluyordu. Ölüyordum. Karanlık beni içine çekmeye devam ediyordu. Her ne kadar direnmeye çalışsam da olmadı. Ailemi, kendimi yüzüstü bırakmıştım. Ben ölmüştüm.
Ya da öldüğümü sanıyordum, korkunç bir ses duyana kadar.
K A N, İ H A N E T, İ N T İ K A M.
Korkunç ses bir şeyler demeye devam etti. Bazılarını anlayamadım.
A D A L E T, Ö Ç, İ N T İ K A M,
A T E Ş, O R A D A!
U Y A N. Ö C Ü M Ü A L!
Korkunç ses kulağımda yankılanmaya devam etti. Ta ki ölmüş olması gereken vücudum ayağa kalkana kadar. Çevredeki askerlerin hiçbiri ölü birinin ayağa kalktığını farketmedi. Hepsi önündeki düşmana odaklanmıştı. Ben dostlarımı korumak için onların yanına gitmeye çalıştım. Ama vücudum beni dinlemiyordu.
Ne kadar hareket etmeye çalışırsam çalışayım hareket edemedim. Vücudum o korkunç sesin sahibinin emrindeydi artık. Ben ya da korkunç ses bağırdık; "K A L K I N!"
Ses öyle korkutucu ve yüksekti ki çevredeki askerlerin çoğu bulunduğum noktaya baktı. Ancak çok uzun sürmedi. Çünkü şimdi odaklarında ölmüş olması gereken askerlerin ayağa kalkışı vardı. Benim ya da içimdeki korkunç yaratığın bağırışı onları ayağa kaldırmıştı. Ölü binlerce asker. Ölüler ordusu.
Bu görüntüye ben daha fazla dayanamadım. Çevremdeki çoğu asker de teker teker ya bayılıyor ya da ölü askerler tarafından öldürülüyordu. Bilincimi tutamıyordum artık. En sonunda karanlığa yenik düştüm. Koca bir karanlık içerisinde yalnız kalmıştım, yapayalnız ve korku içerisinde.
Bilincim yerine geldiğinde yerde yattığımı farkettim. Doğrulmaya çalıştım ve işe yaradı. Vücudumu azar azar da olsa hareket ettirebiliyordum. Ayağa kalkıp etrafa baktığımda dehşete kapıldım. Bir ceset tepesinin üstünde duruyordum ve koskoca savaş alanında benden başka kimse ayakta değildi. Yaşayan sadece biz vardık. Ben ve içimdeki yaratık.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..